• sabahları, burnunuzun dibine kadar sokulduktan sonra gözlerinizin içine bakarak "baba uyandık mı? " diye soran üç buçuk yaşında sarı kafalı bir oğlan çocuğu.

    ardından "henüz uyanmadık oğlum" deyip, yarım saat daha sarılarak uyumak; hayattaki küçük mutlulukların en değerli bonusu.
  • dergiye yazı yetiştirmeye çalışırken bilgisayarım bozuldu. ne yapayım derken aklıma babamdan onun bilgisayarı ödünç almak geldi.

    annem ve babam, büyük bir fedakarlık yaptı, ücretsiz iznim bitip işe başladığım dönemde çocuklarımla ilgilenmek için izmir'den gelip karşı apartmanıma taşındılar. yani komşum oldular.

    gittim aldım komşudan bilgisayarı. yazıyı yazmak için bir açtım, masaüstünde kocaman bir fotoğrafım. muayenehanedeki koltuğuma oturmuş gülümsüyorum.

    insanlar küçük çocuklarının fotoğrafını masaüstü resmi yapıyor ve bu normal geliyor ama babamın kocaman bir kadın olan kızının fotoğrafını koyması hem beni gülümsetti hem de mutlu etti. bilgisayarı her açtığında ona bakıp gülen kızını görmek istemiş demek.
    canım babam.
  • balkonuma sehpa lazımdı. çalışma masası olarak kullanılabilecek, aynı zamanda yemek yiyebileceğimiz bir şey olması gerekiyordu, ayrıca da içine eşya koyup lazım olunca kolayca çıkarabileceğim bi saklama alanı sağlaması gerekiyordu. esas sorunumsa 2 metreye 3 metrelik çok ağır bi şemsiyem var, yaşadığım yer de rüzgarlı. bunu koyunca ona ayaklık yer kalmayacağından aynı zamanda o şemsiyeyi sabitleyip en şiddetli rüzgarda bile zapt edecek ciddi robust bir tasarımı olmalıydı, ki o rüzgarı yükü yiyince milim oynamaması gereken kapağı içine eşya koymak isteyince pıt diye de açılabilmeliydi. ek olarak şık olmalıydı tabii ki ve sağlam olmalıydı ve tekerlekli olmalıydı balkon yıkarken vızt bızt itip çekebileyim. bi de tüm bunları evdeki atık eşyalardan yapmam gerekiyordu masraf etmemek için. düşündüm taşındım kafamda modelledim, tekerleklerini eski bi saksı altlığından, dış gövdesini oğlumun kırık oyuncak sandığından, kirişlerini desteklerini 3 bacaklı bi sandalyenin bacaklarından... panç, matkap, testere, le profilim zaten var. bi tek üst paneli gittim kestirdim 50 lira. yığdım hepsini balkona geçen çarşamba, daldım bi şey yaptım. lan öyle ihtiyacıma kip oturan hem estetik hem fonksiyonel bi şey oldu ki bakıyosun olaysız dümdüz bi sehpa, bi el atıyorum transformers gibi şlik şlak her tarafında başka detay fonksiyon güvenlik adsfjkk... içi alet çantaları çiçek toprağı vs evde yer bulması zor balkon zımbırtılarıyla dolu, iki dolabım boşaldı sayesinde ama hiç belli olmuyor. gerektiğinde şemsiyeyle beraber hüüp balkonun bi ucundan diğerine itip çekiyorum. rüzgar çıkıyor harı harı esiyor sehpam kaya gibi, otur oturduğun yerde diyor şemsiyeye, bi neşeleniyorum ki... şirket işi yapıyorum tüm gün, en andaval email bile canımı sıkamıyor durup durup sapık gibi sehpamı inceliyorum assffhhk. yemin ediyorum miko davut’la bu kadar övünmemiştir, korona olmasa yoldan geçen insanları çekiştire çekiştire eve sokucam ölümü gör bi gel bak nolur diyerek. dur ya fotoğrafını koyayım buraya da hatta ehehe.
    bak bu. tamamen çöpe gidecek vırık cırıktan kendi el imalatımızdır:))

    bi haftadır acayip mutlu oluyorum işte bu herifle. baksan hepi topu bi sehpa, ama tam ihtiyacıma göre kendi ellerimle yaptım. yani olay küçük de verdiği mutluluk kocaman:)
  • sabah evden çıkarken 4 lira paranız vardır, 3 liraya çizim kalemini alınca elinizde 1 lira kalır ve bu para o gün okulda yemek yemenize yetmez. oysa 50 kuruş daha olsa, gidip okulun yemekhanesinde paşa paşa yemeğinizi yiyip, sonraki derslere karın tokluğu ile daha rahat adapte olucaksınızdır. sabahın erken saatlerinde bunları düşünerek ilerlerken kalemi alacağınız kırtasiyeyi geçmişsinizdir, bir de bu aksilik çıkınca iyice canınız sıkılır. ileride bir tane daha kırsatiye vardı, orda da vardır illa ki deyip, ilerlersiniz. kalemi alıp, kasaya gittiğinizde tam 3 tane 1 lirayı kırtasiyeciye verirsiniz. "ah keşke 50 kuruş daha param olsa, bugün yemek yiyebils..." sesleri yine yükselirken kırtasiyeci teyze 50 kuruş verir geriye. "aman allahım, meczup mu bu kadın, içimi mi okuyor ne!" "3 lira değil miydi bu kalem?" diye sorarsınız hemen, "yoo, 2 lira 50 kuruş" der teyze umursamaz umursamaz... "hadi ya" deyip cebinize atarken 50 kuruşu dünyalar sizin olur. hissettiğiniz sevinç öyle çoktur ki, derslerdeki enerjinize dahi yansır. *
  • hoşlanılan kızın sizi ders çalışmak amacıyla eve çağırması ve bilmem kaç saat sürmüş bir ders seansı sonrası kızın erkek arkadaşının arabasıyla sizi evinize kadar bırakması...

    ve bütün bunlar olurken en azından eve kadar yürümedim diye sevinmek..
  • cenderelerde olduğum bir vakit sabah dolmuşa binen kamburu çıkmış yaşlı mı yaşlı tonton bir teyzenin "evladım param kalmadı binsem helal eder misin ? " diye sormasini takiben dolmuşçunun kurban olurum teyzem sen bin dönüş parasını da ben veririm demesi.
    kizilaya vardığımızda dolmuştaki genci yaşlısı bir sürü yolcunun kimseye çaktırmamaya çalışarak teyzeye para vermeleri teyzenin ize utana sıkıla kimsenin yüzüne bakmadan parayı kabul etmesi..dolmuşçunun da diğer söför arkadaşlarına teyzemin dönüşü benden ona göre demesidir.
    yemin ederim iki damla göz yaşı dökememek için zor tuttum kendimi.
  • geceyarısını birkaç dakika geçe annemden gelen doğum günü kutlama mesajı:
    "yapraklara dallara, yeşillere allara, nice nice yıllara gülüm, nice nice yıllara."

    saat 10 oldu mu uyuyan annemin sırf doğum günümü ilk kutlayan olmak için o saate kadar beklemesine mi sevineyim, yoksa doğum günümü nazım'dan alıntı yaparak kutlayan bir annem olmasına mı bilemedim.

    sevmek, sevilmek ne güzel.
  • vantilatörün size döndüğü an.
  • izmir'deyiz. gecenin saat sabaha karşı 3-4 suları..
    5 erkek kordonda oturuyoruz. 5 erkek lan. bildiğin utanç kaynağı. biz millete verdiğimiz rahatsızlıktan üzülerek kendimizi kordon'a attık. aramızda sohbet muhabbet. hatta yakınımızdan çiftler geçerken sesimizi alçaltıyoruz felan.
    aynı durumda ben olsam; sevgilimle elele gezerken 5 erkeğin olduğunu görsem bi tedirgin olur, yolumu değiştiririm.
    her neyse,

    bir çift üzerimize doğru geliyor. kafamızı çeviriyoruz, sağa sola bakıyoruz. hala geliyor..
    eleman sordu.

    -arkadaşlar fazla alkol var mı?
    -yok vallahi.
    -bizde var. buyrun.
    -. . . ... :/
    -biraz fazla almışız sanırım.

    dedi ve 4 şişe birayı bize verdi.
    teklifin yaratıcılığına mı sevinsem?
    böyle gönlü geniş insanların hala olduğuna mı sevinsem?
    alkolümüz oldu ona mı sevinsem?

    ama bildiğiniz deli mutlu oldum.
    hayır bira dediğin kaç lira? o çift bize "anı" hediye etti ve bunun maddi bir karşılığı yok benim gözümde.
hesabın var mı? giriş yap