• sen aşkın ne demek olduğunu bilir misin adaşım, sen hiç sevdin mi?..
    çooook desene! sevgilin güzel miydi bari? belki de seni seviyordu... ve onu herhalde çok kucakladın... geceleri buluşur ve öperdin değil mi? bir kadını öpmek hoş şeydir, hele adam genç olursa...

    yahut sevgilin seni sevmiyordu... o zaman ne yaptın? geceleri ağladın mı?.. ona sararmış yüzünü göstermek için geçeceği yolda bekledin, ona uzun ve acındırıcı mektuplar yazdın değil mi?..

    fakat herhalde ikinci bir aşka atlamak senin için o kadar güç olmamıştır. insan evvela kendi kendisinden utanır gibi olur ama, bilir misin, bizim en büyük maharetimiz nefsimizden beraat kararı almaktır. vicdan azabı dedikleri şey ancak bir hafta sürer. ondan sonra en aşağılık katil bile yaptığı iş için kafi mazeretler tedarik etmiştir.

    ha, sonra bir üçüncü, bir dördüncüyü sevdin, ve bu böyle gidiyor. peki ama, bu sevmek midir be adaşım, bir kadını öpmek, onu istemek sevmek midir?..

    çırılçıplak soyunarak şehrin sokaklarında koşabiliyor musunuz?..

    bir bıçak alarak kolundaki ve bacağındaki adalelere saplamak ve böylece bir nehre atılarak yüzmek elinden geliyor mu?

    bir şehrin adamlarını öldürmek cesareti sende var mı? bir minareye çıkarak bütün dünyaya işittirecek kadar kuvvetle bağırabilir misiniz?

    aşk sana bunları yaptırabilir mi? işte o zaman sana seviyorsun derim...

    (bkz: değirmen)(bkz: sabahattin ali)
  • her şeyin anlamsız olduğunu fark ettiğiniz zaman, bunun ayrımına varmış olmanız yaşamınızı anlamsız olmaktan kurtarır aslında. ne demek istediğimi anlıyor musunuz? benimkisi iyimser bir kötümserlik.

    charles bukowski - pulp
  • ben de insanları ve özellikle işin içinden çıkamayan insanları seviyorum...
  • kadın-erkek ilişkilerinde hala ilk insanların hatalarını tekrarlıyoruz: beklemek, romantizmin cenaze törenidir. çünkü duyguların kök salacağı gönül zeminini erezyona uğratır. bir centilmenin şerefi dakikliğine bağlıdır.

    kbv.. (bkz: murat menteş)
  • many that live deserve death. and some that die deserve life. can you give it to them? then don't be too eager to deal out death in judgement. for even the very wise can not see all the ends.

    the lord of the rings- the fellowship of the ring
  • sanki bir yerlerde okuduğum bir şeydi bu ya da başkasının başına gelmiş bir olay, yarıya kadar okunmuş bir roman, geri kalanının eksikliğini duymuşum ama çok da üzerinde durmamışım, çünkü okuduğum kadarı, neredeyse baştan sona anlamsız olsa da kendi kendine yetiyormuş, eksik bölüm de, ne anlatırsa anlatsın daha fazla anlam katamazmış ona.
  • "everyone sees what you appear to be, few experience what you really are."
    niccolò machiavelli,
    the prince
  • en büyük düşünceler en basit olanlarıdır.
    sineklerin tanrısı
  • "daha otuz beşimize basmadan her şeyin bittiğini, işin tamam olduğunu; aşkın, arzunun, ümit ve ihtirasın artık bir daha uyanmamak üzere sönüp gittiğini kendi kendimize itiraf etmek; kendi kendimize, bütün mutluluk ve başarı kapılarının kapandığını söylemek ve gelip, burada bir ağaç gibi yavaş yavaş kurumağa mahkûm olmak. böyle mi olacaktı? böyle mi sanmıştım? lakin, işte böyle oldu ve böyle olması lazımdı..."

    yakup kadri karaosmanoğlu- yaban
  • sanki göğsümün bir bölümü usta bir anatomi uzmanı tarafından kesilip çıkarılmış, yerine aynı boyutlarda manevi acı, özlem ve aşk konmuştu. dikişler ne kadar başarılı olursa olsun, bir insana olan özlem iç organların yerini aldığında, yaşamak zahmetlidir; özlem sanki organlardan daha fazla yer kaplar, varlığını sürekli hissederiz; ayrıca, bedenimizin bir bölümünü düşünmek zorunda olmak, müthiş bir ikilemdir!

    *-*
hesabın var mı? giriş yap