• resident evil oynarken ya da seyrederken sıkça görülen sahne.
  • 2008 yılı ingiltere yapımı aksiyon filmi.yönetmen koltugunda kari skogland oturuyor.oyuncu kadrosunda ise ben kingsley, jim sturgess, kevin zegers, rose mcgowan, tom collins, william houston, gerard jordan, joe doyle, ali white, henry deazley bulunuyor.
    gercek bir olaydan -martin mcgartland'ın hayatı- senaryolastırılmıs.1980lerin sonunda martin'in batı belfast'ta ira örgütüne casus olarak girmesini ve sonrasında gelişen olayları ki bunlar da acıga cıkma,esir edilme ve işkenceye maruz kalma gibi battal gazi özentisi olayların anlatıldıgı ilginç bir film.
  • 2008 vancouver film festivali'nden en iyi film seçildi. 28. uluslararası istanbulfilm festivali'nde gösterime girecek.
  • ben kingsley ile jim sturgess'in karşılıklı döktürdüğü etkileyici bir film. açılıştan itibaren tokat gibi çarpan sahnelerle dolu. özünde iyi bir adamın tam da ülkesi ve hayatıyla vicdanı arasında kalması...

    (bkz: iki ucu boklu değnek)
    (bkz: aşağı tükürsen sakal yukatı tükürsen bıyık)

    --- spoiler ---

    kuzey irlanda polis kuvveti ruc ile ira arasında kalan, bir ingiliz ajanı yüzünden casus olarak ira'ya sızan, ancak aynı anda da ira gönüllüsü olan, insanların ölmesini engellerken arkadaşlarını "satan", adını değiştirerek hala saklanan, onların güvenliği için ailesinden vazgeçen martin macgartland'ın hayat hikayesi... çift taraflı çalışan ve vicdan sarkacı iki tarafa gidip gelen martin, ikili oynamanın bedelini ağır öder. arkadaşlarına göre dönek ve muhbirdir ama iki taraf (ruc ve ira) tarafından da oyuna getirilir. birçok insan onun sayesinde kurtulurken, arkadaşlarından da yok yere ölenler olur.

    oğlunu martin'in muhbirliği yüzünden, gammaz yaftası yiyerek kaybeden baba cenazede ağlayarak:
    "ruc'a oğlumu muhbir yaptığı için kızmıyorum. ira'ya oğlumu öldürdüğü için kızmıyorum. ülkesine ihanet ettiği için oğluma kızıyorum".

    anlatıcı dean'den: "böyle karışık zamanlara ilk zayiat hakikat olur. istihbaratsa en değerli cephane..."
    --- spoiler ---

    özetle, güzel film. ama * jim'e o sümüklüböcek izi bıyık; * ben'e de o peruk bozması saç yakışmamış. lara'nın bart simpson'ın annesi sesi ise beni benden aldı.
  • biraz donnie brasco'ya biraz da in the name of the father'a benzeyen vasat film. jim sturgess'in bütün filmi sürükleyen harika oyunculuğu, rose mcgowan'ın ağzı açık bırakan güzelliği ve ben kingsley'nin tecrübesi bile filmi vasatlıktan kurtaramamış..
  • neredeyse irlandalilarin* boksu futboldan daha fazla sevdiklerini dusunecegim (bkz: the boxer). iyi oyunculuk, guzel soundtrack, bol bol kasvetli havadan ibaret bir film. guzel olmus. ha bir de mickey mouse'a irlanda'da mickey mice deniyormus.
  • benzerleri yapılmış olsa da, özellikle başroldeki iki elemanın oyunculuğu ile oldukça başarılı bir film. hatta ben kingsley, taken'daki liam neeson gibi feci karizma yapmış!

    filmin ismi, ilk başta ikinci sınıf bir zombie filminin ismini çağrıştırsa da, konusu itibarı ile çok uygun ve anlamlıdır.
  • ben kingsley'nin zayıf ve göz altının yan tarafında beni olmayan robert de niro'ya benzediği film. çok benziyorlar hakikaten, sonra inceleyince gerçekte de benzer geliyorlar hatta.

    fena film de değil, hep dendiği gibi benzerleri var belki de izlemeye de giden yapısı var, aksanlar da hoş, akıcı da.

    tabii önce insanlar karışıyor, rus romanlarından birini okur gibi hissedebilir izleyici kendisini. sonra oturuyor da, başlarda hayli zaman "bu kimdi şimdi" diye boş boş bakılabilir.

    filmin ismi de sonunda anlamını kazanıyor, belirtiliyor "50 ölü adam"ın ne olduğu.
  • konu güzel, ancak en önemli nokta kişinin yani hangi tarafta olacağının belirlediği bölüm çok hızlı ve yüzeysel geçilerek hem anlaşılması zorlaşmış hem de anlamlandırılması. bir diğer olumsuzluk, bu kadar önemli ve etkin görevlere getirilen birinin bu kadar kolay, hatta aleni bir şekilde polis şefi ile görüşebilmesi.

    bu olumsuzluklarına karşın gerçek yaşamdakine paralel olmayan bir son seçilerek doğrusu yapılmış.
    alttan alta filmin inanç ile bilinci sorgulattırması ise en güzel yanı.

    her ne kadar ispiyonculuk, jurnalcilik, ihbarcılık, muhbirlik devlet eliyle teşvik ediliyorsa da hangi düşünce ya da inanç sisteminde olursa olsun davasını, dava arkadaşlarını satanlara iyi gözle bakılmaz.

    sonuçta asıl sorgulanması gereken kapı kapı dolaşıp pazarlamacılık yapan birini o bilinci ya da inancıyla o kadar kısa süre içerisinde oraya getirenler değil midir aslında?

    bir mücadelede asıl önemli olan inanç mıdır yoksa bilinç mi? sizce?!
  • jim sturgess'ın cidden iyi performans sergilediği film.

    ira oluşumunu yaşanmış hikayeler üzerinden anlatan en iyi 2-3 filmden birisi. diğeri için michael fassbender'ın döktürdüğü the hunger filmini telaffuz edebilirim sanıyorum.

    film belirli kusurları olsa da 80'li yılların sonu ve 90'lı yılların ilk yarısına güzel bir dönüş gerçekleştiriyor. martin'in kendini camdan bıraktığı sahne filmde biraz "neyse ya şu sahneyi de böyle yapalım da arada kaynasın" izlenimi yaratıyor ; fakat genel işleyiş içinde çok da takılmamak gerekiyor sanırım.

    film aslında ira topluluğunun içinden gelip ingiliz polisine muhbirlik yapan martin'in hikayesini anlatıyor ; fakat belirli noktalarda martin'in ira'daki bağlantılarına gönül bağını da görebiliyorsunuz. bu da filmi insan psikolojisi üzerine gözlem yapmaya açıyor. yer yer suçluluk psikolojisini inceleyebileceğiniz sahneler olsa da, iki sene öncesinin the departed'ından hiç feyz almamış.

    ayrıca, filmde bireylerin bağlantıları kuvvetli vurgulanmadığı için hızlı geçişler kopukluklara yol açıyor. ama yine de 2 saat hızlıca akıp geçiyor diyebilirim.

    he bir de, lara sevdiği grupları sayarken the smiths adını telaffuz etmiyor (gerçi morissey olarak ayrıca belirtiyor), şaşırtıcı cidden. 80'lerin britanyası ve the smiths'in cümle içinde geçmemesi..

    tüm eksik ve kusurlarına rağmen izlenebilir bir film.
    imdb puanını sonuna kadar hakediyor. 6.9/10.
hesabın var mı? giriş yap