72 entry daha
  • ilk yarısında hp serisinin en kötü uyarlaması olduğunu düşündüğüm ancak kendisini ikinci yarıda toparlayararak birşeylere benzemiş olan film. hiçbir hp filminin kitaplara olabildiğince sadık kalacağını sanmıyorum zaten, ne de olsa ortada bir peter jackson yok hayatının birkaç yılını sırf bu işe verecek.

    --- spoiler ---

    kitabın 16. bölümüne (the goblet of fire) geldiğimizde sadece 5 dakika geçmişti. bir an quidditch dünya kupasındasınız, bir an sonra beauxbaton'lar great hall'a giriyor. quidditch fazla uzayınca sıkılırım ben ama o kadar set yaptınız, stadyum çektiniz bari 1 saniye maçı da gösterseydiniz. ilk yarım saat birbirine alakasız yerlerden yapıştırılmış bir sürü kısa sahneden ibaret. sahneler arasında bir bağlantı veya akıcılık bulunmuyor. hadi dursley'leri anladım vaktiniz yok, house elves'lerin olmamasına özellikle de sevindim ama ne diye kitabın en can alıcı noktası, en büyük sırrı olan "barty crouch, jr. yaşıyor ve de suçlu" olayını daha birinci dakikada bozar da, harry'nin rüyasına eklersiniz anlayamadım. ilk yarıda "acaba snape konuşacak mı?" merakımız kitap serisinin belki de en önemli ikinci karakterinin bir cümle söylemesiyle sona erdi. gerçi snape'in konuşmasına gerek yoktu karizmasını sergilemek için, harry ve karkaroff'a attığı bakışlar yeterdi.

    sirius neredeyse hiç yoktu, gerçi kendisi hakkında olan 3. filmde toplam 5 dakika görünen sirius'u bu filmde doğru dürüst görmeyi beklemek pek pembe bakmaktı olaya herhalde ama yine de dumbledore'ûn snape ve sirius'u zorla el sıkıştırması hayalini kurduğumuz bir andı. tıpkı snape'in dark mark'ını gösterip fudge'ın üstüne yürümesini, order'ın kurulmasını görmeyi dört gözle beklediğimiz gibi. ne yazık ki, ne bakanın dumbledore'u üstü kapalı tehdit etmesi, ne de bu can alıcı yerler vardı filmde. kitaplar artık tamamen çocuklar için olmaktan çıktığı halde filmleri illa ki çocuklar için yumuşatalım, komik yapalım endişesi bizi bu noktalara getiriyor. ilk task'ı gereksiz yere uzatarak ikinci taskta harry'nin diğer rehineler için endişesini, üçüncü taskta labirentteki tüm yaratıkları özellikle de sphinx'i kesmeleri, ki şifresinin henüz bilmediğimiz bir animagus'u işaret ettiğine inanıyorum, filmden çok şeyler götürmüş. ayrıca padma patil niye gryffindor'lu oluverdi aniden onu da anlamış değilim.

    iyi olan çok şey de vardı elbet. en başta voldermort rolünde ralph fiennes harikalar yaratıyor. hızlı hareketleri, incecik iki delikten ibaret burnu, upuzun parmakları* ve asayı tutuş biçimi kendine hayran bıraktırıcıydı. kırmızı gözleri yoktu ama kendi gözleriyle oynamak ralph fiennes'in karaktere çok şey katmasına yardım etmiş.

    rita skeeter olarak miranda richardson rolüne cuk oturmuştu.

    lucius'u tam bir death eater olarak izlemek zevkti, jason isaacs rolünün hakkını sonuna dek veriyor..

    neville, ikizler, balo sahnesi, riddle house, cedric,unforgiveable curses dersi, dumbledore'un "remember cedric diggory" konuşması ama hepsinden çok graveyard sahnesi, priori incantatem ve voldemort'un doğusu harikaydı. filmi kurtaran da bu sahneler ve de tüm cast'ın harika oyunculuklarıydı.

    --- spoiler ---
140 entry daha
hesabın var mı? giriş yap