56 entry daha
  • ilk girdi her ne kadar cevap verme amacıyla yazılmış olsa da daha 2 ay önce konuyla ilgili olarak tek suçu inanmamak olan birini cehenneme atmak diye bir başlık açılmıştı. bu konuda belki ondan fazla başlık vardır ortamda son 10-15 yılda açılmış. eğer amaç eleştirmekse ya da soru sormaksa neden insanlar, özellikle de ciddi anlamda sorguladığını iddia eden bir kesim arkadaşımız, tüm bunlara bakmak yerine zaten yüzlerce kez yazılmış o orijinal mi orijinal çıkarımları tekrar ve tekrar yaparlar?

    çünkü bu bir akli fenomen değil, duygusal bir fenomen. insan ruhunu üfleyenden asla kopamaz, o'nun varlığını içten içe bilir. hisseder. dolayısıyla da ortaya böyle mantıksız ama anlamlı bir tablo çıkar.

    herkesin bir gün en azından bunu görerek samimi ve insaflı bir muhasebe yapmasını ummak gerek. yine umalım ki bu iç dökmeler buna vesile olsun.

    dünya var oldukça inanan da olacak inanmayan da. eğer tanrı varsa ve din haksa bu böyle olmak zorunda. anlayabiliyor musun bunu? havsalan alıyor mu? birinin var olmadığı durumda sistem devre dışı kalır. nitekim islam'a göre kıyamet dünyada müslüman kalmayınca kopacak. bak demiyor ki herkes müslüman olacak. inanan kalmayacak diyor.

    böyle bir yaklaşıma diyor ki adam

    "beni inandıramıyorsa ben ne yapayım".

    bir kere bundan 1450 yıl önce, çölün ortasında okuma yazma bilmeyen bir adam çıkıp ortaya böyle bir mantık örgüsü koyunca kulak kabartıyor tabii insan. ve tabii, yine, biraz insafı varsa.

    sonra, gereğini yapar, okur, incelersin. sağlıklı bir karar verirsin. inanırsın, inanmazsın ama kararının bir mantığı olur.

    ama bu kafa ile olmaz bu iş. olamaz. sorun da zaten temel olarak bu. kafa. bakış açısı. suçtan vesaire bahsedilerek konuya girilmesi ayrı bir vahamet fakat hala

    "bunlar korkuyla inandırılmışlar, bırakmıyorlar"

    "bunlar din yüzünden ahlaklı olmayı kendilerine nasıl yediriyorlar, hiç mi onularları yok"

    ya da

    "benim yaratıcım, sırf emirlerine uymadım diye beni kızgın saçta kavurarak pişirecek kadar zalim ve egoist bir tanrı olamaz. zulüm ve ego insan işidir. insanî sınırlara hapsolan bir tanrı zaten beni yaratmış olamaz."

    gibi argümanların ortada dolaştığını görmek üzüntü verici bir şey.

    sevgili arcadionlular,

    insanın yaradılış nedeni genelde: bildiğimiz ve bilmediğimiz tüm evrenler, yaratıcının, tekil olanın, sıfatlarının tecellisi olarak ortaya çıkarlar. zira sıfatlar, tanımları gereği tecelli etmek "isterler" ve ederler.

    özelde: cennet ve cehennem olgularinin dunyada insanin icerisinden gectigi bir imtihanin sonucu olarak ortaya ciktigi, imtihanin ise insan ve onun cuzi iradesinin, nefsinin, sinanmasinin bir geregi oldugu, insan ve cuzi iradesinin, nefsinin varliginin da tanri'nin sifatlarinin bir tecellisi oldugu, bu tecellinin de sifatlardan kaynaklandigi yani sifatlarin dogasi geregince, tanimlari geregi tecelli etmeleri gerektigi, sifatlarin ise tanri'ya ait olmasindan oturu, tanri'nin hemen her seyin kaynagi oldugu seklindeki cikarim silsilesi gorulebilir.

    aslinda, daha kisa ifade ile, bir kudsi hadiste ifade edildigi gibi

    "ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım"

    ile zumer suresi 9. ayette gecen

    "hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu"

    ifadelerini beraber dusunmek konuyu anlamak icin yeterlidir. cenneti, cehennemi, imtihani, bu dunyayi, obur dunyayi, insani ve tanri'yi anlama yolunda da onem arzeder. tum bunlar, hemen her sey, tanri'nin bize kendisini tanittigi 99 isminin, esma-i husna'sinin bir tecellisidir. insan da, seytan da, iyilik de kotuluk de bu sifatlarin tecellisinin sonucu olarak ortaya cikar*. ayni, bizim tanimimizla iradenin, dolayisiyle kotulugun de olmadigi, meleklerin ve onlarin aleminin de bu tecellinin bir parcasi olmasi gibi. iyilik ve kotuluk olmasa olmaz miydi peki? iyilik ve kotuluk olmasa, dogru ve yanlis olmazdi. dogru ve yanlisin olmadigi yerde de secimden bahsedilemezdi. secimin bahsedilemeyecegi yerde de iradeden bahsedilemez. iradenin bir fonksiyonu olmaz. irade olmadigi zaman da sifatlarin tecellisi tam olarak gerceklesmezdi. tamami gerceklesmezdi. atif kumesi, tanim kumesini ortemezdi. hayat matrisi tekil olur, tersi alinamaz hale gelirdi. bu da tek bir cozumu, la ilahe illallahi imkansiz hale getirirdi. sirf bu yuzden, donem donem etkinlikleri degisse de inanc ve inancsizlik her zaman, her an bu dunyanin uzerinde var olacak, var olmaya devam edecek. taa ki bu duzen yikilip, yenisi kurulana kadar...

    güzel kardeşim, insan merak eder. bu dünyada acaba var oluşumun bir sebebi olabilir mi? nasıl oldum demez, "neden varım?" der. sen de dersin istersen eminim, hiç şüphem yok.

    hah işte bu sorunun cevabı olarak, hadi bak senin sevdiğin dilden yazalım, geç o kuantum dalgalanmalarını filan, "ölçülebilir" olandan öncesi yani ölçülebilir ile beraber zamanın ortaya çıktığını var sayarsak eldeki bilimsel delillere göre, bundan öncesi varsa ve varlığımızın sebebi burada saklıysa, din bunun cevabını verdiği için oturur, inceler, bakarız. ister inanırız, ister inanmayız. ha senin bu nascı hoca gibi takıntılı olduğun ahlak vesaire gibi konular, tali mevzuular bu bahsettiğimiz sorulara göre, onların yanında. anlıyor, anlayabiliyor musun bunu? alıyor mu bunları havsalan? hava temiz mi oralarda?

    hah işte bak böyle bir süreç sonucunda biz inanmaya karar verdik. sen vermeyebilirsin. bu seni ahlaksız, beni ahlaklı yapamaz. beni ahlaksız seni de ahlaklı yapmaz. ben eğer ahlaksızlık yapıyorsam a) ahmağımdır, sonucunu bile bile yaptığım için b) inandığım şeylere ters düşerek bir zaafiyet göstermiş olurum. sen ahlaksızlık yaparsan, bu senin bileceğin bir iştir. bu kadar. bağlayan somut bir şey yoktur seni eğer kanunları bir kenara koyarsak. tamam mı? sadece bu. ha vicdan, insaf vesaire. bir ateist olarak açmadığını var sayıyorum. yoksa hakikaten bu konuda canını fena acıtabilirim inan. bak bir kaç tabundan daha bahsedelim:

    - daha iyi eğitimli olmak, daha zeki olmak sizi daha ahlaklı yapmaz. dünyanın en sofistike ve büyük ahlaksızlıklarını bilakis eğitimliler ve kendisini çok "akıllı" zanneden uyanıklar yapar.

    - ahlak insanın içinden gelen bir "şey" ya da kavram değildir. dolayısıyla bahsettiğiniz gibi kendiliğinden ahlaklı olmak diye bir şey söz konusu değildir. ama adalet duygusu böyle bir şeydir ve 3 aylık bebekte dahi varlığı deneysel olarak görülmüştür.

    - bir önceki maddeden devamla, müslümanlar allah korkusu ile ahlaklı iseler, bu onların ahlağını "değersiz" ve "kalitesiz" yapmaz. sen de eğer ahlaklıysan bunu temellendirdiğin bir değerler sistemin olmak durumundadır ve ben de bunu sorgulayıp kolaylıkla "değersiz" ve "kalitesiz" bulabilirim ama benim hükmün de doğru olmak zorunda değildir. önemli olan adelet duygusunun nasıl bir ahlağa evrildiğidir.

    bu soyut tartışmanın ötesinde, çok ahlaklı geçinen ama ciddi derecede ahlaksız ateist de gördüm, inançlı geçinenlerden de aynı şekilde.

    sonuçta bu tartışmanın milletin namusunu v.s. kendisine dert edinmiş zevatın tartışmalarından bir farkı yok. saçma sapan, abuk subuk bir şeyle vaktinizi harcayıp tatmin olmaya çalışıyorsunuz o kadar.

    ha ben işin dibine gideyim dersen, al, buyur buradan:
    (bkz: iradenin davası/#31994699)
    (bkz: iradenin davası/#31994704)
    (bkz: insanda irade/#31995335).

    tüm bunların dışında, islam ne bilimle çelişir ya da çelişecek bir şey söyler ne de islam'ın böyle bir kaygısı ya da iddiası vardır. bilakis yaratıcının varlığını ispat edecek bazı somut bulgulara erişmek, inancın kendisi ile çelişmesine yol açacaktır. bu yüzden inanç sahibi olmak, bilimsel çalışmada sizi kısıtlamaz, müslüman tanrı'nın yokluğuna deliller(!) (yokluğa delil de nasıl olacaksa) bulacağım diye bilimsel çalışmada ilerlemekten korkmaz, zaten bundan korkuyorsa imanında problem vardır:

    (bkz: ateizme karşı en geçerli sav/@anesthetized).

    üçüncüsü, islam kısıtlayıcı, özgürlükleri elden alıcı, baskılayıcı bir inanç sistemi değildir. inanç insanı sömürülmesi için "hazır" hale getirmez. pasifleştirmez ve bunu amaçlamaz. hayat içerisinde körü körüne itaati emretmez. bilakis, örneğin ortada finansal bir tiranlık varsa, onunla güçle, silahla mücadeleyi emreder. ortaya çıkışı da insanlara şans tanımayan bir kast sistemini ortadan kaldırarak insanları özgürleştirmek içindir. şimdi bunu okuyup, "yok artık, yuh" diyorsanız, lütfen ama lütfen kusura bakmayın, henüz "akıllı" olmayı, farklı kaynaklardan beslenmeyi öğrenip gerçek bir sorgulama yapmadan karar veriyorsunuz. bu kafayla bir yere gitmeniz mümkün değil. kendinizi bir sorgulamadan geçirmeniz gerekir çünkü bu her şeyden önce büyük bir çoğunlukla ortantalistlerin de içinde olduğu tarihçiler tarafından genel olarak kabul görmüş tarihi bir gerçektir. sorgulamadan "inanmanın" ya da diğer bir ifade ile "inanmaktan vazgeçmenin" çok güzel bir örneği için:

    (bkz: ateist/#31628213).

    peki neden ve nasıl islam'a inanmak özgürleştiricidir?

    insanlar olarak yaşadığımız, içerisinde olduğumuz hayatın içerisinde, ona bağlı olmadan, ondan bağımsız olarak verebileceğimiz bir karar olamayacağını istatistik bilimi bugün net olarak ortaya koyuyor. yani bağıl olasılıklar üzerinden karar veriyoruz ki bu da bizim tüm süreçlerimizin bir etki (bias) altında olduğunu ortaya koyuyor. o yüzden bugün matematik ve felsefe altyapısı uygun tüm aydınlar için bilinç çok önemli bir konu ve chalmers gibi bu kuşağın önde gelen entelektüellerine göre insanın "dışarıdan" bir referans olmadan bilinci kavraması mümkün değil:

    (bkz: tanrı'nın gönderdiği kitapta kendi kendini övmesi/#47404772),
    (bkz: allah niye kendisine tapılmasını istiyor/#35244021)

    insan dışarıdan bir referans olmadan ölçüyü belirleyemediğinden, referansla hareket etmediği ve referansa "inanmadığı" zamanlarda maddi olarak paranın daha çok para ya da genel ifade ile maddi kazancın daha çok kazanç getirmesi sonucunda kastlaşmaya meylediyor ve bunun önüne, dışarıdan bir referans olmadan geçmesi mümkün değil. günümüzde iyice artmış uçurumun da temel sebebi bu:

    (bkz: din toplumların afyonudur/#48877519).

    sonuç olarak insanın egosunu ya da nefsini "sınırlayacak" ve onu, ruhunu, nasıl "özgür" kılacağını içinde bulunduğu kısıtlar içerisinde ona gösterecek tek kaynak "yaratıcı bilincidir". ancak bu bilinç sayesinde insan durulaşır ve iradesi ile yükselir. o yüzden din nimettir. bu nimetin yansımaları için:

    (bkz: öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler /#51623881).

    nefsimizle sömürüp mahvettiğimiz, iklimlerin hızla değiştiği, kirlettiğimiz dünyamız için, geleceğimiz için, gerçekten, tek çare, islam. hem kişisel kurtuluşumuz, hem de dünyanın kurtuluşu için. o yüzden bu nimeti bilmeden, etmeden, anlamadan, elinin tersi ile itenler için üzülmeyi haddim olarak görmesem de hüzün duyuyorum okuduklarımdan...

    (bkz: türkiye'de ateist olmak/#30891590).

    şimdi gelelim asıl sorunun cevabına

    ateistin islamı müslümandan daha iyi bilmesi, ateistlerin muhafazakarlardan daha zeki olması, ateistlerin daha zeki oluşu gibi başlıkları doldurup hala daha akıllarına ilk gelen argümanla kendilerini dinin dışına koyanları göstermiştir. yapan ne olursa olsun kendisine yapıyor.

    konu basit: islam inanc sistemine gore insan bu dunya uzerinde tanri'yi bilmek ve tanimak uzere vardir. varliginin sebebi, "gorevi" budur. bak islam'a gore diyoruz, kafamiza gore degil. tum iman, ibadetler, yasam bunun uzerine kurulmus, bina edilmis, tasarlanmistir. bu durum allah ile insan arasindaki iliski uzerinden belirlenir.

    bir de insanlarin kendi aralarindaki iliskiler vardir ki bu tamamen ayri bir seydir. ayri bir durum, ayri bir konudur. yani bu ikisi birbirine karistirilmamalidir.

    insanlar arasindaki iliskilerin kapsamini kul hakki kavrami belirler ve en kucuk bir iyilik dahi yapan, bunun karsiligini ahiret gununde gorecektir. adl her halukarda tecelli edecektir: (bkz: kuran'da kul hakkı/#20455007). bunun muslumani gayr-i muslimi, ateisti yoktur. ne ektiysek, onu bicecegiz. 2x2 = 4. bu kadar net. yani bu doktor, bu onurlu, haysiyetli, serefli ve asil davranisinin karsiligin, bu sadece icinden gelen bir iyilikle yapmis oldugu hareketin karsiligini fazlasiyla alacak. ameller ne olursa olsun, niyetlere gore.

    bunu, en basit bir kavramsal ayrisim yapmaktan aciz kafamiza ve onun bagli oldugu lagim gibi agzimiza ragmen nasil idrak edebiliriz bilmiyorum ama doktorun yaratici, tanri ile iliskisi ise ayri bir mesele. tamamen ayri bir olay ve gorevlerle ilgili bir konu:

    dusunun ki bir is yerinde bir insan olsun. herkesin cok sevdigi, herkesin yardimina kosan, herkesin derdine derman olan bir insan. fedakar, cefakar, temiz kalpli, asil. fakat kendisine verilen gorevi, is yerindeki gorevini hic yerine getirmiyor. sanki o is hic ona verilmemis gibi davraniyor. boyle bir sey olabilir mi? boyle bir durumda, bu insanin isini yapmamasi karsisinda "ama cok iyi ya, baksana ne kadar iyi insan olsun biz onu idare edelim" mi denir yonetim tarafindan, yoksa, size karsi cok kotu davransa da, arkanizdan belki kuyunuzu kazsa da, sinsi ve kotu bir insan olsa da isini tam ve eksiksiz yapan, size yuk olmayan ve is konusunda net bir kisiyi mi tercih edersiniz, eninde sonuda, bu insana karsi? yoksa boyle insanlara goz yumarsiniz da bir sure sonra bunlarin yapmadikari isler baskalarinin sirtina yigilir, isler icinden cikilmaz hale gelir ve sirket batar, herkes issiz kalir. bu senaryo mudur tercih edilen. tabii ki sonucta bu insan, tum sirketin ve calisanlarin yarari gozetilmek uzere isten cikartilir. cikartilmasin diyen de bir tane insan bulamazsiniz.

    size merhamet mi adalet mi deseler hangisin tercih edersiniz? hangisini? iyi dusunun. iyi. cunku istedigi kadar merhametli olsun adeletsizlikle kimse muhatap olmak istemez. ama adaletle hukmedilmesini herkes ister velev ki bunun icin merhamet feda edilmis olsun.

    hah iste, simdi oturup de bu ornek uzerinde, eger birazcik kafaniz iddia ettiginiz kadar calisiyorsa kurulan analojiyi anlayin da "adalet mi bu *^$w@" ya da "nasil din bu %q^&!$@" diye kufretmden once bir dusunun.

    zira uzerinde dikkatlice dusunuldugunde gorulebilecegi gibi bu durum, birakin islam'in yalan olmasini, hakligini gosteren en onemli delillerden birisidir.

    islam inanc sisteminde tanri bize kendisini esma-i hüsnasi ile tanitiyor. her insan bundan ne alabilirse aliyor. yine tanri diyor ki eger bana yaklasmak ve beni daha iyi tanimak istiyorsan birtakim dongusel ibadetleri yapmaktan hicbir zaman geri kalma. simdi, bu mesaji dinleyip yasantilari ile, halleri ile tanriya yaklasma yolunda ilerledigine kani olunan haci bayram-i veli gibi yunus gibi mevlana gibi aksemsettin gibi seyh edebali gibi haci bektas-i veli gibi muhiddin-i arabi gibi fudayl bin iyad gibi kimseler, kendilerine bu cabalarinin sonucunda bizlerden daha cok acildigini tahmin ettigimiz birtakim "sirlara" binaen, zamandan bagimsiz olarak, yuzyillardir ayni seyi soyluyorlar. cennet ve cehennem, biz ne tahayyul ediyorsak, o degil.

    bunun disinda, ilgi cekici olan bir sey de kitapta surekli olarak hz. muhammed'in uzerinden gonderilmis oldugu iddia edilen mesaji ciddiye almayip, onu hafife alanlarin, dogru oldugunu icten ice bildikleri halde cikip sirf cikarlari icin ya da islerine gelmedigi icin onu inkar edenlerin, islamiyet'in ongordugu ibadetleri silsilesini yapmanin nefislerine zor gelenlerin, ona dusmanlik edenlerin obur dunyada, tanrinin karsisinda ne kadar zor durumda kalacaklarindan bahsedilmesi. kur'an'in karsisina aldigi insanin heveslerini, kotu huylarini, bencilligini, tanriya ve onun sevgisine tercih etmesi.

    din sadece kisisel, hukuki ya da toplumsal boyutu olan bir sey degil. sosyolojik boyutu da var. bu noktada, olgulara dinin kendisini tanimladigi cercevenin icerisinden bakarsak, onundeki engellere ragmen, kendisine verilmis olan nefsi kontrol altina alarak melekten de yukari gidebilen ya da huylarinin esiri olarak seytandan da asagi gidebilen bir varlik olarak insanin, bilincli olarak tanriya yaklasmak yerine anlik hazlari, cikarlarini ve dunyevi bir hayati tercih etmesi karsisinda bir inanc sisteminin nasil bir yaptirim koymasini bekliyoruz? yea iste olsa da olur olmasa da dese ya da sonucta herkesin varacagi tek bir "konum" ya da "durum" belirlese, hangisimiz birakacagiz gunluk aliskanliklarimizi sevmeyi de allah'a yonelecegiz soyler misin bana? klasik bir yuzeysellikle ifade etmek gerekirse "e biraz da yanar, bronzlasir cennete oyle girerim" demeyecek miyiz? isin basinda, boyle bir yaptirim olmak zorunda. ha, cok iyiymiş arkadas. onun ecrini verecek zaten allah, inanmasan da bak, esma-i hüsna orada.

    ama tabii sonucta:

    1. biz, bize anlatildigi kadariyla, verilen orneklerle cennet ve cehennemin nasil birtakim ortamlar olacagina dair bir muhayyileye sahibiz. lakin ne olduklarini gercekten ancak ahiret aleminde idrak edebilecegiz. o yuzden cennette soyle olacak, cehennemde boyle olacak diye atip tutmak beyhudedir.

    2. cehennem denilen yer tek bir yer degil. seviye seviye, tabaka tabakadir. insanlar amellerine ve itikat durumlarina gore buralarda yer alir. ebu talip ozelinde bu konunun derin mutalaasina bakilabilir.

    3. allah'tan korkmanin anlamlarindan birisi de son nefeste ne olacagini bilmemekten, nefsin ve seytanin oyunlarina kurban gitmekten endise etmekle ilgilidir. yani bir kim olursa olsun insani cennetlik cehennemlik diye yorum yapabilecek noktada goren bir kisi cok cig ve gafil bir insan olabilir ancak. insan once kendisine bakmalidir ki kusur arayana kendi kusuru yeter de denilmistir. kalpleri ceviren allah'tir. bir bakarsin seni dogru yolundan saptirir da farkinda dahi olmazsin. digerini de dogru yola koyar, sasarsin.

    4. bir suru kotuluk yapip her turlu rezillige imza atip sonunda ben kesin cennete giderim diye dusunmek ya da cennetin garanti oldugunu, olacagini zannetmek gafilliktir. gaflettir. insan bir hayat boyu sirat-i mustakim uzere olur da bir anda ters doner, gider. cenneti kazanmak, cennetlik olmak o kadar kolay mi yahu...

    isin edep kismina zaten surada (bkz: #44360512) cok guzel deginilmis. allah razi olsun.

    sunu anlamak ne kadar zor bilmiyorum. bir sirket var olsun. bu sirkette diger insanlara cok iyi davranan, onlarin her isini goren, cok temiz kalpli, cok iyi niyetli, fedakar, samimi, caliskan bir insan olsun. bu adam her seyi yapsin ama bir tek sey yapmasin: kendi isini! sonra da ay sonu geldiginde herkes gibi o da maasini eksiksiz alsin. bu sizin akliniza yatan, kabul edebileceginiz bir sey mi? bu adamin cok iyi birisi olmasinin isini yapmasi ile alakasi var mi? yaptigi iyiliklerin hem manevi hem de maddi karsiligini tabii ki alacak. ama bu onun is verene karsi yukumluluklerini ortadan kaldirmaz. tabii eger boyle bir sirketin varligini ve bu kisinin bu sirkette calistigini kabul ediyorsak. bu adama birakin aylarca odemeyi, bir kez dahi maas odenmesi sirkette huzursuzluga yol acmakla kalmayip, huzuru bozar ve bu boyle devam ederse hemen herkesin isini yapmamasina ve sirketin cokmesine yol acar. o yuzden sirketin kurucusu daha ilk bastan kurallari net belirleyerek boyle durumlarin ortaya cikmasini engeller. gerekli yaptirimlari koyar. tabii bastan boyle bir sirketin var oldugunu kabul ediyoruz. incelik burada.

    hah simdi cikin deyin bakalim yaptigi tum iyiliklere ragmen kelime-i sahadeti getirmeyen bir insan cennete girebilir diye. ha bu, digerleri icin cennetin garanti oldugu anlamina gelmez. bir ifadenin dogru olmasi onu tersinin (converse) dogru olacagi anlamina gelmez. buradaki inceligi de gormek gerek.

    tabii bir insan diger insanlara yaptigi, yapacagi iyiligin karsiligini gorur. gorecektir. tanri adildir. ama bunu gorevlerle ve dinin ozu ile karsilastirmamak gerekir. o yuzden bu durum, dinin haksizligina ya da vicdansizligina delalet edemez. bilakis hakligina ve adaletine delalet eder. kurdugu sistemin de kendi icerisinde ne kadar mantiksal olarak kararli oldugunu gosterir. buna bakarak dine saydirmak kusura bakmayin ama ince dusunememenin ve bilgisizligin bir gostergesidir. tabii muslumanligi salt cennete kavusmak icin yapilan bir aktivite(!) olarak anlayan kafaya ne, ne kadar anlatilabilir bilinmez.

    cennet o kadar kolay, o kadar ucuz bir sey degil. bir kere yaptigin ibadetler seni cennete sokmaz. tum ibadetlerini yapsan bile -ki nisyandan yani unutmaktan gelen insan hakkiyla bir hayat boyu yapilabilir mi bunu yorumunu insanlara birakmak gerek, bu seni cennete sokmaya yetmez. sadece gorevini yapmissin demektir. cenneti allah istedigi kullarina kendisi ihsan edecek. bunu bu inceligi dahi goremeyenler, bilmeyenler, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunca tabii inancini gume goturebiliyor.

    ibadetlere bakinca da sunu goruyoruz, allah kalplerde yatani bilir ve ahiret gununde kalplerde olani, asil niyetleri ters duz edip insanlarin yuzune vuracak. ameller niyetlere goredir ve bilinçin katman katman oldugunun artik modern bilim tarafindan da kabul edildigi bir donemdeyiz (bkz: david chalmers). bilincaltinda bir ses bir iyilikten nefsine gurur duydururken, diger bir katman vicdanina hitap ederken, sen yaptigin ibadetten, iyilikten nasil emin olabiliyorsun da kendin sanki kesin cennetlikmis gibi baskalari hakkinda ahkam kesebiliyorsun? sene kendi niyetinden nasil emin olabiliyorsun da bunlari soyleyebiliyorsun. obur tarafta bir insan cikip kapkara kotunun kotusu bir insanin sorgusuz sulasiz ve kesin cennete gidebilecegini dusunuyor...

    son zamanlarinda peygamber o kadar cok insanin cenaze namazina katilmamaya baslamis ki buna dikkat eden bir sahabe (ebu hureyre olabilir) kendisinin imanindan suphe eder hale gelmis. neden bahsediyoruz? ne konusuyoruz allah askina?

    son olarak, sonsuz cehennemin adil olmaması konusuna gelirsek,

    oncelikle secimin sonlu, azabin sonsuz olmasi konusunda kitap enam suresinde sunlari soyler:

    25. ...öyle ki, o inkar etmekte olanlar, sana geldiklerinde, seninle tartışmaya girerek: "bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir" derler.

    26. onlar, hem ondan alıkoyarlar, hem kendileri kaçarlar. onlar, yalnızca kendi nefislerinden başkasını yıkıma uğratmazlar ama şuurunda değildirler.

    27.ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de rabbimiz'in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık."

    28.hayır, önceden saklı tuttukları kendilerine açıklandı. şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. çünkü onlar, gerçekten kafirlerdir.

    bunun disinda, bir secim icin verilen surenin sonlu olmasi ile, o secimden sonra, yapilan secime gore ortaya cikan yeni durumun, secimden once kavranmasi mumkun olmayan sonsuzluk kavrami ile ifade edilmesi, onun bizim secimden once dusundugumuz herhangi bir surec olarak tecelli edecegi anlamina gelmez. yani yeni durumu idrak edecek hale gelmeden, adillik-adaletsizlik yorumunda bulunamayiz, sonucta bu da belirsiz bir seydir. lakin, ancak, ahiret gunune orada tecelli edecek adalete iman ederiz, edebiliriz.
    (bkz: tanrı varsa neden dünyada bu kadar kötülük var/#31996943).

    lakin siz sonsuz defa yaratilacak dahi olsaniz, her seferinde ayni sonuc ortaya cikacaksa, limit teoremine gore matematisel olarak sonsuzdaki sonuc bir seferde olusan sonuca yakinsar. sonlu dunyada yapilanlar, sonsuzlugu da belirler.

    tüm bu konular ile ilgili olarak genel (bkz: #32740351).
51 entry daha
hesabın var mı? giriş yap