15 entry daha
  • trt'nin unutulmaz programı. zamanının ötesinde bir tarz ile sunulagelmiş bir programdı. ilk kez görüyorduk çizgi ile görüntüyü üst üste. yöre yöre dolanan programın konu ettiği köyün sokaklarında, evliya çelebi'yi çizgi film karakteri gibi, eşeğinin üzerinde sokak sokak, köy köy gezinirken görünce içimiz bi garip olurdu. bilirdik onun bindirme olduğunu fakat yine de o zaman için "teknoloji nerelere vardı yahu... heh! be.... helal olsun bizim adamlara bak nasıl da teknolojiyi yakalıyoruz... zaten osmanlı devleti lale devrine girmeseydi bla bla bla..." gibi kılıç kalkan kuşanmadan da edemezdik.

    başlangıcı ise insanın beynine adeta kazm kazm kazınırdı. hele o müziği yok mu... dan dan dara daram dı dı dım dan dan dara daram dı dı dım... daha sonra bir de terör amcanın -terör amca derdik... o tok, kalın sesiyle, içli içli hep teröristlerden, şehitlerden, geçen hafta içinde çıkan çatışmalardan bahsederdi- programı anadoludan görünüm'de jenerik tonu olmuş bizi ürkütmeye devam etmişti... evliya çelebi masasında tüy kalemini mürekkebe bandıra bandıra bi şeyler yazardı. sonra -her seferinde- "ayy aman...hay aksi" nidalarımız arasında mürekkep dökülüverirdi masanın üzerine. dökül dökül bitmez, odayı doldurur, şaşkın bakışlarıyla birlikte önüne katıp uzaklara götürür giderdi bu koca mürekkep dalgası... hey gidi hey...

    bu felaketin ardından bi sonraki sahnede evliyamızı eşeğiyle yol alırken gördüğümüzde salakça deriiiin bi oh çeker "bu seferde kurtulmuş, okunmuş, üflenmiş, nur yüzlü, pek saf, pek temiz adam vesselam... allah korumuş yine..." der sevinirdik.

    evliya çelebi il il eşeğiyle gezer iken biz de macerasına katılırdık. programın yapısı her ne kadar "gezeli, görelim" formatında olsa da, o şeyleri bize daha demin sokak arasında çizgi eşeğiyle birlikte gezen evliya çelebinin sesi anlattığı için, sanki ipnotize olmuş gibi dinler, dinlerdik. belki bi bok anlamazdık, belki anlattığı şeyler zerre ilgimizi çekmezdi ama işte o zaman için en büyük macera dizilerinden biri idi bizim için...

    o, eşeği ile yolda, arabaların yanından, dükkanların önünden geçerken, yörenin geleneklerinden, göreneklerinden, ünlü mevkilerinden, yemeklerinden, tarihinden bahsederken, insanların arasına karışıp da anlatması gereken bir konu olduğunda bir anda görünmez olup, kayboluverip sesinin geri plandan gelmeye devam etmesi yok mu... o bile yeterli idi bize. "töbe estağfirulllah... töbe yarabbi... sen koru bizi" dudak uçuklamaları ile şaşırıverirdik, sanki onun çizgi olduğunu bilmiyormuş gibi.

    hele eşeği küheylan'ı kullanarak, bize öğütler vermesi yok mu... aynı şeyi annemiz babamız desin... boynumuz kopana dek başımızı inatla yukarı kaldırır "cık! hayır! yapmıcam! haaaa yıııır" der dururduk. peki ya evliye çelebi "yaaa küheylan neymiş işte böyle böyle yapmak lazımmış, şöyle böyle yapmamak gerekirmiş değil mi... ah seni yaramaz" dedimiydi?... akan sular dururdu. program bittiğinde sanki özel bir görev ile görevlendirilmiş bir ajan gibi hisseder, evin içinde asayiş sağlamaya, anneye özellikle de babaanneye, direktifler verirdik;

    - yastık yamuk, düzeltilsin... yemek tuzlu, su katılsın... çiçekler kurumuş, sulansın... iki ters bi düz iki ters bi düz! ah babaanne ah
    - git başımdan cavurun çocuuu (kıça terlik)!
    - ne vuruyon babanne yaa... alla halla...
    - divanın örtüsü bozulmuş, yastıkları yere düşmüş, düzenlenicek... oyuncaklar etrafa saçılmış, toplanacak... aha! bu ben... eee... annneeee...ben sokağa gidiyorum... oynamaya...
60 entry daha
hesabın var mı? giriş yap