• coğrafi keşifler sırasında ispanyol tüccarlar tarafından kanarya adaları'ndan avrupa'ya getirilmiş, oradan tüm dünyaya yayılmış, krallar ve aristokrat aileler arasında epey nam salmış, gösteriş sembolu olmuş, evcilleştirilmiş bir kuş türü. yalnızca erkek olanları şakıdığı için dişileri çiftleştirilmek üzere satıcılarda kalır, erkek olanları satılırmış.

    epey bir süre psikiyatri bölümünde proje asistanı olarak çalıştım. hastalarımızdan biri hocalarımızdan birine bir jest yapacakmış, kuş alacakmış, bütün kuşları dinlemiş, en "makamlı" kanarya şakımış, o da kanarya almış.

    şahsen ben bu kişiyi "kanarya - makam" bağlantısı kurma konusunda takdir ettim.
    şöyle ki; şarkı söylemek fiilinin kökeni şakımak'tan geliyor. nasıl şarkıcı için "şantör / şantöz (chanteur / chanteuse)" diyoruz, bu kelimenin fransızcadaki (ve muhtemelen latincedeki) mastar hali "şante (chanter / şarkı söylemek)". şarkı söylemenin kelime kökeninde de "şant (chant)" var ki anlamı hem "ilahi okuma" hem de "şakıma".

    bonus: "şantaj" (chantage) sözcüğü da anlamını buradan kazanıyor; karşındakini "öttürmek".
  • normalde dişi kanarya kuluçkaya yattığı zaman erkek kanarya onu besler. doğal olanı budur. bendeki erkek kanarya -artık nasıl bir düşünce yapısına sahipse- garip bir huy geliştirdi:

    dişi, aralık ayında 4 tane yumurta yaptı ve kuluçkaya yattı. erkek hiç oralı değil, ilgilenmiyor bile. anladım ki çiftleşmemiş, yumurtalar boş. nitekim de öyle oldu. dişi, 10 gün önce yine 4 tane yumurta yaptı. bu kez erkek sürekli ilgileniyor. boş bırakmıyor hiç, çiftleştiğinden sanırım. yalnız şu son 3 günde erkek olayı ilginç bir boyuta taşıdı, dişiyle beraber kuluçkaya yatmaya başladı. kıçını yumurtalara değdirmek için var gücüyle uğraşıyor. dişiyi beslemek bir yana onu yuvadan kovmaya çalışıyor. dişi yem yemek için yuvadan çıktığında güzelce bir kuruluyor yumurtaların üstüne. dişi geri geldiğinde erkek oradan kalkmamak için bayağı uğraşıyor, ama tabi analık içgüdüsü dişi resmen siktirediyor erkeği. ara ara da beraber yatıyorlar.

    kuluçkaya yatmaya çalışan erkek bir kanarya!!!

    o değil de, olayı abartıp yumurta falan yaparsa ne yaparım bilemiyorum.
  • aile yapılarına hayran olduklarım.

    bir çift al mozaik ve bir çift malinua ile beraber yaşıyorum hayatı, ufak ama dört dörtlük konforuyla ahşap kafeste al mozaikler yaşıyor, hemen altlarında daha büyük biraz daha konforlu kafeste malinua çiftim yaşıyor.

    mozaik çiftim batılı aile, malinua çiftim ise bildiğin türk aile yapısına klasik örnek.

    mozaik çiftim bu sene erken davrandı ve bayan mozaik yumurtalarını yapmaya başladı, malum olacağı gibi yumurtaların üzerinden çok fazla kalkamıyor ve işte tam bu noktada batılı aile yapısı devreye giriyor. erkek mozaik yuvadan kalkamayan mozaik hanımın ayağına yemini götürüyor ve ağzıyla onu besliyor, kafesin içerisinde tam bir huzur ortamı var, dişisi korkmasın diye ötmüyor bile herif.

    gel gelelim malinua çiftinin kafesine ise tam anlamıyla kaos hakim, kız tam kezban buna karşılık erkek ise saf kan kamil. dişi malinuam henüz çiftleşmeye hazır değil ama erkeği her sabah çadırı dikmiş vaziyette güneşin ilk ışıklarıyla kezbanını kovalamaya başlıyor, tabi kezban kanaryam direk "üff snne be slk" modunda.

    bilenler biliyor ama bilmeyenler için söyleyeyim erkek kanaryaların o eşsiz ötüşü dişiyi kıvama getirmek içindir, tabi bizim kamil bu ötme işininde bokunu çıkarıyor. öterken gırtlağını öyle bir titretiyor ki "aha bu sefer kesin çatladı" diye korkuyla kafese koşuyorum, herif kafesi açsam benim bile üstüme atlayacak. arada sırada klasik türk babası pozunda kendi kafesini üstünde duran mozaik erkeğine kafa tutuyor, yan demirlere tutunup yukarı doğru ötüyor ama mozaik erkeği aşağıya bakıp biraz şakısa "lan sen benim karıya mı bakıyon" havasında daha çok dellenip ötüyor.

    bak şimdide alt tünekte sessizce uyumaya çalışan kezbana bakarak "uyuma gız daha bak neler yapacam sana" dercesine ötüyor.

    uzun lafın kısası; beslemek istiyorsanız sakın ama sakın bir muhabbet* veya diğer arsız kuş türleri gibi davranmayın bu güzelliklere, çoğu sabah beni yataktan kaldırana kadar öttüklerini ve ben kalkınca ötmeyi bıraktıklarını bilirim, canımın sıkkın olduğu günlerde çıtları çıkmaz uzun uzun size bakar ve izlerler. banyo yaparken sergiledikleri figürler ile, her ötüşlerinde zihninizdeki tüm kötü düşünceleri yok etmeleri ve koynunuza alıp sıkıp sıkıştırmak isteyecek kadar sevimli olmaları ile vazgeçilmez dostlardır.

    işte bunlar hep lezzetli çipet pet pet.
  • dişi kanaryam yaklaşık 1 haftadır yuva örüyordu. bende dört gözle çiftleşmesini ve yumurtlamasını bekliyorum tabi. bu arada da sık sık telefonumdan kanarya sesleri dinletiyorum ki havaların ısındığını üreme mevsiminin geldiğini anlasınlar. yani oda içerisinde bir bahar ambiyansı yaratmaya çalışıyorum. günlerce dinlettim ama bir kere bile çiftleştiklerini görmedim. her neyse dün biraz sıkıldım ve kuş seslerini kapatarak müzik dinlemeye başladım. telefonumda ahmet kaya'nın kum gibi şarkısı çalmaya başladığı anda yuva ören dişi ile bir erkek kanaryanın çiftleştiklerini gördüm. diğer kanaryalarda hemen onları ayırmaya çalıştı ama zannedersem muvaffak olamadılar. elimde telefon öyle şaşkın şaşkın baktım. heralde benim kanarayların mülteci istekleri varmış. bir kısım kanaryada olanca faşistlikleri ile şehirlere bombeler atıyorlarmış. çok enteresan.

    tanım: siyasi hayvanlardır.
  • 6 senedir beraber olduğum, daha ilk senesinden ele gelmeye başlayan, sonra işi abartıp elden omuzdan inmeyen, yanında değilsem yıkanmayan, yerlerde çekirdek kabuğu arama sevdasından bir gün başına bir iş gelmesinden korktuğum, ceviz fındık özellikle çekirdek hastası, omuzdayken insanın kulağına kulağına ötmeyi iş bilen canım oğlumun türü.
  • bir rivayete göre fenerbahçenin ambleminin kanarya olmasının sebebi, fenerbahçe stadının hemen yanında bulunan kurbağalı dereye insanların kafesler içinde kanaryalarını getirip kurbağaların seslerini kanaryalara dinletimelerinden dolayıymış. kanaryalar kurbağalardan etkilenerek daha güzel sesler çıkarırlarmış.
  • sahibim beni satın aldığında kaç aylıktım bilmiyorum. bir buçuk senedir birlikte yaşıyoruz. yazı yazmayı ve sigara dumanıyla yaşamayı öğrendiğime göre iki yaşında filan olmalıyım. demek altı aylıkken satın almış beni. bir sürü arkadaşımın içinden yüz liraya alıp beni derin bir sessizliğin içine getirdiğinde çok gücenmiştim ona. şimdi iki bin lira saysalar vermez beni biliyorum. bu yüzden gücenikliğim geçti.

    aslında pazar günleri beni yalnız bırakmaz çoğu zaman. ama bugün denize mi gitti, çalışmaya mı gitti hiç bilmiyorum. bir şey söylemeden çıkıp gitti. kış mevsimini hiç sevmiyor. karsız kış mı olurmuş diyor. belki de haklıdır bilmiyorum, ben hiç kar görmedim. geçen kış, kar göreceğim diye beni buz gibi soğukta iki hafta bırakıp gitmişti. az kalsın ölüyordum. stresten tüylerimin tamamına yakınını dökmüş, susuzluktan son nefesimi vermek üzereydim. son anda yetişti. takip eden günlerde benimle o kadar ilgilendi ki kırgınlığım geçiverdi hemencecik. hiç kin tutamıyorum bu adama.

    bu sene çok çalışıyor. hafta içi çoğu zaman saat dokuzda onda geliyor eve. gelince özür diliyor benden. bence buna gerek yok. kendisi gibi beni de alıştırdı yalnızlığa. şikayetim yok benim. ama bazen beni dışarı çıkardığında etrafımda uçuşup duran kuşlara çok özeniyorum. onlarla birlikte uçmak istiyorum gökyüzünde. ama her kanat çırpışta kafese çarpıyorum. olsun napalım. "kuşlar da kaderle uçar"mış.
  • rengi sarı olduğunda dünyanın en güzel sembolü olan kuş türü.
  • yıkanmaktan zevk alan bir kuş türü. tutup suyun altına sokup hasta etmeyin kuşcağızı, koyun azcık su kendi gidip yıkansın.
  • hakkında hiçbir şey bilmeden evimi açtığım ev arkadaşı. günlerdir kanarya aşağı kanarya yukarı, telef oldum. iyi güzel de, ama yani bu kadar narin olunmaz ki. kedimi sıkıp sıkıştırmaya alışmışım, bu kafesinin yanına gitsem telaşlanıyor. biraz hasta gibi, kimi zaman hapşurur gibi, kimi zaman da nefes alırken zorlanır gibi minik sesler çıkartıyor. ne lazım ne yapmak lazım derdine düşüp o site senin bu forum benim araştırarak minik bir ecza dolabı yaptım bile kendisine. şimdi daha iyi ama. kediye vitamin verirken ölçek oluşturmak kolay, sıkıysa kuşa yap. diyor ki her 3 kiloya 30-40 mg. e bu kuş kaç gram ki? 100 mü? 200 mü? ortalamasını al, 150 gr kabul et. 150 gramı 3 kiloya oranla, çıkan sonucu 30-40 mg'ye oranla. yahu ben matematik özürlüyüm. sonra veriyorum ilacı, ama ya yanlış oranladıysam, fazla ilaçtan bir şey olursa diye 5 dakikaya bi kafesi kolaçan ediyorum. suya katılan bi ilacı var, en fazla 5-6 saat sonra su dökülüp temiz su verilmeliymiş. tabii ben bunu ilacı verdikten sonra görünce gece 2.40'a alarm kurdum. o saatte kalkınca başta bir algılayamadım "mal mıyım acaba bu saate ne diye alarm kurdum" diye. neyse ki hatırlamam çok uzun sürmedi. ama uyku gitti gider. ha bir de şey var. ilaçları suya katılıyor hep. e ama o suyu içmesi için susaması lazım ya, susatmak için ağzına bi damla bal damlatmak gerekiyormuş. damlalıkla bal veriyorum, o minicik ağzıyla bal yemesi çok şeker.

    başlarda kafese yaklaşınca bile panikleyen kanarya, şimdi kafesin içinde ona dokunmama izin veriyor. bu akşam parmağıma bile tünedi. anlıyor sanırım onu iyileştirmek için çabaladığımı. sesi kısılmış yavrumun. ötmeye, kendince sesler çıkarmaya çalışıyor ama olmuyor. bugün daha sakin olmaya ikna ettim sanırım, kendini paralamadı hiç. ama haşlanmış patatesle kan davalı gibi. önce biraz didikliyor, sonra üstüne kakasını yapıyor. kanaryacılar diyor ki iyileşene kadar kuvvetli yem verme ve beslenmesini haşlanmış patatesle destekle. onun için sabırla o kakasını yaptıkça değiştiriyorum patatesini. bugün yine patatesi değiştirip temizini getirince iç çeker gibi minik bir ses çıkarıp birkaç kere didikledi sağolsun.

    benim gibi acemilikten ölen birisi de bir gün kanaryayla yaşamaya başlamadan önce bu başlığa uğrarsa, ders olsun da önce iyice araştırsın diye yazdım bunları. hala ders almayana müstahak. kalkarsınız siz de benim gibi gecenin 2.40'ında. kolay gelsin.
hesabın var mı? giriş yap