• anlamı falan yok, anlamını arıyorum diye entel dantel takılanlarda hep tırışka, geldik gidiyoruz işte...
  • muhtemelen bir gıdım dahi de olsa, azıcık daha fazla sevilmek için çabalamaktır. insanlar, hayvanlar, bitkiler, çakıl taşları, deniz suyu, melekler ve allahü teâla tarafından. inanç ve inançsızlık skalasına göre bu çember daralabilir veya genişleyebilir.

    allah'ın râsûlünün, "ben yalnızca size değil, herkese iyilik etmek için, sadece iyilik etmek için gönderildim" demesi gibi, bizim de yaptığımız her şey biraz daha sevilmek için gayret etmekten ibaret sadece. insan denilen canlı, sevgiye ve şefkate bir kedi yavrusundan bile daha fazla muhtaç. sadece itiraf edemiyor. çünkü sevilmesi için, aynı zamanda sevmesi de lazım. insanları çoğu da sevmekten acizdir. bu da garip bir trajedi.
  • arthur schopenhauerun bolca kafa patlattığı ama douglas adams ın otostopçunun galaksi rehberi kitapında "42" olarak özetleği konu.
  • hayatın günlük işleyişine dahil olabilmek için gerçekliğine kendinizi ve etrafınızdakileri inandırmanız gereken hezeyanlardandır.

    benim için hayatın anlamı çalışmaktır, başarmaktır, değişimdir, mücadeledir, inanmaktır, sevgidir, paylaşmaktır, iyiliktir... zaten hazır şablonlardır bunlar. tecrübelerinize uygun olan bir şey bulur, güzel bir hikayeyle süsler ve anlatır durursunuz. sizinle aynı hezeyanı paylaşan ya da hezeyanınızı (veya onu paylaşma biçiminizi) tatmin edici bulan kişiler hayatınızı sürdürmeniz için gerekenleri size verirler; bu iş olur, eş olur, arkadaşlık, dostluk, yarenlik, yoldaşlık olur; işte artık ne arıyorsanız.

    gösteri devam eder böylece.
  • benim icin hayatin anlami hep ilklerdir.ılk defa yedigim farkli bi yemek,ilk defa aldigim pahali bir sey,ilk yurtdisi seyehati..hatirliyorum da ilkini yaptigim seyler hep en cok tatmin oldugum ve zevk aldigim seyler oldu..suanda yaptigim ayni seylerden ilk defa yaptiklarim kadar zevk alamiyorum.ve bence hayatin anlami ilklerde gizli.ılkini yaptigini seyin devami artik rutin olmaya basliyor,beyin bunu normal hayat aktivitesi olarak algiliyor ve bundan da sıkılıp farkli seylere yoneliyorsunuz.bu evlilikte de kullandiginiz araba icin de gecerli.
  • anlamamak
  • telaşına düşülecek bir anlam değil. ille bir şey söylemek zorunda kalırsam hayatın anlamı dümdüz bu andır derim, şu an, dokun bak kendine, kafanı kaldırıp bulutları takip et, koluna konan sineğin kolunu ısırmasını izle, nefesi çek karın çeperinin genişlemesini fark et, göğüs kafesin genişlediyse nefesi yanlış aldın, bir daha al ve karın çeperinin inip kalktığından emin ol. burnundan alıp ağzından ver, ara sıra burundan al yine burundan ver. tek burnunu kapatıp diğer burnundan nefes alma tekniklerini dene birkaç set.

    birkaç sene önce tanıdığım bir kız vardı. o kadar çok evlenmek istiyordu ki, o dönemki sevgilisinin ailesi kendisini istemiyor diye insanlara börekler açıp yolluyordu, kendisini istesinler, oğluşlarına layık görsünler diye. olmadı. başkasıyla evlenmeyi denedi, bu sefer muradına erer mi dedik ama o da olmamıştı. hep mutlu bir evlilik diliyordu.
    sonunda bir askerle tanıştı, çok istediği evliliği yaptı. dileğine kavuştu.

    yollar ayrıldı, kızdan haber alamadık. geçen arkadaşım sosyal medyadan bakmış kıza ne yapıyor acaba diye. evlendiği asker eşi, evlendikten kısa bir süre sonra şehit olmuş. afrin'de.
    alyuvarlar akyuvarlar ne kadar kanım varsa çekildi. haberleri, tabuta sarılmış ağlayan kızı görmüş arkadaşım. mal gibi kaldım. ben bakamadım. o kadar çok yuva kurmak istiyordu ki "şükür " dediği anda, hiçbir şeye doyamadan eşini kaybetmiş. hayatın kendisine vermekte geciktiği o mutlu sonu dilerken bunun olacağını hayal bile edemezdi. çok istediğimiz iş, aşk, para, fırsatlarının ardında bizi neler bekliyor en ufak fikrimiz yok. ne bedel ödeyeceğimizi kestiremiyoruz. ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz ulan. belki 1 saat sonra "sen git" diyip parmak fiskesiyle sıpıtacak dünya bizi yer kabuktan. bu neyin tatavası.

    neleri büyütüyoruz, bomboş telaşlar, sevgiyi yaşamamızı engelleyen gururlar, ulan ne saçma işler peşindeyiz be. kız çok beklediği eşinin türk bayraklı tabutuna sarılıp ağlıyor. bu kız salonunda bize çay kahve eşliğinde hayalindeki evliliği anlatıyordu. şimdi eşinin adına hayratlar yaptırıyor.
    güzel anılar biriktirmişlerdir umarım sayılı anlarda. an önemli.
  • bir karınca himalaya'nın eteğinden tepesine belki yirmi sekiz senede çıkabilir.aksini iddia etmem.fakat bu karınca tırmandığı yüksekliğin ne hesabına,ne de şuuruna maliktir. tepeye vardığı zaman yeryüzünün gökyüzüne en yakın zirvesinde bulunmanın hayretinden de,gururundan da mahrum kalacaktır.

    insanların çoğu bu karıncaya benzer,elindekinin değerini bilmez.
  • şimdi doğruya doğru, bankada parası, sağlığı yerinde olanın- hele bir de yaşı da gençse - pek aklına gelmez bu soruyu sormak...

    ancak zamanın birinde, kapkaranlık bir gecede, alt üst olmuş tek odalı bir evin içinde, kendisini kainatta yapayalnız hisseden ve tuhaf acılar çekenlerin kendilerine sormaya cüret edebilecekleri bir sorudur hayatın anlamının ne olduğu...

    yani bir ihtiyaç meselesidir.

    şu an pek çok insan seyahat etmeyi, ne bileyim daha çok alış veriş yapmayı, belki kendisini ailesine adamayı ve daha bir çok şeyi hayatının anlamı olarak görebilir, bir şey diyemeyiz, dedim ya ihtiyaç meselesidir bu iş biraz...

    peki ya uğruna kaygılanabileceğiniz türden hiçbir şeye sahip değilseniz?

    bu tuhaf acıların nereden ve neden geldikleri kafanızı kurcalar durur, çözümü geçtim bir sebebini öğrenmek bile imkansızdır.

    çaresizsinizdir....

    sonra birden ilk anlayacağınız şey şu olur;

    hayat beni evirdi çevirdi... insanlarla, olaylarla, pek çok karmaşık kurgunun içinden geçirdi, defalarca hayal kırıklığına uğrattı, artık dünyada en ufak bir haz bulamayacağıma inandırdı, belki defalarca kendimi yok etmemi bile düşündürttü ama sonunda bu noktaya getirdi. evet, her şey bu an içindi, kalpten gelen bir çığlık gibi sorduğum bu soruyu sorabileyim diye yaşamıştım hayatımın ilk yarısını;

    "hayatımın anlamı nedir? ben kimim? neden varım? nereden geldim ve nereye gidiyorum? tüm bunları bilebilir miyim?"

    sonra hayatınızın ikinci yarısı başlar, çünkü bu soruların hepsine, anında cevap bulursunuz. bu bir mucize gibi görünebilir dışarıdan bakanlara, fakat doğanın kanunları öyle bir işler ki çok da şaşırmaya zamanınız kalmadan ikinci perdeye geçmek zorunda kalırsınız.

    hayatınızın amacını gerçekleştirme kısmına...

    ki asıl sorun da burada başlar...

    ilk kısımda hissedilen ızdırapların şiddeti biraz da nedeninin bilinmemesinden kaynaklanırken şimdi her şey ayan beyan ortadadır ve sizi beklemektedir...

    ayrıca hayatın anlamını bilen kaç kişi vardır ki yeryüzünde? artık çok daha yalnızsınızdır ve omuzlarınızda ciddi bir yük vardır.

    mucizeler arasıra devam eder...

    ızdırabın da mutluluğun da dibini ifşa edersiniz.

    her şey bir ihtiyaç meselesi dahilinde gelişir...
  • sen bunu sorma diye neler neler icat etmişler, neler yapmışlar. kendini kandıramamaya başladığında bir sancıya dönüşen soru... sonra bulsan da bulmasan da/ varsa da yoksa da; bütün hislerini alıp her şeyin içini boşaltır. eskisi gibi olamazsın. sevgiye eskisi gibi bakmazsın mesela, yalnızlığa, işine, ailene, ölüme... hiç bir şeye... korkuların değişir, belki daha çok korkusuzluğun. bilemiyorum işte. böyle şeyler.
hesabın var mı? giriş yap