• van gogh’un getty muzesinde sergilenen eseri. getty’nin web sayfasinda yazdigina gore orasini burasini kestikten sonra girdigi politically correct soylenisiyle ruh ve sinir hastaliklari merkezi, halk arasindaki soylenisiyle timarhanede ilk cizdigi resim. bu arada, bir onceki cumlede bahsi gecen kendini kesip bicmeler icinde dunya capinda une kavusmus olani kulak organidir, bugun “van gogh’s ear” isminde siir klupleri, galeriler, muzik gruplari var, google oyle diyor. orada burada bahsi gecen diger kesme bicme olaylarinda neresini kesmis, hic esamesi okunmuyor -kulak cok dramatik olmus, onlar arada kaynamis olmali. ama bilin bakalim bu meshur kesik kulak kendisinin sag kulagi mi sol kulagi miydi? (“self portrait with a bandaged ear” isimli resmine bakarken hatirlayin ki zavalli kendi resmini aynaya bakarak cizmek zorunda.) bu trivia sorusunu cevapsiz birakip irises tablosu hakkinda yazilanlari aktarmaya devam edelim: bu timarhanenin bahcesindeki susen cicekleriymis resmedilenler megerse. tablonun ilk sahibi ise fransiz octave mirbeau olmus (kendisinin sanat tarihinde daha onemli bir rolu varsa da bu konunun cahili olan bendeniz bilmiyorum, kusura kalmayin.)

    iris cicekleri benim iki farkli renkteki irislerimden suzulen nazarimda van gogh’un en guzel eseridir (kendim hakkinda fazlasiyla gereksiz detay iceren bir cumle). bu begenimin iris ciceklerini cok sevmem ve cicege para vermeyecek cimrilikte olsam bile bahar geldiginde irisler supermarketin (sanirim hain bir stratejiyle) ekmeklerin yanina konuslandirilmis cicekci bolumunde boy gostermeye basladiginda dayanamayip ucer beser alip, eve gelince de durup durup vazonun basina dikilip hayran hayran saridan eflatunumsu, laciverdimsi, morumsu o renge gecisleri, cicegin o garip seklini neredeyse hipnoz modunda izlememle falan alakasi yok (nefes kesen bir cumle). daha cok van gogh’a acimamla alakasi var (sadede gelen cumle).

    van gogh’u ovenler, stilini ve renklerini yere goge sigdiramayanlar cok, cogu da “duygularini tuvale cok basariyla yansitmis abii!” gibi bir gerekceyle yapar bunu. haklilar da dogrusu, duygularini disavurum sekli olarak secmis resmi. ama adamcagizin manik ve depresif ruh halleri arasinda gidip gidip geldigini, devamli buhranlar yasadigini, tuvale yansittiginin da aslinda bu manyak ya da dipteyim sondayim depresyondayim halleri oldugunu dusununce (yoksa bir senede 130 resim cikarmak her yigidin harci olmasa gerek) aciyorum ben ona. zavalli bir insan o, bir deli. deli oldugunun farkinda olan ama elinden bir sey gelmeyen bir deli (e tabi 1800lerin sonlarindayiz, yoktur daha o zaman terapiydi neydi, serotonin nadir o bile bilinmiyordu buyuk ihtimalle. dusunun freud bile insan davranisi uzerine henuz teori uretmekle degil sadece kafa patlatmakla mesgul.)

    diyecek misiniz simdi bana “vay efendim, sen resim sanatinin dahisine nasil deli dersin, nasil ona zavalli dersin?” deha ve delilik arasindaki cizginin gayet ince oldugunun ben de farkindayim ey canlar. ama sanatinda bir deha olsa da duygusal anlamda tam bir deliydi, hala tartisilir bipolar miydi sizofren miydi diye. sorarim size, aklen ve duygusal olarak normal bireyler bile hayata zar zor katlaniyorken, bu adamcagizin hem icindeki hengameyle hem de bir turlu aradigini bulamadigi cevresiyle basetmeye calismasi acinasi degil de nedir?

    gecenlerde peter d. kramer adli bir zatin bir yazisini okudum “there's nothing deep about depression” gibi bir baslik atmis, harf oyunlu cin baslik yapmis koftehor. (turkcesi “depresyonun nesi derin, nesi cool soyle bana a kuzucigim?”) kendisi diyor ki (paraphrase sekerim, orijinalini merak ediyorsan googlelaman icin gerekli bilgileri verdim, bul oku ok?): “insanlar depresyonu bir hastalik, bir yamukluk, uzerine gidilmesi, tedavi edilmesi gereken bir sey olarak dusunmuyorlar. depresif insanlarin daha bir dunyevi islerden elini etegini cekmis, kendi icsel dunyalariyla baglanti kurmus, kendi iclerinde yasayan hermitler olduklari, bu ic dunyayla yogun temaslari yuzunden edebiyat, muzik, resim gibi sanatlarda cok derin, cok cool, cok basarili calismalara imzalarini attiklari gibi bir imaj var. bu yuzden depresyon ‘tamam, allah basimiza vermesin ama hey, it’s cool man’, seklinde degerlendiriliyor, hani biraz daha kaptirip koyverseler super olay olacak depresyon dedigin.” boyle diyor kramer amca.

    ve ikimiz beraber diyoruz ki: “hayir efendim, depresyon normal bir sey degildir. derin de degildir, serin de degildir. bir insanin mutlu mesut yasamasi ve buhrandan buhrana kosuslari arasinda super sanatsal urunler ortaya koymasi arasinda bir secim yapmak gerekiyorsa, bu secim o insani mutlu etmeye calismak seklinde olmalidir.” yani evet, ben diyorum ki, bugun van gogh karsima ciksa ona sari sayfalardan psikiyatristler bulur, hatta telefon acip onun icin randevu alirdim, her hafta terapi randevularini smsle hatirlatir, her aksam ilacini kendi elimle icirirdim. depresiflesip starry nightlar, maniklesip the sunflowerslar uretemezdi belki ama en azindan kendini de yiyip bitirmezdi, kulagini (ve daha ismini bilmedigimiz nice vucut parcalarini) kesmezdi, tufegi karnina dayamazdi. sanki muhtemelen cizerken aldigi tatmin disinda bir isine mi yaradi o 800 tablo? yani efendim, sanat ugruna bu bedbaht insanlara mutsuzlugun reva gorulmesi, onlar acilar icinde debelene debelene yasasinlar hayatlarini, yeter ki biz bu saheserleri gorebilelim/isitebilelim/okuyabilelim demek bencilligin daniskasidir. van gogh’a acima, o bir dehaydi demek de bu bencilligin dogan gorunumlu sahin modelidir. depresyon sanat icindir diyen de dombilidir, taocudur, pespayedir, hemzemindir, hincaldir, uluctur.

    gelelim irises tablosuna. su tablo bana her zaman huzur vermistir, cunku ressaminin bunu cizerken daha sakin, daha dingin, daha dengeli bir ruh halinde oldugunu hissettirmistir. hani, nasil ben supermarket irislerini vazoya koyup karsilarina gecip aval aval bakiyorsam, van gogh da bu cicekleri oyle bir hayretle ve sevgiyle resmetmis gibi dusunuyorum. timarhaneye gitmeyi kabul ettikten bir hafta sonra baslamis resme, akil hastanesine gitmeyi kabul etmenin verdigi ic huzuru yansimistir belki. yesil yesil resim, depresif lacivert-morlarin icine gizlenmis manik sarilar birer iris olup konmuslar huzur veren yesillerin arasina. ve sol taraftaki o tek beyaz iris, gelecege dair umut gibi. ne bileyim, bana oyle geliyor, o yuzden de bakarken van gogh’a acimak yerine mutlu olup, “canim! canim!” diyerekten seviyorum bu resmi.

    cismimiz gidiyor, kalirsa ismimiz kaliyor su dunyada… ama bence ismin kalmasindansa mesut bir hayat yasamak evla. acilarin cocugu van gogh’a goo goo dolls’dan iris yolluyorum bu durumda, keske sen kirilmak zorunda olmasaydin da biz senin kim oldugunu hic bilmeseydik.
  • http://arthistory.westvalley.edu/…n_gogh/irises.jpg

    1987 yilinda 53.9 milyon dolara (49 milyon dolar + %10 muzayede evi komisyonu) avustralyali bir girisimciye satilmistir. 3 sene sonra getty muzesi eseri satin almistir.

    http://news.bbc.co.uk/…1/newsid_2539000/2539613.stm
  • bir zamanlar acik arttirma rekoru kirmis olan bir van gogh tablosunun adi.
  • van gogh'un bakmaya doyamadığım tablolarından bir tanesidir. gerçi tüm resimleri için aynı şeyi söyleyebilirim, ama iris çiçeklerinin yeri bende ayrıdır.

    akıl hastanesinde yaptığı ilk eser olmasının yanı sıra, bu resimde insanın içini sızlatan bir nokta vardır ki; o da van gogh'un yalnızlığını ve ayrıklığını tuvale kusursuz bir şekilde aktarmasıdır. o mavi renkteki iris çiçeklerinin arasındaki tek beyaz iris çiçeği, aslında van gogh'un ta kendisidir. hepsinin arasında, ama hepsinden farklı ve hepsinden ayrı durması da, o zamana ait duygularının bir yansımasıdır. bu nedenle de bu tablo çok özeldir ve tüm van gogh tabloları gibi kusursuzdur.

    ben de bakacağım diyorsanız :

    http://www.irisinns.ca/images/vangogh3.jpg
  • vincent van gogh'un 1889 yılında, saint remy'de kaldığı klinikte yapmış olduğu yağlı boya tablosudur. klinikte kaldığı süre zarfında 130 resim yapmış, klinik ve bahçesini konu alan eserler ortaya çıkarmıştır. bu eserler arasında "irises" de vardır.van gogh, 17. yüzyıl japon tahta baskı sanatındaki dekoratif desenlerden etkilenmiştir. eserdeki siyah kontür kullanımı, japon tahta baskılarında kullanılan tekniğe tipik bir örnektir. 1987'de 53.9 milyon dolara satılan en pahalı eserler arasındadır.
  • vincent, 1889-1890* yıllarında akıl hastanesinde iken yaptığı çiçek tablolarında kullandığı impasto tekniği yüzünden, birçok tablosu kuruyamadan hastaneden çıkmış ve dolayısıyla bu tablolarını yanına alamamıştır. bu tablo da onlardan biri. rivayete göre; tablo kuruduktan sonra, hastane görevlilerinden biri tabloyu vincent'a ulaştırmıştır.
  • vincent'in, anne ve kız kardeşini düşünerek yaptığını düşündüğüm tablosu. her yerinde kadın vardır.

    http://www.vggallery.com/letters/857_v-p_650.pdf
hesabın var mı? giriş yap