• türk sinema ve dizi sektörüne 2000'lı yıllarda dahil olmuş film ve dizi karakteridir.
    filmde çizilen karakterin diyalogları ile sahip olduğu kültürel altyapı doğru orantılı olmalıdır.
    klasik anlamda, senaryo diyalogları ve mantığı bunu gerektirir.
    karakter, kendi dünyasına uygun konuşturulmalı ve buna uygun espriler yapabilmelidir.
    kapıcılar kralı filminde kemal sunal'ın viski isimlerini yazıldığı gibi telaffuz etmesi gibi.
    black white, white horse
    veya kibar feyzo filminde yine sunal'ın, "o sendikalı" cümlesine "ben de harranlıyım" cevabını vermesi gibi.
    2000 sonrası filmlerde ve dizilerde ortalık, çapını aşan film karakterleri ile doldu.
    bu tarz yılmaz erdoğan ile başladı.
    bir demet tiyatro ile başladı ve vizontele ile devam etti.
    recep ivedik ile doruğa ulaştı.
    recep ivedik karakteri sözde maganda ve kaba saba bir adam ama maşallah bilmedği yok.
    tıptan matematiğe herif her konuda uzman.
    dizi tiplerinde de aynı durum var:
    çocuklar duymasın dizisindeki hizmetçi kadın emine, bir bölümde jetlag kelimesini "cetlek cötlek hastalığı" olarak telaffuz ediyor.yani cahil ve bilgisiz.
    bir diğer bölümde ise, "bizim hüseyin metro goldwyn mayer aslanı gibi kükrer" gibi bir cümle de kurabiliyor.
    ya da sıdıka dizisinde tek derdi kızını evlendirmek olan, televizyon üzerine dantel örtü koyacak kadar klasik ve dünyası dar, tipik bir türk annesi olarak gösterilen füsun demirel, yeri gelince güncel politik gelişmelerle ilgili son derece zekice, espriler yapabiliyor.
    bu tür film karakterleri filmin bütünlüğünü ve ciddiyetini zedeliyor.
    absürt değil saçma bir durum.
  • selçuk aydemir de bu durumu besleyen yönetmen/senaristlerden birisi. aslında zararsızmış gibi dursa da bana göre oldukça göze batıyor ve izlediğimiz şey bas bas “ben bir senaryoyum” diye bağıran bir esere dönüşüyor.
  • öncelikle recep ivedik bazında ele alırsak oldukça doğal bir karakter diyebilirim. günümüz dünyasında bu tipler de aynı recep ivedik gibi cahildir ama her konuda bir fikirleri vardır ve genel bilgi kendilerince yanlıştır. kendi bildikleri daha mantıklıdır. hayatında kahvehaneye gitmeyen adamlara abartı gelecektir ama biraz kahvehaneye gidin ve muhabbetlete dahil olun. recep ivedik gibi cahil ama her konudan haberdar insanlar çoktur.

    diğer karakterlere gelirsek günümüzde televizyon ve internet artık cebimizde geziniyor. toplumun en alt düzeyinden insanlar bile bugün aktif şekilde sosyal medya kullanıyor ve bu mecrada yapılan tüm şakalara, esprilere hakimler. bu bağlamda bakarsak hala “sendikalıyım” diyene “ben de harranlıyım” diyen insan o dönem için çok mümkündü çünkü televizyon bile bu kadar yaygın değildi.

    ayrıca genel kitleye hitap eden dizi ve filmlerdeki esprilere kültürel düzeyi yüksek demek ne kadar kültürel seviyemizin düşük olduğunun göstergesidir. ben daha herhangi bir türk film veya dizisinde üst düzey kültürel birikime hitaben yapılmış bir espri hatırlamıyorum.
  • tespit doğru olsa da örnek yanlış. kaygısızlar ve bir demet tiyatrodan başlar. sıdıka evet ama 2000'ler değil. 90'lar.
  • esprinin kendisi bu çelişkidir zaten. monty python'da da örneği vardır:

    https://www.youtube.com/watch?v=t2c-x8hibng
  • 1990'ların fenomeni kaygısızlar dizisindeki hemen her tip, aşağı yukarı canlandırılan karakterin kültür düzeyinden daha yukarıda espri anlayışına sahip idi. en başta memnun ve kültigin karakterleri buna en güzel örnektir. bunun yanı sıra tatlı kaçıklar dizisindeki tarumar baba karakteri de örnek verilebilir.
    genellikle kandemir konduk ve gani müjde imzalı dizilerde bu tiplemelere rastlamak mümkündür.
  • hikayeleri gereği belli psikotik sıkıntılara sahip olması kaçınılmaz karakterler psikolojik açıdan oldukça sağlıklı olurlar, kötü karakterlerin kötülüğünün bir temeli yoktur ya da eğretidir, aynı biçimde sosyo-kültürel seviyesi yüksek biri öyle biri değilmiş gibi davranabilir, ya da tespitteki gibi karakterler kendilerinden beklenmeyecek beyanlarda bulunurlar.

    tv'de ve sinemada sıklıkla gördüğümüz şeyler bunlar. özellikle kendi ülkemizde yapılan işlerde çok daha savruk biçimde görüyoruz. ortada ticari bir ürün varken ve satış kitlesi belliyken kaçınılmaz son. şu halde gerçeklikten dem vurup yermenin de pek bir anlamı olmuyor. benim kendi adıma beklentim yüksek perdeden değil, nispeten tutarlılık ama bizim işlerimizin çoğunda o kadarı bile yok denecek kadar az maalesef. o da toplumsal yapımızla ve bu işlerin ticari hitabetiyle alakalı bir şey. o yüzden burun kıvıramıyorum.

    yalnız başlıktaki mesele bundan farklı bir şey.

    bu işlerde hep insan anlatılır ama çoklukla, (hususiyetle bizde) hikaye sahibinin psikoloji ve sosyoloji zemini sağlam değildir, sağlam olsa bile ticari ürüne dönüşecek bir şeyde salt gerçekliği satabilmek imkansıza yakındır. zengin kızlar - fakir oğlanlar, kaybeden kötüler-kazanan iyiler, romantik mafyalar vs. nereden baksan gerçek hayatta karşılığı olmayan hikayeler ve onların gerçek dışı karakterleri... zaten amaç bunların böyleliğiyle ürün yaratmak. haliyle buradaki tutarlılık beklentisini belirli bir çerçevede tutmak lazım.

    hüseyin'in görece cahil karısının, kocam metro goldwyn mayer aslanı gibi kükrer, demesindeki tutarsızlık olmasa ortada madden ve manen satacak pek bir şey olmaz. neyi, ne için, ne şartlarda, hangi beklentiyle, ne kitleye, ne üslupla anlattığın önemli. salt gerçekliği ve tutarlılığı ne koşulda beklemek gerektiği de var. recep ivedik gerçek -olması gerektiği gibi- bir recep ivedik olsa ticareten de hitabeten de manasız bir şeye dönüşecek. sıdıka, sosyo-ekonomik olarak düşük bir mahalle ve aile profilinin hikayesiydi, sıra dışıydı; kültür düzeyini aşan espriler yapan karakterlerin dili onun anlamı, niyeti ve hitabet biçimiydi. bu noktada saçmalık demek çok lüks ve dar bir bakış açısı olur.

    bu iş böyle. senin de kişisel olarak oraya biçilen manayı seçmeyi ya da reddetmeyi tercih edebilmenden ötesi yok kısacası.
hesabın var mı? giriş yap