• babanız da olsa iş konusunda sözleşme imzalayın.
  • bugün öğleden önce yanından geçtiğim kırtasiyenin kapısında duran emekli öğretmeni görünce hissettiğim garip hissi bu sınıfa sokabilirim.
    yıllar önce 24-25 yaşlarında iki yeni öğretmen iken kız arkadaşım ile gidip derslerimizde kullanacağımız toplu fotokopileri çektirirdik.
    kırtasiyenin sahibi emekli bir öğretmendi. kibar, sakin bir adamdı. eşi ve üniversitede öğrenime devam eden kızını bizimle tanıştırmıştı. herhangi bir personelleri yoktu, eşi de kendisi gibi emekli olduğu için birlikte idare ediyorlardı.
    aradan 13 yıl geçmiş, adam yaşlanmış, kilo almış, geçerken göz ucuyla baktım. beni hatırlaması imkansız ancak ben onu hatırladım. zaten kırtasiyenin yeri ve ismi de aynıydı. geçen 13 yılda değişen onca şeyin ardından yan yana gelmiştik. onun eşi ve kızı ne durumda bilemem, ancak kız arkadaşım en son bu kırtasiyeye birlikte gittiğimiz günden birkaç yıl sonra bir yabancıya dönüştü. onca yıl süresince değişenler inanılmazdı. içimin burkulmasına yetecek kadar da taze..
  • orduda yaşarken geceleri dolaşmaya çıkardım. hep karşıma karton toplayıcısı bir abi çıkardı arabasının üstünde bir yazı "hayat zor?" galiba demek istediği; hayat zor diyenlere, hayat sana mı zor bana mı zor? her gördüğümde düşüncelere dalardım. öyle saçma sapan şeylere zor diyoruz, öyle saçma sapan şeylere üzülüyoruz ki...
  • bisiklet antrenmanında, gidiş ve dönüş güzergahında rastlaşıp selamlaştığın kişinin aynı akşam trafik kazası geçirip vefat ettiği haberini almak.

    hastanede, eşinin yanınıza gelip "sizler çok dikkatli olun çocuklar, çok çok dikkatli olun" demesi, ağlamaması hiç.
  • fakirdik biz. fakir dediysem öyle böyle değil içini doldura doldura fakirdik. 3 kardeş bir de annemle geçirdik fakir günlerimizi. insan babasız olunca sahip çıkanı da pek olmuyor. her ne kadar çevrende insan olsa da yanında insan olmuyor. bilmiyorum, belki baban yanında olsa da olmuyordur ama ben hep babasızlıktandır diye düşünmüştüm.

    öyle ya çevremdeki insanlardan farkım babamın olmamasıydı. babam ölmemişti, hayattaydı ve başka bir ülkedeydi ama görüşmüyorduk. neden bilmiyorum ama görüşmüyorduk. küçüktüm ben, küçük olduğum için neden olduğunu da soramazdım. çok sonra annemle sorunlarından ötürü görüşmediğimizi öğrendim. şu anda çıkan haberlerden sonra doğruluğuna inanamayacak ölçüde medeni bir çiftmiş annem ve babam. şimdilerde anlıyorum tabi...

    5 yaşından itibaren babamı görmedim. evin en küçüğüydüm ve abimin babalık yapmaya çalıştığını söyleyebilirim sadece benden 5 yaş büyük haliyle. insanın babasından öğrendiği birşeyler oluyor ya hayatta, benim olmadı. küçüklüğün verdiği duygularla babamın bizimle olmadığını bir müddet gizlemeye bile çalıştım. utanıyordum babamın olmayışından, babamın bizimle birlikte yaşamayışından. o sebeple hep gizlemeye çalışıyordum ve sadece en yakın arkadaşlarıma söylüyordum bu gerçeği.

    birikmiş paralar bitince, annem iş aramaya başlamıştı. kendisine “çocuklarını babaannelerine götür benim yanıma yerleş” diyen bir annesi vardı. kabul etmedi tabi. her daim bize destek olamayacaklarını söyleyen kardeşleri. zaten çalışmaktan erinecek birisi değil ki benim annem. ama iş bulamıyordu.

    yiyecek ekmek dahi kalmayınca evde bulunan tek gıda malzemesi olan nohutu haşlayıp 3 gün üst üste nohut yedirdi bize. komuşumuz muhittinin babası mangal yakarken 'bize de getirirler değil mi anne' dediğimde adananın sıcağına bakmadan kapı pencere kapatmıştı kadıncağız daha fazla koku içeriye gelmesin diye.

    ben 8 abim 13 yaşındaydı. çöpten karton ve şişe toplayıp satmaya karar verdik. karar verdik diyorum ama benim bir dahlim yok bu kararda. abim gidecekti ve ben de yardımcı olmak istedim. ve çöp karıştırarak geçimimizi sağlamaya başladık. kendi ağırlığımca çuvalları sırtımda taşıyarak, abim ise kendinden daha ağır çuvalları sırtında taşıyarak...

    hava karardıktan sonra çıkıyorduk sokaklara, arkadaşlarımız tanımasın diye. geceleri ise evde ağlar halde annem beklerdi hep bizi. 6 ay boyunca devam etti böyle. sonra annem iş buldu.

    aylığını alacağı güne kadar ne kadar maaş vereceklerini tahmin edip hayeller kuruyorduk. insanın hayalleri bile fakir olur mu be abi! ve abimle ben işi bıraktık, sadece ara ara çok ihtiyacımız olduğunda çıkıyorduk.

    annem çaycı olarak çalışıyordu. sınıfın en başarılı öğrencisiydim herkesin benden büyük beklentileri vardı. benimse abimden büyük beklentilerim vardı. en önce o okuyacak ve biz biraz daha rahatlayacağız. hepimiz okuduk. ablam da abim de ben de. ilkokuldan sonra kolej, devlet parasız yatılı, anadolu lisesi; 3 adet sınava girdim ve üçünde de başarılı olabildim. robert koleji özel davet gönderdi. annemin patronu dahil 3 ayrı yerden burs teklifi geldi. artık hayatımız biraz daha normalleşiyordu sanki.

    abim ben ortaokuldayken üniversiteyi kazandı. saçları uzundu, sakalları orjinaldi. sol görüşlüydü. üniversiteyi okuduğu yerde çokça yobaz vardı. abime takmışlardı. pis solcu diye isim takmışlardı. abim sol görüşlü olmasına rağmen okulunu bir an önce bitirmek için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. zira ailenin bir an önce paraya ihtiyacı vardı. tek geçim kaynağımız annemin aldığı asgari ücretti.

    her ne kadar siyasetle alakası olmadığını anlatsa da kimseyi ikna edememişti, sınav sabahı kendisini tuvalete kitleyip sınavlara girmesine engel olmuşlar. sonra da yurdun boş olan son katına çıkarıp kırktan elliden fazla adam dövmüşler. uzun saçlarından tutup kafasını demir ranzalara vurmuşlar. kulak zarı yırtılmış o dayak esnasında, kafatası hasar görmüş. baygın halde hastaneye kaldırmışlar. o sırada adanaya gelmiyordu, telefonla görüşüyorduk sadece. telefonda ise iyi olduğunu söylüyor, para olmadığı için gelmediğini söylüyordu. olayın üzerinden 5-6 ay geçtikten sonra bana anlattı ama sadece bana. annemin üzülmesine hiç birimizin yüreği el vermiyordu...

    liseye henüz başlamıştım ki hiç beklenmedik bir olay daha geldi başımıza. annem beyin kanaması geçirdi. ameliyata girecek annem ama kurtulma şansı yok denecek kadar az diyor doktor. kurtulsa bile felç kalacak, kör olacak kendinizi hazırlayın diyor. tabi bıçak parası da ayrı sıkıntı. paramız yok ki bizim, bıçak parasını nasıl ödeyelim! akrabalarımız sağolsun, hiç yardım etmediler ama hiç. abimin üniversiteden arkadaşları ve annemin patronu para toplayıp bıçak parasını denkleştirdiler. böylece annemin ameliyatı yapıldı.

    ameliyat beklenmedik şekilde iyi geçti, annem doktorun ön gördüğü sıkıntıları yaşamadan atlattı o ameliyatı. sonrasında ise bir süre çalışmaması, eğilmemesi, kendi yormaması gerekiyordu. evimizde klozet yoktu o sebeple teyzem kendisinde kalabileceğini söyledi (onda klozet vardı). aynı zamanda diet yemeği yemesi gerekiyordu. toplanan paradan artan kısım abimde duruyordu. teyzem annem için özel aldığı light yoğurt vs gibi kalemleri abime fişiyle gösteriyordu ve abim onların parasını, o paradan karşılıyordu.

    annemi sırayla görüyorduk. her gün gidemiyorduk, teyzem rahatsız olur diye çekiniyorduk. annem her bizi gördüğünde dakikalarca ağlıyordu. nasıl ağlamasın ki, biz de ağlıyorduk... atlattık ama o günleri de. annem kısmen sağlığına kavuştu ve sonrasında da malulen emekli oldu.

    abim öğretmen oldu, öğretmen olduğu şehre götürdü ablamı ve annemi de. bense ankarada elektrik mühendisliği kazandım. ilk kazandığımı öğrendiğim gün çok mutluydum. tebrik için gelenler oluyordu, yoğurdun parasını alan teyzem ve kocası da gelmişti. eniştem bana ankarada nasıl okuyacağımı sordu, maddi olarak. cevap veremedim ama annem “okuturum ben oğlumu” diye çıkıştı. eniştemin mal varlığı vardı hep. bana ciddi bir şekilde cuma günü yanıma gel benim dedi. bir an mutlu oldum, zannettim ki maddi destek olacak, “öğlen vakti gel ama” dedi, tamam dedim. “cuma namazı sonrası caminin yanında el açarsın” dedi...

    okudum, okurken de bir gün telefonum çaldı. arayan amcamdı, beni hiç aramaz. dedim noldu, dedi bak sana kimi verecem. telefondaki ses “alo, oğlum” dedi. bana kim “oğlum” der ki, çevremde bana böyle seslenen kimse yok ki... dondum kaldım, ses çıkaramadım bir süre ve bir daha “alo, oğlum” dedi. alo diyebildim sonunda, sesi bir yerden çıkarabiliyorum.

    annemin küçükken bize dinlettiği kasetlerdeki sese benziyordu. o kasetler, babam yurtdışında çalışırken anneme onu ne kadar sevdiğini anlattığı ses kayıtlarıydı. annem bize de dinletirdi ve belki o yüzdendir babama karşı hiç bir zaman kızamadım. hep anneme aşık adam olarak kafamda kaldı babam.

    ağladık karşılıklı, ben ağladım o ağladı. kan kanseri olmuş, kalp damarları tıkalıymış. babaannemin yanında kalıyormuş, yanına gittim hemen görmeye. uzun da sürmedi zaten yaşaması. bir gün gelen telefonla öldüğünün haberi verildi. daha 56 yaşındaydı. onun hayatına girdikten sonra, onun hayatındaki iç burkan bir anı olmamak için elimden geleni yaptım. ama her ne olursa olsun, babanı gömmek başlı başına bir konu.

    üniversiteden dereceyle mezun oldum. savunma sanayiinde işe girdim, çok yıllar orada geçirdikten sonra şimdi avrupada dünyanın en büyük firmalarından birinde çalışıyorum. sokaktan karton topladığım günleri hiç unutamam ama ben o yaşta onları yaparken kör-sağır-dilsizi oynayan akrabalarımın hiç birini de unutamam. şimdi hepsi uzaktan bana bakıyor ve gurur duyuyorlar benimle kendi akrabaları olduğum için...
  • "insan 16 yaşındayken dünyayı değiştireceğini düşünür. 18 olduğunda düşünceleri sert bir kayaya çarpar. 20 yaşına geldiğinde hiçbir şey değiştiremeyeceğini anlar. 25 yaşına geldiğinde ise dünyanın onu değiştirdiğini farkeder. ve insan 25 yaşında ölür, 75 yaşında gömülür."
    tarkovski
  • aslında çok mutlu bir hikayeye dönüşecek bir başlangıcın hüzünlü bir erken sonlanışla geçmişte kalmasını izlemek. taraflardan birinin verdiği bir kararın yalnızca iki insanı etkilemesi öngörülür ama kainat etkileniyor aslında kelebek etkisi misali.

    çocukken dansa davet oynarlardı okulda. ben hiç oynamazdım gerçi, uzaktan izlerdim saçma gelirdi ama orada birinin diğerini reddedişi aslında çok acıklı bir detaymış yıllar sonra anlamlandırdım.
  • inandığınız gibi yaşayamamak ya da inanmadığınız gibi yaşamak zorunda kalmak.
  • eski fotoğraflara bakınca anne-babanın yaşlandığını fark etmek.
  • en yakınımızdaki insanın belki sıradışı, trajedik bir hikayesi var ama biz bilmiyoruz.
hesabın var mı? giriş yap