• hararet nardadır, sacda değildir

    keramet baştadır, tacda değildir

    her ne ararsan kendinde ara,

    kudüs’te, mekke’de hac'da değildir

    hacı bektaş
  • "ben gerçekte kimim?" diye sormakla başlayan yolculuktur.
  • sen içine yönel,
    dışından seni habersiz sansınlar.
    ne güzel hâldir ki o;
    sen akıllı ol,
    seni deli sansınlar…

    ~selman-ı fârisi~
  • bir ömürden fazla sürer.
  • öncelikle ihtiyacımız olan kendimizi hatırlamak için kendimize giden yolu açmak cesaretini gösterebilmek.
    devamı son derece keyifli.
    ruh evimizin odalarını havalandırmak,düzenleyip tozunu almak, onarım yapmak, ihtiyacımız olmayanlarla vedalaşıp, bırakabilmek ...
    ihmal edilmiş çekmeceleri, dolap raflarını yeniden tasnif edip yerleştirmek...
    bize ait olmayan, unuttuğumuz ya da görmezden geldiğimiz parçaları sahiplerine ve ait oldukları zamana iade etmek....
    cesaret ile birlikte güç toplayıp zaman ayırarak sorumluluk almak gerekiyor tabii ki.
    farkında olmadığımız tüm ağırlıklarımızdan kurtulup rahat edeceğimiz, huzurlu, hafiflemiş ve bütünlenmiş hissedeceğimiz şekilde ruhumuzda yer açmak.
    eşsiz bir deneyim.

    edit: bu yolda benimle birlikte yürüyen, emek veren, yolculuğu kolaylaştırıp yol gösteren, karanlığın sonsuzluğunu ve eşsizliğini hissettiren ve hiç kimseyle kıyaslanması imkansız benzersiz ruh'un önünde saygıyla eğiliyorum.
  • insan kendine yolculuğunda dönem dönem ivme kazanıyor. bazen yolculuk bitiyor ve geldim sanıyorsun ama hiç bitmiyor. molaları da bir o kadar keyifli, hafif serin, keskin virajları olan ve fonda şarkısı hiç eksik olmayan bir yolculuk
  • yaşam sadece insan hayatı ile mi sınırlı?

    bizler doğmadan önce de yaşam tüm kaynakları ile akıp giderken, yerimizi yeni nesiller aldığında da tüm canlılığıyla sürmeye devam edecek. hayat, alabildiğine genişlikte, insan ömrü ile mukayese edilemeyecek uzunlukta ve zenginlikte. içinde binbir renk saklı... bizler çoğu zaman kendi penceremizden baktığımız renkleri, canlılığı görüyor olsak da o, çok daha fazlası. belki de bu yüzden değişmeli, gelişmeli ve de yüzümüzü her daim ileri dönmeli; göremediklerimizin, duyamadıklarımızın, hayatın bize sunduğu ömürde güzel ve iyi olanın peşinden koşmalıyız.

    işte tam da bu noktada efsanevi simurg ya da diğer adıyla anka kuşunu hatırlamak gerekir. tabii anlatılan efsanesini de...

    o, küllerinden doğmak sözünün simgesi. tüm felaketlerin, kaybedişlerin, pes edişlerin içinden sıyrılıp hayata en baştan başlamanın umut barındıran hafifliği... zorluklara rağmen en güzeli arayışın yolculuğu...

    ne anlatıyordu simurg kuşu efsanesi? kısaca:
    kuşların hükümdarı simurg; ateş kızılı görüntüsü, heybetli kanatları ve güçlü duruşuyla tüm kuşların üstünde. her sırra hakim ve hiçbir zaman yok olmaz. çünkü küllerinden yeniden doğar. onu tanımak, görmek, kendilerinde bulamadıkları güce sahip bu görkemli kuşa ulaşmak isteyen diğer tüm kuşlarsa kendilerini bekleyen oldukça zor bir yolculuğa çıkar. yollar çetin; çünkü önlerinde geçmeleri gereken yedi dipsiz vadi var. her vadide bu kuşların sayısı biraz daha azalır ve son vadi olan yedinci vadiyi geçmeyi başarabilen yalnızca otuz kuş kalır. işte bu kuşlar da yolculuğun sonunda anlar ki aradıkları her ne ise kendilerinde mevcut. hayran oldukları, ulaşımaz sandıkları bilgeliğe giden yol, aslında kendilerine yaptıkları yolculuğun sonunda.

    belki de bu yüzden kendimize yönelmeli, içimizde yankılanan seslere kulak vermeli, en çok da kendimize karşı duyarlı olmalıyız.
  • kendini gerçekleştirme arzusu, bir insanın hayata karşı sahip olabileceği en güçlü ve gerçek enerjidir.

    bazıları bu enerjiyi aşka, yani bir insanın varlığına, bazıları dünyevi-zahiri meşgalelere`:dini konuşmuyorum. örn: işkolik olmak, bir hobiye obsesif olarak takılıp hayat anlamı yüklemek`aktarır. bu yanlış aktarım, kişiyi belli bir süre mutlu edebilir ama kalıcı bir çözüm getiremez.

    aşık olmak, bir kişiye adanmak mükemmel bir şey. veya işinizi, hobinizi aşırı seviyorsanız, obsesif olsanız dahi. bunlara lafım yok. demek istediğim, eğer yamalı devam ediyorsanız ve hala "asıl sorunu" anlayamamışsanız, o yamalı lastik bir gün patlar, patlayacak. çünkü odağını kendine değil dışa verip oralarda bir yerlere sığınıyorsun.

    kimi de liman liman gezer ama gemi hayatı adamı delirtir, yaşatmaz ve yıpratır. ölür gider işte öylece.

    kendine yolculuk etmek kolay bir şey değil. herkesin yapabileceği bir şey hiç değil. ama umudun yaşattığını düşünürsek herkesin yapabilme potansiyeli olduğunu da düşünürüz. belki 40 yaşında, belki 70 yaşında... buna da "kader" diyebilirim. geri kalan hiçbir şeye kader demem, inanmam.

    kendine yolculuğun sonu bok gibi de bitebilir. her gecenin bir sabahı yok. belki de bok gibi bir insan olduğunu görürsün. ama en azından gerçeği görürsün. mavi hap muazzam bir rüya ama kırmızı daha ateşli bir renk. onu seç. henüz görülmemiş, yaşanmamış, keşfedilmemiş bir benlik varken bir ömür onu bastırarak durduramazsın. kaçtığın şey seni yakalar ve canına okur bir gün.

    o senin canına okurken kendine dönmediğin geçmişin için pişman olabilirsin, geleceğini de kaybettirir çünkü.

    tüm bunlardan sonra "ben şuyum" diyebilen saygıyı hak eder. ben diyemedim henüz. umarım önümdeki yıllar bana bunu dedirtecek. ya tarih olacağız ya tarih yazacağız.

    -smiley was here-
  • insanın en uzun ve en yorucu ama bir o kadar da büyüleyici yolculuğudur. ruhun yorulur, içini eşeledikçe o kadar çok katmanla karşılaşırsın ki bazen dinlenmen gerekir.

    tam bitti, geçti dersin yepyeni ve daha karanlık bir katmanla karşılaşırsın. en derinlerine kadar iner, inerken yorulur; yoruldukça kalabalığında dinlenirsin.

    kalabalıktır, etrafındaki her bir canlı ve cansız varlıktan öğreneceklerin vardır artık. kimi zaman öyle çok bilgiyle dolarsın ki aklın karışır. karmakarışık olursun. bildiklerin mi bilmediklerin mi sebep olur bu karışıklığa, anlamlandıramazsın.

    her bir katman çözüldükçe hafiflersin ancak hafiflediğine güvenip de bir sonraki katmana geçersen, işte o an yorgunluk ve karmaşıklıkla karşı karşıya kalıp yönünü kaybetmiş hissedersin.

    durup dinlenmeli, küçük molalar vermelisin ruhuna. o sırada başardıklarına odaklanmalı ve attığın o katran karası katmanının altında parlayan renklerinin tadını çıkarmalısın. nasıl da büyüleyici ve göz kamaştırıcı bir renk!

    hiç olduğunu anlayana kadar süren, uzun bir yolculuk bu.

    sanırım son dönemde dinlenmeyi atladım.
hesabın var mı? giriş yap