• sadece çayırlar bölümünü ve biraz da okyanuslar bölümünü izleyebildim.hayatımda gördüğüm en iyi belgesel diyebilirim.yaşadığımız modern çağın sıkışıklığı, tekdüzeliği, despotluğuna karşı böyle insanları görmek güzel.en umutsuz anında bile insanı tekrar umutlandıracak kadar güçlü bir belgesel bu. belgeselde aklıma kalan cümleyi göçebe yaşayan at yakalayıp sütünden kımız yapan moğol ailesinin erkek üyesi söyledi:''at üstündeyken yaşadığımın farkına varıyorum''.
  • ırmaklar bölümünde, donmuş nehir üzerindeki * okul yolculuğunu boğazım düğümlenerek izledim. insanlar nasıl mücadele ediyor, biz sırf üşendiğimiz için derse gitmeyip, yerimize imza attırma peşindeyiz ya da not tutmayıp sınav öncesi fotokopi kuyruğundayız. hey yavrum hey
  • türkçe altyazılısını izlemek için : http://www.dizihd.com/?s=human planet&x=13&y=14

    tüm bölümler varmış. mis.
  • acayip gelecek belki ama insan olmaktan gurur duyarak seyrettim bu belgeseli. o zor koşullarda yaşamadım belki ama eğer oralarda doğup büyüseydim, insan olmanın bana kattığı avantajlar sayesinde, adapte olabileceğimi bilmek beni de mutlu etti.

    --- spoiler ---

    4 kişiden çok etkilendim.
    ormanda ailesine bal toplamak için 40 metrelik ağaca çıkan amcamın ağacın tepesinde, ailesine ilk parti balı yolladıktan sonra, arı sokmaları arasında umursamadan ikinci parti balın en güzel yerinin tadını çıkarmasını çok beğendim. keyif adamıymış vesselam. sonra oğluyla grönland köpekbalığı yakalayan inuit babanın dinginliği beni çok etkiledi. oğlu heyecanlı heyecanlı "balık çok büyük baba ne yapacağız?" diye sorarken sakin sakin "deliği büyütelim evladım, değil mi?" demesi süperdi. beni en çok hüzünlendiren ise kızını 6 günlük buz ve ölüm kokan bir okul yolculuğuna gönderen annenin arkalarından bakarken ağlamasıydı. hepimiz kızın çıkacağı tehlikeli yolculuk için korkarken o küçük kızının gurbete gidecek olmasına üzülüyordu sadece, tıpkı ablamı üniversiteye gönderen annem gibi. belgeseldeki en önemli şahıs ise, resmen evrim geçirerek okyanusa adapte olmuş ve başka birinin dediği gibi "tanrı olsam peygamber ilan edeceğim" sulbin dayı.

    mansiyonlarımız ise mamadou kardeşimle, aslanın ağzından lokmasını alan delikanlılara gitsin.

    --- spoiler ---
  • kacirilmamasi gereken bir bbc yapimi. okyanuslar, ormanlar gibi cok efsane bolumlere sahip. cogu zaman oradaki yasamlari hayranlikla izledim. ne kadar da tembel insanlar olmusuz biz, ne kadar da mutsuzuz o insanlar ile karsilastirinca. ailesini doyurmak icin gunlerce av pesinde kosan erkekler, ormanlarda, collerde, okyanuslarin icinde suren bir yasam mucadelesi. insanoglunun diger canlilara gore ne kadar ustun ve bazen acimasiz oldugunu birkez daha gormemi saglayan muthis bir emek harcanmis harika bir belgesel.

    turkce versiyonunu tuncer kurtiz seslendiriyor sanirim. tuncel kurtiz seslendirmesi ile izlemedim fakat john hurt muthis bir is cikarmis.
  • bu harika belgesel dizisinin 6. bölümü olan "grasslands" beni 8 bölüm içerisinde en çok şaşırtan hikayeyi içeriyor.

    --- spoiler ---

    3 kenyalı avladıkları antilop ile karınlarını doyurmakta olan yaklaşık 15 bireyden oluşan aslan sürüsünün üzerine yürüyor. aslanlar 3 kenyalının blöfünü yutuyor ve avlarını bırakıp kaçıyorlar. kenyalılar avdan büyük bir parça kestikten sonra olay yerinden uzaklaşıyor. aslanlar götüm götüm yaklaşarak avlarına geri dönüyorlar.

    --- spoiler ---

    genel olarak izlediğim tüm bölümleri keyifliydi. rast gelirseniz kaçırmayın.bir şekilde edinilip, izlenesi.
  • ilk bölümündeki pa-aling dalgıçlarının (kompresör dalgıçları) yaşadıkları koşullar, atlattıkları tehlikeler ve karşılığında kazandıkları üç otuz para yüzünden insanı durduğu yerde sinirden köpürecek hale getiren belgesel serisi.
  • şöyle bi hepsini izledikten sonra yazacaktım ama kendimi tutamadım, üçüncü bölümünün ortasında artık durdurdum, on dakikadır sinirli sinirli gülme krizi yaşıyorum.

    şimdi belgesel başladığından beri aklımdan hep "abi oralarda niye yaşıyor ki bu insanoğlu, ne zorları var" lafı geçip duruyor, ben de bastırıyorum bu düşünceyi.. hani uzağından kıyısından hafif bi elitizm, ırkçılık gibi bi intiba uyandırıyor çünkü bu laf. tutuyorum kendimi, seyrediyorum belgeseli.

    bu bölüm (üçüncü bölüm) kutuplara ayrılmış. bölümün başında john hurt amca, "burası insan için son derece elverişsiz (hostile) bi ortam ama buralarda tam dört milyon insan yaşıyor" dediğinde yine "bok var yaşıyorlar" deyiverdim gayrı ihtiyari.. neyse durdurdum kendimi devam ettim.

    adamlar çıkıyor av için kilometrelerce yol alıyorlar kızaklarla falan, uğraşıyorlar ediyorlar.. hadi tamam sonuçta bi şey yapıyorsun, yaşaman için amacın var, varlığını sürdürmek için doğayla bi mücadele içindesin, ayrıca kendi yaşadığın yerin sahibi sensin falan.. tamam dedim hayatlarında iyi noktaları görmeye çalışıyorum.

    sonra yine bi grup insanın hikayesi başladı. yine öyle baya bi yol alacaklar ama bu zahmetlerinin sonunda çok değerli deniz yiyecekleri elde edeceklermiş. yalnız bunun için baya tehlikeli bi şeyden geçecekler. gelgitin olduğu bi yere gidecekler, suyun çekilmesini bekleyecekler (bu sırada beklerken konaklamak için bi igloo inşa edecekler falan). yalnız su çekilince suyun üstündeki buz kütlesi aynen duracak yerinde (biraz alçalacak tabii). bizimkiler de gidecekler buzu kıracaklar, altına girecekler ve her an üstlerindeki buzun çökme tehlikesi altında (suyun geri gelmesi için sadece yarım saat var bi de) zamanla yarışarak oraya gelme amaçları olan o değerli yiyecekleri arayacaklar. ve sonunda buluyorlar.. buluyorlar.. buldukları da..

    --- spoiler ---

    midye..

    midye..

    midye lan.. midye..

    --- spoiler ---

    teaaasssssikkktiiiriiin laannn.. yeter yok işte kendi yaşadıkları yermişmiş de, kafaları rahatmışmış da, doğayla mücadeleymişmiş de.. hasssiktirin lan.. midye lan.. tanesi yirmi kuruş olan siktiriboktan midye.. ve adamlar bunun için ölüm tehlikesi atlatıyorlar..

    artık cidden ırkçı sayılır mı bilmem ama ilk düşüncem daha da güçlendi.. bok mu var kardeşim allahın bile siktirettiği yerlerde, yok kutuptur, yok saharadır anasının örekesindeki yerlerde yaşıyorsunuz arkadaşım. bi midye için, sikik bi kuyu bulup çöl ortasında ölmemek için, fillerle kavga edip sürünü otlatabilmek için salaksaçma tehlikeler, mücadeleler yaşıyorsunuz.. yok abi en ufak bi mantığı yok bunun.

    midye lan.. midye.. e ben ne diyim lan...

    edit: iluyankas- hea anladım. ğoca entryde diyorsun ya allahın sittiri cektiği yerde adamlar nasıl yaşar al bu da bende sana gelsin sdadasdad

    http://www.youtube.com/watch?v=r7ygpubw24m
  • lan ne alaka diyecek çoğunuz ama ben bu belgesel serisini seyredip de hala herhangi bi dine inanan (ve böylece diğer inananları kafir ve cehennemlik addeden), ırkçılığa prim veren (sosyal ırkçılık artık daha yaygın, kültürümüz daha gelişkin diyerek kendinden aşağı bulduğu kültürlere ait toplulukları aşağılayan) insanları anlayabileceğimi sanmıyorum.

    sözlükteki köpeklerden de bu seriyi seyredenler vardır üstelik.. ilginç.
  • inanmakta güçlük çektiğim belgesel. muazzam görüntüler ve hikayelerle dolu. insanların bu zor ve tehlikeli yaşam koşullarında modern hayatı reddedip sadece karınlarını doyurabilmek adına verdikleri mücadeleye hayran kalarak ve dumur olarak izledim. yaşadıkları hayat, ne kadar mantıksız gelse de insanoğlunun çamurdan cami yapabilmesi, incir ağacından bir sanat eseri niteliğinde yanlızca harry potter ve lord of the rings serilerinde görebilceğimiz biçimdeki köprüleri bilinçli olarak inşa etmesi beni çok etkiledi.
hesabın var mı? giriş yap