• çözmek için çabaladığınız her şey, yüksekliği sürekli artan duvarlara dönüştüğünde, inatla kendiniz olmaya çalışırken aslında olmadığınız ya da olmak istemediğiniz biri haline gelmeye zorlandığınızda, farklı düşünmeniz size mutluluk değil, aksine sorun ve acı getirdiğinde akla düşen istek.

    düşünsenize, siz yoksunuz.sizle ilgili hiçbir anı, hiçbir kavga, hiçbir fotoğraf yok. kimseye minnet duymuyorsunuz çünkü yoksunuz. sizi çekemeyen insanlar yok. size zarar vermek isteyen ya da -iyi niyetle dahi olsa- sizi birşeyleri yapmaya zorlayan kimse yok. siz kimseyi incitmemiş, kırmamış ya da hayalkırıklığına uğratmamışsınız. tabi siz de uğramıyorsunuz haliyle. acı yok, üzüntü yok, çaresizlik yok, olduğunuz gibi kalma mücadelesi yok...

    dünyadaki zevklerin de bir anlamı yok. çünkü hiç tatmadınız. yani kaybedecek birşey de yok.

    bunun adı huzur değil de ne şimdi?
  • güzel anlatımlarından biri eski ahit'te. eyüp bab 3.
    güneşin altında daha önce söylenmemiş söz yok dercesine rabb'in ağzından dökülmesine izin verdiği nispetince ve ne iduğu belirsiz çevirilerinden sonra bize ulaşan şekliyle hz. eyüp'ten dinleyelim bakalım:

    eyüp.3: 1-2 sonunda eyüp ağzını açtı ve kendi gününe lanet etti.
    ve eyüb söze başlayıp dedi:

    eyüp.3: 3 "doğmuş olduğum gün yok olsun,
    rahimde bir erkek peyda oldu, diyen gece de yok olsun.

    eyüp.3: 4 karanlığa bürünsün o gün,
    yüce tanrı onunla ilgilenmesin,
    üzerine ışık doğmasın.

    eyüp.3: 5 karanlık ve ölüm gölgesi sahip çıksın o güne,
    bulut çöksün üzerine;
    işığını karanlık söndürsün.

    eyüp.3: 6 zifiri karanlık yutsun o geceyi,
    yılın günleri arasında sayılmasın,
    aylardan hiçbirine girmesin.

    eyüp.3: 7 kısır olsun o gece,
    sevinç sesi duyulmasın içinde.

    eyüp.3: 8 günleri lanetleyenler,
    leviathan'ı uyandırmaya hazır olanlar,
    o günü lanetlesin.

    ışık beklesin de olmasın,
    ve fecrin kipriklerini görmesin;

    eyüp.3: 10 çünkü sıkıntı yüzü görmemem için
    anamın rahminin kapılarını üstüme kapamadı.

    eyüp.3: 11 "neden doğarken ölmedim,
    rahimden çıkarken son soluğumu vermedim?

    eyüp.3: 12 neden beni dizler,
    emeyim diye memeler karşıladı?

    eyüp.3: 13 çünkü şimdi huzur içinde yatmış,
    uyuyup dinlenmiş olurdum;

    eyüp.3: 14 yaptırdıkları kentler şimdi viran olan
    dünya kralları ve danışmanlarıyla birlikte,

    eyüp.3: 15 evlerini gümüşle dolduran
    altın sahibi önderlerle birlikte.

    eyüp.3: 16 neden düşük bir çocuk gibi,
    gün yüzü görmemiş yavrular gibi toprağa gömülmedim?

    eyüp.3: 17 orada kötüler kargaşayı bırakır,
    yorgunlar rahat eder.

    eyüp.3: 18 tutsaklar huzur içinde yaşar,
    angaryacının sesini duymazlar.

    eyüp.3: 19 küçük de büyük de oradadır,
    köle efendisinden özgürdür.

    eyüp.3: 20 "niçin sıkıntı çekenlere ışık,
    acı içindekilere yaşam verilir?

    eyüp.3: 21 onlar ki ölümü özlüyorlar da gelmiyor,
    ve onu definelerden ziyade arıyorlar;

    eyüp.3: 22 onlar ki, mezara kavuşunca
    neşeden coşar, sevinç bulurlar.

    eyüp.3: 23 yolu kendisinden örtülmüş olana neden ışık veriliyor,
    ve allah'ın çitle etrafını çevirdiği adama?

    eyüp.3: 24 çünkü iniltim ekmekten önce geliyor,
    su gibi dökülmekte feryadım.

    eyüp.3: 25 çünkü korktuğum başıma geliyor,
    ve yıldığım üzerime geliyor.

    eyüp.3: 26 kaygısız değilim ve sukünda değilim ve rahat değilim;
    ancak sıkıntı geliyor."
  • intiharı göze alamayan insanın "keşke"si.
  • hayatın önüne çıkardığı zorluklarla başedemeyen bünye temennisi..
    intiharı düşünüp de buna cesareti olmayanların zaman öldürgeçi his..
  • yaşanmamış ve yaşamamış olmayı, zamanda hiç yer almamış olmayı arzulamaktır. paradoksaldır.

    kendi yok oluşunun kararıysa zaten var olduktan sonra verildiğinden var olmama arzusu kadar paradoksal değildir. ama bana hep öyle gelir ki, yok olma kararını vermek bir nevi piyangoda büyük ikramiye isteyip de amortiye razı olmaktır. yoksa sonunda intihar edecekse kim onca yıl var olmanın sıkıntısına katlanır.

    var olmak sıkıntıdır bir kere bebeklikten beri. bebekliğimden beri hep sıkıntılı, mutlu olamayan bir çocukluk geçirdiğim söylenir. ta o zamanlarda bu var olma sıkıntısını omuzlarımda hissetmiş olabilir miyim acaba. anlık mutluluklarda bile sonunda bunun da bitecek olmasının hüznü vardır. bu yüzden belki de herkes en azından bir kez hiç doğmamış olmayı dilemiştir hayatı boyunca.

    doctor who'da da zaman zaman hiç var olmamış olmaktan bahsedilir. companionları bu tehlikeyle karşı karşıya kalınca doctor deliye döner, kimse seni hatırlamayacak, zaman çizgisinde hiç yer almamış olacaksın minvali laflar eder, bağırır, çağırır dolanır ortalıkta. sonunda kurtarır companionını bu beladan. sonra da sevinirler beraber. insanın hep istediği ama hiç ulaşamayacağı en büyük arzusu, nihai kurtuluşu ele geçmiştir ama ölümsüz doctor hep kurtarır da kurtarır.

    kurtarma doctor. bir kere de kurtarma bu zamandan silinecek arkadaşlarını. bırak huzur bulsunlar, hiçlikte rahata ersinler. kendi var olmalarının kararını verememişler, kendi var olmamalarının kararını da veremesinler. sonu zaten hep aynı, ölüm. sen nerden bileceksin ölümsüz doctor bizim sıkıntılarımızı. hiçlikle hayat boyu yaptığımız muhasebeyi. bırak da hiç doğmamış olsunlar intihar etmek yerine, aradaki sıkıntıları yaşamak yerine.
  • i sometimes wish i'd never been born at all
    (bkz: bohemian rhapsody)
  • --- spoiler ---
    the butterfly effect'in directors cut finalinde esas oğlanın, onu denedim olmadı bunu denedim olmadı, ben hiç doğmasaydım herkesin daha iyi bir hayatı olurdu, kimseye acı vermez ve vicdan azabıyla yaşamak zorunda kalmazdım mantığıyla yeminimi bozdum ulan diyerek anasının rahmine dönüp göbek kordonuyla kendini boğması durumudur.
    --- spoiler ---

    gerçek hayatta böyle bir opsiyona sahip olmalı mı olmamalı mı, yoksa hiç değişmemeli mi...
  • çok, çok büyük utançlara sahip insanların düşlediği bir şey, bir arzu bu.

    zamanında birebir hissetmiştim bunu. artık bazı şeyleri, bazı eski anıları sadece düşünmek bile o kadar ağır geliyordu ki. kendini öldürmek ya da basıp gitmek, herkesi her şeyi bırakmak bile çözüm olamazdı zaten, o kadar şiddetli bir duyguydu ki. tamamen yok olmak, yeryüzünden varlığının silinmesi, fringe'de peter'a olduğu gibi tamamen yok olup insanların hafızasından silinmek. tüm arzum buydu.

    ama sonra bir şey oldu: kendimi affettim. kendime olan nefreti yendim. elbette hâlâ kızdığım noktalar oluyor kendime, ama herkes kadar. herkesin yapabileceği hataları yapıyorum ben de, geçmişte yaşadıklarım da herkesin başına gelebilir şeylerdi. biliyorum artık bunu. şimdi -en azından bu konuda- mutluyum.

    ama başta dediğim gibi, bunun birincil nedeni, utançtır. biliyorum, çünkü daha yeni sayılabilecek bir zamanda konuştum birisiyle, tamamen bunu düşünen. o zamanlar bunu onun da arzulamasına şaşırmıştım, gençti, yapacak daha birçok şeyi vardı vesaire. ama insan kendini biliyor. biliyormuş. yapma ihtimali olan şeyleri biliyormuş. şimdi düşününce, (insanların) bunu düşünmesi, o kadar da garip gelmiyor.

    ama yapılacak şey belli işte. barışın kendinizle. iyi insansanız da, kötü insansanız da barışın. çare yok ki başka. ya barışın ya ölün.
  • hayat bir imkanlar çokluğudur, toplamı değil. imkanlar alt alta yazılıp, en altına çizgi çekildiğinde, çizginin sol tarafına istem dışı bir artı koymak olanaklı değildir. rakamlarla kelimeler toplanmazsa, imkanlar da birbiriyle toplanamaz. matematiksel olmadığını söylemeye çalışmıyorum. kucak dolusu imkan veya sepet dolusu imkanın da toplanması mümkün değil. kucaktakilerin birleşmesi, ayrılması, kesişmesi her zaman olası ama toplanıp dev bir imkanlar kümülatifine dönüşmesi bir kere olanaklılığa terstir. hayat, mekatronik misali toplama süreçleri barındıramaz, bir defa yapı-yıkımına tamamen ters.

    keza toplanmayanlar çıkarılamaz da. insanın uçma imkanını doyasıya tadabilmesini ele alalım. fizyolojik imkansızlığını mühendislik becerisiyle aşan insandan, bu becerisini zamanın sonuna kadar unutabilmesini ve hayatından çıkartabilmesini talep etmek çok büyük bir safdillilik olmaz mı? zihindeki hayal, içerideki tutku onu hezarfen gibi kanatlarını kuşanmaya yöneltmeyecek mi? sorular arttırabilse de cevap hep aynıdır. hayal kuranın zihni bir şekilde eksik olduğu yere doğru yönelir. onu gidermek ister. çok daha büyük bir iddiayı dile getirirsek, gidereceği şeyi gözetir. kimselere ifşa etmez sevgisini ama gözü gibi sakınır. tutkuyu dizginleyemediğinde de bir bakmışsın yapıvermiş. zihinde canlandırdığını gerçekleştirmek için kolları sıvamış.

    çokluk, çeşitlilik, tekillerin nefes aldığı gerçeği veya buna her ne dersek diyelim imkanlarda da geçerliliğini aynen korur. var olmuşların toplanıp, çıkarılmaya çalışması var olmayı sürdürmek isteyenleri asimile etmekten başka bir şeye yaramaz. asimile olan gözetilir mi? sanmam. asimile eden de, asimilasyona uğrayan da dönüşerek içe katılım ve bunun aksi olan eksilerek tamamen yok olma gerçeğini sualsiz kabul edecektir. asimilasyon da bir imkandır, en azından olasıdır. görünürde çağlamaz, durgunken bile olanağını korur. çünkü eylem ardında düşünme barındırmakla yükümlü değildir. istek varsa, eylem de her daim olabilir.

    olanak natürmortuna bakınca eylem görür insan. insanın baktıkça bakasının geldiği o fırça darbelerinin oluşturduğu, hep orada olmak istediğin manzara eylemektir. başlangıç da belirlemeye muktedir olmadığın bir eylem olan doğumla gerçekleşmemiş miydi? arkasında bir düşünme de yatmıyordu bu eyleminin. öylece oluverdi. engelleyemedin. engellememek/engelleyememek olmamasını arzu etmeyi mümkün kılar mı? benzeşen deneyimler dolayısıyla zihin, bize bu olanağı apaçık biçimde veriyor. ardı arkası kesilmeyen bir hiçlik kolayca hayal edilebiliyor. deliksiz bir uyku özdeşleştirmek için belki dün gece, belki ondan önceki gece orada öylece duruyor. deneyimin olanağını aşabildiğimiz bir farkındalık anı mevcut mu? temel sorun bu olmalı. çünkü benzeşme, aynı göründüğü ölçüde bambaşkadır. kendi halinde bir salınımdır.

    düşünme eyleminin kendisi arzunun olanağını anlamak için başvurabileceğimiz yegane eylem. hatta daha ileri gidersek bir nirengi noktası. hiçliği olanaklı kılacak hüzünlü bir temsil. kavramlar okyanusunda debelenirken anında girilen bir dehliz. o kadar ki, dehlizin sonundaki parlaklık göz alıyor. merakla kendine çekmesine rağmen, kuşkuyla ardını göstermiyor. üzerinde fikir birliğine varamadığın gibi hakkında da farkına varılan tek şey göçebe olması. bu arzunun çoğu zaman kendini göstermezken handikaplı olan/olduğun anlarda belirmesi şaşırtmıyor. toplayamadan, çıkaramadan, ölçümleyemeden, kıyaslayamadan bir bakmışsın ki gitmiş. kanıtlanamaz ya da açıklanamazlığını kendine bağlamalısın. aslında o kadar akıllı değiliz ve kendimizi fazlaca önemsiyoruz. ya da bir saniye duralım. ya önemsiz olan biz değil de bu arzunun tanıtlanamaz olmasıysa. mantıkçı ezberimiz bozulduğunda başlar düşüncesi ve tık nefes devam eder. acı bir süreksizlikte. süreksizliğin sürekliliğinde.

    hiç doğmamış olmayı arzu etmenin nesnesi var olmamak değil, var olmamayı içermemektir. varlığa aşkın değil, içkin de değil, bilakis tüm bu düzeneklerin belirleyiciliğini dışarıda bırakmaktadır. yaşam, deneyim ve eylem birer ön koşul olsa da koşullara koşut olmak içinden gelen şey değildir. koşutlukla kol kola sonsuza uzansa muhtemelen düşün(e)mezdi. düşün(e)mese ortaya da öylece çıkmazdı. ne zaman, ne yapacağı belli olur, normatifliğe mugayir hareket etmezdi. kabul görür, genel geçer olur, kız istemeye gittiğinde göğüsleri kabartan başarılara sahip olurdu. kendinde açığa çıkmazdı, doğmamış olmayı arzulamama başarısıyla göze girerdi. başarının ne olduğu malum. işte o başarısızlık üzerine inşa edilen yapı-yıkımdır hiç doğmamış olmayı arzulamak. onun hikayesi kendinden başka hiçbir şeye muhtaç olmamaya yazgılı. bu yüzden güzel, bu yüzden olanaklılık konusunda sevgi dolu.
  • bazen ne yaparsanız olmaz. hani bir söz vardır "doluya koyarsın almaz, boşa koyarsın dolmaz" keşke böyle yapmasaydım dersin ama bilemezsinki aslında öyle yapsanda sonu bok çukuru olacaktı.kendi kendini yersin. durumlara yenilirsin, insanlara yenilirsin ve en kötüsü kendine yenilirsin. hele yanında güçsüz olabileceğin seni güçsüzlüğünle sevecek tutup kaldıracak kimse yoksa, hep güçlü görünmek zorundaysan daha zordur. kendi kendine dertleşmelerin başlar. ve o zaman dönüp madem bu kadar zor olacaktı keşke doğmasaydım dersin.
hesabın var mı? giriş yap