• insanların birbirine saygisinin olmadığı, göz alabildigine beton, pahalı şehir.

    işimden dolayı mecburen yasamasam egede yasamak isterdim.
  • kazandığının 3/2’sini kiraya verdiğin beton şehir.
  • (bkz: mabui)
  • 10 kadından 5'inin sütyensiz gezdiği şehir.
  • yaşamayı istediğim şehir tabi ki çok iyi imkanlarım olması durumunda.
    kim istemez ki boğazda yaşamayı?
    bana göre dünyanın en güzel şehridir.
    türk şehri!
  • aşk'ın yaşadığı şehir
  • tam %83 nem gösteriyor bugün. birazdan kaldırıma yatıp ağlamaya başlayacağım. soran olursa maskeden gitti dersiniz.

    edit: başlıkta millet romantik romantik takılırken ben olaya bodoslama dalmışım.
  • hiç gitmedim dediğim de "hiç mii ?" tepkisi verilen şehir. hiç işte güzel kardeşim. gitmedim, işim olmadı. olamaz mı ?
  • il plaka kodları 2020 yılında alfabetik olarak yeniden düzenlense kodu 40 olacak il. şimdiki kodu 34.
  • istanbul'a ilk geldiğimde yediğim ayarı ve daha ayak basar basmaz kandırılmamı sizlerle paylaşmak istiyorum.

    2008 yılıydı. küçükyalı'da bulunan kenan evren kışlasında, askere asteğmen mi yoksa normal er olarak mı gideceğini belirleyen sınava girecektim.

    üniversiteyi izmir'de okumasına rağmen benden daha saf arkadaşımla kartal iskelesinde vapurdan indik. caddeye doğru yürüdük ve minibüslerin olduğu tarafa geldik. minibüs üzerinde küçükyalı yazısını görünce sorduk kenan evren kışlasına gider mi diye. orospu çocuğu minibüsçü, yakınından geçiyoruz gelin abicim deyince minibüse bindik. minibüste, bizi orada indirirsin dedim ve bir cadde başında bizi indirip buradan yukarı yürüyün dedi. başladık yürümeye ve bir taksi durağına geldik, onlara da sorduk kışlayı ve yürüyerek uzak yanıtını aldık. evet orospu çocuğu minibüsçü bizi kandırmıştı. istanbul'da ilk kazığımızı yemiştik. taksiciden de kazık yememek için kaça gidersiniz diye sorduk ve 5, 10 lira gibi bir cevap alınca kışlaya taksi ile gittik.

    kışlada müthiş bir düzensizlik hakimdi. 9'da kuyruğa girip 12'de içeri girebilmiş ve sınava da akşam 5'te alınmıştık. burası başka bir hikayenin konusu.

    akşam 6 gibi kışladan çıktık. işimizi bitirmenin rahatlığıyla başladık aşağı doğru yürümeye. o sırada arkama doğru baktığımda bir taksinin geldiğini gördüm ve hemen el ettim. hayatımda ilk defa taksi durdurmanın heyecanıyla taksiye bindik ve kartal iskelesine gideceğiz dedik.

    istanbul'da taksiciler üç kağıt yapar, aman dolaştırırlar gibi şeylerle bilinçaltım dolu olduğu için tedirgin bir şekilde ilerliyordum. taksici ana caddelere hiç çıkmadan ara sokaklara girerek bizi iskeleye getirdi ve 18 lira dedi. dediğim gibi bilinçaltım taksiciler üçkağıtçıdır ile dolu olduğu için ulan bu ara sokaklara girdi kestirmeden getiriyorum ayağına bizi dolandırdı mı acaba diyerek düz 15 al abi dedim. abicim ben bişey mi alıp satıyorum, bak taksimetre 18 yazıyor dedi ve o an bana ayarın kralını verdi. böyle bir ayar beklemediğimden tamam abi deyip paramızı ödeyip taksiden indik.

    ilk istanbul maceramın ana elemanlarının taksici ve minibüsçü olması üzücü tabi :)

    yine seneler sonra eğitim için geldiğim istanbul'da, sabah otelden dışarı çıkar çıkmaz gördüğüm manzara bir servis şoförü ile bir taksicinin tekme tokat kavgası idi.

    istanbul'un sorunu trafik. bu çok net.
hesabın var mı? giriş yap