• teslim almak.
  • eski dilde el ile tutma, avuç ile kavrama.. azrail tarafından ruhun alınması... satın alınan hibe edilen veya miras kalan malın teslim alınması...
  • meşhur kabzımal da burdan gelir.
  • her kabz dönemini, bir bast (genişleme, ferahlama) dönemi takip eder. tıpkı gecenin ardından gündüzün gelmesi veya kışın ardından baharın gelmesi gibi. zaten kabzda içine düşülen hafakanlar, genişlemeyi içine hapsetmiş olan kabuğu çatlatmak için mevcudiyeti elzem bir eşik aşıcı mahiyetindedir. yağmur yağmadan etrafı kaplayan sıkıntılı ve kasvet dolu anlara benzer. bir nevi, rahmetten önce gereken zahmettir kabz.
  • ruhun minik bir igne kutusuna sigismaya calismasi, daralmasi, kipirdadikca ignelerin ruha batmasidir kabz.
  • (bkz: ahz u kabz)
  • kendimi sık sık içerisinde bulduğum hal. ne demiş ibrahim abi "yaşamak ne zor şey kalbi olana..." hakikaten öyle. söküp atamıyorsun ki mereti yerinden. düşünmeden saniyeler içinde söylenmiş sözlerin senin haftalarca aklından çıkmayacağını bilemeyenler yüzünden, elinden kayıp gitmesinden korktukların yüzünden, dünyayı senden çok faklı algılayan ama mecbur olduğun insanlar yüzünden, hatta bazen senin söyleyemediklerini söyleyen bir şair, bir şarkıcı yüzünden, özlediğin ama senden çok uzak olan yerler yüzünden, en önemlisi tüm bunları paylaşmak istediğinde sözlükten başka gidecek yerinin olmaması yüzünden... neyse çok takılmamak lazım, şarkılara devam.
  • alma; elde tutma; edinme.
  • silah in tutulan kısmına verilen ad. kabza olarak da bilinir fakat kelime kökü kabz dır.
  • tasavvuf adabında tövbe edip seyr u süluk'e giren salikin kalbinde, vecd ve bast halinden önce meydana geleceği ifade edilen sıkıntı, daralma ve tutulma halini ifade etmek için kullanılan tabir.

    tasavvufi terimlere dair sözlük çalışmaları ile meşhur mutasavvıf abdürrezzak kaşani'ye göre kabz hali, bast ile birlikte saliklerin konakladığı iki halden biri olup hakikatlere dahildir. ancak salik, müşahedeleri, mukaşefeleri ve muayeneleri sınırlı olduğu için henüz kabz halindedir ve ancak cemal mertebesinden yardım geldiği takdirde bu tıkanıklık açılarak bast haline geçecektir.

    şazeliyye tarikatına mensup mutasavvıf ibn abbad ise bu kabz halini, allah'ın rahmetini zahiri lütuflar ve manevi tesellilerden daha iyi ortaya koyduğu için tercih ederek onu büyük şeylere gebe olan geceye benzetmiş ve bast halinden de üstün görmüştür. zira bu haldeyken insan yalnız tümüyle edilgen, kendi iradesini terk etmiş ve allah'ın onu ettirdiği ölçüde eylemde bulunur, sonunda bir kulun varabileceği en yüce tutumla, kesintisiz şükr ile donatılır:

    <<tüm meşgalemiz ve hareketimiz, allah'ın bize karşı merhameti hakkında düşünmek, gücümüzün, kudretimizin bir hiç olduğunun idrakine varmak ve ona karşı yoğun bir muhtaçlık duygusu içinde bize şükr bahşetmesi için yalvararak kendimizi ona bağlamak olmalı.>>

    ibn abbad'ın eserlerine ilk kez dikkat çeken müsteşrik asin palasios, sufinin kabz haline dair bu fikirlerinde "ruhun karanlık gecesi" kavramına kesin bir yakınlık bulmuş ve onu hıristiyan mistiklerinden san juan de la cruz'un habercisi olarak yorumlamıştır.
hesabın var mı? giriş yap