8 entry daha
  • beyin ve teknolojik cihazlar arasında doğrudan komünikasyon sağlayan arayüzlere verilen isimdir. input ve output mekanizmalarının dinamikleri az çok anlaşılırsa gelecekte bu teknolojilerin neleri mümkün kılacağını öngörülebilir.

    bir cihazı beyninizden kontrol edebilmeniz için öncelikle beyin aktivitelerinizin okunması ve yazılımlar aracılığı ile bu aktivitelere belirli komutların atanması gerekir. bunun tersi de mümkündür, bilgisayardan gelen komutları da beynin belirli bölgelerini uyaracak şekilde programlayabilirsiniz.

    bu ilke ile pratiğe geçirilen değişik tekniklere uygulamalara yüzeysel olarak bir bakmak gerekirse, bunları iki ana gruba ayırabiliriz:

    1) invasive
    2) non-invasive

    invasive ve non-invasive'in anlamı, tıbbi literatürdeki ile aynıdır. siz prosedürü ciltte bir kesi yapmadan, vücuda bir enstrüman yerleştirmeden uygulayabiliyorsanız eğer o metod non-invasive olur. invasive de, her ne kadar minimally invasive gibi dereceleri olsa da bunun tersidir.

    non-invasive olarak beyin nasıl uyarılabilir veya beyindeki aktiviteler nasıl kaydedilebilir?

    aslında bu sorunun cevabını herkes yüzeysel olarak biliyor. eğer söz konusu beyinde dış bir uyarım ile aksiyon potansiyeli oluşmasını sağlamak ise transkraniyal manyetik uyarım, klasik bir non-invasive beyin stimülasyonu tekniği örneği. günümüzde psikiyatrik hastalıkların tedavisinde kullanılıyor, mantığı oldukça basit. psikiyatrik hastanın beyin aktiviteleri, sağlıklı bir insanın beyin aktivitelerinden farklı olduğu için amaç psikiyatrik hastanın beyninde daha fazla aktivite göstermesi gereken bölgelerde aksiyon potansiyelinin oluşmasını sağlamak. bu şekilde beynin kendi kendisine sağlayamadığı uyarımlar dışsal bir elektromanyetik alanın etkisi ile oluşturuluyor. örnek: depresyonu ele alırsak; sol prefrontal korteksin yüksek frekanslı stimülasyonu depresyon belirtilerini azaltabiliyor.

    bir de beyindeki aktiviteyi kaydedip dışarı aktarmak var, ona da verilebilecek en basit non-invasive örnek elektroensefalografi.

    elektroensefalografi bugün tıbbi amaçların dışında da kullanılıyor. çin geçen yıllarda eeg şapkaları ile sürveyansı hayatın çeşitli alanlarına geçirdi. fabrikalardaki, ordudaki insanların beyin dalgalarını izlemenin ardındaki temel motivasyon verimliliği arttırmak olsa da aslında eeg bunu sağlayabilecek kadar kompleks bir teknoloji değil. bunun dışında emotiv gibi şirketlerin ürettikleri cihazlar da özünde makine öğrenmesi ile çalışıyor. bu cihazlarda belirli bir beyin aktivitesine belirli bir komutun atanabilmesi için kullanıcının özel olarak pratik yapıp cihazı kişiselleştirmesi gerekiyor.

    bu cihazları her insanın beyninde işe yarayabilecek olan bir takım evrensel prensiplere göre çalışan teknolojiler gibi yorumlayamayız zira insanlar çevreden aldıkları uyarımlara farklı tepkiler veriyorlar. personalizasyonun neden zaruri olduğunu yalnızca geçtiğimiz dönemlerde yapılmış olan bir oksipitotemporal sulkus deneyine bakarak bile anlayabilirsiniz. (bkz: oksipitotemporal sulkus/@highpriestess) bir oyunu çocukken oynamış olanlar ile oynamamış olanların beyin aktiviteleri aynı uyarıcı karşısında birbirinden farklı oluyor.

    burada sözünü ettiğimiz metodlar invasive metodlara kıyasla iptidai kalıyorlar.

    peki invasive metodlarda neler var? invasive metodlar günümüzde tıbbi amaçlarla kullanılıyor. gözler olmadan görmek konusu açıldığında bunun bir örneğinden kısaca söz etmiştim. (bkz: gözler olmadan görmek/@highpriestess) argus ii ve prima optik için önemli cihazlardır. bunun dışında biyonik var (bkz: biyonik/@highpriestess), duyma problemleri olanlar için nöroprostetik koklear implantlar var.

    nöroprostetik koklear impant demişken, geçtiğimiz dönemlerde fareler üzerinde ilginç bir deney yapıldı. meraklıları detayları buradan okuyabilirler. deneyde, fareleri alarm duyduklarında atlayacak şekilde eğitiyorlar. daha sonra bu farelerin koklealarına gen editlemesi için bir virüs gönderiyorlar, amaç farelerin koklealarındaki nöronların ışık ile stimüle edilebilmesini sağlamak. farelere yerleştirdikleri koklear implantlar ise ışık veriyor. sağırlaştırılmış olan fareler ışık ile aktive edilen implantlarla aynı alarm duymuş gibi atlamaya devam edebiliyor. yani aslında bu fareler, ışıkla duymaya başlıyorlar.

    bu noktada, akla ilginç bir soru da geliyor: bci ile insan duyularını genişletebilir miyiz?

    bunun cevabı, bir açıdan evettir. beynimizde kognitif bir işleme merkezi olmayan duyuların (örnek: (bkz: manyetoresepsiyon/@highpriestess) tam anlamıyla algılanması sağlanamasa bile doğal yollarla algılanamayan fiziksel fenomenler signal processorlarla algılanabilen fenomenlere convert edilebilirler.

    telepati gibi şeyler de science-fiction değildir. (bkz: darpa) beyin ve bilgisayar arasında bağ kurabiliyorsanız, iki beyin arasında da bağ kurabilirsiniz. (wittgensteinci anlamda değil, burada bilgiler işlenirken yine muhakkak tarafların signal processorlarındaki kendi personalizasyon filtrelerinden geçecektir) bu şekilde eğitim sistemi kökten değişebilir, günlük yaşamdaki iletişim biçimleri de.

    totaliter bir rejimde bu kadar teknolojiden orwellian distopyaların çıkması kaçınılmaz. tıbbi uygulamalarının ise devrim yaratacağına şüphe yok.

    * * *
    ps: gaza gelip "bilişsel devrim" derdim ama o terimi harari ağabeyimiz çoktan harcadı.* gözler neuralink'in üzerinde.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap