geceye bir şiir bırak
-
tel cambazı istiyordu ki dünya istediği gibi olsun. bile bile aldanmaya vardırıyordu işi. ama olmuyordu kendisi vardı.
önceleri terliydi avuçlarımdan kayıyordu
sonra sonra hem alıştım hem sevdim
dedim ki ne iyi bu kadındır gecenin yarısında
etleri var beyaz, gergin sıcaklığı var öp öp ısın
karanlık sokakları kötü lokantaları ısınmış rakıları
düşündüm göğsümden iki düğme çözdüm
gittim bir ormanı dört ucundan tutuşturdum geldim
burada bana göre bir şeyler vardı
oturdum
bu ellerimi nereye koysam yakışmıyor
dedim ki en iyisi kucağında dursun
şu kravatımı çiviye as gel
sigaramı yak birlikte at arabalarını düşünelim
sarı pirinçten pırıltılı koşumlarını düşünelim
bir zamanlar bilerek unuttugum ‘küçük deniz sokağı’nı
denizi odun depolarını demli çayları
ben iyiyim bunlar da iyi şeyler sen nasılsın
kolların çıplak değildi ama hiç de zararı yoktu
bir gülünce tanıyordum sen değildin ne yapsam
elimden gelmiyordu
tanıyordum elimden gelmiyordu
yoksa ne guzel aldanacaktım
yabancılığın daha alımlıydı belki
ama seni bir ormanda yakalasaydım
ilk günlerin ilk çiçeklerin tadında
kandırdılar 23 lira 10 kuruşumu aldılar iki kadehe
90 kuruşu da ben tutup garsona verdim
sonunda şehre vardım gökyüzüne fişekler atıyorlardı
bir kalabalık vardı sarıydı utanmazdı geçkindi
böylesi daha yakışıyor bildiklerime
gün doğsun bir arınayım istiyorum
güneş tozlu caddeler kaygılarım beni bir arıtsın istiyorum
işte tam böyle istiyorum.
turgut uyar-atlı karınca -
tarifsiz bir sevdada kimliksiz bir sessizliktin
haykırışlarla çağlarken yüreğim durgun limanımdın
sen benim adını koyamadığımdın
senin adın kavuşmak olsun
fırtınalarda yolunu kaybeden gemi misali
rotasız ve pusulasız kalmışken yüreğim
ve hoyratça savrulurken bir limandan bir limana
teslim olmuşken kaderine
apansız sana rastladım o limanda
sen benim adını koyamadığımdın
senin adın kavuşmak olsun..
bakmaya kıyamazken gözlerine
tutmaya cesaret edemezken ellerini.
ve bütün cümlelerin sustuğu o yerde
sessiz bir haykırıştı yüreğim
eşsiz bir mutluluktu yaşadığım
sen benim adını koyamadığımdın
senin adın kavuşmak olsun.
son bahar yaprakları dökülürken içimden
hazanı yasarken bahar kokulu sabahlar da
yüreğim üşürdü gözlerimden sel olup akan yağmurda
sırıl sıklam ıslanırken ruhum
solmuştu bahçemde ki tüm güller
sen o bahçemdeki açan tek güldün
sen adını koyamadığımdın
senin adın kavuşmak olsun.
dağ çiçeğim yaban gülüm asi sevdam.
saçının bir teline bir ömür adadığım
gözündeki bir damla yaşına şehirleri yaktığım
isyanım feryadım kavuşulmazım
sen vazgeçemeyeceğim yasaklım
sen adını koyamadığım
senin adın kavuşmak olsun.
sen benim yanı başımdaki uzağım
sen benim uzağımdaki en yakınım
dokunmam yasak sevmem yasak
sensiz bu hayatta yaşamak tuzak
sen adını koyamadığım
senin adın kavuşmak olsun.
sisli bir gecede ses olup da gel
bir sonbahar gününde yağmur olup da gel
soğuk bir kış gününde rüzgar olup da gel
ılık bir yaz gecesinde düş olup da gel
sen bana yasaklarından sıyrılıp da gel
sen adını koyamadığım
senin adın kavuşmak olsun.
bir gün gelirde tutarsam ellerini
bakarsam gözlerine sevgi dolu
doğarsa sende yeniden bu beden
ve o gün verirsem şayet son nefesimi
ölmeden haykırmak isterim son bir kez
sen adını koyamadığım
sen yaban gülüm sen dağ çiçeğim
sen ruhu revanım sen yaşama sevincim
yasaklım adı bende saklım
senin adın kavuşmak olsun
senin adın
senin adın seviyorum olsun
seviyorum olsun
seni seviyorum,seni seviyorum
(bkz: anonim) -
ey gece bu şiiri ha buraya bırakıyorum.
bir el atıver de
toplasın bavulunu tüm -anladın sen onu- tosuncuklar
siktir olup gitsinler pisliklerini de alıp
yüzsüzlüğün destanına tüy dikebilecekleri
herhangi bir kara parçası varsa boktan mürekkep
siktirip gitsinler bir daha dönmemek üzere
yavşamanın kâra, puştluğun iktidara döndüğü
başka bir yer bulsunlar artık
kelimelerden, sözlüklerden, buğdaydan, ekmekten
emeğimizin terinden, alnımızın akından
meclislerimizden, sokaklardan ve tabelalardan
siktir olup gitsinler artık lan
koltuklarını da götlerinde götürsünler
kırlardan ağaçlardan yeni bir ülke kurarız biz
ama bir el at da bu piçler bi siktir olup gitsinler. -
“we did not ask for this room or this music.
we were invited in.
therefore, because the dark surrounds us, let us turn our faces to the light.
let us endure hardship to be grateful for plenty.
we have been given pain to be astounded by joy.
we have been given life to deny death.
we did not ask for this room or this music.
but because we are here, let us dance.”
stephen king -
sevgilim, ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim.
elimde uçuk mavi bir kalem, cebimde iki paket sigara,
hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz,
"ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz".
çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere,
o gülün yüzü gülmüyor sensiz,
o köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı,
hepten hüzünlü bu günlerde.
gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye,
masada tabaklar neşesiz,
koridor ıssız,
banyoda havlular yalnız..
mutfak dersen - derbeder ve pis,
çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş,
vantilatör soluksuz,
halılar tozlu,
giysilerim gardropda ve şurda burda,
memo'nun oyuncak sepeti uykularda.
mavi gece lambası hevessiz,
kapı diyor ki açın beni, kapayın beni.
perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi,
radyo desen sessiz,
tabure sandalyalardan çekiniyor,
küçük oda karanlık ve ıssız..
her şey seni bekliyor, her şey gelmeni,
içeri girmeni,
senin elinin değmesini,
gözünün dokunmasını
ve her şey tekrarlıyor
seni nice sevdiğimi...
cemal süreya -
değil kardeşim, dal yeşil değil,gök mavi değil,
bilsen! ben hangi alemdeyim, sen hangi alemde!
aklından geçer mi dersin aklımdan geçen şeyler?
sanmam! yıldız ve rüzgar payımız müsavi değil;
sen kendi gecende gidersin, ben kendi gecemde;
vazgeç kardeşim, ayrıdır bindiğimiz gemiler! -
kırıldıkça sustum, değiştin dediler.
-
nebi hazri'den
şahit
onlar buluştular aylı geceydi
oğlan fısıltıyla 'sevirem' dedi
ehdinden dönenin gözü oyulsun
ay da sevgimize koy şahit olsun
onlar ayrıldılar aylı geceydi
oğlan başkasına 'sevirem' dedi
ay girdi buluta yüzünde keder
korhtu bir de onu şahit çekerler -
pencereme yağan,
simayı prangalayan,
sükûnetime pençe vurup,
ruhumu parçalayan.
insanın kalbinin odacıkları vardır ya hani?
hayallerinde kapılarını açık bıraktığı,
gecelerinde üstünü örtmeyi unuttuğu...
düşlerimde sızan.
oracıkta kıvrılıp uyuyan...
sen,
her nerdeysen.
(bkz: beyza aksoy) -
"...bulut geçti, göz yaşları kaldı çimende
gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim
gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.
kendi çarkını döndürmeye bak döndükçe dünya;
keyfinin tahtına çık kadehle dudak dudağa;
tanrının umrunda mı senin günahın sevabın:
sen kendi muradını kendi güzelinde ara.
madem ki sevincin adı kaldı yalnız
ham şarabı en olgun dost saymalıyız
keyfin el çekmeğe kalkmasın kadehten
kadehtir şimdi artık tek tutanağımız..."
-- ömer hayyam
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap