21 entry daha
  • bir holywood filmi var karşınızda, belgesel değil. en başta bunu unutmamak gerek diye düşünüyorum. abartı sahneler, abartı yorumlamalar ve hayali diyaloglar mevcut fazlasıyla. evet, ben de pek çokları gibi salinger ölmeseydi bu filmin çekilmesine asla müsaade etmezdi diye düşünüyorum. belki ona bir saygısızlık olarak bile nitelenebilir bu film. yine de koşa koşa gittim izlemeye ve iyi ki çekilmiş dedim.

    bir kere daha açılış sahnesinde çavdar tarlasında çocuklar' ın o meşhur girişiyle karşılıyor bizi film "anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o david copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum.'' bu kitabı sevenlerin bu andan itibaren filme kayıtsız kalabilmesi bence çok zor. bu açılışın ardından salinger' ın geçmişine gidiyoruz. whit burnett ile tanışması, harika kontra diyaloglar, güzel esprilerle klasik bir hollywood filmi izliyoruz. bu kısımlarda özellikle ‘’yazmak’’ üzerine olan diyaloglar harika. yazının bundan sonrası filmden ziyade benim salinger ve çavdar tarlasında çocuklar* üzerine yorumlarım olacak;

    çavdar tarlasında çocuklar benim hayatta okuduğum en iyi kitaplardan, holden ise meursault ile birlikte öykündüğüm, taklit ettiğim, olmak istediğim iki karakterden biri. ne var ki ikisi olmak için de yeteri kadar cesur değilim. holden’ ın dürüstlüğüne, insanları yorumlayışına hayranım. kitabın önemini, orijinalliğini bilene anlatmaya gerek yok, bilmeyen de merak ederse kendi öğrenir zaten. kimileri ise bu kitabı pek sevmez. sevmeyenlerin bir kısmı anlayıp sevmez ki bu bir tercihtir, bir kısmı ise anlamadan sevmez ki bunları zaten herhangi bir konuda ciddiye almam. benim için böyle bir turnusol görevi de görür yani bu kitap. kitabı sevenler arasında ''holden aynı beni anlatıyor'' diyenlerin sayısı azımsanmayacak düzeydedir. bunlara en güzel cevabı veriyor film. bu tip insanlara önceden gülerdim ama filmden sonra sadece acırım artık. gerçi filmi izleyenler önceden diyorlarsa bile filmden sonra ‘’holden beni anlatıyor’’ demeyeceklerdir diye düşünüyorum, zira holden’ ın kendisini anlattığını iddia edenlerin holden ile uzaktan yakından alakalı olamayacakları, kendi ezikliklerini holden üzerinden kapatmaya çalıştıkları çok açık şekilde gösterilmiş filmde ya da ben öyle görmek istedim belki de.

    filmden de kitaptan da çok alakasız olarak değinmek istediğim bir nokta mevcut. whit burnett ile salinger arasındaki ilişkinin başlarında salinger, whit burnett’ ın peşinde koşarken salinger’ in ünlenmesinin ardından o güçlü, ukala, kendinden emin whit burnett, salinger’ ın karşısında küçülüyor, adeta yok oluyor. işte sevgililik de –hatta en çok o- dahil olmak üzere insan ilişkileri böyledir. bu noktada iki oyuncunun da (kevin spacey, nicholas hoult) oyunculuğuna övgüler düzdüğümü eklemeleyim.

    son olarak amerikan filmlerindeki kafelere ve barlara hayranım. öyle yerler arıyorum sürekli ama bulamıyorum. gerçi bu film de 1940’ larda geçiyor, şimdi şu tarz bir kafe bulmak sanıyorum ki imkansızdır; büyük pencereli, bol ışık alan, birbirine yakın tahta masalarda oturan bir dolu insanın sohbet eder ya da bir şeyler okurken büyük fincanlarda kahve içtiği kafeler.

    keşke salinger' ın izni ile olsaydı o zaman daha çok içimize sinerdi sanki. yine de biliyoruz ki salinger böyle bir şeye muhtemelen asla izin vermezdi. alexandre dumas tarafından söylendiği anlatılan bir söz vardır; ''tarihe tecavüz ettiğimi söylediler ama çok güzel çocuklar doğdu'' bu film salinger' ın değerlerine, isteklerine, mahremiyetine tecavüzdür belki de ama yine de çocuk görülmeye değer.
33 entry daha
hesabın var mı? giriş yap