• doğası itibariyle karadeniz bölgesi'ne benzetebileceğimiz, santiago de compostela, la coruña gibi büyük şehirleri dışında neden bilmem ingiliz köylerine benzettiğim (evlerinden, publarına kadar) köyleriyle pek bir güzel, pek bir hoş diyar. özellikle bu entry'nin yazarı gibi* sıcak sevmeyen bir bünye iseniz, yaz ortasında bile ziyaret edebileceğiniz bir bölgedir çünkü yaz ortasında bile şakır şakır yağmur yağar, sıcaklık kolay kolay 30 dereceyi aşmaz. bölge uzun süre portekiz hakimiyetinde kalmış, hatta dili gallego* da portekizce'ye çok benzemiştir. bu milliyetçiliğin yanında kraliyet ailesine karşı olan ve ispanyol bayrağındaki kraliyet alametlerini* * hakaret sayan ve sadece * renklerden oluşan bayrağı tercih eden insanları da dahilinde bulundurur.
  • başkenti santiago de compostela olan, yaklaşık 3 milyon nüfusa sahip özerk ispanya bölgesi... diğer mühim şehirleri futbol sayesinde hayli aşina olduğumuz vigo ve la coruna...
    galiçyalıların kökeni keltlere dayanır. zaten galiçya ismi de bir kelt klanı olan gallaeci'den gelmektedir. genelde balıkçılık, tekstil ve tersaneleriyle meşhur bi memlekettir. tersaneler deyince los lunes al sol filmini de anmadan geçmeyelim.
  • gezilesi, görülesi, pulpo a la gallega yenesi, hazır gitmişken santiago de compostela katedrali ziyaret edilesi, yerlilerinin garip fakat kulağa hoş gelen şivelerine hayran kalınası pek bir şirin otonomdur. cümle ispanyol'dan da öte, acayip misafirperver ve mütevazi insanların yaşadığı bir bölgedir burası efendim.

    ayrıca çok garip bir tezatın memleketidir burası. misal vermek gerekirse francisco franco galiçya'nın ferrol şehrinde doğmuştur. fidel castro ve raúl castro'nun da peder beyi ángel maría castro galiçyalıdır. iki ayrı uçta, iki ayrı liderin hayatında çaktırmadan rol oynamıştır bu bölge. birisi galiçya'da galego (galiçyalıların dili oluyor) konuşmayı bile yasaklamışken, diğeri ta küba'ya gidip ileride abd'nin kıçının dibinde bir devrimi yeşertecek fidel'in peder beyi olmuştur.

    daha da garibi ise, bölge halkının pek çoğu (partido galeguista'yı hariç tutarsak) iç savaş sırasında falanjistler yanında saf tutmuştur. gerçi bunda galiçya'nın falanjistlerin eline düşen ilk bölgelerden biri olmasının da büyük bir payı vardır.

    yine de bölge halkı franco'dan sonra bile dillerini iyi şekilde koruyabilmiştir. şu an bile bölge halkının büyük bölümü gayet güzel biçimde galego konuşabilmektedir. bu önemlidir, zira şu ana kadar gözlemlediğim kadarıyla; ne basklar, ne de katalanlar genel olarak kendi dillerini pek konuşamasalar da milliyetçiliğe gelince aslan kesiliverirler. galiçya halkı gayet halim selim biçimde kültürünü ve dilini koruyabilmiş insanlardan müteşekkildir. tabii sürekli galego konuştukları düşünülmesin, kendi aralarında bol bol castellano konuşmaktadırlar vıdır vıdır kendilerine özgü şiveleriyle.

    bu arada şive demişken, öyle endülüs ya da kanarya ispanyolcası gibi yığınla farklı tonlamalar içeren ve kelime farklılıkları gösteren bir aksan değil bu. yalnızca "-ş" sesinin bolca çıktığı ve "-r" harfinin diğer bölgelere göre daha yumuşak çıktığı bir şive. bu sebeple orta düzeyde ispanyolca konuşabilen herkesin burada rahatlıkla anlaşabileceğini düşünüyorum.

    fakat iş ingilizce'ye gelince burası da ispanya'nın diğer bölgelerinden farklı değil. az biraz sıkışınca "ingilizce'ye sığınıp yardırayım, nasıl olsa anlarlar" demek büyük bir yanlış olur. zira kendileri diğer ispanyollar gibi ingilizce özürlüsü kimseler. işin can sıkıcı noktası ise, bu arkadaşlar aynen bizim memlekette olduğu gibi çocukluktan üniversiteye kadar sürekli ingilizce eğitimi alıyorlar. fakat iş konuşmaya gelince adeta bir türk, bir fransız, bir italyan kesiliyorlar. ya bocalayıp duruyorlar ya da ingilizce konuşmayı toptan reddediyorlar.

    o kadar konuştuk hadi biraz da; havasından, yemeğinden, suyundan, geleneğinden, göreneğinden bahsedelim. öncelikle şunu söyleyeyim, buralar acayip yağmurlu aga. öyle böyle değil sabahtan akşama kadar eşşek işer gibi yağıyor. bununla kalsa yine iyi, koca hafta tüm gün yağmur yağar mı lan? yağıyor işte. gelmeyi kafaya koyduysanız bir tane yedek olmak üzere iki şemsiye ve bir de yağmurlukla gelin. ne olur ne olmaz acayip de rüzgar yapıyor buralar, kırılır filan aman diyeyim.

    deniz ürünleri seviyorsanız burası adeta cennetten bir köşe sizin için. az önce pulpo a la gallega dedim ya başta, hah işte o ahtapot oluyor. böyle zeytinyağlı, kırmızı toz biberli, haşlanmış ahtapot. geleneksel olarak tahta tabaklarda servis ediliyor filan pek lezzetlidir. bunun dışında, zaten yığınla çeşit deniz ürününü sağda solda oturabileceğiniz her restoranda bulabilirsiniz.

    bi de şey var, queimada. böyle garip bir ritüelle hazırlanan alevli bir içki kendisi. alevli derken, cidden alevli, cayır cayır yanıyor. muhtevası: orujo, şeker, çeşitli meyvelerden müteşekkil, gavurun punch dediği türden bir içki kendisi. ritüeli dışında öyle çok sağlam bir numarası yok. haa, bir de feci çarpıyor. ayrıca, bu içkinin kökenini taaa galiçyalıların kelt kökenli bir halk olmasından dolayı tribal çağlardan kalma kötü ruh kovmalı ayinlerine bağlayan birilerine rastlarsanız çaktırmadan "he!" deyip geçin, zira yok öyle bir şey. yakın döneme ait bir nevi kokteyl işte.

    ne demiştik? hah bu galiçyalılar kelt kökenliydi. oyun havalarından enstrümanlarına kadar bunu buram buram taşıyan bir halk buranın halkı. bol bol gayda çalıp kendilerine özgü şu an adını unuttuğum danslarını yapmakta, bunu yaparken de yer ve zaman tanımamaktalar. zira böyle şeyler turist ilgisi ve eşittir para demek. ekmeğin aslanın ağzında olduğu galiçya'da (daha doğrusu hemen tüm ispanya'da) böyle şeyler pek normal. ekonomik krizle beraber evsiz, barksız ve işsiz kalan yığınla insanın çoğu zaman tek ümidi, ellerindeki enstrümanları ya da sergileyebildikleri diğer sanatlar oluyor.

    şimdilik aklıma gelenler bu kadar. umarım merak edenler için yardımcı olabilen ve geleceğe ışık tutan müthiş bir şaheser çıkartabilmişimdir. aklıma geldikçe daha da eklerim.

    ¡chao!*
  • balık ve deniz ürünleri cenneti. burada ahtapot yedikten sonra bir daha başka bir diyarda ahtapot yiyemeyeceksiniz.
  • icinde la coruna ve santiago gibi cok onemli sehirleri bulunduran zengin bolge. bas dusmanimiz vigolulardir.
  • ispanya'nın kuzey batı ucunda otonomi sahibi bölge. özerk dili galiçyaca.
  • az ama öz entry girme* suretiyle orjinal tespitlerde bulunan bi o kadar da duygusal suser miş kendileri. (bkz: ben bugün bunu gördüm)
  • coğrafyası gibi insanı da karadeniz'liye benzer. kendini uyanık sanan kro ispanyol müteahhitlerin çoğu bu yöreden çıkar.
  • ispanya'nın kuzey batısındaki küçük otonom bölge. lokal dilleri gallego'dur. castellano ile çok büyük benzerlik gösterde de portekizceye de benzemektedir.

    a coruna, pontevedra, ourense ve lugo olmak üzere dört bölgeden oluşur.

    en meşhur şehirleri coruna bölgesinde bulunan santiago de compostela'dır. bu şehir aynı zamanda hristiyanların hac şehridir. el camino olarak adlandırdıkları bir yol vasıtasıyla insanlar kilometrelerce yolu yürüyerek gelir ve son durakları olan santiago katedralinde ibadetlerini tamamlarlar.

    galicia'nın büyük kısmı köylerden oluşur. hayvancılık ve balıkçılık gelişmiştir. kırsal bölgelere 'derin galicia (bkz: galicia profunda)' adı verilir ve taş evler, ormanlar, kiliseler ve ıssız mekanlarla etkileyici bir doğa deneyimi sunarlar.

    insanları sıcak kanlı ve misafirperverdir. milliyetçilik ve muhafazakarlığın yoğun olduğu bir bölgedir ve sanırım en ateşli katolikler bu bölgeden çıkmaktadır.

    ayrıca ahtapotu, namı diğer (bkz: pulpo a la gallega)'sı yenmeden ölünmemelidir.
hesabın var mı? giriş yap