3205 entry daha
  • boğazdan şu anda günde ortalama 150 gemi geçiyor. 150 gemi için 50 milyar dolar devleti borçlandırmak, akıllıların işi değil.
    150 gemiye yol yapmak için, milyonlarca insanın ve araçların geçtiği kara yolunu ortadan ikiye bölüp, birbiriyle bağlantısını mı keseceksiniz?

    sonra o yolları tekrar birbirine bağlamak için en az 20 köprü gerekir. ki 20 köprü bile şu anki halinden çok daha keşmekeşliğe yol açar, yetmez. o köprüden geçişler paralı mı olacak, ücretli mi?

    insanlar rahatça karayoluyla ücretsiz geçtikleri yoldan, şimdi niye kilometrelerce yukarıya gidip köprüye gelip üstüne para ödeyerek geçsinler?

    hadi diyelim oradaki köprüler bedava olacak(ki olmayacak)
    o zaman, şu anki 3 tane köprünün geçişleri bedava olsun?
    nerden baksan tutarsızlık.
  • "...kanal istanbul elde kalan “son büyük hikâye” değilse nedir? etrafında yeni bir kutuplaşma yaratılabilecek, dost-düşman ikiliğine dayalı siyasetin üzerine inşa edilebileceği, hakkında mütemadiyen konuşulacak, yapımı uzun yıllar devam edecek, hatta hiç bitmeyecek, diğer meselelerin üzerini örten, tabanı tahkim edebilecek son büyük hikâye.

    kanal istanbul, boğazlarla ilgili uluslararası bir pazarlık aracı olarak kullanılabilir, doğru. kanal istanbul ciddi bir rant yaratma potansiyeline de sahiptir, evet. ama bunlar bu “çılgın proje”nin ancak ikincil nedenleri olabilir, esas mesele bir hikâye anlatma ihtiyacıdır, gösterinin sürmesi için buna ihtiyaç vardır.

    buradan “biz milletimize hizmet için varız” da çıkarılmak istenecektir, “bunlar her şeye karşı, bunlar istemezükçü” de…

    buradan “bu projeyi engellemek isteyen dış güçler” de çıkarılmak istenecektir, onların “içerideki uzantıları” da…

    buradan “bu devlet projesini destekleyen milli irade” de çıkarılmak istenecektir, “buna karşı olan vatan hainleri” de…

    peki çıkarılabilir mi? esas mesele budur. iktidar bunların hepsini deneyecektir, hikâyenin içerisine bunlar özenle yerleştirilecektir, süreç başlamıştır. ancak az önce de söylediğimiz üzere ortada hikâye anlatma yeteneğini yitirmiş bir iktidar ve eskisi gibi hikâye dinlemeye istekli olmayan bir halk vardır. o şatafat videoları, o görkemli düğün görüntüleri, o “işsizim” diye feryat eden insanların yer aldığı sokak röportajları, o intihar haberleri… bütün bunlar ortada boşuna dolaşmamakta, telefondan telefona boşuna paylaşılmamaktadır, ihtişam ve sefalet aynı anda en çıplak hakikatimiz haline gelmekte, giderek daha fazla fark edilmektedir.

    tüm bunlar olurken, kanal ile ilgili olarak elde bir tane ikna edici argüman var mıdır peki? boğaz’daki yalılara tanker/gemi çarpma ihtimali? geçiniz. kanal’dan elde edilecek gelir? kimseyi inandıramazsınız. bu bir devlet projesidir söylemi? hiçbir karşılığı yok.

    kanal istanbul hikâye anlatma yeteneğini ve inandırıcılığını yitirmiş iktidarın son çare olarak sarıldığı ama argümanları en zayıf, inandırıcılığı en düşük hikâyedir. tam da bu nedenle iktidar içerisinden bile buna itiraz edenlerin olduğuna dair haberlerin doğru olma ihtimali çok yüksektir, çünkü kanal istanbul’un beton ekonomisinin görkemli çöküşünün sembolü olacağının farkında olmak için azıcık zekâ sahibi olmak yeterlidir.

    bu hikâyeye, bu hikâye ile birlikte gündeme getirilen yerli otomobil, libya’ya asker gönderilmesi vb. diğer hikâyelerle birlikte bütünlüklü bir şekilde karşı çıkılması gerekmektedir. bu karşı çıkışın üzerine kurulacağı argümanlar ise esas olarak sınıfsal olmalıdır. bizim insanlara anlatacağımız hikâyede, istanbul’un olası bir büyük depremde yoksulların, emeğiyle geçinenlerin başına yıkılacağı, oysa kanal’a harcanacak parayla depreme karşı gereken bütün tedbirlerin rahatlıkla alınabileceği olmalıdır. bizim hikâyemizde kanal’a gömülecek olan milyarlarca lirayla onlarca fabrika kurulabileceği, yüz binlerce kişiye istihdam sağlanabileceği, işsizliğin azaltılabileceği olmalıdır. bizim hikâyemiz istanbul’un parsel parsel türk ve arap sermayesine nasıl satıldığını anlatmalıdır. ve bizim hikâyemiz, giderek zenginleşen bir azınlığa karşı çoğunluğun neden giderek yoksullaştığını ve buna karşı ne yapılması gerektiğini anlatmalıdır..."

    fatih yaşlı
    https://haber.sol.org.tr/…alan-son-hikaye-mi-278380
  • eroinmanın "son bir vuruş" demesidir.
    şişmanın "son bir tatlı" demesidir.
    sekskoliğin "son bir seks" demesidir.

    kanal istanbul ise;
    akp'nin "son bir yolsuzluk" demesidir. tabağın hatta karavananın dibini sıyırma harekatıdır.

    ülkede çalacak bir şey kalmayacağı saate 5 dakika kaldı...
  • yaşadığımız dönemi bırakın, kainat tarihinde insan aklı ve eli ile yapılmış ve yapılacak olan her şeyin en saçma ve gereksiz olanıdır.
    dönen rantları bir kenara bırakırsak bu proje tamamıyla doğanın ırzına geçmektir.
    150 değil günde 300 gemi geçse bile doğaya verdiği tahribat geri dönülemez olacaktır. yüzyıllar boyunca tektonik hareketler ve kaymalarla meydana gelmiş olan marmara yarımadasını katletmek anca böyle bir zihniyet ve akıl tutulması ile mümkün olabilirdi.
    köprü üstünde halihazırda yerleşik düzeni olanları ve yerlerinden zorla edilenleri, değişecek yolları, yapılacak köprü ve maliyetleri, geçiş ücretlerini, uzayan yolları anlatmıyorum bile.
    yazık bu ülkenin insanlarına, bir türlü rahat edemeyecekler çünkü.
  • bi ara [#90212680 ] da kanal istanbul'dan çıkanları yeni havalimanı'nın rüzgar olan bölümüne yığalım dediydim,

    ama fatih sultan mehmed'in istanbul'u fethi sırasında kullandığı yöntem sonradan aklıma geldi.

    karadeniz kıyısına kuracağımız yüzeysel fenüküler sistemiyle gemileri karadan kaydırıp
    montrö'yü delme amacını daha az masrafla gerçekleştirebiliriz.

    karadenizden marmaraya iniş yokuş aşağı olduğu için,
    inen gemi çıkanı en az enerji ile karadenize çeker.

    hele bir de rüzgarlı havalarda gemilere yelken takarsak sıfır enerji ile sistemi sürdürebiliriz.

    zaten biz bunları yapana kadar bir bakarsınız, gemi harici yük taşımanın başka ekonomik bir yolu, ışınlama falan da bulunuverir.
1584 entry daha
hesabın var mı? giriş yap