• “eşeğe altın semer vursan da eşek gene eşektir.” sözündeki eşektir. abdullah gül’ü karşı aday diye düşünenler aşağıdaki haberi iyi analiz etsin.
    haber
  • oldum olası bana hep itici gelen yazar.

    ne kendisinden ne de fikirlerinden hazzederim. klasik siyasal islamcı.
  • allahım bizi koru....
  • 2019 seçimleri yaklaştıkça yine başarı şansı olmayan seçenekleri parlatmakta olan yazar.

    ya fehmi abi, anayasa referandumunda abdullah gül ile birlikte hayırcı cephe olarak fena çuvalladın. bundan ders çıkarmadın hala kendince siyasi operasyon çekmeye çalışıyorsun. aklınca saadet partisine ve başkanına gaz verip ittifaka sokturmayacaksın. neymiş, saadet ittifaka girmezse daha başarılı olabilirmiş. yuh aq. adam iki twit attı, 3-5 rt aldı diye %1'lik oyu %5 mi olacak? erdoğan düşmanlığı bu kadar mı kör yaptı? benden duymuş olma ama bu saatten sonra saadetten bi cacık olmaz. hadi bunu sen bilirsin de milleti kandırmaya çalışma bari, ayıp.
  • küpü nü doldurup emekliliğini yaşayan kişidir. oh ne ala efkan ala
  • uzun zamandır fazlasıyla çuvalladığı mevzular olsa da kulvarında ve dahi sahasında rakip tanımaz pozisyonunu 'koru'makta...
    bir yerlerden kollandığı gerçeği ve işin doğasının bunu gerektirdiği gün gibi açıkken tartışmaya dahi açılmadan 'ayakta' kalabilmesi de ayrı bir başarıdır...
    net bir şekilde kötü giyinen, yakıştıramayan, göbeğini saklayamayan bir bilendir.
    takunyalıdır ancak dünyaya açıktır.
    okumayanın bu matbuat ortamında iyi yaptığı pek söylenemez.
    ortalamanın çok ama çok üstündedir.
  • bugün, chp'nin hamlesi ile ilgili güzel bir yazı kaleme almış yazar.

    --- spoiler ---

    önce bir ‘hakkı’ teslim etmem gerekiyor:

    ak parti adına konuşan siyasiler ile onlar adına kalem oynatıp ahkâm kesen iktidar cephesinin itibar ettiği yazarlar ne söyler, ne yazarlarsa haklılar.

    yüksek seçim kurulu (ysk) tarafından “seçime katılamaz” açıklaması ile önünün kesileceği anlaşıldığında, iyi parti’ye chp’nin 15 milletvekilini ödünç vermesi daha önce görülmüş, işitilmiş bir olay değildir.

    ‘güneş motel’ örneğini (1977) zikrediyorlar, ama ona da benzemiyor; orada sandıktan birinci parti çıktığı halde milletvekili varlığı kısa kaldığı için hükümet kurmakta zorlanan bülent ecevit bakanlık vaat ederek ap’den milletvekili devşirmişti. burada ise ödünç verilen chp milletvekilleri için böyle bir durum söz konusu değil.

    menfaat bile yok. yarın yine partilerine dönecekler…

    gene de, partileri kendilerinden bunu istedi diye, 15 chp milletvekili iyi parti saflarına geçmek için imza verebildiler.

    muhalefete düşen kaderine razı olmaktı

    yapılan ‘kandırmaca’ gibi bir şey. gibi değil, öyle.

    kendilerinden ‘beklenmeyen’ bir şey yaptı muhalefet cephesi.

    hele chp’nin böyle bir işe kalkışmasını akıl almıyor .

    muhalefete düşen kuzu kuzu kaderine teslim olmaktı oysa…

    tıpkı, 7 haziran (2015) seçimi sonrasında yaptığı gibi…

    orada, oyları düşen ve tek başına hükümet kurması imkansız hale gelen iktidar partisi (ak parti), cumhurbaşkanı tayyip erdoğan’ın, daha önce hiçbir partinin kalkışmadığı, kitapta yeri olmayan bir-iki manevrasıyla, kendisini yeniden ayakları üstüne kaldıracak hale gelmeyi başarmıştı.

    bir-iki gün öncesine kadar “seçim zamanında olacak” açıklamaları yapan iktidar cephesinin, şu yakınlarda ‘stratejik ortak’ öne atılıp “seçim tarihinin erkene çekilmesini istiyorum” dediğinde, büyük ortağın “ben seçimi senin istediğin tarihten de erkene alıyorum” demesi ile yaptığı hamle de siyasi hayatta pek alışılmış bir hamle olmaktan uzaktı; ama iktidar yapınca bu tür hamleleri, iktidara yakışıyor işte.

    muhalefet ise bunu yapan, ayıp ediyor doğrusu…

    kendisinden ‘hiç beklenmeyeni yapmak’ yerine, rakiplerinin suyundan gitmeli, her bir muhalefet partisi istendiği ve beklendiği gibi liderlerini aday göstererek ve “seçime giremezsin” denildiğinde şansına küserek kendi kabuğuna çekilmeliydi.

    daha kötüsü olursa?

    ya burada da durulmaz ve bu ilk adımı başka ‘beklenmedik’ adımlar takip ederse ne olacak?

    cumhurbaşkanlığı seçimini kişiler arası bir çekişme olmaktan çıkarıp ilkeler etrafında bir referanduma çevirmek gibi mesela?

    özgül ağırlığı olmadığına son seçimde aldığı binde birkaç oya bakılarak hükmedilmiş bir partinin lideri tarafından ifade edildiğinde fazla önem verilmemiş ‘ilkeler platformu’ gerçek anlamda bir çözüme yol verirse?

    chp sanki kendi safları içerisinden bir ‘çatı aday’ ile seçime girmenin siyasi bir suç teşkil etmediğini, tam tersine ekmeleddin ihsanoğlu’nun bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı yüzde 40’a yakın oyun kendisinin tek başına çıkaracağı adaydan daha çok ve daha değerli olduğunu birdenbire idrak ederse?

    mhp’nin o seçimde gündeme taşıdığı ‘çatı aday’ girişimi bugün örnek bir olay haline dönüşür ve muhalefetin moralini yükseltecek başka formüllerin de önünü açarsa?

    dünkü 15 milletvekili hamlesinde olduğu gibi?

    ayıp, ayıp, ayıp…

    bunları muhalefet yapıyorsa hepsi ayıp, akla bile getirilmemesi gereken şeyler…

    iktidar adına konuşan yıllardır hep karşımızda görmeye alıştığımız siyasilerin, onlar adına kalem oynatan muteber yazarların duygularını anlıyor, ne söyler ve ne yazarlarsa yerden göğe kadar haklı olduklarını hiç çekinmeden ilan ediyorum.

    herkes haddini bilmeli ve iktidarla muhalefet siyasi taktiklerde asla yer değiştirmemeli. manevra yapmak, oyunlara kalkışmak muhalefetin işi değil ülkemizde.

    evet, biliyorum, biraz daha devam etsem ben de kendimden beklenmeyeni yaptığım için ayıplanmayı hak edeceğim.

    beklenmeyeni yapmak yaygınlaşıyor mu ne?

    ya, bir bakmışsınız, hiç beklenmeyen de olursa?

    ağzımdan yel alsın.

    ????
    --- spoiler ---
  • konuyu kitle iletişim araçları sayesinde okuyucusuyla buluşturanlar ya da sosyal medyada belli bi' kitlesi olanlarla kısıtlamıyorum, artık neredeyse herkes her konuda bişiler yazıyor, böyle bi' sürecin içine evrildik lakin bu mekaniğin en büyük etkisi, yani bişileri ifade etmeye çalışan kısımdakilerin artışı doğal olarak dinleyici tarafındakilerin azalmasına sebep oldu. herkes yazıyor, konuşuyor ama kimse okumuyor ya da dinlemiyor.
    peki artık kimin ya da neyin okunabilir/dinlenebilir olduğuna kim ya da ne karar veriyor? *

    öteki mahallenin yazarlarını düzenli olarak takip etmek gibi bi' huyum var. hoş, birisi çıksa ve "sizin mahalle hangisi?" diye sorsa verecek cevabım dahi yok lakin kendi meşrebimce bizimki ve öteki kavramlarını oluşturmuşum ve günlük olarak elden geldikçe de uzun bi' süredir takip ediyorum.

    yeni şafak ile başlıyorum; türkiye gazetesi, star, haberturk, akit, karar, milat gazetesi ve envai çeşit portaldaki envai çeşit yazarı envai çeşit iç gerekçeyle takip ediyorum, okuyorum. esasında bizim mahallenin istisnaları dışındaki yağızlar gibi öteki mahallenin yağızlarında da kendi kendini tekrar etme durumu feci şekilde kronikleşti ve bu döngü uzun süredir en azından birkısım okuyucuya aksetmiştir diye tahmin ediyorum.

    hasılı; öteki mahalleden ali bayramoğlu ile birlikte kendisi de enteresan tespitleri ile dikkatimi çekiyor. itiraf ediyorum, bi' süredir, okurken mütemadiyen "alla alla" diye kendi kendime mırıldanır hale geldim resmen. kaldı ki bu tespitleri yapma amacım, yazarlar için bi' övgü ya da her yazılanı olumlama kafası değil. yazarların gündeme aldığı hususlara dair objektiflik kıstaslarına kendi içimde verdiğim yüksek puanlar bi' yana, hala ciddi şekilde bu yazarlarla aramda vakalara, fikirlere ve değerlere verdiğim ciddiyet skalası arasında derin uçurumlar devam etmekte.

    dediğim gibi; bizim mahalledekiler de kendilerini tekrar etmekten vazgeçemiyor ve haliyle de okuma listemde keyifle günlük olarak takip ettiğim yazar sayısı totalde onu geçmiyor. hal böyle olunca da solun yaşadığı tükenmişlik sendromuna dair çırpınışlarına ve mevcut düzen için alternatif çözümler çıkartılamamasına takılıp hayıflanmaktan, sağın metodolojisine ve bilhassa da pratiğine kızacak zaman bulamıyorum, heyhat!

    yurdum ortalama insan evladının meylettiği siyasal yönelim her ne olursa olsun, politik fanatizmi ve etkilerini sorgulamaya başladığı ve sağıyla soluyla, "yahu biz insanlık olarak ne yapıyoruz?" sorusunu soracağı o güzel ama uzak günlerin geleceği vakte kadar da işin aslı kim ne yazarsa yazsın, söylerse söylesin, gelecekten pek ümidim yok. paritenin durumu, ortadoğu'nun hali, azınlıklar, kimlik bunalımları, sosyolojik refleksler ve olabildiğince farklı mevzu uzun bi' süredir benim için teferruat haline geldi çünkü.

    bu şartlar altında güncel vakalar üzerine yazmanın, tespitte bulunmanın da benim açımdan anlamı kalmıyor. uzun ve çeşitli okumaya, derinlemesine gözleme dayalı olarak kaleme alınan şeylerin kıymeti harbiyesinin kalmadığını görmek insanı bi' noktadan sonra tvit tipi hap bilgiye doğru itekliyor. nasıl bi' süzgeçten geçtiğini teyit etmeye ihtiyacın kalmadığı bi' iletişim yönteminin yarattığı cehaletin, toplumca doğum sancısına uzak olduğu zamanlarda, birilerinin okuyucu tarafta kalması adına, belki de haddim olmayarak kendimi o tarafta kalmak için telkinliyorum.

    esasında bu entarinin konusu neden yazmadığım üzerine olmamalıydı fakat bu vesileyle bahsini de geçirmiş oldum. konu konuyu açtı ve özetle de oluşabilecek tüm önyargıyı da yüklenerek; her daim kendi yazdıklarımı çöp olarak gördüğümü de dipnot olarak hatırlatarak, fehmi koru'nun benim açımdan okunabilir bi' kalem olduğu ve yazdıklarımı bi' noktada takip eden okuyucuya fehmi koru ya da ali bayramoğlu okuma tavsiyesi şeklinde sonlanmalı.
  • şu şurada şimdilik şöyle dursun:
    https://twitter.com/…010/status/1062383612455280640

    tweet'de bahsi gecen videonun olduğu youtube linkini de ekleyelim:
    https://www.youtube.com/watch?v=gyvhgrn5leu
hesabın var mı? giriş yap