• görebilirsem emekli olduğumu; işte o zaman yapmak istediğim şey köye yerleşmek. babamın köyüne yerleşeceğim. hayatımda sadece zeytin yetiştirmek, tavuklara ve sebze bahçesine bakmak olacak. tek derdimin, bugün tavuk neden iki değil tek yumurta yaptığı olmasını istiyorum.
  • artvinin en güzel köyü köyüme dönmek (bkz: macahel)
  • günümüz şehir hayatı göz önüne getirilince çok mantıklı ve uzun zamandan beri aklımın bir köşesini kurcalayan düşüncedir. birazcık el beceriniz varsa kendinizi o filmlerdeki verandalı evinizde düşündüğünüzde keyiften ölebilirsiniz. bilmiyorum belki yaşın verdiği dinginlikten kaynaklı da olabilir ama bu kölelik insanı içten içe yiyip bitiriyor. herşey gözüme batar oldu artık. sabah izban ile işe giderken kulaklığından kulakları kanatacak çirkinlikteki müziğini herkesin duyacağı şekilde açmış ve çakkıdı çakkıdı sakız çiğneyen biriyle ne kadar mutlu gidilebilir ki işyerine ?

    çare yurtdışı.. sonuç göz kamaştırıcı.
  • hali hazırda imkanları varken şehirde yaşayan bir salak olarak desteklediğim ama yapamadığım şey. neden? çünkü çocuklar okuyor, hanım köy hayatı sevmiyor. ulen mis gibi yerde, kendi ailemize ait zeytinlikler kirada, başkası ilgileniyor. anne, baba yaşlandı bakamıyor, zaten onlar da şehirde yaşıyor. bende tam bir mal olarak sabah 8 akşam 5 kölelik yapıyorum. kafama sokayım.
    edit: babası çobanlık yapmış ve küçüklüğünde her türlü büyük, küçük başla muhatap olmuş, meyve sebzenin tillahını yetiştirmiş olan biri olarak aşağıdaki arkadaşa da selam ederim.
  • büyükşehir hayatıyla mukayese edilemeyecek kadar doğal olması. sessizliği, trafik olmayışı, köylülere yobaz diyorsunuz ya hani? hah işte! siz yobazlardan uzak oluşuyla ve her özelliğiyle cezbediyor. hatta şuradan 150-200 km öteye git yine "dünya varmış" diyor insan.
    daha emekli olmadan köy hayatını özletiyorlar adama.
  • herşeyin, ne kadar uzun süre ve ne kadar inandırıcı olarak başka birşeymış gibi yapabilse dahi, sonunda ve muhakkak, mutlaka birgün aslına ve kendine döner.
  • bayılıyorum böyle güzellemelere.
    köyde yaşamak güzel bik bik bik. köy hayatını heidi izleyerek öğrenmiş zaar.

    yani bu arkadaşlara iki tane keçiye al bak desek çıldırırlar ama klavye başında güzellemenin bini bi para. kolundan elinden tutan var sanki. herkesin ağzında köy lafı ama icraat yok tırt.

    sen o köyde yaşayan insanların ellerine-yüzlerine bak bi hele. toprakla hayvanla uğraşanların nasıl zorluklar yaşadığını az çok anlarsın. sonra gel güzellemeni yap minnoş şey.
  • az insan,az araba, kapımda bir köpek, bir kedi, belki teke de alırım. müstakil bir ev,birlikte gezebileceğim yumurtlamayı seven bir düzine tavuk.
  • köylü güzeli.
  • az insan.
    (bkz: az insan çok huzur)
    yıllar önce okuduğum bir araştırmaya göre yetişkin bir insan en fazla 150 civarındaki ismi ve yüzü eşleştirebiliyor. sayı arttığında birbirine benzetip karıştırmaya başlıyor. işte köyün en büyük avantajı bu herkesin birbirini tanıdığı hikayedir.

    kısa mesafeler.
    her yere 5-10 dakikada gidebilmek paha biçilmez. yolda geçen ve ömürden israf olup giden saatler yok. sonra trafik yok. şehrin o beynimizi oyan uğultusu yok. ambulans ve polis sirenleri, kafasına göre çalan araç ve işyeri alarmları, apaçilerin turbo mutorlarının vızıltısı yok gece vakti.

    yürümek.
    istanbul'da metroya binen anadolu'dan gelenler hemen dikkatimi çeker. biz şehrin forma soktuğu köleleri habire hedefimize koştururken yürümektedir onlar. yürüyen merdivenlerin yürüyen insanlarına dönüşmüşüz şehrin koşuşturması içinde. ama sakince yürüyen bantta durarak bekleyen naif kardeş, abla, teyze, şehrin zombileştiremediği sensin işte. halbuki köyde sakince yürüyebilirsin her yere.

    ekmek.
    köy ekmeği seviyorum ben.
    fiil olan ek-mek hadisesi de güzel ama teoride olduğu kadar kolay değil sanki. doğru zamanda ürünü ekip suyunu ilacını doğru şekilde vermek gerekiyor ticari ürün elde etmek için. ama ticari kaygı güdülmüyorsa keyfine göre ufak bir bahçe yapmak zevklidir elbette. şehirde saksıda yapamadığın nice şeyi toprakta güle oynaya yetiştirebilirsin.

    gün batımı.
    çocukluğumda ara sıra gittiğimiz o köyde açık havada, açık bir ufukla gün batımını yaşamayı özledim. şehirde binaların, yapay ışıkların arasında farkına bile varmıyorum çoğu zaman günün battığının, yıldızların çıktığının. doğa ile, doğamız ile barışmak demek biz şehrin insanı için işte köy hayatı.

    ucuzluk
    köy ucuzdur nihayetinde değil mi?
    şehirde ulaşım, kira, yeme-içme, hizmet sektörü nasıl uçuksa, köyde aksine bu masraflar yoktur ya da yok gibidir. hafta sonu çocuğumla evden çıkıp 2-3 saati dışarıda geçiriyorum ya, eve dönüp ne harcadım diye düşününce dehşete kapılıyorum. işte köyde bu maliyet sıfıra yakınsar. elbette bu yaklaşım eleştirebilir, ama çoğu insan da bu yüzden kaçıyor büyük şehirlerden.

    doğal hayat oh ne rahat.
    bu konuda yazmak istemiyorum.
hesabın var mı? giriş yap