• benim. bir de etrafımdakilerin dediğine göre çiğnemeden yutuyormuşum yiyecekleri.
    sığırım anlayacağınız. arada dikkat ediyorum çiğneyeyim diye, bir iki derken sonra hemen yine homini gırtlak
  • yavaş yemek yiyen insana kıl olan insandır. ne o öyle mıy mıy.
  • gorev insanidir. yemek yendi: check.

    baska bir aciklamasi yok.

    oğlak burcu gibi bişey olması muhtemeldir.
  • uyusuk 10 saatte bir lokmayi yiyemeyen insanlardan cok daha iyilerdir.
  • benim.

    sebebini henüz bilmememle birlikte bir kaç defa engellemeye çalışsamda başarısız olduğum hede.
    bence sorun sizde, siz yavaş yiyorsunuz. hızlı yemek yiyen neden hatalı olsun?
  • insanın sofra keyfini boğazına dizerler
  • çok kardeşlidir.

    bakın tek çocuk olanlar veya iki kardeş olanlar yavaş yer. acelesi olmaz onların, kapışmazlar patates kızartmalarını.
  • tez canlı ve çalışkan kişilerdir.
  • bu dedem. ama böyle hızlı yiyen görmemişsinizdir.

    çocukluğumdan beri ne zaman babannemlerde yemek masasına oturulsa kadıncağız daha milletin tabağına yemeğini koyarken dedem bitirmiş olurdu. çocukluk, babanne evi filan, en az iki çeşit de yemek olurdu. biz yemeğe başlarken dedem ikinci tabağını da bitirip öyle otururdu masada.

    dedem türkiye'nin ilk makine mühendislerinden biriymiş. hep öyle gururla anlatırlar. ankaralılar. dedem bursalı. ama gençken okumak için ankara'ya gelmiş, birgün sokakta bir arkadaşıyla aval aval dolaşırlarken bi binanın önünde bir sıra görmüşler. gidelim bakalım ne oluyor demişler, arkadaşı bakmış gelmiş, demiş ki, oğlum bi sınav yapıyolar, ne sınavı bilmiyorum girsek mi biz de? bunlar sınava girmişler, dört sene sonra da mühendis olup çıkmışlar o okuldan. adını da söylemiştir de hatırlamıyorum. ondan sonra dedem pek bir saygı değer olmuş, çok iyi işler de çalışmış, çok para kazanmış, babannemi almış, ki babannem de ortamların en güzel kızıymış, babası meclisi mebusan, almanya'ya eczacılık okumaya gönderecekmiş babannemi, fakat dedem boylu poslu, yakışıklı, mühendis, babannem daha lisede, dedem istemeye gelince aşık olmuş, dedem de okulu bırakırsan evlenirim deyince babannem okulu bırakmış evlenmişler.

    şimdi niye bu kadar teferruatlı anlattım, çünkü burada çok acıklı birşey var aslında.. dedemin ömür boyu önünden alınacakmış gibi yemek yemesi.

    çünkü dedem çok küçükken annesi vefat etmiş, babası nalburmuş, okuma yazma bilmeyen bir adam, bursa'da dükkanı var. dört çocukla ortada kalınca yeni bir eş almış kendine, dedemin üvey annesi. işte bu üvey anne tam da türk filmlerinde duyduğunuz üvey anne. bu üvey anneden de bir kardeşi olmuş dedemin. o kardeş hep kayırılmış, peynir ona yedirilmiş zeytin dedemlere, sobalı oda o kardeşe verilmiş, soğukta döşeklerde birbirlerine sokulup uyumuşlar dedemler. et yiyemeden büyümüş dedem. herşey üvey kardeşe verilmiş. bir kap yemek ayırırmış üvey ana bu dört kardeşe, gerisini oturup kendileri yerlermiş. dedem kendi babasına toz kondurmaz ya, benim babam hep çok kızar, ne biçim babaymış diye, dedemin babası için. ama cahillik herhalde o zaman, üvey anne kendi evlatlarına nasıl davranıyor, baba da ilgilenmemiş. dedemler öyle büyümüşler. çok aç kalmış, aç yatmış, kendi öz kardeşleriyle bir lokma ekmeğin kavgasını vermek zorunda kalmış.

    yıllar sonra sen git, koskoca başmühendis ol, altında şöförlü araban, kolunda gül gibi karın yurtdışlarında en lüks otellerde ağırlan, dedem hala önüne gelen yemeği tadını alamadan yer.
  • "her daim bir yere yetişecekmiş modunda yaşayan" izlenimini de verir bu insanlar.
hesabın var mı? giriş yap