• çocukluğumu gençliğime bağlayan gecenin getiricisidir. büyük adamdır.. okunasıdır..
  • pek talihli bir yazardır, zira türkçedeki kitaplarının pek çoğu usta şair behçet necatigil'in güzelim çevirisiyle yayımlanmıştır.
  • ismini ilk duyduğumda her nedense çinli sandığım bir yazar. hele hele "açlık" adında bir romanı olduğunu öğrenince, eh açlık gibi şeyler hep "doğuya ait" şeyler olduğu için, bu romanın asya'da geçen bir felaketi anlattığını sanmıştım. ama durum hiç de öyle değilmiş. insan o romanı okurken bazen çok acıkıyor, bazen de romanın "gerçek tadını" almak için biraz aç bırakıyor kendini. karnınız gurladıkça romanın anlam evrenine daha iyi giriyorsunuz.
  • açlık romanını okurken, yemek yemeye utandığım olaganüstü gerçekçi ve insanın içine oturan cümleler kuran yazar. ha tabi behçet necatigil in çevirmiş olmasınında katkısı büyüktür zannımca.
  • türkçe'de olmayan birçok eseri bulunmaktadır. tiyatro eserleri dışındaki bu eserlerinin çoğu şöyledir:

    ny jord (ing. shallow soil)
    svermere (ing. dreamers)
    ringen sluttet (ing. the ring is closed)
    børn av tiden (ing. children of the age)
    segelfoss by (ing. segelfoss town)
    august (ing. august)
    livets spil (ing. the game of life)
    ved rigets port (ing. at the gate of the kingdom)
    den sidste glæde (ing. the last joy)
    konerne ved vandposten (ing. the women at the pump)
    men livet lever (ing. the road leads on)
    paa gjengrodde stier (ing. on overgrown paths)

    bunların türkçe'ye çevrilmesi için artık bir behçet necatigil maalesef ki yok.

    hatta bu eserlerin bir kısmı ingilizce'de de yoktur:
    redaktør lynge
    siesta
    aftenrøde. slutningspil
    munken vendt. brigantines saga i
    kratskog
    stridende liv. skildringer fra vesten og østen
    sproget i fare

    hatta bu yukarıda ingilizcesi bulunanlardan bazılarının baskısı da yoktur. işte böyle hamsun'um. thomas glahn'dan knud pedersen'e doğru olgunlaşan bir tanecik yazarım. böyle mi gözden yiteceksin bilemiyorum ama, norveçli yetkililer bunun için bir şey yapmalıdır. yapıyorlar da aslında, gylendal sanırım yayınevinin adı, 2008 yılında knut hamsun samlede verker adı altında 3 koleksiyonluk bir seride toplu eserlerini basmıştır. vaktiyle param yoktu alamadım. ama oslo üniversitesi kütüphanesinde hemen hepsinin anadilindeki eski baskılarını kopyaladım.

    iş bunları çevirmeye gelince, kafam copyright ve kaynaklar konusunda rahatken, gelgelelim norveççem zayıf, ingilizcesi olmayanı nasıl çevireceğim ve de ben behçet necatigil gibi muhteşem bir şair de değilim. ama denersem herhalde ölmem. bunu edvarda için deneyeceğim. çünkü ringen sluttet. hatta çağımızda düşünürsek bir yayınevine de ihtiyaç yok, hele de public domain eserlerde. bir blogda da gayet yayınlanır diye düşünüyorum.
  • kendisi charles bukowski'yi etkilediği gibi, john fante'ye de ilham olmuştur. açlık'taki üslup ve karakter ile bandini öyküleri arasındaki yakınlık hemen göze çarpıyor.
  • tam tamına 60 yıl önce bugün aramızdan ayrılan norveçli yazar. öyle bir yazardı ki bir an kendinizi yazdıklarına kaptırdığınızda oslo'da karl johans caddesinde, oslo üniversitesi'nin bahçesinde kimbilir belki de kraliyet sarayının arka bahçesinde hissedebilirdiniz bedeninizi.
  • oraokuldayken bir gazetenin dağıttığı (yamulmuyosam sabah) açlık isimli romanını yazın evde bulup okuduğum yazar. o zaman böyle sürekli kitap alabileceğimiz dükkanlardan mahrumduk, internetten satış filan da yok. halk kütüphanesinden alırdık romanları. yazların çok sıcak geçtiği memlekette kütüphaneye gitmeye üşendiğim için üç kez okumuştum. böyle de bi anımdır.
  • şurda güzelce özet geçilmiş kendisi:

    http://hamsunsenteret.no/en/knut-hamsun

    "today hamsun is read as one of the most talented writers from the end of the 19th century. his sensitive portrayals of love, his vitality and irony, his satirical critique of civilisation and humoristic descriptions of everyday life, and his enthralling way with words have drawn readers from all over the world."
  • utanıp sıkılmasam "en büyük hamsun başka büyük yok" diyeceğim.

    insanların dışarıdan görünen yaşamını dümdüz bir şekilde anlatırken, bir anda öyle büyük, öyle kederli, ama yine de arkasındaki ince, sinsi gülümsemeyi her an hissedebildiğiniz öyle cümleler kuruyor ki, amatör olarak uğraştığım yazıyı hayatım boyunca bırakmak gibi düşünceler içinde kalıyorum. "knut hamsun yazmışken ben neden üzerine bir şeyler yazayım" diyorum.

    bildiğim bütün büyük varoluşçu yazar ve filozofların dünyaya atılmış olmakla, bir varlık inşa etmekle ilgili söylediklerini, varlıkların sonundan, yani yaşlılıktan anlatışına bir bakın:

    "insan yaşlandı mı hayatı paylaşmaktan el çeker, artık yalnız anılarla beslenir. gönderilmiş mektuplara benzeriz: görevimiz bitmiştir, yollandığımız adrese gelmişizdir. üzerimizde yazan şeylerle ister sevinç, ister keder yaratalım, istersek hiçbir etki bırakmamış olalım, böyledir bu."
hesabın var mı? giriş yap