770 entry daha
  • size biraz dış mihraklardan bahsetmek istiyorum.

    yaa hep siesta yapıyolar tembel bunlar ehe mehe diye küçümsediğimiz eski milli düşmanımız yunanlılar ve dahi romalılar kurdukları medeniyette sanat, bilim ve düşünceye önem vermiş, bugün hala öğretilerinden pozitif bilimin ilerlemesinde bir temel alındığı görüşü devam eden birçok düşünür, sanatçı ve filozof çıkarmıştır. binlerce yıl aristoteles ve öklit gibi filozofların ışığında gelişme gösterdiğini düşünen takipçileri, bi sonraki gerçekten gelişme gösterecek bilimsel adımlar için, basamak olma görevini üstlendiler. antik dönemin tanrısal görkemi düşünüldüğünde aristoteles ve öklid gibi ilkçağ filozoflarının öğretilerinin sorgulanamaz bi çeşit din gibi görülmesi anlaşılır geliyor. ta ki kopernik tarih sahnesine çıkana kadar... oralara sonra geleceğim.

    bir müddet sonra cadı yakıp, büyücü avlayarak bi yere ulaşılmayacağını anlayan batı avrupalılar kendilerinin de yunan ve romalılar kadar bilim ve sanata katkıda bulunabileceğini anlayıp silkelenip kendilerine geldiler ve doğru yolu buldular. bu esnada sanatı da es geçmediler hem düşünsel, hem sanatsal devrim gerçekleştirdiler. siz buna rönesans diyorsunuz, bense "günaydın!"*

    bizim buralarda ise, konstantinapolis' in düşmesi ile girilen yeni dönemde fatih sultan mehmet' in başarısının gölgesinde kalmış önemli bir padişah olan 2. beyazid bilim ve sanat konusunda ciddi atılımlar yapmaktaydı. özellikle hekimlik ve eczacılık konularında hatırı sayılır gelişmeler ve ilerlemeler kaydedilmekteydi. (bkz: ikinci beyazıt külliyesi) şimdinin muasır medeniyetleri o dönemden önce hastalıkları klise papazı ve kutsal su ile çözmeye çalışırken; saray ahalisi ve soyluların, hasta olan yakınlarını müslüman dünyasının hekimlerine güvenerek, halktan gizli tedavi ettirdikleri rivayet edilir.

    şimdi benim amacım; batı biliminin rönesanstan 20 yy. nin sonuna dek gelişimini özetlemek. avrupalıların karanlık çağ ve orta çağ olarak nitelendirdikleri dönem boyunca dünya hakkındaki bilgimizi canlı tutmak için çokça şeyler yapan islam bilimci ve felsefecilerinin başarılarını bir kenara bırakmak zorunda kalıyoruz bu aşamada. çünkü maalesef, belli döneme kadar gelişen fikir ve düşünceler bu dönemlerde gözle görülür bir şekilde gerilemeye ve kendi coğrafyasının içinde yok olmaya yüz tutuyor ve bu ne yazık ki, şu an mevcut olan bilimsel gerçekliğin tutarlı gelişiminin ilk dönemleriyle aynı zamana denk geliyor.

    uzatmayalım ve başlayalım; kopernik tarih sahnesinde boy gösterdiğinde; karanlıktan çıkışın ilk adımları da atılmıştı. çünkü o, bilimsel devrime giden yolun ilk basamağıydı. gözlem ve deney konusundaki gerici ve antibilimsel tutumu tarihin tozlu sayfalarına gömülmesinin temelini atmıştır belki de, bilemiyorum. oysa ki bilimsel modeli, mısır’ da büyümüş ptolemaios’ un modelinden iyiydi. ancak ortaya atılan bilimsel bi düşünce, deney ve gözlem sonuçlarıyla ispatlanmadıkça bir içgüdüden öteye gidemiyordu.

    kopernik’ in bütünsel evren modeli olan, dünyayı güneş etrafında bir yörüngeye yerleştirme ve gezegenleri mantıklı bir sıralamaya sokması galileo' ya ilham olan temel düşüncedir. ancak bence galileo’ nun şansı da digges’ in teleskopu icat etmesiydi. çünkü bildiğimiz gibi bir bilimsel yaklaşımın içgüdüden kurama dönüşmesi için gereken şey deney ve gözlem sonuçlarıdır. tüm bunlar olmadan önce, katolik klisenin kopernik modelini yasakladığını da belirtmeden geçmeyelim. ne kadar da tanıdık değil mi?

    galileo’ nun bilim adamı ünvanını kopernik’ ten daha fazla haketmesinin sebebi ne yaptığını bilen ve çalışmaları için temel kuralları ortaya koyan bir araştırmacı olmasıydı. ancak çok geçmeden onun da kopernikçi fikirleri kafirlikle suçlandı. 1614 yılında yazdığı; "güneşin; kendi etrafında dönen gökcisimlerinin merkezinde yer aldığına ve yer değiştirmediğine inanıyorum, dünya kendi etrafında ve güneşin etrafında hareket ediyor.” konulu malum mektubu işleri çok daha kötü bir boyuta taşıyacaktı. kafirlik, inançtan sapma ve daha nice suçlamalar...

    recorde’ yi tarih sahnesinde alkışlarla karşıladıktan sonra, bilimin yazı dili matematiği de işin içine kattı insanoğlu ve ilerlemenin ikinci basamağı da böylece aşılmış oldu. logaritmanın keşfedilişiyle aritmetik hesaplama süreçlerinin hızlanması bilimin gelişmesine de ivme kazandırdı. çünkü artık bilimin kendine ait bir ifade yöntemi, bir dili vardı; yükselen bir yıldız; matematik.

    arada atladığım bilim adamları kusuruma bakmayacak, çok fazlasınız, artık newton’ a geçmek zorundayım. konu ağır ve sıkıcı bi hal aldı, bilen bilir pek tarzım değildir o yüzden size magazinsel bi bilgi vereceğim. newton’ un homoseksüel olduğuna dair güçlü iddialar var. tam olarak bi kanıt olmasa da (zaten nasıl olacak anasını satayım ricky martin gibi kaslı sevgilisiyle sahilde el ele poz verecek hali yok o dönemlerde) çoğunlukla erkeklerle yakın ilişkiler kurması bu iddianın ortaya atılmasında büyük bir rol oynamaktadır. tabi bunun bilimsel çalışmalarıyla hiç bir alakası yok sadece “stil sahibi” bi amcamızmış, onu belirtmek istedim. bir de ışık kuramı hakkında hooke ile tartışması var, tee allah'ım*. gördüğünüz gibi kendisi renkli ve sansasyonel bi kişilikmiş, severiz*. sonrasında; newton’ un ortaya attığı kuramların zorluklarını aşıp fırsatlara çeviren edmund halley oldu. hooke ve newton; sen yaptın ben yaptım, hee ben senden daha iyiyim bi kere, kavgası ile cebelleştikten sonra, newton’ un devrimlerini sonuca ulaştırmak halley’ e nasip oldu ve yaşamına hooke ve newton’ dan çok daha fazlasını sığdırdı. aferin bak çocuğa durumdan vazife çıkarmış, adam olacak çocuk nasıl belli oluyor*. kuyruklu yıldızlarla ilgili çalışmaları oldukça dikkat çekiciydi, yıldızlara zaafım vardır hele de kuyruklularsa offf, süslü süslü, bayılırım. o yüzden bu halley’ i de pek bi severim.

    gördüğünüz gibi her geçen cümlede ciddiyetimi kaybediyor ve cıvıtıyorum o yüzden biraz hızlı saracağım; karbondioksitin keşfi, sanayi devrimi, elementler, elektrik gaz deneyleri, derken sıra geldi tartışmalı büyük usta darwin’ e...

    insan türünün evrendeki yerine nasıl geldiğinin anlaşılması ile ilgili bilimsel çalışmaların ya da fikirlerin ortaya atılmasının bu kadar uzun sürmüş olması beni her zaman düşündürmüştür. insanın en sancılı derdi varoluşunu sorgulamak gibi gelir bana her zaman... hepimizin bildiği evrim konusuna ilk bilimsel açıklama doğal seçilim kuramıydı ve o dönemden bugüne çok tartışmalı ve çekişmeli bir konu olarak süregeldi ve darwin' le özdeşleşti. şu an adını tam hatırlayamadığım başka bilim adamları da bu sahnede rol aldılar ama bildiğimiz gibi düşüncenin öncü savunucusu darwin' di ve 19. yy da bilim üzerindeki tartışmalara egemen isim olarak damgasını vurdu. sansasyonel ve radikal bir konuydu taktir edersiniz. bu durumun 21. yy da özellikle bazı coğrafyalarda herhangi bir değişikliğe uğramaması, insanın varoluşunu sorgulamada neden bu kadar geç kaldığının bi cevabıdır belki de...

    atomlar ve moleküller, faraday’ ın*elektromanyetik deneyleri, einstein’ in özel görelilik kuramı,çift yarı dönemi, bohr kuantum atom modeli, heisenberg’ in belirsizlik ilkesi falan derken insanoğlunun bugün geldiği nokta ise; atom bombası! püüü rezil ırk ya! kafası hep kötülüğe çalışıyor! insanlığa hizmet eden, hayatları pahasına tutkularının, doğrularının peşinden giden bilim adamcağızlarının hepsinin kemikleri sızlıyor, mezarında ters döndü insancıklar! şimdi günümüze baktığımızda; bilimi nasıl kullandığımızın çok önemi var, hayatımızın her anına entegre olmuş, tüm modern zamanın temelini oluşturmuş bir gelişmeden bahsediyoruz. atom bombası gibi kötü taraflarının yanında bir çok faydalı tarafını da göz ardı etmiyorum tabii.

    yıllardır avrupa' ya yamanmaya çalışan ama aslında amerikan kültürüne yaslayan, son dönemlerde ise ortadoğu batağına saplanmaya pek hevesli ülkemiz için bilimsel gelişmeler maalesef biraz uzaklarda şu an için... burnu boktan kurtulmayan halklar gelişme göstermekte biraz yavaş kalabilirler malumunuz... bkz. maslow' un temel ihtiyaçlar piramidi.

    dönüp ülkemize, kendimize baktığımızda manzara pek iç açıcı değil gibi... ben zeki biri değilim, ama olanların da bu ülkede ne yapabileceğini düşündükçe halime şükrediyorum. hele hele bilimsel bir gelişmeye adım atacak kadar zeki olduğumu hayal dahi edemiyorum, bizim ülkemizde bu çok meşakatli... gerçi, dünyada da dahi olmak kadim zamandan bugüne hep meşakatliydi ama en azından onlaaaaar bir yerde hatalarından ders çıkarıp ayıldılar ve bilimsel gelişmenin önemini kavradılar. bu dehaları yetiştiren toplumları, bizim gibi toplumlardan ayıran çok belli bir fark var. onların farkı; belli bir noktada hatalarından ders çıkarıp; topu değil, oyunu izlemeleri... peki size soruyorum; biz ülkece neyi seyrediyoruz?
616 entry daha
hesabın var mı? giriş yap