• bir de nurdan gürbilek 'in "vitrinde yaşamak" kitabında yer alan "vitrin'de yaşamak" başlıklı yazısının içinde "yoksulların gözleri" diye bir bölüm vardır. burada gürbilek, simmel'in metropol ve zihinsel hayat makalesinden girer, baudelaire'in paris sıkıntısı'ndan çıkar.
    büyük şehir hayatı içinde göz kulak karşısında bir üstünlük kazanmıştır. görmek, işitmekten daha önemlidir artık. şehrin kalabalığı içinde insanlar gözgöze geldikleri, bir anlık da olsa bakıştıkları, ulaşım araçlarında yanyana karşı karşıya oturdukları insanlarla yani müthiş bir fiziki yakınlık içinde oldukları insanlarla aslında birbirine tamamen yabancı iki insandırlar. bu fiziksel yakınlık ve zihinsel uzaklık hem bir tedirginlik hem de bir kayıtsızlık yaratır. gördüğünüz, baktığınız herşey, şehrin yüzeyinde salınıp gitmektedir. bu kadar yüzeyselleşen ve görmeyle içiçe geçen şehir hayatı içinde, şehir artık bir gösteri mekanı gibidir. herşey görülmek için, herkes görmek için vardır.
    gürbilek, baudelaire'in yoksullardan bir "gözler ailesi" olarak bahsetmesinin arkasında da bu sebebin yattığını söyler. artık şehir bir vitrin gibidir. gezilecek, bakılacak bir vitrin... ancak bu mekanda artık sınıflar arasındaki çelişkiler de daha bir ortadadır, daha görünürdür. "gözler ailesi" gaz lambalarıyla aydınlatılmış sokaklarda, ışıl ışıl vitrinlerde asla sahip olamayacakları ayrıcalıklı yaşamların pırıltılarına kaptırırlar gözlerini. sonra bir gün sabırları kalmaz bu gözlerin. mesela bir yılbaşı gecesi taksim'de, meydana karşı konuşlanmış büyük bir otelin şatafatlı büyük pencerelerinden birinin ardında eğlenen ve dışarıdakilere nispet yaparcasına yiyip içen insanlar bu gözlerin ablukasına alınırlar. gözlerden biri yere eğilir, eline bir taş alır...
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap