• kültürümüzdeki paylaşma alışkanlığının sofralarımıza da yansımış olmasından mütevellittir.batı tarzı yaşayış içinde bireysellik ön plandadır.herkes kendi tabağından yer .markete girildiğinde herkes kendi yiyeceği kadar yemek alır.halbuki bizde öyle mi?insanları bir bütünün parçası yapmak için bir tabağa kaşık atılır.yemeğin bolca pişirilmesi ,hem herkes dilediğince doyabilsin hem de gelen geçen davetsiz misafirler hiç çekinmeden sofraya oturabilsin diyedir.bu miktar fazlalığı sebebiyle de bir yemeğin pişirilmesi için oturup saatler harcanmaz.asgari düzeyde vakit ve emek karşılığında azami lezzet ve miktar hedeflenir.saatlerce uğraşılmış ,malzemenin bir çok kısmı estetik görünsün diye ziyan edilmiş bir fine dining tabağını kolaysa sofradakiler ile paylaşmayı deneyin .zordur yani anlayacağınız.
  • kültür mutfakta başlar . sen gidip vakıf üniversitesinde 1-2 ay kurs almış adamı tanıdık vasıtasıyla güzel bir işe sokarsan...bu iş yeride bu yeni yetme adamı az maaşı kabul ediyor diye chef de partie yaparsa...

    alttan gelen aşçı adaylarının ne mutfağa saygısı kalır ne de tabağa . içeride ne olursa dışarıda da o olur .

    fine dinning temelde “zevk ile ihtiyaç kadar beslemek” iken günümüz de “ paranın yettiği kadar herşeyi al ve karnını doldur “ olarak ilerliyor .

    önce mutfak sonra tabak sonra kültür
  • (bkz: turkiye ekonomisi)

    (bkz: talep yetersizligi)

    turkiye’de 20 yil onceki trend fine dine restoranlara daha uygundu ve gayet iyi restoranlar mevcuttu. zira istanbul’un aldigi turist ve ulastigi pazarlar bugunkunden cok farkliydi. ne zaman ki 11 eylul sonrasi once amerika pazari, arkasindan da radikallesen soylemler ve yobazlasma ile kacan avrupa pazari’nin yerini ortadogu ve mass turizm aldi, talep de ortadan kalkmis oldu.

    mevcut mekanlar ya kapandi ya da bugunku formuna evrildi. sadece ulkemizde degil avrupa’da ve dunya’da daha fazla ornegin goruldugu bolgelerde fine dine restoranlar oncelikle dis turiste hitap eder, ve asil talep buradan gelir. eh simdi senin ulkene paket alip 250 dolar kisibasi bir hafta tatil yapan uzakdogulu haliyle fine dine restoranin semtine bile ugramaz, zaten istese de onu buraya getiren acenta hanutu alacagi kuyumcu, haliciya goturmek yerine restorana goturmez.

    kisaca tuketicisi kalmamasi sebebi ile yaygin degildir, ve ragbet gormez.
  • fine dining olayindan bir sikim anlamamakla birlikte, verdigim veya verecegim paranin karsiliginda karnim doymuyorsa, esim benden, cocugum ne bilim dedesinin tabagindan almiyorsa, arkadasimla bir seyi paylasamayacaksam sikim bu fine dining olayini dedigim basliktir.

    benim icin arsa eristigim fine dining olayi (tahminen yanlis olacak) bir kiz arkadasimla is icabi bulundugumuz fuar alaninda cebimizdeki parayi birlestirip aldigimiz bir buyuk patares 2 hamburger 1 kolayi paylasarak yenemizdi. ne bireysellik ne sunum ne tat hic biri ortak zorlugu paydaslikla asmak kadar bize fine happiness vermemisti. su an hala bulusup gorustugumuzde bazi kisilere de gururla anlatiriz bunu.
  • fakiriz fakir.
  • aç olan insanın önüne yığınla para karışılığı iki gr yemek koyarsan en iyi ihtimal yatırır seni yer(!).

    karnı tok insan işin keyfine bakar, aç olanın zaten ilk amacı doymaktır.

    (bkz: millet aç aç)
  • sebebini açık olarak ekşi sözlükteki yazarların yorumlarından görebilirsiniz.

    asıl amaç karın doyurmaksa bir bütün somun ekmeğin arasına peynir de konup yenebilir, restorana gitmeye gerek yoktur. restorana sadece kayın doyurmaya gidilmez zaten. sizin evde pişiremediğiniz yemeği yemek için gidersiniz restorana.

    yurtdışında gerek ispanya, gerek fransa gerek abd gibi ülkelerde bulunduğum fine-dining restoranlarda öyle gerçekten kuş kadar yemek gelmiyordu. sizi aç bırakmayacak ancak tıka basa yiyerek de tabakta artık kalacak kadar da değil, tam ideal ölçüde porsiyonda yemekleriniz gelir. damağınızda daha önce hiç yemediğiniz bir tadı kokuyu alırsınız. beğenirsiniz, beğenmezsiniz ancak çeşitli profesyonel mecralar ve insanlar tarafından onay alınmış yemekler gelir önünüze. bunu tecrübe etmektir fine-dining.

    adam yukarıda fuar alanında aldığım hamburger, patates demiş. dedemin tabağı demiş. ekşisözlükte gerçekten artık seviye yerlerde.
  • ekonomik durum ortada malumumuz. ama onu bir kenara bırakırsak, kültürel olarak fine dining'in vaad ettiği deneyim ve zevki algılayabilecek bir yapıda değil bizim toplumumuz.

    ortalama bir fine dining'de toplamda bes tabaktan(course)oluşan yemeğin sonunda tatlının da ardından içilen kahvenin yanına ikram edilen minik kurabiyelerin de tadına bakmalık yer kalır midede. öncelikle bu sorun, biz para verip iyi yemek yiyorsak çatlayana midenin anasını öpene kadar yemiş / doymuş olmayı bekleriz.

    kullanılan malzemelerin tazeliği, hazırlanma sürecinde verilen emek vs. de yine pek anladığımız şeyler değil. et yumuşak mı, köfteler biraz yanmış gibi mi? seviyesi bizim için yeterli olur.

    asma yaprağına sarılmış deniz tarağı gibi yeni tadlara açık olmadığımız gibi, ahanda entel dantel göt kadar bişi geldi hem aç kalıcaz hem hesap bize girecek diye otomatik olarak geriliriz keyfimiz kaçar.

    yine yemek ile ayrı tatlı ile ayrı şarap seçimi yapmamızın beklenmesi bizi strese sokar.

    genel olarak hızlı hızlı yemek yemeyi tercih ederiz. dolayısıyla bütün bir akşamı geçirmeye yönelik bu culinary experience kafası da bize uymaz.
  • öncelikle fine dining terimi nedir o önemli.

    wiki'ye gore anlamı:
    --- spoiler ---

    fine dining restaurants are full-service restaurants with specific dedicated meal courses. décor of such restaurants features higher-quality materials, with establishments having certain rules of dining which visitors are generally expected to follow, sometimes including a dress code.
    --- spoiler ---

    cambridge sözlüğe göre anlamı:
    --- spoiler ---

    a style of eating that usually takes place in expensive restaurants, where especially good food is served to people, often in a formal way
    --- spoiler ---

    haliyle kaliteli malzeme ile yapılmış iyi yemek, farklı ve lüks diyebileceğimiz bir ambiyans demek görece yüksek fiyat demek. böyle bir kültürün oluşabilmesi için insanların farklı tatlara, deneyimlere açık olması gerektiğinin yanında böyle bir deneyimi karşılayabilecek maddi güce de sahip olması gerekir. bu ikisi aynı anda olmadığında fine dining denilen olgunun tutmaması doğal.

    ayrıca fine dining restoranda yemek yemek zaten paylaşmak demektir. ha karşımdaki illa benim tabaktan yemek istiyorsa o paylaşmak değil bildiğin horoz ölür gözü çöplükte kalır misali açgözlülük gibi bir durumdur. o noktada fine dining tutsa dahi bir anlamı olmaz.
  • yer sofrası kurup aynı tabaktan yemek yemeyi bırakalı takribi 50 yıl olmuş bir ülkede fine dining kültürünün tutmasını bırakın oluşması bile büyük başarı. buna ek olarak, ekmeğin artık aslanın midesinde olduğu ve fiyat/performans kıskacından kurtulamayan milyonlarca insanın yaşadığı bir coğrafyada fine dining'i anlamak ve gündelik hayata dahil etmek zor görünüyor. kaliteli ürün, kaliteli işçilik ve kaliteli hizmet ister istemez fiyata yansıyacaktır. million pound menu gibi programlarda da göreceğiniz üzere tam teşekküllü bir akşam yemeği için ödenecek ücret 60 pound ve üzerine çıktığı anda yatırımcılar restoranın sürdürülebilir başarı sağlama ihtimalini göremediklerinden, yatırım yapmaya pek sıcak bakmıyorlar. kendi ülkemize döndüğümüzde 60birim harcama ile değil fine dining, yemek adına fast food'un bile en kötü örneklerine ulaşabilirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap