• en kötüsü yavaş yavaş olması. kabullenmeyi reddederken gerçeği ağır ağır fark etmek. günbegün olamayacaklarla yüzleşmek.
    adnan ziyagil'in aşk-ı memnu final bölümünde eşinin mezarı başında içini dökerken dillendirdiği çok güzel bir ifadesi var bununla ilgili: 'heyecanlarımdan geriye kocaman bir boşluk kaldı. dolduramıyorum.'
  • ankara soğuğunda beysukent’de bir bank üzerinde aldığı alkolün etkisiyle durmakta zorlanan genç bir insan görmüştüm. durdum, konuşmaya çalıştım, donmak üzereydi gitmek istediği yere bıraktım. yolda şöyle dedi: “insanlar yokmuşum, aşkı hak etmiyormuşum gibi davranıyor. neden beni yargılıyorlar ki?” hayal nasıl yıkılır izi bırakmıştı.
  • kısa anlık iğrenç bir duygudur. önce bir kavramaya çalışırsınız. sonra vurulduğunuzu anlarsınız. ondan sonra birkaç gün sorgulamaya başlarsınız. ve aradan belli bir süre geçtiğinde daha iyisini yapabileceğinizi anlamışsınızdır. bu sefer daha sıkı sarılmışsınızdır. hayal o zaman yıkılmıştır, ama geriye daha güçlü bir siz bırakmışsa yenisinin peşinden daha güçlü koşarsınız. hayallerinizi yıkanlar ise, sizden üstün değillerdir.
  • yok saymaya, üzerini örtmeye çalıştığın acı verici gerçeklerin aklından hiçbir zaman çıkmadığını fark ettiğin an. hiçbir zaman kurtulamayacağını anladığın, hayallerin için çabalayacak gücü kendinde bulamadığın zaman.
  • üstteki yazar “seni artık sevmiyorum” cümlesi için demiş ya bunu? o cümle çok dürüst, çok hayat kurtaran bir cümledir. ya sevmediği halde söylemeyen, davranışlarıyla ruhunuzu öldüren birine denk gelseydiniz? şimdi en azından elinizde kapı gibi bir sevilmeme durumu var tekrar ayağa kalkmak için. tuhaf bir şey, karşımdakinde buna benzer en ufak bir duygu oluştuğunu anladığım an, sevilmediğimi, değer görmediğimi hissettiğim an içimdeki şeyler ölüyor. karşımdakinin benim için anlamı bir anda bitiyor. o yüzden, bu şanslı cümleye sıkı sıkı tutunun derim. ayağa kalkmak için çok kuvvetli bir destek olacak bu cümle size.

    hayallerin yıkıldığı an, umudun bittiği andır. bugün 1000 desibel şiddetinde ağlarken, bağırarak 'ne suçum vardı?' diye kendime çok sordum. ama sanırım cevabı yok.
  • yine bir 15 haziran günü sene 2014.. artık pes ettiğim,teslim olduğum,saldığım,bıraktığım,aamaann dediğim gün..

    hani irili ufaklı birçok hayaliniz vardır bazılarına "olmasa da olur" dersiniz ama öyle bir hayaliniz vardır ki ona bağlı birçok hayalcik vardır o olmasa diğerleri de olmaz.sonrasında bırakırsınız, o an herşeyi kabul etmeye hazırsınızdır ki zaten bende de öyle oldu.mesleği bıraktım,yaşadığım şehri değiştirdim,yaşam tarzımı değiştirdim,hiç yapmayacağım bir işe,hiçbir zaman alışamadığım bir ortamda yaşamaya başladım bunda benim hiç suçum yoktu ve çok yakındım ama olmadı.

    hayallerimi yıkmakta emeği geçen herkesin kulağına köpekler dolsun.
  • beklemediğin bir anda miğdene top yemiş gibi olursun, omuzlarından ruhun çekilir, içinde uçuşan kuşlar ayazda donmuştur artık hissedersin, işte o heveslerin kursakta kaldığı andır hayal kırıklığı. keskin nişancılar bilmelidir ki bir insan en iyi hayallerinden vurulur.
  • yıkılma değil de geçen okulu bitirip işe başladıktan sonra oturdum ve geçmişimi ve gelecekte yapabileceklerimi değerlendirdim. ve çocukluktan beri hiçbir hedefimi ve hayalimi gerçekleştirememiş olduğumu farkettim. lan bari bi tanesi falan gerçekleşseymiş ne mal adamım. yine de halimden memnunum. daha kötüsü de olabilirdi. çok ünlü ve klişe olmuş "hayat sen planlar yaparken başından geçenlerdir" lafının doğruluğunu keşke daha önceden farkına vararak yaşasaymışım. şimdi monoton olmak zorunda olan bi hayatım var. boş vaktimin bol olduğu dönemleri kötü değerlendirmişim, bu biraz üzücü oldu.
  • ayşeciğin alpellaya doyamadığı andır.
  • kısa bir zaman dilimine kısıtlı olmayabilen düşüş anı/anları. bazen parça parça yayılıp zamana yavaşça emiyor hayat enerjisini. hangisi daha zordur bilemiyorum. ancak travmanın kronikleşmiş halinin verdiği hasar bir noktaya kadar tolere edilebilse de, sona gidiş semptomlarını azalttığından daha tehlikelidir her zaman.
hesabın var mı? giriş yap