• kitapçıdan isterken öyle bir cemiyet kurulmadı, kurulmayacak şeklindeki espriye maruz kaldırtan kitap
  • 'düzmek bir erkek için dişi olma arzusunun karşısında bir savunmadır' fikrini barındıran düşünülesi, düşündürtülesi bi' kitap. valerie solanas bi' diğer adıyla andy warhol'u vuran kadın tarafından ele alınan bi' bakış açısı.
  • kitabın girişinde hükümetin kadınlar tarafından devrilmesi, para sisteminin yok edilmesi, üretimde tamamıyla otomasyona geçilmesi ve erkek cinsiyetin yok edilmesi gerektiğinden bahsediliyor. hemen ardından teknolojinin gelişmesiyle artık üremek için erkeklere ihtiyaç olmadığı ve bu sayede sadece kadınlardan oluşan bir toplum kurulabileceği; erkek cinsiyetin aslında biyolojik bir kazadan ibaret olduğu, erkeklerin tamamlanmamış kadınlar olduğu savunuluyor.

    zaten başlığıyla bile provokatif olan kitap daha ilk iki paragrafıyla şok etti beni. meselenin bir tarafı değilmiş gibi okumaya devam ettim ve bu zekice satirin aslında gerçek düşünceler olabileceğini aklımdan geçirmedim bile. erkeklerin eksik, tamamlanmamış kadınlar olduğundan hareketle, sırf kendilerini tamamlayabilmek, bu eksikliği gizleyebilmek için kapitalizmi, otoriter rejimleri, baskıcı aile kurumunu, homofobiyi toplumun köklerine nasıl yerleştirdiklerini anlattı sert bir şekilde. ilerledikçe satir değilmiş gibi hissettim. nefret, öfke, düşmanlıkla doluydu bütün kitap. bahsedilen zavallı erkek stereotipi beni gücendirmeye başladı bir erkek olarak. sanırım o sırada okumayı seven bir kadının maruz kaldığının gerçek boyutunun küçük bir kısmını, bunun için geç sayılabilecek bir yaşta, ilk defa fark ettim.

    kadınların çocuksu, aptal, ileriyi göremeyen büyük çocuklar olduklarını iddia eden schopenhauer’u; kadın cinsiyetin ekstrem aptallıkla dolu olduğunu ve bilge olmaya çalışan kadının sadece kendini daha gülünç duruma sokacağını söyleyen erasmus’u; ardea kentinin kadınlar yüzünden yok edildiğini yazan machiavelli’yi; feministlerle alay edercesine yazılardan oluşan, aileyi toplumun temeline koyup toplumsal cinsiyet rolleri yerine getirilmediği takdirde toplumun yok olacağını anlattığı bir kitap yazan anarşist proudhon’yu ve farklı asırlarda yaşamış sayısız diğer saygın erkek düşünürleri, kadınlar hakkındaki absürt, gerçekten yoksun düşüncelerine rağmen, el üstünde tuttuğumuzu görünce kitabın değeri daha da arttı gözümde. kitap saçma, yazıldığı zamana (60’lar) göre kolayca çürütülebilecek iddialarla dolu, yazarın hayatını inceleyince de açık bir şekilde anlaşılıyor sağlıklı bir zihinden çıkmadığı. bunu uzun uzun anlatmak malumun ilanından öteye gitmeyecektir.

    ancak kitap hakkında quora’da yazılanları okuyunca yetişkin, sağlıklı bir zihne sahip entelektüel erkeklerin, yazarın hayatından, iddialarının saçmalığından bahsederek kitabın aslında ne kadar da mantıksız ve “alakasız” olduğunu şevkle kanıtlamaya çalışmaları, bu malumu ilan etmek için bu kadar emek vermeleri ilginç geldi. her tür bilgiye müthiş bir hızla ulaşılabilen bu çağda, eşi olan erkekten sırf kadın olduğu için şiddet gören kadını “yuvanı yıkma” diyerek terör içinde yaşamak zorunda kaldığı eve gönderen üniformalı erkekler; 8 mart’ta kadınların “fıtrat”ından bahsetmekten çekinmeyen takım elbiseli erkekler; kadının kıyafetinden kahkahasına, eğitiminden nasıl oturacağına kadar hayatının bütün alanlarına müdahale hakkını kendinde bulabilen erkekler varken ve bu erkekler kadınlar hakkında korkunç (dışarıdan bakabilseydik gülünç) şeyler söyleyip hala saygın konumlarda kalabilirken bir kadının aynı şeyi yapmaya cüret edebiliyor olması en ilerici, en akılcı erkekleri bile öfkeden kudurtabiliyor. öyleyse bu kitabın -satir olup olmamasının bu durumda hiçbir önemi yok- kendimizi üstün sanmamızdan gelen kibrimizi ve bu konudaki ikiyüzlülüğümüzü suratımıza vurması belki de bakış açımıza yararı olan şeylerden biri olacaktır.
  • ‘’gerçekle yüz yüze gelmek öncelikle öfke ve nefrete yol açar’’
    kitaptaki bu cümle aslında kitabın özeti. bir eril olarak (kitaptaki uslüptan hareketle) kişisel görüşüm şu; yazarımız erkeklere olan nefretini bütünüyle yansıtmış ve bunun nedeni kendisini gerçekleştirememenin vermiş olduğu acı gerçeği kabullenememek.
    yazarımız seks işçiliği yapmış olan bir kadın. yani erkeklere atıp tutmuş olmasına rağmen kendisini erkeklerin hazzı için pazarlamış biri. kendi yazdığı metni reddettiği için de bir insanı vurmaktan çekinmemiştir. ayrıca adamı vurduktan sonra etrafındakilere de silah doğrultmuştur. yani olaydan haberi olmayan kişilere bile nefretini kusmuştur. hatta cinayete teşebbüs ettikten sonra reklam yapmaktan da çekinmemiş, vurmak için sebebim var manifestomu okuyun demiştir. anlayacağınız ilgi çekerek reklam yapmanın klasik şekline başvurmuştur. basitlik.
    15 yaşındayken evden kaçmış ve gitmiş denizcinin birinden hamile kalmıştır. bu bile yeterli aslında. hayatta kendi tercihlerini yapmış ve sonuçlarına katlanması gerekirken eril kişisini suçlamayı tercih etmiştir.
    yazarımızın annesi yazarın 20 yılda yazdıklarını yazar öldükten sonra yakmıştır. böylece bizi onca nefret dolu satırlardan mahrum etmiştir. eline sağlık.
    kitapta birçok bölümde açık açık eril cinsi yok etmekten bahsedebilmiştir. bugün bir kitapta kadınları yok etmekten bahsettiğinizi düşünsenize. neler olurdu acaba? yazar kişisi nefreti kitapta sürekli yansıtmaya devam etmiş, erkeği yani erili biyolojik bir kaza olarak görmüş, aşktan aciz olduğumuzu söylemiştir.
    tabi bir bölümde erilin bir kuku için sümük ırmağında yüzerek bir mil kusmuk içinde burnuna kadar batmış halde yürüyebileceğini ifade etmesi bana da doğru gelmiştir. bazımız bir kuku için neler yapabiliyor dolayısıyla bu ifadeye hak verdim. bir de para ve çalışma hakkında söyledikleri doğru. insani sebepleri yok bunların demiş.
    kadınlarda penis haseti yoktur demiş ama erkeklerde kuku haseti olduğundan bahsetmiş. hiçbir zaman kukuyu kıskanmadım. lakin etrafımda erkek olmak nasıl olurdu diyen kadınlar olmuştur. bildiniz siz onları.
    babalık olgusunu çok yermiş. ben bir baba değilim tam manasıyla eleştiremem ama etrafımda baba olup çocuğunun etrafında pervane olanlar bulunduğundan bu konuda da atıp tuttuğunu düşünüyorum.
    özellikle bir kısım beni çok etkiledi. erkeğin kadını kısıtlamasının sebebi güvensizlikten ve kadının onu terk etmesinden korkması olarak belirtilmiş. kendi ilişkilerime baktım ve sevdiğim kadınları kıskandığım oldu ve sebebi çok farklı şeyler olabilir ancak benim aklıma takılan kadınlar bizi neden kısıtlar? mesela benim telefon şifrem istendi. kimle takıldığım sorgulandı. yani tek taraflı zannetmiş yazarımız olayı. ben mesela dürüst olarak söylüyorum kıskanıyordum çünkü etrafta art niyetliler çok.
    kitapta toplumun kanunlara hükümete ve liderlere ihtiyacı olmadığını söylemiş. al işte. bugün ütopya yazarları bile her insan topluluğunun siyasal otoriteye mecbur olduğunu kabul eder. en azından sevgili yazarımız bu kitabı yazdığında benim gidip elinden kitabı alıp çöpe atmamı engelleyecek bir otoriteye ihtiyaç duyacaktır. çok uçmuş çok.
    bir erkekle bir dişi arasında sevgi olmaz demiş. hiç sevilmediği çok belli. keşke onu da seven birileri olsaydı o zaman anlardı neyden bahsettiğimi. ayrıca erkeği sanattan yoksun ifade etmiş. içinde bir şey olmadığından söyleyecek bir şeyi de yoktur demiş. ondan değil mi bunca yazar ve şair erkek bulunuyor. cinselliği de zaman kaybı saymış. oysa denizciyle fingirdeşirken sorun yoktu. ben anladım abi gerçekten sevdiği biriyle de cinsellik yaşamamış. yoksa bu cümleleri kurarken utanırdı.
    erkeğe açık açık şeref ve haysiyet yoksunu da diyebilmiştir. bildiğin nefret işte. üstünde durmaya değmeyecek bir kitap ama farklı fikirlere açık olayım diye okudum bu hale geldim işte. tavsiyeme gelecek olursak kitap okunabilir ancak içerik olarak demiyorum ama düşünce olarak çok çok kötü bir kitap.
    ben bir erkek olarak biliyorum ki erkekler sadık olmamakla ve yalan söylemekle suçlanırlar ve kadınların bu ithamlarda haklılık payı vardır. gerçekten böyle olanımız çoktur. kadınlarımız da ne istediğini bilmemekle ve maddi şeylere önem vermekle suçlanır ve harbiden böylesi de çoktur. hatta karşı cins tercihlerinde genelde piçleri tercih ettikleri söylenir ama bu tercihlerinin sonuçlarına katlanmak varken erkekler şöyle erkekler böyle derler ve her zaman ki gibi suçu karşı tarafa atarlar. tamam böyle lakin sırf cinsiyetten kaynaklı olarak sınıflandırma benim için insan turnusoludur. hepimiz zaaflarımızla varız. atıp tutmanın anlamı yok.
    çok okuyun arkadaşlar. saygılarımla.
  • sel yayıncılık'ın onur haftası özel indirimiyle idefix fiyatı 1 temmuz'a kadar 4.40 tl olan radikal feminist kitabı. koşun şenlik var!
    (bkz: scum manifesto)

    ''dişi olmamasını telafi etme takıntısı, ilişkilenme ve merhamet duyma konusundaki acziyle birleşen eril, dünyayı bir bok yığını haline getirmiştir. savaş ve fuhuş bunlardan ikisidir. ''

    ''cinsellik herhangi bir ilişkinin parçası olmayıp tam aksine, insanı yalnız kılan bir tecrübedir, yaratıcı değildir ve büyük bir zaman kaybıdır. dişi kolaylıkla - hem de sandığından çok daha fazla kolaylıkla kendi cinsel arzusundan kurtulabilir, böylece ağır ve ussal bir hale gelerek, gerçekten kıymetli faaliyetlerin ve ilişkilerin peşinde koşabilir; ama cinsel olarak kadınlara bayıldığı belli olan ve sürekli olarak onları uyarmaya çalışan eril, cinselliği yüksek olan dişileri ihtiras nöbetlerine sokup onları, çok az kadının kurtulabildiği bir cinsellik torbasına atar. arzulu eril, ihtiraslı dişiyi heyecanlandırır; bunu yapmak zorundadır - ancak dişi bedenini aşıp hayvansılığın üstüne yükseldiğinde, egosu çükünden ibaret olan eril ortadan kalkacaktır.

    cinsellik kafasızların sığınağıdır. ve kadın ne kadar akılsızsa, yani eril "kültür"e ne kadar saplanıp kalmışsa, o kadar tatlıdır, o kadar cinseldir.''
  • valerie solanas tarafından yazılmış, sel yayınları tarafından kitaplaştırılmış bildiri. solanas’a göre;

    erkekler ortak bir hedef için işbirliği yapamaz çünkü her erkeğin hedefi bütün vajinaların kendisinin olmasıdır. ayrıca kadınlarda penis haseti yoktur erkeklerde vajina haseti vardır. dişi olmamasını telafi etme takıntısı, ilişkilenme ve merhamet konusundaki acziyle birleşen eril, dünyayı bir bok yığını haline getirmiştir. üstelik her erkek, cinsel ilişki fikrine takıntılıdır. dost canlısı bir vajinanın onu beklediğini düşünüyorsa bir sümük nehrinde yüzebilir, bir kusmuk denizinden geçebilir. tüm bunlarlar birlikte erkekler duygusal sakattır. empati kurmaktan ya da özdeşleşmekten, aşktan, dostluktan, şefkat ve muhabbetten tamamen acizdir. erkeğin herhangi birisine ve herhangi bir şeye bağlanma konusundaki kabiliyetsizliği hayatını amaçsız ve manasız kılar. o yüzden de felsefe ve dini icat etmişlerdir.
  • son yıllarda okuduğum, feminist bakış açısıyla yazılmış en radikal, en keskin kitaptı valerie solanas'ın erkek doğrama cemiyeti manifestosu. bir kitabın, aynı anda hem distopya (eril aklın bakışından) hem de ütopya (dişil aklın bakışından) niteliği taşıyor oluşu epey şaşırttı beni. "cinsellik kafasızların sığınağıdır" savını, özellikle üzerinde çokça düşünmeye değer buldum.
  • (bkz: kocami nicin oldurdum)? ben degil, (bkz: laurre buisson)
  • okuduğum en uç fikirli kitaplardan biri olabilir. bazı yerlerde ‘evet sayıp söv valerieciğim’ derken bazı yerlerde ‘tamam canım abartma,sakin ol’ diyerek okudum. kadıncağızın yaşamını düşününce canına tak etmiş de yazmış tabii. arka kapaktaki alıntıda diyor ki: “eğer bir cins eksikse, bu eril olandır ve öyleyse onların bertaraf edilmeleri gerekir.”. freud’a bu konuda ne kadar katılmıyorsam solanas’a da o kadar katılmıyorum. bir tarafı eksik görerek eşitlik umamayız.

    en kibar kısımlardan alıntı yapacak olursam:

    “boş zaman erili ürkütür çünkü böylece kendi grotesk benliğiyle yüz yüze gelmek zorunda kalacaktır. ilişki kurmaktan ve sevmekten aciz olan eril çalışmak zorundadır. insanı özümseyen, duygusal olarak tatmin eden anlamlı faaliyetleri seven dişiler, bunu gerçekleştirecek fırsat ve kabiliyete sahip olmadıklarından zamanlarını keyfe keder biçimlerde harcar. aşk ve şefkat vermekten aciz olan eril para verir. bu onun kendisini anaç hissetmesine yol açar.”
hesabın var mı? giriş yap