• michel houellebecq'in türkiye'de kuşatılmış yaşamlar adıyla can yayınları'ndan çıkan kitabının adı. paris'te sarı çarşafların üstünde, loş ışıkta veya duvara monte edilmiş lamba bir yanıp bir sönerken, avuca tam sığan j ai lu versiyonunu okumanın zevki başkadır.
    can yayınları ve istanbul pek başarılı değil aynı etkiyi yaratmakta. hem fransız versiyonundan kapak arkası yazısını copy paste'lemiş neredeyse. yazık.
  • gayet iddialı bir önsözü var can yayınlarının bu kitabının.
    "kuşatılmış yaşamlar ise, artık bir kült kitap haline gelmiş durumdadır."
    okudukça bu görüşe katılıyorsunuz.
    özellikle bilişim sektöründeyseniz, çevrenin bu kadar tanıdık olmasına şaşırabilirsiniz de.
    kahraman damla damla depresyonun derinliklerinde kayboldukça ve başınıza benzer şeyler gelmiş olsa dahi, okuyucuyu depreştirmeyen aksine çoşkunlaştıran, mutlu eden bir kitap. bunu biraz uslubun harika akıcılığına bağlamak mümkün.
  • michel houellebecq; düzen adamı olmanın bedelini şahane bi şekilde anlatmıştır sözkonusu kitapta. ve tanıtım yazısında der ki: ''...gözde bir mesleğe sahip olmak, televizyonlarda gördüğünüz insanlar gibi ışıl ışıl gülücükler saçarak steril yerlerde yemek yemek istiyorsunuz. beyaz gömlekler giymek ve dizüstü bilgisayarla dolaşmak istiyorsunuz. ve göğsünüze bir ağırlık biniyor. isyan ve kıskançlık karışımı bir duygu boğazınızdan gözlerinize doğru yükseliyor. hayattan kopuyorsunuz bu anlarda, daha doğrusu, yaptığınız her şeyin insan hayatı karşısında ne kadar sonuçsuz, ne kadar anlamsız olduğunu hissediyorsunuz. ve bir gün durumunuz bir sözcüğün içine hapsediliyor: depresyon.''
  • ilk çıktığında fransa'da pek çok yayınevi bu eserin yayınlanmasını reddetmiştir. houellebecq metropol hiyerarşi sistemini eleştirir depresif modda ve de tabi öncelemeleriyle.
  • kitabı bitirdikten sonraki gece, ağlayarak uyandırdığım sevgilime sarıldım. kayboluyorum ben, kendimden uzak, herkesin içinde herkese benzeyen biri olarak kayboluyorum, beni bulmam çok zor, hem benden beni de ayıramıyorum ki, benden uzaklaşan mı gerçek ben, arayıp da bulamayacak olan ben mi gerçek ben. çokluğa, aynılığa, bütünleşik olana yenildim. başka şansım yok.. dedim.

    bence okumayın.
  • nefes alabilir miyim? alamıyorum.
    evvelki gün bitirdiğim bu kitabın kahramanın ismini hatırlamıyorum.
    kahraman kişilere empati duyuyor, bazense apatik duruyor. benim gibi nefes alamıyor. herşeyi ve herkesi analiz ediyor, anlamsızlık deryasında boğuluyor. post-modern bir hayatın anlamsızlığı.
    benim düşüncem bir raddeden sonra bu gerçekleri görünce (günümüz yaşam tarzı sebebiyle) kendini köy hayatına atsan bile bir yalanı yaşadığını bilirsin. bunun geri dönüşü yok, bir kere yakalandıktan sonra kurtuluş yok.
  • bulanımda olan beyaz yakalı, 30 yaşında bir erkeğin hayatının anlatıldığı roman. çekici gelmedi. bir şeyler anlatma çabası olsa da, gereksiz bölümler ile insanı çileden çıkarıyor. çevirinin sığlığı, zaten, bunaltıyor. bir de onun bu içinden çıkılmaz bu anlamsız detaylar romanı yarıda bıraktırıyor size.
  • finalinde kolaya kaçılan, çok klişe bir son ile biten roman.
  • houellebecq'in romanı. zygmunt bauman'ın ıskarta hayatlar'ı gibi. insani ilişkilerin imkansızlığı, süreksizlik, anlamın yitimi, amaçsız-amaçlılık... tam manasıyla akışkan kültürün edebiyatı. yurttaşı celine gibi sert, kışkırtıcı ve bazen faşist, ama karanlığı yeterince uçucu, bu yüzden hoşuma gitti. benim için edebiyat karanlıksa okunmaya değerdir, yoksa sıkılıyorum. aydınlık hususları felsefe, sosyoloji fizik, psikoloji alanlarından alıyoruz zaten.

    "bu dünyayı sevmiyorum. kesinlikle sevmiyorum. içinde yaşadığım toplum beni iğrendiriyor; reklamcılık midemi bulandırıyor; bilgisayar dünyası beni kusturuyor. bilişimci olarak bütün yaptığım, referansları, veri akışını, rasyonel karar ölçütlerini çoğaltmaktan ibaret. bunun hiçbir anlamı yok. hatta açık konuşmak gerekirse, bu olumsuz bir şey; nöronlar için gereksiz bir kalabalık. bu dünyanın, daha fazla bilgi dışında her şeye ihtiyacı var."
hesabın var mı? giriş yap