• ben büyük beklentilerle gittiğim oyundan birazcık hayalkırıklığı ile ayrıldım.
    öncelikle bir parantez açıp didem balçın'ın oyunculuğunu çok beğendimi belirtmeliyim. herkes iyidi ama o çok çok iyiydi bence.
    sanırım ben bu hikayenin anlamının kaybolduğunu ve mizahın fazla kaçtığını düşünüyorum. belki de mizahın fazla olmasında değil de kalitesinde sorun var.
    ayrıca joseph k bundan fazlası bence. ben izlerken kafkaya biraz ayıp ediyoruz gibi hissettim.
    he genel olarak akıp giden 90 dakikalık hoş bir oyun, çok emek ve iyi oyunculuklar var, eleştirmek de hoşuma gitmiyor ama konu kafka ve dava olunca yetersiz sanki.
  • 8 hazirandaki oyunu izleme fırsatım oldu, dasdas'da. öncelikle mekan hakkında yorum yapayım, sahneyi beğendim ben zaten arena tipi sahne pek sevdiğim bişey. onun dışında mekanın bulunduğu yer itibariyle çıkışta içilecek çay-çorba imkanı, iç tasarımı falan hep tatlışko.
    uzun süredir mert fırat'a ya ne tatlı adamcı bir hanım olarak oyunu aramızda 20 cm varken oynaması çok hoşuma gitti. bu not düşülsün. ^^ didem balçın'ın oyunculuğuna hayran kaldım. uzun süredir tiyatroya gitmiyordum diyebilirim, en son ekim gibi bir delinin hatıra defterini izledim, sonrasında da kadir has'da öğrenci topluluğunun yaptığı pek tatlı bi oyuna gitmiştim. bir delinin hatıra defteri tam anlamıyla hatırladığım son gösterim olduğu için üstüne bişey koymak zor oldu. yine de didem balçının oyun içinde girdiği her rolde değişen ses tonu, duruşu, mimikleri çok iyiydi. oyunda 22 ayrı rol ve 3 oyuncu var, mert fırat sadece sürekli olarak joseph k, bu da çok dinamik, sürekli rolden role giren bi ekip demek.
    kararında bi güldürmeyle zamanın nasıl geçtiğini anlamadan bayıla bayıla izledik oyunu. buna tabi mert fıratın olmadığı sahneler oynanırken kenarda sırıtması da dahil.

    yeni sezonda devam ederlerse kesin gidin.
  • bu oyundaki herkes kötücül.
    biri de çıkıp diğerlerini uyarmamış "bizim yaptığımız ayıp bişey, insanların onca parasını alıp ortaokul müsameresi gibi çıkıyoruz karşılarına yapmayalım" dememiş.
    baştan sona vasat bile değil. anca araya serpiştirdikleri küfürle komikleşmeye çalışmışlar.
    oyunculara birer sandalyeye oturup sırayla şiir falan okusalardı daha iyi, zirâ ışık efekt vb var salonda iyi kullanurlardı. bari kafja okusaydınız birer paragraf.
    ya yeminle rezalet. bunca zaman oynamışlar bide utanmadan.
  • moda sahnesi'nin yeni küçük kardeşi dasdas'ta izleme fırsatı bulduğum oyun.
    mert fırat, didem balçın, onur dilber ve özgün aydın dört kişiden oluşan güçlü bir kadro mevcut.

    hikayede ara ara kopmalar yaşansa da bu oyuncu kadrosu sizi öyle sarıyor ki o anları hissetmeden hikayenin içinde buluyorsunuz kendinizi.
    bir de edebi çevirilerde, özellikle dil vs de değişiyorsa tür de etkileniyor.
    şöyle ki, mizah dozajının fazla olduğunu düşünüyorum. güldük mü? -evet güldük. fakat bazı zorlama espriler karakterlerden uzaklaşmaya sebep oldu.
    (kopuş anlarının bir sebebi de oyunun uzun* ama tek perde olması olabilir)

    yine de gidilip görülmesi gereken bir oyun olarak tavsiyemdir.
  • mert firatli oyununu burda begenmeyen 2-3 kisiyi gorup "eksisozluk bir siki begenmeme timi"ndendir diye dusunmustum ki oyunu izleyince yanilmadiklarini anladim... arkadasim cok kotuydu hakkaten. esprileri burda oven arkadaslarimiz olmus ama bildigin 2. sinif amerikan filmi esprisi bunlar. bi de zaten boyle esprili de olmamasi lazimdi zannimca.

    agirligi kamyon olan kitabin cevirisini scooterla anlatmaya calismissiniz. emeginize saglik, hep var olun, eksilmesin sanatiniz basimizdan ancak ekside asiri ovuldugunu gorunce ve bir hafta once de haluk bilginerli kral lear izleyince mudahale etmek istedim sadece.

    saygilar...
  • geçen yıl dasdas'da izleyip özellikle didem balçın'a bayıldığım oyun. az önce internette surf yaparken hakkında güzel bir eleştiri 'ye denk geldim. hala da oynuyor diye biliyorum dasdas'da. izlemenizi tavsiye ederim. kafka'nın o can sıkan ortamını müthiş eğlenceli aktarmışlar sahneye.
  • --- spoiler çok fena hem de ---

    ya içindesindir çemberin ya da dışında

    oyunu haftasonu dasdas'ta izledim. franz kafka'nın kitabını da okumuşluğum vardı önceden çok net hatırlamasam da tüm detayları. (bkz: the trial)

    tom basden’ın yazdığı, bizimse ilksen başarır çevirisi ile izlediğimiz oyun aynı kitaptaki gibi başlıyor. metinde bazı değişiklikler yapılmış örneğin orijinalindeki suşi burada olmuş pizza. joseph k, otuzuncu yaş gününü eve sipariş ettiği pizzayla kutlamak üzereyken, pizzasını getiren iki adam ona tutuklu olduğunu söyler. suçunun ne olduğuna dair hiçbir bilgisi olmayan joseph kendini aklamak için adalet sistemiyle savaşa girer. telefonu kapatılır, pasaportu iptal edilir, musluğunun sıcak tarafından soğuk, sıcak tarafından soğuk su akmaya başlar. “ben tutuklanacak en son kişiyim” diyen joseph k. bilmediği bir suç yüzünden kanunsuz mahkemelerde/devlet dairelerinde oradan oraya savrulur, derdini anlatacak bir kişi ya da kurum bulmak için çırpınır.

    oyun 90 dakikalık, tek perde bir kara mizah örneği, zannımca mizah kısmı biraz daha fazla, bu da zaman zaman oyunun asıl amacından sapmasına yol açmış. seyirciye amacı sadece kahkaha attırmak değil oyunun, kara komedi unsurlarının yardımı ile bir sorgulama süzgecinden geçirmesi gerek ayrıca. belki de benim beraber izlediğim kitle açısından öyle hissettim. salonun güldüğü bazı yerlerde ben tebessüm bile edemedim. oyunda mizah dozu biraz fazla olunca sanırım bazı izleyiciler oyunun bu şekilde olduğunu zannetti. özellikle son sahnede durup düşünmek gerekirken, bazı seyircilerin oyundan gülerek çıkması beni biraz şaşırttı. ben sonunu bilmeme rağmen öyle kalakaldım koltuğumda bir süre.
    en baştan biliyordum kitabı okuyan birisi kalbine bıçak yiyeceğini joseph k'nın ve yine de beni etkilemeyi başardı. sistemin adamları olan sansarlar ve çulluklar tarafından kuşatıldık. onları fazla ciddiye almıyor, aptal buluyor, dalga geçiyoruz ama kafamıza çuvalı geçirip kafamıza kurşun sıkan da onlar.

    çember: neresine gidilirse gidilsin, içinde olmaktan öteye gidilemeyen geometrik cisim

    oyun 360 derecelik iç içe geçmiş çemberlerin içinde oynanıyor. bu da aslında metaforik olmuş bir nevi. çemberin içindeki joseph k asla ordan çıkamıyor. bazen birinden kurtulup diğerine geçtiğini zannediyor ama dönüp dolaştığı nokta hep aynı. sahne dizaynı kapana sıkışmış joseph k'yı çok iyi anlatıyor.

    sahnede perde yok, o yüzden oyuncular sahne geçişlerinde kıyafetleri ve dekoru hep kendileri değiştiriyorlar. çok ciddi bir fiziki performans da gerektiriyor oyun bu açıdan. mert fırat sadece joseph k rolünde, ip atlıyor, şınav çekiyor, kavga edip bağırıp çağırıyor vs.
    o yüzden her daim oyunun öznesi olduğu için en büyük yük kendisinin üzerinde ve de altından başarı ile kalkmış. diğer oyuncular farklı karakterlere bürünüyorlar. didem balçın'ı daha önceden sadece başka dilde aşk filminde izlemişim. oyunda çok iyi, özellikle ses ve karakter değişimleri çok başarılı. bu ekranın 5-10 kilo koyması olayı gerçekten doğru. didem hanım son derece zarif ve ince bir bayan olmasına rağmen ekranda balık etli gibi duruyor, siz takılmayın bu nankör ekrana, fevkaladenin fevkindesiniz efendim. aynı şeyi mert fırat için de söyleyeceğim. en önde oturuyordum, kendisinin en fazla 15 cm uzağında. sözlükte kalın falan diyenler olmuş, kulak asmayın. bu halinizi asla bozmayın, gayet taşsınız ve fitsiniz mert bey.

    ilk defa izlediğim onur dilber ve özgün aydın da çok iyilerdi. kendilerini daha önce hiç izlememiştim, meğerse tv dizileri sayesinde ünlülermiş. yolları açık olsun.

    the last verdict: 8/10
    --- spoiler ---
  • çok güzel bir sistem taşlaması olmuş.

    temposu dozunda, oyuncular dağılmadan çok dinamik oynuyor. bir kaç bayat espri dışında esprileri de çok beğendim.

    gidilsin bu oyuna.
  • dun izledigim ve epey begendigim bir kafka-dava uyarlamasi. guldurdugu kadar o bunalimi da vermeye calistigini dusunuyorum.
    bu arada didem balcinin oyunculugunun yani sira saclarini da cok begendim, sampuanini ogrenebilmek isterdim. *

    sahnenin arena tipli olmasi guzel, seyirciyi icine alan, karsidan izlemek yerine bizzat dahil oluyormus gibi hissetiren bir yapisi var fakat tribunlerin onunde bulunan korkuluklar sahnenin gorulmesini cok zorlastiriyor. bilet almayi dusunen varsa tribunde h-i-j-k sirasindan almasin bence. hadi yine iyisiniz. *
  • 12 şubat 2018 itibarıyla odtü kkm'de izlediğim oyun.

    sisteme/iktidara karşı koymak;
    zaten sistemin ürettiği hukuk biçimini ve sistemin iktidarda kalmasını sağlayacak hukukun yollarını kullanarak imkansızdır. hem sisteme karşı başkaldırmak niyetindesiniz, hem de sistemin hukukuna başvuruyorsunuz, öyle mi? bu kısırdöngüyü günümüz bireyi üzerinden işleyen on numara bir oyun olmuş joseph k. ülkemize yapılan göndermeler dozunda, konunun sünmemesi için girişilen dinamizm de dozunda.

    yani elle tutulur, başı sonu belli, çemberi kapatan, derdini anlatan, keyif veren, iğne batıran, temposu yerinde şakır şakır akan bir oyun. metne yapılan müdahaleler çok yerinde, yerelleştirmeler dozunda. örtük anlatımlar oldukça hoş. bazen oyuncuların "bakın şimdi espri yapıyorum çok güleceksiniz" tavrı da olmasa benden 9/10 puan alacaktı ama 8/10 aldı.

    işin teknik kısmına gelirsek, yazım açısından çok iyi bir kafka - dava uyarlaması olmuş. kurulan alegorinin günümüze uyarlanması, distopik havanın günümüz üzerinden taşlanarak brechtyen bir estetikle (sahne ve sahne-dışı oyuncu-kılıf-rol) yansılanması oyunu tadından yenmez bir hale getirmiş.

    günümüz uyuşturucu dünyasının çekiciliği/anlamsızlığı ve anlık mutluluk yaratması bakımından onun gösterildiği pencere, günümüz hukuk algısı ve işleyişinin pespayeliği, günümüz abi-kardeş birlikteliği üzerinden okunan eksiklerle dolu aile kümesi, sosyal medya kullanımının hayatın gerçek kesitini simülasyona benliğiyse basit bir profile dönüştürmesi... gibi gibi sürüyle alt metni barındırması bakımından düşünmeye ve hakkında yazmaya değer bir oyun.

    mert fırat ve arkadaşları güzel bir işe imza atmış. parçalı anlatım teknikleri ve postmodern anlam yaratma kaygısı da takdire şayan.

    sezonun en iyi oyunları olduğunu düşündüğüm, demet evgar'ın 39 basamakı ya da ankara dt'nin anna kareninası gibi eski metinleri yoğurmak yerine, gündeme lök diye düşen bu metni ben daha çok sevdim. izleyin izlettirin.
hesabın var mı? giriş yap