• hastalık hastası olduğunun bilincinde olsa bile
    "ya bu sefer gerçekse?" diyen kişidir
  • adı lazım değil bir tanıdık, sırtında 1 cm'lik mantar çıktı diye 4 farklı doktora gidip kanser olmadığına bir türlü ikna olmamıştı. hatırladıkça hala gülerim.
  • dün akşam kadıköy haldun taner sahnesi'nde izlediğim, şehir tiyatroları'nın bu sezon sahnelenmeye başlanan yeni oyunu.

    oyun, saf bir adamın, onu gelir kapısı gibi kabul eden doktorunun yanlış teşhislerine kanıp, kendini neredeyse ölümcül bir hasta olarak görmesi sonucu gelişen olayları konu alır. oyunun hastalık hastası kahramanı argan'ın hastalıkları yüzünden gözü o kadar kararmıştır ki, öz kızını sevmediği bir adamla (doktor) evlendirmeye çalışmakta bir beis görmez. böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacak, hem sağlığı için harcadığı para cebinde kalacak, hem de kızını zengin olma ihtimali çok yüksek olan bir doktorla evlendirecektir. ama olaylar hiç de istediği gibi gelişmez…

    son derece saplantılı bir karakteristik özelliği mizahi bir dille ele alıp eleştiren ve çok iyi bir kara mizah sunan oyun moliere'in güçlü kalemini her dakikasıyla kanıtlamayı başarıyor. belki de çoğumuzun sahip olduğu ve hayatını zaman zaman zindana çeviren takıntıların en rahatsız edicilerinden birine odaklanan oyun, mizahi yönü her ne kadar ağır bassa da her dönem geçerliliğini koruyan; hastaların üzerinden kazanç sağlamaya çalışan bir doktor ve kendisi ile göz döndüren serveti için evlenen bir eş gibi tiplemelere de yer vererek eleştirel yanını da ortaya koymaktan çekinmiyor. son derece renkli ve eğlenceli bir açılış sahnesiyle başlayan oyun, ilk perdesinin yarısında hastalık hastası olan karakterin ailesi ve yakın çevresi ile olan ilişkisine götürüyor seyirciyi. ilk perdenin diğer yarısında ise oyunun mizahi yönü ağır basmaya başlıyor ve oyuncuların da bir hayli başarılı performansıyla kahkaha tufanı başlıyor. ikinci perdede tempo ilk yarısı itibariyle normal seyrine dönse de yine diğer yarısında özellikle sevinç erbulak'ın performansı ile doruk noktasına çıkıyor.

    oyunun teknik detaylarına gelecek olursak göze çarpan ilk unsur başarılı ışık ve renk paletinin kullanımıydı. bunun yanı sıra oyunda kullanılan müzikler ve oyuncular tarafından söylenen şarkılar da bir hayli eğlenceliydi fakat oyuncuların şarkı söylerken müzik sesinin biraz yüksek olması şarkı sözlerini net olarak duymada bir problem yaratıyordu ve bu da oyun için küçük bir kusurdu. oyunda dekor çok üst düzey olmasa da oyun için yeterli denebilecek düzeydeydi. oyunculuklara gelecek olursak söylenecek bir hayli şey var aslında. oyuncuların büyük çoğunluğu rolünü son derece iyi icra etse de ''argan'' karakterine hayat veren şükrü türen, ''toinette'' karakterine hayat veren sevinç erbulak, ''angelique'' karakterine hayat veren ayşecan tatari (özellikle de farklı ve güzel ses tonu), ''cleante'' karakterine hayat veren gün koper ve ''thomas diafoirus'' karakterine hayat veren çağrı büyüksayar daha büyük bir alkışı hak ettiler kesinlikle ve yeni sahnelenmeye başlayan bir oyun için de oldukça olgundu performansları. oyunda zorlama olan tek nokta ise sevinç erbulak'ın doktor kılığına girdiği sahneydi kanaatimce. bu bölüm biraz daha kısa tutulabilir veya oyunda olmayabilirdi. mizah konusunda oyunun bir hayli gevşeyen kısmı olduğu için oyunun zayıf kısmı da burasıydı. şehir tiyatroları'nın sezon biterken yeni sahnelenmeye başlanan bu yeni oyunu mizah ve eleştiriyi bir arada vererek sağlam bir metin ve oyunculuklar sayesinde kesinlikle izlenmesi gereken bir oyun olarak izleme listelerine eklenmeli.

    oyun için verdiğim puan: 8
  • şehir tiyatrolarının yeni oyunu. yeni olduğu için bütün oyuncuların heyecanı ve enerjisi çok yüksekti. ben güldüm eğlendim, beğendim. özellikle gün koper harikaydı . izlemenizi tavsiye ederim.
  • moliere'in tarzını pek beğenmediğim için bu oyunu da hiç beğenmedim. dt'de izleme şansım olmadı ancak yine de pek büyük bir beklentim yok bu oyundan.
  • bugün harbiye açık hava sahnesi'nde izlediğim ibbşt oyunu.

    oyun esansındaki iç sesimi özet geçmek istiyorum:
    "sıkıcıı... iç bunaltıcıı... bir şey anlatmıyor... bildiğimiz şeyler..."

    bu moliere harbiden ucuz komedyenmiş. nasıl bugüne kadar gelebilmiş hakkaten aklım almıyor. fransızlar buna gülüyorlarsa, komedi anlayışları harbiden kıtmış. neyse tamam, milliyetçilik yapmayalım. insan insandır.

    tabi tek suç moliere'in değil. bence oyunun bu kadar kötü olmasında en az moliere kadar, sevgili yönetmen tolga yeter'in de payı var bence. metin kötü bile olsa, bence bir yönetmen bir oyunu kurtarabilir. fakat ben böyle bir çaba görmüyorum. sadece perde sonlarını müzik ve danslarla izleyicilerde iyi bir izlenim bırakmak istenmiş, fakat iyi bir tiyatro izleyicisi bununla doymaz.

    moliere'in saçmalığı ile tolga yeter'ın muzip komedi anlayışı birleşince ortaya kitsch bir şey çıkmış. oyunda ilgi çekeceğim diye tuvalet, lavman gibi hayal nesneleri kullanmak ucuz komedinin bileşenleri. ben de bir şey yok, bu b*ktan şeylerle idare et demek gibi bir şey. gökten inen nesneler ise tamamen duygu boşluğuna düşüren öğelerdi. bence yersiz kullanılmışlardı.

    oyunculuklar ise, tolga yeter'in oğlu/yakını hariç fevkalade idi. yönetmenin oğlu/yakını diye şehir tiyatrolarının ana kadrosunda oynamasını doğru bulmuyorum. çünkü oyunculuk kalitesi, diğer oyuncuların arasında çok net sırıtıyor. şehir tiyatrolarıyla veya tolga yeter'le uzaktan yakından alakası olmayan ve bunlarla derdi olmayan biri olarak söylüyorum bunu.

    sevinç erbulak sen bir efsanesin. inanılmaz kaliteli bir oyunculuk izledim. ayrıca, damat adaylarını oynayan arkadaşlar da harika oynamışlar. özellikle o doktorun oğlunu oynayan arkadaş çok titiz çalışmış. bence yeterli alkışı alamadı bu akşam. o yüzden ondan bahsetmek istedim.

    bir de, aslında oyun fransız oyunu, fakat sanki bir amerikan oyunu izliyormuşum izlenimine kapıldım. tabi açıklayamadığım hissi bir şey bu.
  • istanbul şehir tiyatrosu'nda sergilenen, moliere'in yazdığı bir oyun.

    belirtmek isterim ki, istanbul şehir tiyatroları'nın genel sanat yönetmeni, nejat uygur'un oğullarından biri olan süha uygur'dur efendim.

    oyuna gelince; harbiye açık hava sahnesi'nde sergilendi. her şeyden önce ses sistemi sıkıntılıydı, baş rol oyuncusunun mikrofonu gidip duruyordu, adam bağırmak zorunda kalıyor, cümlenin yarısında mikrofon tekrar çalışmaya başlıyordu. bazı sahnelerde koro halinde oyuncuların söylediği şeyler de oldu ve hiçbiri anlaşılmadı.

    kadroda tanıdık isimlerden sevinç erbulak ve çocuklar duymasın dizisinin ilk duygu karakteri olan ayşecan tatari vardı. sevinç erbulak aldı yürüdü, tek kişilik dev kadroydu resmen. başrol oyuncusunun, yani kendini hasta sanan adamın rolü mü öyleydi, replikleri mi öyleydi bilmiyorum ama çok silik kaldı. yan karakterler baş rol oyuncusundan fazla alkış aldı.

    yine de açık hava ortamı falan güzeldi, genel olarak oyun eğlenceliydi. gün koper'in sahneleri ayrı bir güzeldi. günümüze uyarlanmış ''siz yetkili bir ablaya benziyorsunuz'' gibi bir takım cümleleriyle ve güzel oyunculuğu ile bolca kahkaha atmamızı sağladı. baş rol oyuncusunun mizah unsurları ise bir üstteki entryde belirtildiği gibi klozet, lavman falandı. arada bir gökten inen tuvalete gidip geliyordu hastalık hastası karakter. bilirkişi değilim ama saçma ve gereksizdi bence o kısımlar. başka bir şekilde değerlendirilebilirdi.

    oyun 9.30 gibi başlayıp 00.00 gibi bitti, 2 perdeydi. bitiminde acı bi' haber aldık. ekibin bir parçası olan, oyunun efekt tasarımlarını yapan tuğrul çağrıhan ordu vefat etmiş. onun için bir konuşma ve ufak slayt gösterisi hazırlamışlar. yönetmen tolga yeter konuşurken ağlamaklı oldu, süha uygur içimiz acıyor dedi. acı bir durumdu, çok zor olmuş bu durum onlar için belli ki, konuşmalarını dinlerken benim gözlerim doldu, bi' garip oldum. başları sağ olsun tekrardan.

    sonuç olarak keyifli bir oyundu. muhteşem değil, keyifliydi.
  • 12 haziran 2019'da harbiye'de sahnelenen oyunda araya gitmeden önce çalınan müziği daha çok beğendiğim oyun. fazla beklentiyle gidilmemesi lazım kadroyu görünce ve molliere'nin eseri olması sebebiyle daha iyi bir iş çıkarabilirdi diyor insan.

    ama aynı hafta sahnelenen amanvermez avni oyunundan daha doyurucudur.
  • genellikle bir semptom sonucu şüphelenme ve kişinin doktora görünmeden kendine teşhis koyup depresyona girmesiyle başlayan psikolojik rahatsızlık. bu hastalar doktorun dediklerini inkar edip onunla tartışmaya girebilirler. intihara kadar gidebilmektedir.
  • moliere doktorlara ve zamanin tibbina o kadar giydirmistir ki bu oyunda, kitapta yazdigi bir bolumde argan'a moliere icin (kendisini) "ben hekim olsaydim onu olume terk ederdim ve ona tip fakultesiyle alay etmek ne demekmis gosterirdim" ifadesini yazmistir.

    ve moliere'in olumu de bu sekilde olmustur. oyun esnasinda yine ironik bir sahnede fenalasip, hicbir hekimin onu tedavi etmek istememesi uzerine hayatini kaybetmistir.
hesabın var mı? giriş yap