26 entry daha
  • her felsefe alanına giriş yaparken öncelikle o alanı ilgilendiren temel sorular sorulur.
    ki böylelikle o sorular üzerinde düşünülüp "felsefe yapılabilsin".

    # ahlak felsefesinin temel soruları

    1. iyi veya kötü nedir?
    2. iyi; haz mıdır, yarar mıdır, mutluluk mudur?
    3. yoksa iyi; ödev denen şeye uygunluk mudur?
    4. iyi olan davranışların temelinde bulunan niyet ve motif midir?
    5. iyi; davranışlarımız sonucunda ortaya çıkan ürün, sonucun kendisi midir veya ne niyet, ne sonucun kendisi olmayıp sadece söz konusu davranışın, fiilin kendisi midir?
    6. bütün insanlık için tek bir iyiden bahsetmek mümkün müdür yoksa bir insanın, bir grubun iyisi, başka bir insanın, başka bir grubun iyisinden farklı mıdır?
    7. acaba iyi doğal arzularımızın bastırılması mıdır yoksa onların doyurulması mıdır?

    ve belki de en can alıcı soru;

    8. neden ahlaklı olmalıyız?

    tüm bu sorulara ilişkin hiçbir felsefe bilgisi ve ilgisi olmayanlar dahi fikir beyan edebilir. zira bu sorular doğrudan bizi, en temel insani yanımızı ilgilendirir. fakat her hususta olduğu gibi, burada da düşünce tarihinde bu konular üzerinde fikir ve kalem oynatmış olanları dikkate almakta fayda var.

    felsefenin bu büyük ve kapsamlı alanına girerken, dağılmamak için yine bir başka temel soruyla hareket etmemiz gerekiyor; ahlaki olan nedir?

    bir eylemin ahlaki olmasında iki temel koşut vardır; özgürlük ve bilinç.
    bir eylem ancak bu iki temel koşutu karşılıyorsa, ahlaki olarak tartışılabilir.

    felsefede özgürlük olgusunun kendisi de ahlak kadar tartışmalıdır. burada bu detaya girmeden geçelim ve netice olarak farklı söylemlere sahip olsalar da çoğu filozof için özgürlüğün, ahlakın temel koşutu olduğunu belirtelim ve temel ahlak kuramlarına geçelim.

    # temel ahlak kuramları

    1. sokrates ve ahlak felsefesi

    sokrates'in ahlaka dair görüşleri iki temel ifade üzerinden geliştirilebilir;
    biri, "erdemin bir bilgi olduğu ve öğretilebileceği" ve ikincisi, "kimsenin bilerek kötülük yapmayacağı".

    buradan anlıyoruz ki, sokrates, ahlakı bir bilgi ürünü olarak görüyor. ahlaksızlık ise, bilgisizlikten kaynaklanıyor. insanlar bilgilendirilebilirse, ahlaki olarak eğitilebilirler ve ahlaklı hale getirilebilirler. sokrates'in ahlak felsefesi; nesnel, doğacı olmayan ve entelektüalisttir.

    2. kinikler ve kayıtsızlık ahlakı

    kinikleri hızlı geçeceğim.
    bunların en önemli temsilcisi sinoplu diyojen. hani şu büyük iskender'in sokakta fakru zaruret içinde görüp "ne istersin?" diye sorduğu ve "gölge yapma başka ihsan istemem." cevabını veren diyojen.

    bunlara göre, iyi hayat ve kurtuluş toplumun reddedilmesinde ve basit bir biçimde yaşamakta bulunur. basit demişken bayağı bir yaşam bu. sokak köpekleri gibi yaşamayı kastediyoruz. her türlü dünyeviliği, maddiliği reddeden bir yaşam. ki zaten yunanca kinik, köpek yavrusu demek. bizdeki enik kelimesinin filolojik kaynağı da budur.

    3.kireneler ve haz ahlakı

    kirenelere ayrıca hedonistler de denilebilir. çünkü, bu rahat abilere göre, ahlaki olan size en çok haz verendir. ve bu haz ise, hiç öyle kendilerinden sonra gelen pek çoklarının düşündüğü gibi fayda değildir. akla ilk geldiği şekliyle faal, canlı ve dinamik bir haz.

    4. platon - aristoteles ve mutluluk ahlakı

    insan için iyi bir hayat ancak toplum içinde ve iyi bir yönetim altında mümkündür.
    dolayısıyla, insan sosyal olduğu ve iyi bir yönetim tarafından idare edilebildiği müddetçe ahlaki olabilir. (başta saydığım özgürlük ve bilinç temel koşullarına platon ve aristo'nun bir ek koşul daha koyduğunu düşünün).

    ahlaki eylem haz verir ancak her haz verici eylem iyi değildir. haz, ahlaki eylemin bir yan ürünüdür.

    ahlak bilgiye dayanır fakat herkes aynı ölçüde bilgi edinemez. çünkü, her insan aynı düzeyde bilgiye erişime sahip değildir ve her insanın her bilgiye erişme imkanı yoktur. hem maddi durum hem fiziki uğraşlar bilgiye erişimi belirler. dolayısıyla, soylu insanların bilgiye erişimi daha bir mümkünken, alt sınıfların hem yeterli bilgiye erişebilecek maddi imkanları vardır hem de hayatlarını idame ettirmek için yapmak zorunda kaldıkları fiziki uğraşları onların bu bilgilere yoğunlaşmalarına engeldir.

    buradan hareketle platon'e göre, bilgiye erişim imkanı daha yüksek olan ve daha bilgili olduğunu kabul ettiği soylular, diğerlerine göre daha ahlaklıdır.

    platon ve aristoteles, ahlakilik için iyi bir yönetimin şart olduğunu söylemişti. çünkü, ahlakiliği ancak ahlaklı insanlar meydana getirir ve sürdürebilir. ahlak bilgiye dayandığına göre, ahlaki olan bilgili olandır. toplumun bilgiye erişim kabiliyeti en yüksek kesimi kim? soylular. alın size cillop gibi aristokratik idare doğmuş oldu.

    platon'a göre, toplum ve bireyin mutluluğu için iyi* yöneticiler esastır. platon'un "ya filozoflar yönetici olmalı ya da yöneticiler filozof" ifadesi buradan gelir.

    aristo ise, platon'u biraz yumaşıt.
    ona göre, erdemler ikiye ayrılır; entelektüel erdemler ve ahlaki erdemler.
    entelektüel erdemler, bilmeyle ve bilgiyle ilgilidir.
    ahlaki erdemler ise, insanların duygu, tutum ve davranışlarıyla ilgilidir.

    dolayısıyla, soyluların bilgiye erişim kabiliyeti daha fazla olması, onları daha entelektüel yapar. ahlaki olmak için sadece maddi araçlar* yeterli değildir. aynı zamanda ruhsal gereksinimlere de ihtiyaç vardır; haz gibi.

    ahlak kuramında aristoteles, platon'a göre daha empirist, daha göreceli, daha çoğulcu ve daha az nesnelcidir.

    5. epikuros ve acıdan kaçış

    epikuros der ki, ahlaki bakımdan iyi olan doğaya uygun olandır.
    bütün canlılar, haz peşinde koşar ve acıdan kaçarlar.
    o halde haz iyidir; acı kötüdür.
    kireneciliğin bir devamı olan bu felsefe, hazzı aktif değil; daha pasif ele alır ve acı yokluğu olarak açıklar.

    yani, ahlaki olan, neticesi itibariyle sizi mutlu edendir.
    peki sormak lazım, beni mutlu eden bir başkasını üzüyorsa, eylem ahlaki midir?

    6. stoacılık ve kendine hakimiyet

    bu arkadaşlar da kaderciler.
    her şeyin önceden tayin edildiğini inanırlar ve bu yüzden dış dünyaya karşı kayıtsızlığı, dış etkenlerden etkilenmemeyi savunurlar. kinikliğin bir devamı olsalar da medine fukarası gibi yaşamazlar.

    iyimserlerdir.
    çünkü, bu karşı konulamaz kader, tanrının eseridir. (ne kadar da tanıdık bir düşünce)
    tanrıyı evrenle bir tutarlar. (bkz: panteizm)
    insanın özgür olduğunu da düşünürler fakat bu özgürlük kısmidir. olayları değiştiremeyiz ama olaylara karşı tutumumuzu değiştirebiliriz.
    bu düşünce hristiyanlık başta olmak üzere semavi dinlerin kader anlayışının iskeletini oluşturur. islam'daki cuzi irade ve kulli irade ayrımı, stoacı ahlak anlayışının tesiriyle ortaya konulmuştur.

    ayrıca, ortaya koyduğu argümanlar itibariyle roma dünyasını hristiyanlığa hazırlamıştır.

    7. tek tanrıcı dinlerin ahlak geleneği

    stoacılığı bitirdiğimize göre, sıra dinlerin ahlak anlayışına geldi.
    fakat bu bölümü es geçiyorum.
    çünkü, üç büyük dinin ahlak anlayışı hepimizin malumu.
    nihayetinde hepsi için ahlaki olan şu koşullara sahip olmalıdır;

    *tanrıya inanan.
    *tanrıya iman eden.
    *tanrıya uyan.

    burada dinlerin ahlak anlayışına birtakım sorular yöneltmek mümkün;

    > tanrıya inanmayan iyi insanlar, ahlaksız mıdır?

    > tanrıya inanan, iman eden ve dini görev, sorumluluklarını yerine getiren* ama aynı zamanda kendisine ve/veya topluma karşı zararlı olan, kötü insanlar, ahlaklı mıdır?

    şu iki temel soru/eleştiri, dine dayalı ahlakın yetersiz olduğunu gösteriyor.

    8. faydacı ahlak anlayışı

    david hume, jeremy bentham ve john stuart mill gibi kallavi heriflerin savunduğu bu anlayışa göre, en büyük sayıda insana en büyük ölçüde mutluluk sağlayan eylem, doğrudur. dolayısıyla, ahlakidir.

    burada fayda=mutluluktur.
    epikuros gibi sonuca odaklanırlar fakat onun gibi bireyselliği değil; kitleselliği temel alırlar. maksimum insan için maksimum fayda esastır.

    faydacılık, ekonomik liberalizme temel oluşturmuştur. (bkz: liberalizm)

    fakat bu anlayışa da bazı itirazlar sunabiliriz;

    > kitleler her zaman kendileri için doğru olanın ne olduğunu bilemeyebilir. kendilerine faydalı olarak düşündükleri şey, onlar için büyük zararlara yol açabilir.

    ya da

    > bugün kitlelere fayda sağlayan bazı eylemler, orta veya uzun vadede kitlelere zarar olarak dönebilir.

    örnek vermek gerekirse, asgari ücrete yapılan astronomik zam, kitleleri memnun eder ve kısa süreliğine de olsa alım gücünü arttırıp onlara fayda sağlayabilir. fakat bu kısa sürenin ardında yapılan bu zam, enflasyonu yükseltecek ve maaşlara yapılan zam, tüm ürün ve hizmetlerin ücretine yapılacak zam olarak geri dönecektir.

    şimdi, asgari ücrete aşırı zam yapmak ahlaki bir eylem midir?
    ekonomik liberalizmden mülhem ilk iktisadi bir husus aklıma geldi. siz bu soruları toplumsal alana çekip farklılaştırabilirsiniz.

    ve artık gelelim, ismini cisminden daha çok sevdiğim o mübarek adama.

    9. immanuel kant ve ödev ahlakı

    kant, çıkar ahlakı olarak gördüğü haz ve faydayı temel alan, insanın doğal arzularının, eğilimlerinin doyurulması olarak açıklayan ahlak kuramlarını reddeder. faydacılara ve hazcılar diss atar.

    kant, ahlakın kaynağı konusunda insani varlığı aşan, bir dış ilkeyi ve olguyu da reddeder. dini ahlak anlayışını da eledik.

    kant'a göre, ahlakın kaynağı insandır. ki zaten kendisi hümanisttir.
    peki bu hangi insan?
    arzuların, eğilimlerin, tutkuların sahibi olan doğal insan mı? hayır.
    kant, insanı insan yapan, onu diğer varlıklardan ayıran gerçek insani özelliğin akıl, saf akıl olduğunu düşünür.

    ahlak değerlerinin kaynağı insan aklı veya akıllı insandır ve bu akıl, insanda, ahlak planında, kendisini vicdan olarak ortaya koyar.

    kant'ın bu anlayışı, çeşitli bilimsel gelişmelerle birtakım meşruiyet dayanakları sarsılmaya başlamış olan dinlere, onların en büyük meşruiyet kaynağı olan ahlak kavramına yeni bir yaklaşım sunarak büyük bir darbe indirir.

    kant'a göre, insan* esastır.

    burada mevzuyu biraz daha açalım.
    kant, eylemleri ikiye ayırır;

    1. zorlama altında yapılan eylemler
    2. özgürce yapılan eylemler

    kant'a göre, "özgür olduğumuz için sorumlu değiliz. sorumlu olduğumuz için özgürüz."
    bir şeyden sorumlu olabilmemiz için onu yapma ve yapmama seçeneğine sahip olmamız gerekir. içimizde böyle bir sorumluluk duygusu varsa, özgürüz demektir.

    bazı eylemlerimizle ilgili olarak seçim halindeyken, akıl bize kesin ve mutlak bir emir sunar. örneğin, "hırsızlık yapma" gibi. aklımız bize bir buyruk olarak seslenir. burada vicdan dediğimiz fenomen bir zorlayıcı unsur olarak kendisini ortaya koyar. bir yükümlülük dayatır.

    bu yükümlülüğe uyan eylem, ahlakidir.

    peki, vicdan hangi anda ortaya çıkar?
    cevap, niyet halindeyken.

    bu yüzden kant'a göre, ahlakın özü, eylemin sonucunda değil; eylemin motifinde yani niyetindedir.

    iyi niyet=ahlak

    kant'ın bu ahlak anlayışına tıpkı diğer filozoflarınkine yapıldığı gibi birtakım eleştiriler ve itirazlar yöneltildi. bunların arasında en önemlileri;

    > iyi niyetle yapılan fakat kötü sonuçlar doğuran bir eylem ahlaki midir?

    > eylem öncesindeki niyetin o esnada iyi gibi görünmesi, niyetin iyi olduğu anlamına gelmez.

    iyi niyet, bir eylemin ahlaki değerinin zorunlu şartı olabilir fakat yeter şart değildir. ortaçağ'da engizisyon mahkemesi sapık görüşlü insanları toplumdan uzak tutmak ve toplumun huzurunu sağlamak için yargılıyor ve cezalandırıyordu. ortaçağ'da bakarsanız, kilisenin yaptığı doğruydu. çünkü niyeti iyiydi. peki ya bugünden bakarsak?

    buradan hareketle ahlaki değerlerin, ezeli ve ebedi olmadığını, zamana göre değişime uğrayabileceğini görmek mümkün.

    > yine aynı şekilde niyetin kötü gibi görünmesi, niyetin kötü olduğu anlamına gelmez.

    gecenin bir yarısı eczanenin camını indirip içeriye giren bir hırsız, onu görenler tarafından ahlaksız olarak nitelenebilir. çünkü, hırsızlık hem adli hem ahlaki bir suçtur. fakat eczaneye giren kişi, dakikalar içerisinde ilacını kullanamazsa girdiği kriz sonucu ölecek olan astım hastası bir kızın babasıysa ve eczaneye sadece astım ilacı almak için girdiyse, yine de ahlaksız mı olacaktır?

    # ahlaka dair şahsi görüşlerim

    kant'ın ahlak anlayışı, ahlak felsefesine yeni bir boyut eklemiş olsa da netice itibariyle tıpkı diğerleri gibi yetersizdir. çünkü, bir eylemin ahlakiliğini belirleyecek olan ne sadece niyettir ne sadece sonuçtur ne sadece hazdır ne de sadece faydadır.

    ahlak, bunların hepsinden hareketle bir sentez gerektirir.

    ahlaki eylem, iyi niyetle yapılmış ve iyi sonuçlar doğurmuş eylemdir.
    iyi niyetle yapılmış fakat kötü sonuçlar doğurduysa, eylemin ahlakiliği üzerinde fikir beyan etmek mümkün değildir. o artık flu eylemdir.

    bir eylemin niyeti, vicdan eleğinden geçtikten sonra belirlenir. dolayısıyla, niyetin iyiliğini veya kötülüğünü belirleyen akıldır.

    bir eylemin sonucunun iyi ya da kötü olduğunu belirleyen ise, faydadır. en fazla kişiye en fazla faydayı sağlayan eylem iyidir.

    bildiğim kadarıyla filozofların hiçbirinin üzerinde durmadığı fakat bana göre eylemin ahlakiliğini belirleyen bir başka ölçüt daha vardır: zaman.

    her eylemin niyeti ve sonucu, eylemin içerisinde bulunduğu döneme göre iyi ya da kötü olarak nitelenir. bir dönem ahlaksızlık olarak ifade edilen bir eylem, bir başka dönem ahlaksızlık olarak görülmeyebilir.

    bu noktada verilebilecek belki de en iyi örnek, homoseksüel ilişkidir.
    antik dönemlerde olağan görülen bu ilişki, dinlerin yeryüzünde yayılmasıyla birlikte yasaklı eylemler arasına girmiş ve ahlaksızlık olarak görülmüştür. dindarlara göre, bu ilişki türü toplumun ahlakını, insanın çiftleşme alışkanlıklarını ve çoğalma dürtüsüne zarar vermekte, dolayısıyla toplumsal yapıyı bozmaktadır.

    bugün ise homoseksüel ilişki, ahlaksız bir eylem olmaktan çıkmaya başlamıştır.
    elbette, homoseksüel ilişkinin halen ahlaksızlık olarak görüldüğü ve hatta kişilerin adli ve fiziki olarak cezaya çarptırıldığı ülkeler, bölgeler vardır. fakat bu sanıldığının aksine mekansal farklılar değil; yine zaman farklılığından kaynaklanır. birtakım yerlerde zamanın ruhu yakalanabilmişken bazı yerlerde "dışa kapalılıktan" kaynaklı zamanın ruhunun reddi söz konusudur.

    peki, zamanın bir ölçüt olarak konulamayacağı eylemler yok mudur?
    elbette vardır. bunlar, temel insani haklara kastedilen eylemlerdir.

    sonuç olarak ahlaki eylem, şahsi kanaatimce şudur;

    ahlaki eylem = iyi niyet + iyi sonuç + zamanın ruhu

    not: işbu ahlak felsefesinin tarafımca çıkarılmış naçizane notunun kısalığı, yetersizliği aşikardır. bu sebeple, ahlak felsefesine dair her yeni okumayla birlikte bu entryi genişleteceğim. ta ki, sıkılana kadar. eksik ve dahası yanlış olduğunu düşündüğünüz yerlerle ilgili yeşillendirmenizi rica ederim. özellikle, son kısımdaki ahlak felsefesine dair şahsi görüşlerimi, sentezimi eleştirecek arkadaşları görmek beni pek bir memnun edecektir.

    son olarak bu özet çalışmanın ahmet arslan hocanın henüz okuduğum kitaplarından yaptığım bir derleme olduğunu belirtmeliyim. aynı kitapları okumuş arkadaşların 'bunu ahmet hocadan çarpmışsın.' tepkilerini de böylelikle savmış olayım.

    not2: siyaset felsefesiyle ilgili entry için
15 entry daha
hesabın var mı? giriş yap