• gs sauron, fb gandalf, başakşehir frodo. bu hafta sonu yüzüğü atıyoruz deliğe:) gollumu ayıp olmasın diye yazmadım:)
  • ialhi güçtür
  • birden fazla nedeni olan güçtür. öncelikle fark yönetiminde yatmaktadır.

    spor kulüplerinin yönetimleriyle, şirketlerin ya da devletlerin yönetimlerini bir tutmak anlamsızdır. çünkü spor kulüplerinin arasında türk toplumunda yıllardan beri süregelen ikili yapı mukim değildir.

    bu nedenle kutuplaştırmacı siyasetle seçim başarısı kazanabilmek mümkünken kutuplaştırmacı yönetici profiliyle sportif başarı getirmek hemen hemen imkansızdır ve mümkün olsa da sürdürülmesi imkansızdır.

    çünkü ekonomik anlamda türk futbol piyasasında hareketi geliştiren zaten siyasetteki ikiliğin bir tarafı olan türk orta sınıfıdır. türk modernitesinin gelişimi tamamen bu orta sınıfa bağlıdır ama bu başka bir tartışma konusudur.

    yine de, bu bağlamda entelektüel anlamda türk modernitesinin önemli yapı taşlarından birinin mektebi sultani olması ve galatasaray kulübünün yönetiminde bu kulübün ciddi ağırlığı olması, beraberinde siyaseten lisecilik gibi kavramlar üzerinden toplumdaki ikiliği kaşısa da başarılı olamaması, ve yönetim süreçlerinin özellikle aziz yıldırım tipi diktatoryal eğilimlerden ve demirören tipi niteliksiz sermaye birikimlerinden uzak olması galatasaray’ın daha başarılı bir tablo çizmesine zemin hazırlamıştır.

    çünkü orta sınıfın yön verdiği bir alanda yönetim anlamında demokratikleşmeyi başarmış olması karar alma mekanizmalarında daha rasyonel davranabilmesine zemin hazırlamıştır. bunu sağlam kurumsal yapısına borçlu olan bir kulüp temel anlamda yönetimsel istikrara zaten ihtiyaç duymadan futbolda ülke tarihinin en geniş başarılarının yakalanmasına yol vermiştir.

    mesela, aziz yıldırım’ın görevde olduğu 20 sene boyunca galatasaray en az 7-8 kere başkanını değiştirmesine rağmen, yani fenerbahçe’de yönetimsel istikrar(!) varken galatasaray’da olmamasına rağmen aziz yıldırım tarihe en çok galatasaray şampiyonluğu gören fenerbahçe başkanı olarak geçmeyi başarmıştır. öyle ki, galatasaray neredeyse tarihi boyunca kazandığı iki şampiyonluktan birini aziz yıldırım zamanında kazanmıştır.

    bunlara ek olarak, beşiktaş niteliksiz sermaye birikimiyle finanse edilen yapılar başarı getirse sürdürülebilirliği sağlamakta zorlanır zira bu tip sermayeler kalıcılık sağlayamaz. ayrıca tarihsel ikilik nedeniyle de, bu tarz sermaye sahiplerine orta sınıfın tepkisel duruşu ayrı bir vakıadır.

    fenerbahçe tarafındaysa, aziz yıldırım ile beraber genele yayılmış yalnızlaşma futbol kamuoyunda bir antipati de getirmiştir. bu antipati sadece şike ve/veya hakem bağlamında ele alınamaz, aynı zamanda psikolojik olarak da ayrı bir etkendir.

    mesela fenerbahçe trabzonspor şampiyonluk yarışının kızıştığı ve şikeye konu olan 2011 sezonunda aziz yıldırım ve o tarz yöneticilerin verdikleri demeçlerin yarattığı negatif algı nedeniyle bu iki takımla maça çıkan diğer takım futbolcularının psikolojik durumları da performanslarında apayrı bir farklılık yaratmıştır.

    bu da takdir edersiniz ki sportif başarı için daha çok efor sarf edilmesine yol açar. mesela bir kalecinin maçın son dakikalarındaki kornerde gol aramak için karşı kaleye gitmesi gibi durumların sorumlusu bizatihi yöneticilerdir.

    aynı durum galatasaray trabzonspor arasındaki bir şampiyonluk yarışında yaşanmış olsaydı akıllı yöneticilerin demeçleriyle bu kadar antipati çekilmemiş olurdu. bu durum futbol kamuoyunun ve futbolcuların psikolojisini bu kadar bozmazdı.

    durum böyle olunca ve ayrıca avrupa’da başarı için türkiye’de başarı da şart olunca galatasaray türkiye’de rakiplerine göre daha istikrarlı bir başarı çizmesinin sonucunu avrupa’da başarılarla taçlandırmıştır.

    türk toplumunda avrupa’ya karşı tarihten gelen bir duruşun da etkisiyle galatasaray’ın avrupa başarıları da türk orta sınıfında ve dahi orta sınıf dışında da bir sempati kazanılmasına yardımcı olmuştur.

    sonuç olarak, spor kulüplerinde de demokratik karar alma mekanizmaları ve doğru halkla ilişkiler politikaları sonucu son 30 yılda galatasaray dominasyonu gerçekleşmiştir.

    bu durumun bir benzeri 1960-1980 arası fenerbahçe başarılarında görülür. o dönemdeki birçok filmde en popüler takım fenerbahçe iken, en başarılı takım da fenerbahçe idi. öyle ki takım 1960-1980 arası 20 sezonda tam 9 şampiyonluk kazanmıştı.

    kısacası son 30 yılda galatasaray’ın birçok başarı kazanmasının nedeni aslında yönetim becerisi ve demokrasidir. başka bir şey değil.

    not: 1960-1980 arası dönemde fenerbahçe yönetiminin profilini bilecek bilgim olmadığı için yorum yapamıyorum ama vurgulamak istediğim şey nefret çekmediği dönemde fenerbahçe’nin daha çok şampiyonluk kazandığını göstermektir.

    bu arada ne işe yarayacak bilmiyorum ama ben fenerbahçeliyim.
  • rakiplerinin beceriksizliği
  • altı taşı birden almış olması.

    işin kötüsü gerçeklik taşını (bkz: reality stone) da aldığı için bizimkiler, kalanlar iyice sapıttı saçmalamaya başladı. gerizekalılık tavan.

    parmak şıklattık:

    kupa...

    parmak şıklattık:

    lig...

    bektaşi'ye sormuşlar "dünya öküzün boynuzları üstünde duruyor diyorlar ne diyorsun" o da demiş ki "onu bilmem ama buna inanan öküzler olduğunu biliyorum"

    her şeye hükmediyoruz arkadaşlar, heeeerrrşeye...
  • rakibinin olmaması. fener mi durduracak galatasarayı yoksa beşiktaş mı? ikisini toplasan güç olarak bir cimbom etmez. almanyada bayern münih ne iae türkiyede galatasaray odur.
  • spor adamı mı mafya kırması mı belli olmayan bi dallamayı fazla hafife alıyorsunuz. istediği zaman milli takıma istediği zaman kedilerin başına geçebilme gibi bi lobisi var.

    (bkz: andrea pirlo) kitabında anlattı, küpaynan anlattı, çekicinen anlattı, şakşaklarlan anlattı: buyursunlar

    fatih oldukça dikkat çekici ve kurallara alerjisi varmış gibi görünen garip bir insandı. daha en başından milan'da uzun süre görev yapamayacağı oldukça belliydi ve kısa bir süre sonra da kovuldu.

    terim milan'dan önce canının istediği her şeyi yapabildiği, daha düşük profilli takımlarda görev almıştı ama burası milan'dı. burada bazı hareketlerin tolere edilmeyeceğini herkes bilirdi...

    mesela, öğle yemeğine canı isteyince geç katılıyordu. milan'ı temsil etmesi gereken resmi aktivitelere kravat takmadan gelebiliyor, sonra bu aktivitelerden 'evinde biri bizi gözetliyor' izlemek için kimseye haber vermeden erkenden ayrılıp, galliani'yi masasında tek başına bırakıyordu. kendisini tesislerde john travolta gibi garip, cafcaflı ve renkli kıyafetler giyerken görüyorduk.

    görevi boyunca kendisinin adete gölgesi gibi olan deli bir tercümanı vardı. terim'in 5 dakikalık ateşli konuşmalarını, duygusuz bir şekilde 5 saniyede tercüme eden bir adam... tercümanı bir ara terim'e medya ile tüm ilişkilerini süresiz kesmesini tavsiye etti... medya ile ilişkileri kesmek... süresiz... milan'da... iletişimin her şeyden önemli olduğu ve mükemmel yönetilen bir kulüpte...

    özellikle göreve başladığı ilk günlerde yaptığı takım toplantıları ise unutulmazdı. terim eline bir tebeşir alıp taktik tahtasına 11 daire çizerdi. tahtadaki her daire sahaya çıkacak bir oyuncuyu temsil ederdi. ancak konuşmanın ortasında taktik tahtası çizdiği oklardan ve karalamalardan öyle bir hale gelirdi ki, hangi dairenin kimi işaret ettiğini anlamak imkansızlaşırdı. taktik tahtası, oyuncuları ve mevkileri birbirinden ayırmanın mümkün olmadığı karmakarışık bir hal alırdı. kısacası tam bir kaos... sadece kalecinin kendi pozisyonundan emin olabildiği bir kaos...

    toplantı sırasında bir daireyi işaret edip, 'costacurda, tam burada olman gerekiyor' diye konuşmaya başlardı. bir gün dayanamayıp, 'ama patron, o gösterdiğin dairenin biraz önce benim olduğunu söyledin, costacurta değil ki' demeye zorunlu hissetmiştim.

    işin daha da kötüsü, konuşma ilerledikçe defans bölgesindeki dairelerle, forvettekileri karıştırmaya başlardı. artık öyle bir hal almıştı ki, kendi aramızda acaba bunu berlusconi'nin gizli rüyası olan 2-4-4 taktiğini gerçekleştirmek için bilerek mi yapıyor diye şakalaşmaya başlamıştık.

    ancak şaka bir yana, terim'in taktik bilgisinin yetersizliğini ve tüm oyun planının takımı bağıra çağıra motive ederek, sahada iyi bir sonuç almamızı ümit etmek olduğunu anlamamız çok uzun sürmedi... belki böyle bir plan başka yerlerde işliyor olabilirdi ama milan'da işlemezdi. işlemedi zaten, milan'da uzun süreli görev alabilmek için bundan daha fazlasına ihtiyaç vardı."
  • şu başlığın altına mantıklı yorum yapan bir tane başka takım taraftarı yok. tıpkı istanbul seçiminde çünkü çaldılar diyenler gibi.
  • alfa takım olarak rakiplerini her ortamda domine etme potansiyeline sahip olması.
  • hem camia hem yönetim hem de teknik adamı güçlüdür. bu üçlünün sürekli denk geldiği takımdır gs. hepsi okumuş adamlardır yönetimde olanlar ve profesyonellerdir. lisesi ekoldür, hiç bir kulupte yoktur bu özellik
    yönetiminde hanzo yok denecek kadar az, hatta bi tanedir
hesabın var mı? giriş yap