• "soykirima "yapilmadi" demek, soykirim sucunu i$lemeye devam etmektir. bunda anlasalim once"

    "ifade özgürlüğünü engellediği için karşı çıkılan yasa. gerçekten komik. bugün birçok ülkede yahudi soykırımını inkârın cezası hapis veya para cezasıdır." bunu bm kinadi...

    sirasiyla, bunda anlasmiyorum ve asil komik olan bunu komik bulmaniz. ola ki siz de benim bunu komik bulmami komik bulursunuz, uyarayim, satrancta 8 hamle sonrasini dusunen tiplerdenim, bu isi de 8. dereceye kadar uzatirim, sakayi kaka yaparim. oyle o mu komikti, bu mu en son komik olan derken isin icinden cikamazsiniz. [edit:bu arada o yazilar alintilardan ibaret degil tabii, kalanini da okuyun]

    [edit: bm'nin kinamasi konusunu atlamisim, once ondan baslayalim] 2007'deki bm bildirisinin olayi, yahudi soykirimi konusunda devletlerin resmi pozisyonlarini belirleyip, "evet bu olmustur, itirazimiz yok" deyip, iran'i izole etmektir. simdi bununla, o devletlerin vatandaslarinin tek tek bu bildiriye biat etmesi, inkar edenin cezalandirilmasi arasinda daglar kadar fark var. yani burada, soykirim inkarinin tarihsel dogrulugunu tartismiyoruz ki bm bildirileri altindaki imza sayisi bir destek olsun argumanimiza; burada inkarin cezalandirilmasini konusuyoruz, kinamanin icerigi de, yaptirim gucu de alakasiz bununla.

    bu yahudi soykirimini inkar yasalari cesitli avrupa ulkelerinde var. sucluluk psikolojisinden ne bok yiyecegini sasirmis almanyada var mesela (bunlar avrupa birliginin irkcilikla ilgili yasasi gorusmelerinde, spesifik olarak yahudi soykiriminin inkarini olene kadar mokokoyla cezalandirmak istediler de digerleri durdurdu).

    ote yandan nazilere karsi fransizlardan daha cok savasmis ingilterede yok. politically correct hastaligindan muzdarip iskandinavlarda dahi yok sanirim. yahudi lobisi * meshur amerikada da boyle bir yasa yok. cik beyaz sarayin onune cadir kur, bir sene boyunca inkar et sabah aksam, turistler gelip fotografini ceker o kadar.

    yahudi soykirimi konusunda dunyanin bir numarali uzmani olan raul hilberg de inkari suc sayan yasalara karsiydi (soyadindan anlamissinizdir aydinli gay tasfirin ustasi oldugunu). simdi cikip raul hilberge "komik oluyorsun" diyebilir misin? diyemezsin. adam oldu. saygili olun biraz merhuma.

    neden bu kadar insan ve ulke karsi bu yasalara? turkiyeden bir ornekle baslayayim: benim bir bireye ulusal tv'ye cikip acik secik hakaret etmem, hakkinda yalan beyanlarda bulunmam onu direkt ve somut bicimde zarara sokuyor, dolayisiyla ifade ozgurlugu tarafindan bu korunmuyor ve bu her ulkede suc (degisik derecelerde). ote yandan turkiye sinirlarinda "osmanli soykirim yapmistir" deyip 301'lik olursam, herhangi bir bireye ayni aciklikta hakaretim var mi, herhangi bir bireye ayni somutlukta zararim var mi? ayni dereceyi birak, burada bir kategori farki var bir kere, zira beyanin hakaret oldugu bile mechul. ustune birinin "turk milletinin sani serefi" gibi soyut kavramlar adina dava acabilmesi de acayip. bu yuzden ifade ozgurlugu burada bireyi korumali. ["escinsel zencilerin hepsi bok kokuyor" gibi bir beyan bu iki ornegin arasinda kaliyor, cunku bir escinsel zencinin ugradigi hakaret ve gordugu zarar soykirim iddiasi yuzunden gunumuzdeki bir turk'un gorecegi zarardan fazla]

    ayni mantik soykirim inkari icin de gecerli. ornegin, olenlere saygisizlik yuzunden (bu tek neden degil tabii, sabirli olun) birine hapis cezasi vermek yukarda dedigim gibi tutarsiz bir ozgurluk anlayisi. bu bireyi devletin organlari degil, kamu vicdani yargilamali. rezil olmak, ciddiye alinmamak, is baglantilarini kaybetmek, vs yeterli cezalar zaten. evrim teorisini inkar edenlerin dustugu durum gibi (haha sokustururum araya).

    hele abartip, bunu soykirimin tatbikiyle ayni seviyeye cekmek ne kadar indirgemeci bir davranis. cehaletinden, tembelliginden, yanlis yonlenmis gururundan, bireysel degerini milli tarihin inis cikislarina endeksleyen acayip bir aidiyet hissinden, ummetcilikten, yahut karsi tarafi dogru duzgun dinleyecek imkan bulamamaktan ermeni soykirimini inkar eden biriyle, gidip ermenilerin sistematik bicimde olume gonderilmesini planlayanin yaptigi bir olur mu? ne demek "yapilmadi demek, soykirim sucunu i$lemeye devam etmektir"? ne demek 3 sene hapis? [edit: bu kisim sizi kil ettiyse ermeniyi yahudiyle degistirin, paragrafin mantigi ayni sonucta]

    baska ne pratik gerekce olabilir? inkar edersek yeni soykirimlarin, nefret suclarinin onunu acacagimiz ihtimali mi? yahu, adam inkar etti diye boyle birseyin ihtimali, fransa icinde, almanya icinde milyonda bir bile artiyor mu allahaskina. somali mi buralar? isin ironisi burada zaten: tam da bu tip yasalarin gececegi kadar konunun ustunde mutabakat saglanmis ulkelere ve azinliklarina en az gerekiyor boyle bir koruma.

    tam tersine, yarari olmadigi gibi, bu toplumlarda zarari oluyor bu tip yasaklarin: yahudi soykirimini inkar edecek kadar dangalak olan, bes para etmez birikimsiz adamlar magdur edebiyatiyla puan ve taraftar toplayacak ve en azindan nefret suclari baglaminda hakikaten tehlikeli olacaklar. burasi rahatca anlasilsin diye su fransadaki yasanin aynisinin turkiyede gectigini dusunun: ermeniler daha mi guvende olacaklar ertesi sabah, yoksa "kendi ulkemizde turk olmak suc oldu, yeter"diyerek gencleri manipule edebilenlerin insafina mi kalacaklar?

    ustelik bunlari serbest birakmanin bir pratik yarari da, bu tip soylemlerin etrafinda toplanacak asiri uctaki gruplari, yani oyle bir kere inkarini edip rahatlayip evine gidenler degil de her gun bu isle ugrasanlari, kolayca izleyebilme imkani saglamasi. eyleme donusecekse bu soylemler, al sana eylemi yapacak potansiyeldeki adamlar, kabak gibi ortadalar, ne diye yeraltina itiyorsun.

    yazidan anlamissinizdir: musluman soykirim yapmaz diyen bir zihniyetle aramda ucurumlar var. osmanlinin yaptiginin soykirim oldugunu dusunuyorum yillardir (yillardir derken 1915'ten beri, oncesinde ilgilenmiyordum politikayla). yalniz bunun inkarinin 5 euroyla bile cezalandirilmasi hem dogru degil, hem de pratikte yarardan cok zarara sebep olur.

    yahut ben de, noam chomsky de, raul hilberg de avrupa birligi icin fazla amerikanlasmisizdir, belki ondan anlamiyoruz medeniyetin geldigi noktayi. (chomsky arayip tesekkur etti kendimi onlarla ayni listeye soktugum icin)
  • evet, sevgili dostlarım, yine bir sorunla karşı karşıya bu devlet ve bu millet. gerek bir vatandaş, gerekse kendini aydın sanan bir yarım akıllı olarak bu yasa üstüne uzun uzun sohbet etmek isterim sizlerle. bu yasaya karşı alınması gerektiğini düşündüğüm tedbirleri bir bir yazmaya çalışacağım, nedeniyle ve nasılıyla.

    şimdi efendim, bu yasanın ilgili olduğu son husus 1915 yılında göç etmeye zorlanan ermenilerdir. bundan önce, sarkozy'nun seçim planları, fransa'daki türk düşmanlığını artırıcı bir devlet politikası yerleştirme ve avrupa birliği'ne türkiye'yi uzun süre almama gibi hususlar gelmektedir. kısacası en baş argümanımız: bu yasanın geçmişle değil, bugün ve gelecekle ilgisi vardır. bu yasa geçecek ki, türkiye güç kaybedecek, fransa avrupa'da hala en önemli güçlerin başında olduğunu falan düşünecek. tabii türkiye'yi engelleyip, bunu sağlayabilmek için, "çok insani, çok demokratik ve adil" bir yasa gerekiyor. en başta fransa'da yaşayan ermenilere göz kırpılacak, sonra fransa'daki kendini entelektüel sananlar buna sevinecek, işte demokratik ve adil fransa diye. yani türkiye'ye karşıt durularak bir nevi tek dişi kalmış fransa'nın hala demokratik ve güçlü bir batı ülkesi olduğu bütün dünyaya ilan edilecek. bunu yapabilmek için, türkiye'yi engelleme yasası çıkaracak değil adamlar heralde, bu tarz bir yasa çıkaracaklar ki, insanlar da yesin. 100 yıldır bunu yapmayışından bu yasanın bugün ve gelecekle ilgili olduğu sonucunu çıkarabiliriz. tabii ki, her memleketin yarı aydını çoktur. hiç yoktan iyidir deyip bu sarkozy'nin yasasını destekleyen çok insan çıkar fransa'da.

    peki dostlarım, şimdi eğer fransa ermeni kartını oynuyorsa, türkiye'nin de elinde bir kaç kart olmalı değil mi? yani fransa bu yasayı 100 sene boyunca çıkarmadıysa, heralde ermenileri sevmediğinden değil de türkiye'den hafiften çekindiği için çıkarmadı. daha doğrusu türkiye'nin elindeki kartlarından çekindi. soğuk savaş döneminde abd türkiye'yi kaybetmek istememiş olmalı, fransa'da, adetine uyarak abd'ye uymuştur sanıyorum. tabii soğuk savaş bitince işler değişti biraz. bakarsanız dünya'da batı ülkelerinde ermeni soykırımı ile ilgili alınan nerdeyse bütün kararlar soğuk savaştan sonra alınmıştır. ne de olsa, türkiye'yi sovyetlere kaptırma korkusu geçmişti çünkü artık.

    kartlar diyorduk. peki şu an ne değişti? yani türkiye'nin elinde bugün ne gibi kartlar var, sovyetlere yaklaşmak söz konusu değilse?

    işte sorun da bu dostum. türkiye'nin elinde çok bir kart yok bugün ne yazık ki. fransa, en başta birleşmiş milletler güvenlik konseyi'nin daimi üyesi. evet yanlış duymadınız, sokaklarını doğru düzgün temizlemeyen bu ülke, krizlerle boğuşmaya ramak kalmış bu ülke daimi üye. ama türkiye'yi ilgilendiren daha da önemli bir husus var. bu fransa denilen ülke ab üyesi. ve türkiye'nin ab üyeliğini veto etmeye yetkili bir ülke. türkiye ise ab'ye girmeye çalışıyor. kısacası, türkiye'nin kaderi fransa'nın elinde biraz da. şimdi haksızlık etmeyelim, fransa ab'de sözü geçen ülkelerden birisi. yani türkiye'nin fransa'ya fransa'nın türkiye'ye olandan daha fazla ihtiyacı var. işbu sebepten, türkiye fransa'ya karşı kartlarını oynarken iki kere düşünmek zorunda.

    pekii dostlarım, türkiye'nin ne gibi kartları mevcut? şimdi bazı arkadaşlar ve bir partimiz, tbmm'de, fransa'nın cezayir'de yaptıklarını içeren bir yasa önerisi getirdiler. biraz gülümseten bir yasa olmakla beraber ufak da olsa faydasını görebiliriz diyorum. ama elimizde bir kart olarak 10'ludur, bir as değildir.

    şimdi bu fransa denilen ülke, nato üyesi mi? evet. biz de nato üyesiyiz.

    türkiye nato'da az çok söz sahibi bir ülkedir. askeri kanadı çok güçlüdür.* türkiye, nato'da ve nato'nun fransa ile yaptığı ortaklıklarda araya taş koyabilir, nazlanabilir, fransa'yı yalnız bırakmaya çalışabilir. kısacası, fransa'ya karşı nato'daki gücünü daha engelleyici bir biçimde kullanabilir. bunu bir kart olarak gözden geçirmesi şarttır. nato'nun hareketlerinde türkiye fransa'nın karşısına çıkar tarzda davranmalıdır.

    misal bir çok nato ülkesi ile fransa, libya'ya ortak girdi. bu ortamda, türkiye, "fransa varsa ben yokum" tarzı salvolarla fransızlara göz dağı verebilirdi. ve fakat, sevgili hükümetimiz, abd'den çok çekindiğinden olsa gerek, hiç bir şey demedi. zamanı gelince abd'ye karşı tavır koyamazsan ecevit gibi* öyle yamanak bir halde telefonlarına da çıkmaz adamlar. şimdi libya'da bir göz dağı verilseydi, fransa belki biraz daha çekingen olurdu. ama yüzünü döndüğü anda düşmanına tokat atmazsan, sen yüzünü döndüğünde o seni affetmez. duygusal türklerden beklenecek bir davranıştı fransa'yı böyle affetmek.

    ama türkiye'yi şaha kaldıracak, sinirlerinden arındırılmış yönetimler gerek bize. yüzümüze tokat yemeye alıştıracak değil, başkalarının yüzüne tokat atmaya çalışacak bir yönetim.

    şimdi bakın israil'e. bölgede en yalnız devletlerden birisidir. güçlü ve kendisini zorlayacak devletlere bile kafa tutuyor adamlar. türkiye'den yola çıkan flotilla'da 9 kişi öldürüldü. bu çok ama çok agresif bir haraket. uzaktan gelen yabancı birisine tokat atmak gibi bir şey.

    peki türkiye ne yaptı?

    hiç. türkiye, bu ölümleri kınadı, büyükelçisini çekti geri, bir takım askeri operasyonlar iptal edildi. peki elde ne var? dedik ya hiç. şu an israil, güney kıbrıs ve yunanistan ile yakınlaşmış, türkiye'ye karşı cephe almış petrol arıyor. sen zamanında tokat atana öbür yüzünü dönersen, bir de öbür yüzüne tokat atar herifçioğlu, ne bekliyordun? türkiye'nin israil ile olan ilişkileri, pasif bir ülke ile agresif bir ülke arasındaki farkı gösteriyor. hangi ülkenin pasif, hangi ülkenin agresif olduğunu biliyorsunuz. israil bölgedeki tek dostunu değerlerine kurban etti, ve onsuz da çok güzel yaşıyorlar, gördüğünüz gibi. türkiye düşman kazandı.

    bir çok yorumcuya göre israil bu olaylardan sonra, türkiye'ye sinirlendiği anlarda pkk yoluyla mesaj verdi. askerlerimiz ne yazık ki şehit oldu. ama adamlar bana mısın demedi. her yolu denediler türkiye'yi, ve türkiye'nin politikalarını bozmak için. kısacası, agresif bir politika ile türkiye'yi resmen sindirdi herifler. şimdi doğruları söylüyorum diye kızmayın. kendinize şu soruyu sorun: yaşanan olaylardan sonra türkiye'nin elinde ne var? 9 kişi vefat etti, bu var. başka? bir düşman kazanıldı. başka? hiç. dostum bu gerçeğin farkına var artık, türkiye'nin elinde hiç oğlu hiç var şimdi.

    şimdi size niye yarım saattir israil'i anlatıyorum ben? şunun için: türkiye aslında dış politikada artık daha agresif bir ülke olmak zorunda. israil gibi, ekmeğini aslanın ağzından alan bir ülke olmadığı sürece, önce ermeni kartıyla oynar millet, sonra kıbrıs kartıyla, sonra kürt kartıyla. dayak manyağı olmuş bir toplum olduk zaten, ab'den red yiye yiye, daha da beter olacak.

    artık pasiflikten kurtulmalı bu ülke. fransa ile olan ilişkilerinde de daha agresif, ekmeğini aslanın midesinden çalan, tam gaz pres yapan, bütün kartları oynamaya hazır, nükleer kartını ortaya atabilecek, yoksa bunu var edebilecek, her an fransa'nın türkiye'deki karını tehdit eden olaylar başa çıkarabilecek bir politika yapmaları gerekmekte.

    türkiye hiç bir zaman fransa'yı gidip işgal edemez, etmesin de. fransa'da aynı şekilde hiç bir şekilde türkiye'yi işgale kalkamaz. bu sebepten, türkiye dışında bu tam saha pres daha fazla yapılabilir. fransa'nın yurtdışında tam 36 bin askeri var. bu askerlerin güven sorunu var. misal, israil'in kavga ettiği ülke türkiye değil de fransa olsaydı, gidip fransa'yı vurmak yerine, yurtdışındaki güvenliği nispeten daha az olan fransız askerlerinin üzerine çalışırdı diye düşünüyorum. türkiye'nin bu tarz davranışlar benimsemesi hoş olmaz ve desteklemiyorum, ama türkiye bu konuda da kendini hissettirebilir, agresifleşebilir.

    askeri, güvenlik, ticari anlamda, her anlamda, fransa'nın bireylerini, askerlerini, şirketlerini daha da sindirmeye yönelik davranışlarla agresifliğini ortaya koymalıdır. bugüne kadar sıkça tokat yiyen taraf olduk. biraz da biz tokatlayalım ya türkiye'yi orda burda küçük düşürmeye çalışanları.

    cumhurbaşkanı arıyormuş da sarkozy telefona çıkmıyormuş. türk medyası bunu da fransa'nın rezilliği olarak sunuyor, yerseniz. bana sorarsanız bu türkiye'nin tınlanmaması olayıdır. yani bir rezalettir. bugün hangi güçlü devletin başkanı telefon etse, sarkozy o telefonu alır ve kavgalı dahi olsa konuşurdu. ve fakat, türkiye'yi tınlayanların sayısı gün geçtikçe azalıyor. ne bekliyordunuz, zamanında kendine vurana diğer yüzünü dönmüş adamı* kim tınlar?

    bir de heyet göndermişler fransa'ya. neymiş, ordaki milletvekilleriyle görüşüp yasanın geçmemesine çalışacaklarmış. gülümsüyorum bu tarz hareketlere gerçekten, harbi diyorum. yahu siz hangi ülke ermeni tasarısını ele alsa, oraya heyet gönderip bunu engellemeye çalışarak mı çözeceksiniz işi? adamlar oy peşinde, senin üç beş milletvekilin gitse ne gitmese ne? 200 ülkeye de heyet gönderip yasaları engelleyemezsin ya. verilen uçak parasına yazık diyorum. yani zaten heyetle halledilecek bir iş olsa, bu yasa tasarısı bu noktaya gelmezdi.

    dostlarım, dediğim gibi, türkiye'nin dış politikada daha da agresifleşmesi şart oğlu şarttır. fransa'ya yeterli cevap bu sefer verilmezse, diğer ülkeler de bundan cesaret alacak, teker teker yasayı geçirecek, türkiye'yi haklı veya haksız, bilimsel veya bilimdışı yollarla yalnızlaştırmaya çalışacaklardır. yani burda vereceğiniz cevabı aslında bütün dünya merak ediyor. eğer israil olayında olduğu gibi kınayıp, büyükelçinizi çekmekle yetinirseniz, o zaman kimse sizi tınlamayacaktır. patır patır bütün dünya bu yasayı geçirir. bu yasanın geçmesini engellemek istiyorsanız, fransa'ya yeterli ağırlıktaki cevabı vereceksiniz, bedelini ödediklerini hissedecekler. bunu yapamazsanız, türkiye'yi küçük düşüreceksiniz avrupa'da, dünya'da ve tokatçıları davet edeceksiniz.

    şimdi aranızda bazı arkadaşlar, fransa'da az da olsa türkiye'ye destek olan gruplar olduğunu düşünüp, bunların da desteğini kaybetmekten korkuyor olabilir. sizlere son söyleyeceğim şudur: fransa'daki diğer siyasi gruplar, mevcut muhafazakar hükümete destek amaçlı olarak, muhafazakar partinin politikalarını olumsuzlamaya çalışırlar. kısacası, bazı grupların türkiye'nin ab üyeliğine pozitif yaklaştığını görüyorsanız, biliniz ki, bu adamlar gerçekten türkiye'yi istediği için değil, kendilerini daha çok muhafazakar parti'den uzaklaştırmak, yeni politikaları olduğunu göstermek ve ülkedeki türk göçmenlerin oyunu almak için yapıyorlar. bunu şurdan da anlayabilirsiniz, fransa'ya gelmiş geçmiş hangi hükümete bakarsanız bakın türkiye konusunda çok tutuk ve negatif yaklaşmışlardır. türkiye'nin ab'ye üyeliğine pozitif bakan bir hükümet bulmanız neredeyse mümkün değildir. böyle olması da mantıklıdır, zira hangi parti hükümete gelirse gelsin, türkiye'nin ab'ye üyeliğinin fransa'nın zararına olduğunu görecektir. bunda da hakları var. bugün türkiye, nüfusuyla, enerjisiyle, soğuk savaş sonrası yükselen ekonomisiyle, fransa'ya eşit olmasa da ab'ye girdiği gün zorlayan bir ülke olabilir. ufak bir rakip belki, ufak ama çok tehlikeli. fransa ise ufak da olsa herhangi bir rakip istememektedir. ingiltere'nin ab'ye girişini bu sebepten 2-3 kez veto etmişlerdir. daha fazla sorun istememektedirler. tabii bunu böyle söylemektense bu yasa tasarısı yoluyla söylemek daha estetik duruyor sanki fransız hükümeti için. almanya'nın misal bu tarz korkuları yoktur. endüstrisiyle, ticari hacmiyle, her şeyiyle, türkiye'nin rakip olamayacağını çok iyi biliyorlar. fransa ise hala büyük oranda tarım yapılan topluluktur ve haliyle, türkiye gibi bir tarım toplumunu rakibi olarak görmesi normaldir.

    son olarak: fransa, eski imparatorluk günlerini bırakalı yıllar olmuştur. ve fakat, zihinlerinde, hala o idea ile yaşamakta, o güçlü fransa fikriyle tatmin olmaktadırlar. asıl gerçek ise farklıdır. fransa, sokaklarını doğru düzgün temizleyemeyen,* vietnam'da ve 20. yüzyıl operasyonlarında yüzüne çoğunlukla şaplak yemiş, göçmenlerine yer açmayan, iş vermeyen, ve afrika'da çözümü silahla aramış bir ülkedir. türkiye'nin de bu tasarının geçmesi halinde, bu ülkeye agresif bir şaplak indirmesini canı gönülden diliyorum. çünkü bu şaplağı bugün türkiye indirmezse, yarın 15 şaplak olarak dünyanın çeşitli yerlerinde, çeşitli olaylarla geri döner. eğer husus türk halkının ne düşündüğü ise, türkiye'nin uluslararası arenada aktif ve hatta agresif ve sözü dinlenilen bir ülke olmasını istemeyen kaç kişi var?
  • evet sevgili dostlarım, beklenen oldu ve bu yasa geçti meclisten. tabii buna karşı ne yapılması gerektiği konusunda hem bir vatandaş hem de az çok bol bol düşünen bir adam olarak özellikle yaptırımlar konusundaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak isterim.

    en başta: (bkz: #26641015)

    ilk olarak, bu yasa, çok az milletvekilinin onayıyla geçmiştir diyenlere gelsin sözüm. bu yasayı az da olsa çok da olsa fransız meclisi yapmıştır, fransız milletini temsilen, fransız devleti bu adımı atmıştır. kısacası, 50 kişi vardı mecliste demenin pek bir fark yaratmayacağı ortadadır. bu yasa artık fransa'nın yasasıdır, 50 kişinin oylamış olması bunu daha da değersiz kılmaz. yani geçin bu hususu.

    özellikle üzerinde durmak istediğim, şimdi türkiye ne yapabilir? nasıl bir politika izleyebilir?

    yukarıda bahsedilen entrimde, bu yasanın 1915 olaylarıyla pek ilgili olmadığını, günümüzle daha ilgili olduğunu detaylıca anlatmıştım. yani bu sözlükte bu yasanın çıkmasına sevinen arkadaşlara diyeceğim, bu yasa sizin bildiğiniz gibi ermenileri anma, onlara saygınlıklarını verme gibi amaçlarla çıkarılmadı. böyle olsaydı 100 sene beklenmezdi heralde. türkiye'yi daha da köşeye sıkıştırmak, elindeki kozları almak, ab'ye almamak ve uluslararası arenada daha zayıf (en azından fransa'nın menfaatlerinin olduğu bölgelerde) hale getirmek için çıkarılmış bir yasadır. bunun bilincine varmalıyız.

    bundan sonra yaptırımlar konusunda türkiye'nin oldukça zayıf planlarla yola çıktığını gördüm. kısacası yaptırımlar, çok soyut ve etkisiz. yaptırımın asıl amacı nedir? caydırmak. bu yasayı ve buna benzer yasaların çıkmasını engellemek. kısacası sizin yapacağınız yaptırımların fransa'da korku yaratması, birşeyler kaybedeceklerinin farkında olması gerekiyor insanların. bu yasa geçmeden önce, yaptırımların farkında değiller falan diye düşünmedim değil doğrusu. ama başbakan'ın yaptırım açıklamalarını okuyunca, bu adamların bu yaptırımların farkında olduğunu ve mantıklı olarak tınlamadıklarını anladım. türkiye'nin açıkladığı yaptırımlar şunlardır:

    -paris büyükelçimizi ankara'ya çağırdık.

    -siyasi askeri ve ekonomik maliyetli faliyetleri personel değişim eğitim gibi bütün faliyetleri iptal ediyoruz.

    -askeri tatbikatlar iptal edildi.

    -fransa ile her türlü siyasi iştişareler durduruldu

    -fransız askeri uçakları her uçuş için türkiye'den ayrı ayrı izin alacak

    -ab eşleştirme projelerinde fransa'yla işbirliğine gitmeyeceğiz.

    -askeri gemilerin liman ziyaretleri izin başvurularını bugünden itibaren reddediyoruz.

    -2012 yılında ekonomik bakanları arasında yapılacak türkiye fransa ortak ekonomi toplantısına türkiye katılmayacak

    bu 8 yaptırımı, üç başlık altında toplayabiliriz. ekonomik, siyasi ve askeri.

    sondan başlayalım. askeri yaptırımlar olarak bazı uçakları ve gemileri karasularımıza yaklaştırmayacağımızı belirtmişiz. bu, caydırıcılığı pek olmayan bir yaptırım doğrusu. şimdi fransa'nın orta doğu'da öyle deliler gibi düşmanı olduğu ve savaş halinde olduğu bir ülke yok ki. yani fransız askerinin ülkemize zaten ihtiyacı yok. hani olur da iran'a, ırak'a savaş açar, o zaman bu yaptırım caydırıcı olurdu. ama öyle bir durum yok. 1 mart tezkeresi gibi bir durum olsa tutuşurdu zaten fransızlar ama bunlar ırak'a savaş açmış abd konumunda değil şu an. altı üstü gezmeye gelen fransız askeri gemilerini limanlara yanaştırmayacakmışız. bak bak bak, ne de büyük tehdit.. bu tehdite ben fransa olsam gülümserdim. kısacası tek kelimeyle caydırıcılığı olmayan bir yaptırım.

    ikinci olarak siyasi yaptırımlar da aynı şekilde yetersiz ve gereksizdir. evet arkadaşlar, türkiye ab adayı bir ülke mi? evet. destek son yıllarda destek azalsa da hala ab'ye girmek istiyor bu ülke. bu üyeliği gerçekleştirmek için yapılması gereken bir çok şeyin yanında fransa'yı ikna etmek var. fransa'yı ikna etmek için bu adamlarla iletişim kurmak, konuşmak ve ikna etmek gerekiyor. büyükelçiyi çekip, siyasi toplantılara katılmazsanız, türkiye'yi fransa'ya nasıl kabul ettireceksiniz? bir gece rüyalarında görüp bize evet diyecek değiller ya, bir şekilde politika yapıp bu adamları ikna edeceksiniz. türkiye'nin toplantıları iptal edip, büyükelçiyi çekmesi mantıklı bir yaptırım değildir en başta. adamlar zaten türkiye'yi ab'de istemiyor. uzun süredir türkiye diplomatik açıdan bastırıyordu, ab'ye girelim diye. şu an fransa neyi düşünüyor biliyor musunuz? "oh be, biraz rahatladık şu türk diplomatların baskılarından, evlerine gittiler de biraz rahatladık" diye düşünüyorlar. yani yaptırım değil, nerdeyse fransa'nın ekmeğine yağ sürmektir bu. bu sebepten siyasi olarak yapılan yaptırımların türkiye'nin faydasına olup olmadığı konusunda çok güçlü şüphelerim var. türkiye fransa'yı ikna etmeye çalışıyor ab konusunda; fransa türkiye'nin bulunduğu bir topluluğa girmeye çalışmıyor, kendimize gelmeliyiz.

    son olarak ekonomik yaptırımlar. gerçi ekonomik yaptırımlar olarak da pek bir şey yok. bir iki toplantı iptal edilecek denmiş. zira ekonomik anlamda yaptırımın olmaması çok ama çok mantıklı, başka türlüsü pek düşünülemezdi. yani bugün türkiye-fransa arasındaki ticari hacmin düşmesi demek, türk insanının biraz daha fakirleşmesi, biraz daha az para kazanması, biraz daha ikinci plana atılması demektir. aynı şey tabii ki fransa için de geçerlidir ama fransa iktisadi olarak türkiye'den daha güçlü. bu sebepten, iş caydırıcılığa geldiğinde, onları caydıracaz diye ekmeğimizden olmayalım. bugün bir iki arkadaş renault'un fabrikasını kapatalım gibi garip tekliflerle geldiler. tek kelimeyle böyle şeylerin olması türk insanının aleyhine olur, işsizlik daha da artar, daha da fakirleşebilir ülke insanları. başbakan da bunun bilincinde gördüğüm kadarıyla, ekonomik yaptırım açıklamadı bir iki önemsiz toplantının iptali dışında.

    bunun dışında yine ekonomik yaptırımlar arasında fransız mallarını boykot konusunu da tartışmak isterim. bu, başbakandan gelmediyse de türk halkının önemli bir bölümü, bu şekilde tepki vermek istedi. şimdi dost acı söyler misali size acı şeylerden bahsedeceğim. fransa'nın ürettiği bazı ürünleri biz üretemiyoruz. bunun sebepleri vardır ayrı ama işte tam da bu yüzden fransız ürünlerine birazcık muhtacız. kısacası bugün l'oreal'in muadili bir türk firması ne yazık ki yok dostlarım. yedek parça konusunda uygun fiyatlı arabalar üretiyor fransa ve bu türklerin hoşuna gidiyor. türkler şimdi fransız mallarını boykot ederek kendi rahatlarını kaçıracak sadece. bu da pek mantıklı gelmiyor bana. zaten bu tarz hareketlerin çok uzun sürmemesi de bunun ne kadar etkisiz bir yöntem olduğunu gösteriyor. herkes rahatını düşünür belli bir süreden sonra ve renault'a biner. bunda da bir sorun yoktur.

    kısacası dostlarım, gördüğünüz gibi bu yaptırımlar yeteri kadar caydırıcı olmadığı için, ve fransa da bunları bildiği için pek tınlamadan geçirdiler yasayı. türkiye'nin iktisadi anlamda fransa'ya ihtiyacı vardır ve valerie boyer'in de dediği gibi korkulacak birşey yoktur. ama işte bu korkulmayacak şey iktisadi yaptırımlardır, doğrudur. para yolunu bulur, boykot kısa sürer.

    peki, ben olsam ne tür caydırıcı yaptırımlar uygulardım?

    türkiye'nin agresif bir dış politika izlemesi gerektiğini, aski halde şamar oğlanına döneceğini yukarıdaki entrimde yazmıştım. bir çeşit israil şımarıklığı ve korkusuzluğu da diyebilirsiniz siz buna. bu agresif politika çerçevesinde, türkiye ile fransa arasındaki temel çekişme, fransa ve türkiye'nin dışında olan alanlarda uygulanabilir ancak. zira ne türkiye'nin fransa'ya ne de fransa'nın türkiye'ye savaş açmasının ihtimali yoktur. ama proxy'ler üzerinden sessiz ve sakin bir savaş yürütülecektir her halükarda.

    bir yazarın da yardımını aldım bu konuda. ekşiden adının verilmemesini özellikle rica etti. burdan tekrar teşekkür ediyorum bu arkadaşa.

    şimdi fransa'ya yapılacak olan caydırıcı yaptırımların yapılacağı bölgeler, arap ülkeleri, sahraaltı afrika ve afrika'daki eski fransız sömürgeleridir.

    en başta şunu söylemek yerinde olacaktır dostlarım. fransa eski imparatorluk günlerinin çok ama çok gerisinde kalmış bir ülkedir. iktisadi anlamda hiç ama hiç iyiye gitmemektedir. avrupa birliği'nde almanya ile eşitmiş gibi durduklarına bakmayın, eğer bu hızla giderlerse 10-12 sene içinde italya'ya benzeyecekler. binbir maddi sorunla boğuşurken, yine de avrupa'da gövde gösterisi yapmaya çalışmaktadırlar, zira bu millet eski günlerin havasıyla yaşamaktadır. fransa gerçeğini görmek istememekte olan bir elit tabaka, fransa'yı hala dünyayı yöneten bir ülke, fransızcayı da dünyada konuşulan bir dil falan sanmaktadır.

    fransa gerçeği ise bugün paris'in sokaklarını temizlemekten aciz bir fransa sunuyor bizlere. başkentinin sokaklarını düzenlemekten aciz bir devlet düşünün. tabii bu başkentte göçmenler iyice sindirilmiş, işsiz bırakılmış ve kenara itilmişlerdir. paranın olmadığı yerde, en fazla payı yine fransız alacaktır tabii.

    size söylediğim, fransa eskisi kadar güçlü bir devlet değil, bunun en birinci örneği de ekonomisinde her geçen gün büyüyen bir çatlak. 10-15 sene sonra italya olmasını çoğu iktisatçı tahmin ediyor, eğer böyle giderlerse.

    durum böyle olunca fransa'nın ortadoğu, sahraaltı ve afrika'nın diğer yerlerindeki eski sömürgeleri üzerindeki gücü azaldı. bugün suriye olsun libya olsun, türkiye fena bir rakip değil fransa'ya. türkiye'nin yaptırım olarak yapacağı da işte tam budur. böyle iç karışıklık yaşayan ülkelerde, el altından fransa'ya karşı hareketlenmeyi desteklemek.

    bu fransızlar cenabet adamlar, eski sömürgelerinin hangisine bakarsanız, ya iç savaş, ya normal savaş ya da kıtlık var. bütün bu kötü hususlara rağmen, fransa'nın etki altında hükümetleri var. yalnız halk, o kadar da aptal değil. açlığı görüyor, hükümete çatıyor. bu ülkelerin bir çoğunda ufak gruplar, örgütlenmeler, siyasi ufak alternatifler mevcut ve halkın da büyük bir bölümü bunları aslında kurtarıcı olarak görüyor. çünkü fransa'nın güdümü altındaki hükümetlerin bunları aç bıraktığı ortada görünen bir gerçek. bu gruplar gün geçtikçe daha da güçleniyor. çünkü bir yandan fransa güç kaybediyor, bir diğer taraftan, halk daha da fakirleşiyor. gruplara destek çok sizin anlayacağınız. sömürgeci fransızlarda bıkmış halk, çocuğunun katılmasını istiyor bu gruplara ki, tam bağımsızlık gelsin ve fransa'nın güdümündeki politikadan kurtulunsun.

    türkiye'nin yaptırım olarak yapması gereken en temel şey de budur. son afrika açılımı yoluyla, bu ülkelerdeki fransa karşıtı grupları desteklemesi, maddi ve siyasi destek sağlaması ve fransa'nın bu ülkelerde gücünü iyice kaybetmesini sağlamak olmalıdır. bu ülkelerin çoğu müslümandır ve yıllarca fransa altında ezildiklerinden, yeni bir hami arıyor olmaları büyük bir ihtimaldir. bu haminin müslüman bir ülke olması ise, halka daha çekici gelecektir.

    bu ülkelerde fransa'nın çok ama çok büyük oranda mülkiyeti bulunmaktadır, sömürge dönemlerinden kalan. sırf bunlar bu küçük siyasi ve marjinal grupların eline geçse, fransa yara alır. işte gerçek yaptırım bu eski fransız etkisi altındaki ülkelerde, fransa'nın ticari ve politik etkisini azaltmaya yönelik olmalıdır. zira ortada bir boşluk vardır (fransa'nın iktisadi ve politik olarak zayıflaması sonucu) ve bu boşluk türkiye tarafından doldurulabilir. el altından veya el üstünden her türlü destek verilerek siyasi nüfuz sağlanabilir, bu fransa karşıtı grupların güçlenmesi gerçekleştirilebilir.

    tabii ki bunu yaptırım olarak uygulamak zor bir iştir. türkiye'nin ne yazık ki bu kadar geniş bir hareket mesafesi bulunmamaktadır şimdilik. bunun sebebi de, türkiye'nin tamamiyle sisteme entegre bir devlet olmasından kaynaklanmaktadır. sistemden kopmak türkiye için büyük bir fobidir. bu sebepten, türkiye hep "kınayarak" akıllı çocuğu oynamaktadır. tabii bu sırada yediği şaplaklar da artacaktır. bu ise yanlış bir politikadır türkiye için.

    er geç bir gün türkiye sisteme entegre olmayı o kadar da kafasına takmayan bir ülke olacaktır, işte o zaman türkiye'nin agresif politikası, meclislerin bu tarz yasalar çıkarmasını engelleyecektir.

    ben şimdi türkiye'nin yerinde olsam, büyükelçiyi geri göderirim, afrika ve orta doğu'da söylediğim değişiklikleri uygulamaya başlarım ve ondan sonra sarkozy bizim cumhurbaşkanı'nı arar ve bizimkisi çıkmaz telefona. fena olmazdı değil mi?

    elimizdeki kartların sayısını artırmamız gerekiyor. işte bu sebepten, türkiye'nin fransa'ya karşı yaptırım konusunda bu alternatifi göz önünde bulundurması gerekmektedir. bu politikayı türkiye'nin ab politikasıyla birleştirirsek eğer, fransa'ya şu önerilebilir: "türkiye'nin ab'ye girmesine onay verin, ortadoğu ve afrika'daki ülkelerde fransa yanlısı bir politika izleyelim." şimdi zaten etkisiz eleman gibi türkiye, ama biraz çalışmayla bu ülkelerde etkisini artırabilir ve bunu fransa'ya karşı koz olarak kullanabilir.

    yoksa kimse kimseye bedavadan anlaşma sunmaz. duygusallıkla bunu beklememek gerekir.

    son söz de buradan fransız ürünlerini boykot etmeye çalışanlara gelsin:

    sizlerin aslında bu konuda çok fazla endişelenmesine gerek yok. istediğiniz gibi renault'a binin, l'oreal kullanın sevgili dostlarım. zira kim ne derse desin, gelecek hafta boykotun biteceğini hepimiz biliyoruz. sizin yapmanız gereken aslında çok ama çok kolay: hükümetinizi sürekli olarak fransa konusunda kontrol etmek. eskiden isviçre ile de böyle bir sorun vardı hatırlarsanız. ama şimdi isviçre'nin dışişleri bakanını türkiye'ye davet etmişiz. keskelalaka dediğinizi duyar gibiyim. işte bizler vatandaş olarak hükümeti sıkıştırsak, bu isviçre ile olan yaptırımları devam ettirip ettirmediğine baksak hükümetin, şimdiye fransa daha da korkardı. ama onlar da gördü, hükümetin ne kadar basiretsiz olduğunu. dün rest çektiğin isviçre dışişleri bakanı bugün türkiye'ye konuşma için davet edilmiş. ne diyordu bir fransız milletvekili: "2001'de de boykot vardı, ondan sonra ticari ilişkilerimiz daha da arttı." kısacası biz eğer hükümeti rahat bırakmazsak fransa'ya bedel ödetme konusunda, sonraki sene yine yumuşayacaktır bu hükümet. bu işin peşini bırakmamamız gerek.

    unutmayın: bugün fransa'ya ağır bir yaptırım ödetmezse bu devlet, yarın bütün dünya bu yasayı geçirir ve elinde bir koz olarak türkiye'nin istediği her olaya taş olarak koyar. bu kozu vermek istemiyorsak, devlet olarak şu an iyi bir cevap vermeliyiz. bu olayları yalnızca türkler ve fransızlar değil, bütün dünya izliyor. köşeye sıkışmış bir türkiye demek, gittiği her ülkede hor görülen türk vatandaşları demektir. vize demektir, üçüncü dünya ülkesi vatandaşı muamelesi görmek demektir. bu olmasın.

    gelin fransa'ya karşı hükümetin daha da sert yaptırımlar almasını destekleyelim.

    ------------

    buraya kadar okuduyabildiyseniz teşekkür ederim.
    entri'ye fikir veren sözlük yazarına ayrıyetten teşekkür ederim.
  • "ben her vesileyle şunu belirtmişimdir; sorunlarımızı kendi ülkemizde, devletimizle çözme taraftarıyız.

    tartışmayı bu yuvarlak masa etrafında yapma taraftarıyım.

    ikinci ellerin, kolların, düşüncelerin bu olaya girmemeleri gerekir.

    bu, ermenistan ile türkiye ilişkilerini daha da soğutur, dondurur ve bir yere varamayız.

    tabii ki başka ülkelerin bu işe karışmalarının belirli bir amacı var. bu konuda ben bir yorum yapmak istemiyorum."

    türkiye ermeni apostolik kilisesi başpiskopos vekili aram ateşyan

    -------------------

    "onlara: yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "biz ancak ıslah edicileriz" derler.

    şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar."

    (bakara suresi, 11. ve 12. ayet)
  • neyin temsili, neyin kanıtı ya da neyin göstergesi olduğu önemli olmayan bir yasadır bu (senatodan geçtiği varsayımıyla konuşuyorum). sanırım bu noktada asıl önemli olan; buna verilecek yanıtın "bağlayıcılığı". fransa'nın çıkaracağı bu yasa ve akabinde gündeme gelecek uygulama karşısında tutup fransız ürünlerini yakmak, fransızlara küfretmek, tv'de sürekli aşağılayıcı yayınlar yapmak, fransızları aşağılamak ve benzeri vandal yaklaşımların hiçbir getirisi olacağına inanmıyorum. uzun vadeli kazanımlar, brutal saldırıyla değil, geri dönüşü mümkün olmayan yıkımlarla veya başarımlarla mümkün oluyor. bakın fransızlar bu yasanın çıkmasını, oldukça uzun vadeye yayılmış bir hazırlık çalışması sonrasında çıkardılar. türk toplumunun vereceği tepkiyi azaltmak için dahi yıllarca lobi çalışması yaptılar, hem de bizzat türkleri kullanarak. gerek gazeteciler, gerek yazarlar (burası önemli bir nokta) gerekse siyasetçiler sayesinde, olayı ayaklar altına alacak kadar sıradanlaştırıp, halkın vereceği tepkinin "tv karşısında küfretmek" ötesinde bir boyutta olmayacağı garantilenince de hamleye geçtiler. şimdi kısa vadeli hiçbir girişimin bize getirisi olmayacaktır.

    fransızların vizelerini geciktirelim mi? vallahi bir sike yarayacağını sanmıyorum. olan bizim turizm şirketlerimize olur. fransız tatil köyleri batar, kuşadası esnafı daha çok ağlar, gereksiz agresyon, gereksiz bir ticari yıkım yaşanır. getirisi olur mu? bize değil, ispanya'ya olur.

    basında fransa'yı karalamaya mı geçelim? bu da bir işe yaramayacaktır kanaatimce. sen ne kadar karalarsan, üzerindeki "vandal/barbar" sıfatı o kadar perçinlenecek, avrupa birliği'ne mensup diğer ülkeler, çalışmaları hızlandırıp 10 yılda değil 3 yılda bu yasayı kabul edecektir.

    fransız ürünlerini ülkeye sokmayalım, nasıl? tamam, sokmayalım. bu sayede önce kendi ticarethanelerimiz de sorun yaşasın, olay tekstilcilere patlasın. ya sonra? avrupa birliği dahilindeki kankalarına "türkiye'den mal almayın" diyen fransa mı, yoksa "fransa'dan mal almayın" diyen türkiye mi kabul görür avrupa'da? cevabını verme, pas geç.

    ya yoruldum lan.

    içerden yıkacaksın, içerden vuracaksın. ekmeğini elinden alacaksın, işgücünü çekeceksin, üretimini sekteye uğratacaksın. onun ürettiğinin daha iyisini, oradaki çalışanını kendi ülkene çekip deneyiminden faydalanarak piyasaya süreceksin. pazarına el koyacaksın. afrika kıtasındaki hakimiyetini engelleyecek, sömürgelerini ticari olarak kontrol altına alacaksın. doğu bloku ülkelerini kontrol etmeye çalışacaksın. turizm'e abanacaksın. turizm'e abanacaksın. turizm'e bir daha abanacaksın. lüks tüketime yönelik yüksek kaliteli üretim yapacaksın. ucuz işgücü avantajını sonuna kadar kullanacaksın. daha ne diyeyim ulan? lobi yapacaksın. o hooo...
  • kurtlar vadisi fransa 'nın çekilmesini zorunlu kılmıştır. bunu sen istedin fransa. memati çevir!
  • cezayir
    benin
    burkina-faso
    cibuti
    çad
    gabon
    gine
    kamerun
    komor adaları
    moritanya
    nijer
    senegal
    tunus

    ülkelerine;

    demokrasi, barış, kardeşlik, dostluk gibi kavramları götürmüş,

    harika bir geçmişe sahip, ak-pak, demokrasi beşiği fransa'nın meclisinde görüşülen yasa.
  • "je hais vos idées, mais je me ferai tuer pour que vous ayez le droit de les exprimer."
    yani: "fikrinizden nefret ediyorum ama onu ifade etmenizi ölümüne savunurum" diyen (bkz: francois marie arouet de voltaire)'in torunlarıdır bu kararı alanlar.

    bu yapılana fransız usulü ironi de denebilir.
  • fransanin yaptigi hiyarligin politik nedenlerini es gecip, "ne oldu ozgurlugunuze, ikiyuzluler sizi" ekseninde elestirmek beklendik birsey.

    tabii benzer bir yasanin, yahudi soykiriminin inkari icin de bulunmasina ses cikarmamak da bir nevi ikiyuzluluk oluyor. sonucta burada yahudi soykirimini, ermeni soykirimiyla karsilastirmaya gerek yok, konumuz ifade ozgurluguyse, zaten dun de kisitliydi bu fransada. ama turkiye baglaminda, fransanin ikiyuzlulugune odaklanmak daha kolay, boylece "butun herkes bize karsi" psikolojisine daha rahat girebiliyoruz.

    neyse, bunlara fazla lafim yok da, fransayi yerin dibine soktuktan hemen sonra canim turkiyem edebiyati yapan mazlumcu dangalakliga dayanamiyorum. senin canin ulkende de "ermenilere yapilanlar soykirim olarak tanimlanmali" demek suc, hem de ne zamandir. kim kalkip suna bir tane tepki gosterdi ozgurluk babinda. bununla kalsa iyi, ermeni konusu disinda bircok seyi demek de suc ama isin asil vahim yani, bizde neyi soylemenin suc oldugu bile tam belli degil, savcinin ve yargicin kafasina gore degisiyor. 301 o kadar sacma ve yildirici ki, fransanin yedigi haltla karsilastirilamaz bile. sonucta bizimkindeki motivasyon, devleti ve burokrasiyi, kendi bireyine karsi korumaktir.

    yani "butun dunya canim turkiyeme karsi", turkiye cumhuriyeti devleti dahil. ama biz kendi insanlarimizin hakkini sallamayiz pek, normal saniriz, bilincaltina iteriz. sonra elin fransizi ic ve dis politikasindaki kisa vadeli faydalar icin boyle bir yasa gecirdiginde, o bilincaltindaki eziklik kompleksi baskin cikar, cok yeni bir bulusmus gibi fransanin ikiyuzlulugu edebiyati yapilir boydan boya, turkiye de arada bir yuceltilir, bir mazlum rolune sokulur. tayyip'in dogru laflarindan biri olan pislik pislikle temizlenmez buraya cuk oturuyor.

    bu tip sacma sapan yasalara, politik gudumlu olsun olmasinlar, tepki gostermek sarttir. ozellikle cennetlik bir tarafinin kalmadigi ulkemizde olan bitenlere.
  • şu anda yasadan tarihçilerin muaf tutulması da red edildi.

    geçenlerde peugeot araba almıştık. akşam onu törenle yakacağız...
hesabın var mı? giriş yap