aynı isimde "kulüp" başlığı da var
  • donem dizisi olmasindan mutevellit isteksiz basladim izlemeye fakat begendim.
    --- spoiler ---

    1. bolumden itibaren orhan ve matilda arasinda bir elektriklenme olucak diye bekledim ama bana ters kose oldu. raşel yerine daha guzel birini oynatmama sebebini merak ediyorum dogrusu.
    --- spoiler ---

    edit: duzeltme.
  • dizi demek küçümseyici olur 6 bölümlük harika bir sinema filmi.

    ışık, senaryo, mekan ve cast oldukça başarılı.
  • ekşicileri kaale almadan gönlünüz rahat olarak izlemeye başlayın derim ben. gayette dünya klasında güzel bir dizi olmuş. şahsen ben ekşicileri otorite olarak görmeyi kurtlar vadisini yayınlandıktan 17 sonra izleyince bıraktım.
  • ikinci sezonu bekliyoruz.

    ben gerçekten çok beğendim. konu oldukça farklı, her karakterin ayrı özel bir hikayesi var, oyunculuklar çok çok başarılı gerçekten oyunculuklar çok iyi.

    teknik olarak nasıl anlatılır bilmiyorum ama dizinin renklerini, ışığının matlığını, konunun o koyu havasına çok yakıştırdım.

    tüm ekibin eline sağlık. umarım aynı çizgide devam ederler.
  • öyle çok ahım şahım bir hikayesi yok, oyunculuklar da salih bademci hariç yıkıp geçmiyor ama bir dekor yapmışlar, bir sanat yönetimi, bir post prodüksiyon yapmışlar, türkiye'de eşi benzeri yok. sırf bunlar açısından bile hayranlıkla izledim. bu konudaki tek eleştirim, -tabi bütçe ve zaman meselesi- bütün sahneler pera, istiklal, bir tatavla görsek, bir bebek görsek, bir yeşilköy'de denize girseniz diye çok istedim. ama fotoğraf olarak gösterilen süreyya plajı da yetti doğrusu.

    bizde dönem dizisi diyince seksenler gibi bak o zaman soba vardı, bak o zaman her evde telefon yoktu, bak o zaman internet yoktu falan diye burnumuza sokarlar normalde ama bu dizide bak 50'ler böyleydi diye dayatılan hiç bir şey yok. dönem arkadan akıp geçiyor, hissetmiyorsunuz bile.

    bir de izlerken -muhtemelen çoğu kişide olduğu gibi- istanbul'un rumu, yahudisi, ermenisi, müslümanı ile birlikte yarattığı o kültürün nasıl yok edildiği canınızı çok yakıyor. yüzlerce yıldır birlikte yaşayıp, aynı şehri vatan bilen insanların oluşturduğu o renkliliğin zamanla tek bir tona dönüştürülmesi çok ama çok büyük bir kayıp, bunu hatırlatması açısından bile takdiri hak ediyor.
  • ilk üç bölüm itibariyle,

    barış arduç: ben ne alaka?
  • türkiye anlatılacak hikaye konusunda gerçekten cennet. mesela atıyorum bir isveç'in norveç'in 80 yıllık gündemini biz 3 günde falan yaşıyoruz. bu nedenle diziler ya da filmler ile söyleyebileceğimiz çok şey var. yine de bu hazinenin yeterince değerlendirilemediğini düşünüyorum. çünkü açın televizyona bakın yıl olmuş 2021 hala ağa dizisi, töre dizisi yapan var. hadi onu geçtim zengin kız fakir oğlan var, sevip de kavuşamayan bütün ilişki dinamiğini yanlış anlaşılmalar üzerinden kurmaya çalışan var. netflix ise malumunuz ülkeye geldiğinden beri hep farklı bir şey yapma derdinde oldu. bu kimi zaman iyi sonuçlanmadı ama yine de cesaretlerini tebrik etmek lazım. kulüp ile yine bambaşka bir projenin peşine düşmüşler. şimdi dizi nasıl olmuş bir bakalım.

    --- spoiler ---

    öncelikle şunu söylemek istiyorum. dizinin üzerine kurulduğu fikirler gerçekten çok çeşitli ve iyi. eğer edebiyata ilgiliyseniz 40'ların 50'lerin türkiye'sine yine aşinasınızdır ama ne bileyim bir mad men ya da broadwalk empire gibi kaliteli dönem dizileri izleyemiyorduk. yani görsel sanatlar alanında bir boşluk söz konusuydu. her ne kadar çemberimde gül oya, elveda rumeli ve hatırla sevgili gibi beğenilen dönem dizileri yapılmış olsa da onlar da bütçe probleminden çok çekiyordu. kulüp ise ilk önce bu probleme el atmış. normalde bir dizi yapılırken ne olur, bütçenin ortasına bomba atmamak için dekorları ve sahnelerde kullanacağınız eşyaları birilerinden satın alır sonra atmosfere uysun diye dua edersiniz. atıyorum bir küllük, 60'lar 70'ler dizisi çekiyorsanız kristal bir küllük ararsınız sonra o dönem çekilen fotoğraflara bakarak en uygun olanı seçersiniz. artık olduğu kadar.

    peki bu işin en kaliteli yapıldığı yer olan amerika'da nasıl oluyor? onlar bu işte sektörleştiği için stüdyoya haber veriyorsunuz onlar da dizilerde filmlerde kullanılmak üzere özel olarak üretilmiş şeyleri kataloglardan çıkarıp gönderiyor. siz de iş bittikten sonra iade ediyorsunuz. burada asıl söylemek istediğim şey neden biz de böyle bir sistem yok değil. çünkü sebep ortada. maliyetini çıkarmaz böyle bir oluşum. asıl bakmamız gereken şey ise bu ekipmanların dizi film çekimi için özel olarak üretilmesi. diziyi yapanlarla görüşmedim o konudan tam emin değilim ama buradaki perdelerden masalara kadar her şeyin dizi için özel üretim olduğunu düşünüyorum. çünkü hiçbir şey uydur kaydır eklenmemiş. mesela bunun için selim'in kulisine bakabilirsiniz. bu odadaki hiçbir şey bir yerlerden bulunup getirilmiş gibi durmuyor. sanki sanat yönetmeni ben böyle bir şey istiyorum diye çizmiş de ekip ne istiyorsa ayarlamış gibi bir uyum söz konusu. ha tabi bu dediğim gibi böyle olmayabilir. belki bildiğimiz şekilde ilerlediler ama kurdukları her mekan aşırı güzel görünüyor.

    dönem dizisi yapan kişilerin uğraştığı ikinci bela da dil ve kültür meselesi. şimdi bir oyuncu mamafih dedikten sonra dümdüz günümüz türkçesiyle yardırıyorsa o iş olmaz. illaki o dönem kullanılan bir terim, bir sokak ağzı birşey, o günlerde çok konuşulan meselenin diyalog içine yedirilmesi gerekiyor. bunu da yine böbürlenmeden yapmak lazım. diyelim ki 90'lar dizisi çekiyorsunuz. sürekli kaset kaset derseniz olmaz. bugün kasetten albüm dinlemek evet ilgi çekici bir şey ve atmosfer kurmak için bu konu eklenebilir. ancak bu bize ilginç. 90'larda yaşayan karakterler için kaset konusu günlük bir olaydı. bu nedenle ekleyeceğiniz şeyi ekleyip sanki eklememiş gibi bir doğallıkla izleyiciye aktarmanız gerekiyor. kulüp ise bunu gerçekten çok başarılı bir şekilde yapıyor. mesela sefarad'ların kullandığı ispanyolca öyle text'ten 5 dakika önce ezberlenmiş gibi değil. ben ispanyolca bilmiyorum ama ispanyolların diyaloglarını çok dinledim ve bu dizideki kullanım gerçekten doğal geldi diyebilirim. bunu tabi başrol yapınca çok önemli değil. çünkü zaten işin bu senin. asıl güzel taraf agop olsun, yani olsun bütün figüranların da dil konusunu başarılı şekilde uygulaması olmuş.

    kültür konusu da benzer şekilde incelikle işlenmiş. bu konuya da bir öz eleştiri ile başlamak istiyorum. ülkemizde aslında yerleşik pek çok farklı kültür olmasına rağmen (biraz da tek yönlü eğitim sistemi nedeniyle) biz bunları pek tanımıyoruz. aslında benim de buna imkanım var. mesela izmir'de kilise, sinagog hepsi bulunuyor. bir musevi nasıl dua ediyor, hristiyan cemaatler hangi günlerde toplanıyor bu tür şeyleri öğrenmenin bir insanın gelişimi için çok faydalı olacağına inanıyorum. ha sinan bir günden bir güne bu mabedleri ziyaret ettin mi dersen hayır etmedim ama ülkenin kültürel zenginliğini özümsemek için bence bunlar bir gereklilik. bir de tabi ülkenin demografik yapısı dizide de anlatıldığı üzere bile isteye değiştirildi. ülkenin evrensel değerleri kesildi ve yönümüz yıllar içinde orta doğu coğrafyasına çevrildi. işte bu nedenle mesela bu dizide anlatılan şenlikleri falan bilmiyoruz biz. yine de diziyi yazan kişilerin o detayları iyi bir şekilde eklediğini söylemek mümkün. kendinizi böyle hikayenin bir yerlerine iliştirmek için iliştirilmiş şeyleri değil de gerçekten hayatın doğal akışı içinde yer alan konuları izliyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz bu anlarda.

    bir de çok dikkat çekici olan hikaye yapısından bahsedelim. burada aslında büyük bir potansiyel varmış ama biraz denge kaçırılmış gibi hissettim. şimdi bu ana akım işlerde çok standart bir kullanımdır. eğer bir dizinin ismini mekandan seçtiyseniz hikaye yapısını da buna uygun düzenlersiniz. bir tane ana karakter ve yan karakterler yazar, bütün bu insanların hikayelerini ortak olarak bulundukları mekan üzerinden anlatırsınız. bu noktada kulüp başarılı bir seçim. çünkü assolistinden patronuna, çamaşırcısından misafirine kadar bir karakterler panoraması sunma şansı veriyor. ancak hikaye yapısında bir iki başlılık söz konusu. dizi bu dediğim panoramaya geçtiğinde gerçekten başarılı. bir yığın farklı karakterin dönem üzerinden birbirleriyle olan ilişkisini görebiliyorsunuz. matilda'nın rolü de bu farklı karakterler üzerinde köprü olarak seçilmiş. ki gökçe bahadır lokomotif olan karakterini de başarılı şekilde canlandırmış. mesela patronuna karşı farklı bir tavır alırken, kendi cemaati içinde farklı bir duruş sergiliyor. özellikle hacı karakterine bildiğin abla şefkatiyle yaklaşıyor.

    buraya kadar her şey güzel. ve fakat raşel karakteri tüm bu dengeyi bozuyor. bunu hikayede tuttuğu yer ya da bölüm başına aldığı süre için söylemiyorum. kulüpte olanlar çok akıcı ve ilgi çekici. mesela metin akdülger'in canlandırdığı patron ve büyükbaşlarla yaptığı konuşmalar, sonra fırat tanış'ın çalışanlara gösterdiği tavır falan atmosfer için çok değerli. çünkü bize bilmediğimiz bir dünyanın kapılarını açıyor. raşel'in hikayesi ise böyle bir dizi için aşırı sıradan. yani bu kadar farklı bir dizinin ana eksenine annesi tarafından terk edilen asi ergenin hikayesini koymak dizinin yakaladığı tüm tempoyu aşağı çekiyor. ayrıca insanların netflix dizisi izlemesinin asıl sebebi zaten televizyondaki 780 tane karbon kopya yapımdan uzak kalmak. da raşel'in yahudi olması dışında ortalama tv dizisi karakterinden ne farkı var? önce sağa sola atar yapıyor. sonra yakışıklı ama çapkın karaktere aşık oluyor, sonra sevmediği ve aşkı asla istediği gibi yaşayamayacağı biriyle evlenmeye karar veriyor. bir de artık dünyanın en klişe şeyi hamile kalıyor. yani bunu izlemek istiyor olsak açar tv izleriz zaten her akşam 4 tane dizi vardır böyle.

    bu karakterin ayrıca işlenişi de kötü. mesela selim karakteri hem dönemle ilişki içinde hem de ilgi çekici noktaları var. bu nedenle babasını kaybetmesinin ardından sahneye çıkması dramatik olarak yoğun bir olay. raşel'in en dramatik olayı annesiyle eve geç geldiği için tartışmak falan. bu zaten dizinin ilk yarısıymış umarım ikinci kısımda bu karaktere daha az yer ayrılır. böylece anlatının ritmi de yükselir.

    bir de eğer bahsetmezsem insanların cidden hakkını yemiş olacağım için oyunculara değinmek istiyorum. metin akdülger'i ben sanırım ilk defa şahsiyet'te izlemiştim. o zaman da iyi bir oyuncu olduğunu düşünüyordum. burada centilmen ama kendi içinde sıkıntıları olan bir karakteri de başarıyla canlandırmış. zaten kendisi pusuya yatmış piyasadaki bütün farklı işleri kovalıyor. bu nedenle kariyer tercihleri için de kendisini tebrik etmek lazım.

    dizide beğendiğim bir diğer oyuncu da selim karakteriyle salih bademci oldu. hani klasik söylenir ya hep biz sette çok eğlendik diye. bu salih bademci için bence kesinlikle doğru. çünkü karakterini canlandırırken eğlendiğini, farklı şeyler keşfetme hevesinde olduğunu görebiliyorsunuz. mesela selim'in kırılgan halini de sahneye çıktıktan sonraki diva halini de başarıyla canlandırıyor. sadece ben orhan ve selim arasında bir şeyler yazmak istemişler de yazamamışlar gibi hissettim. hatırlayacaksınız benzer bir durum aşk101'de de osman karakteri için vardı. umarım şu problem yakın zamanda çözülür de biz de karakterlerin hikayelerini kesintisiz olarak izleyebiliriz.

    fırat tanış'ın performansı ise sürpriz olmadı diyebilirim. yani bir insan hem komedi karakterlerini hem bu kadar ağır psikopatları nasıl aynı başarıyla canlandırıyor anlamak mümkün değil. bu dizide de tehditkar, iş bilen, ayrıca dominant bir hali vardı. hikayesini biraz erken açık ettiler gerçi daha üstü kapalı ilerleyebilirdi ama olsun yine de akışa çok büyük katkısı olmuş burada.

    bir de son olarak gökçe bahadır'dan bahsetmek istiyorum ki kendisi benim en çok şüphede olduğum isimdi. şöyle söyleyeyim ben yaprak dökümü izlemedim. televizyon da izlemiyorum o yüzden dizilerden de aşina değilim. o nedenle kendisini 3 asır önce perran kutman için takip ettiğim hayat bilgisindeki performansıyla değerlendirecek halim yoktu. bu nedenle karşıma ne çıkacak emin olamadım. ancak hikaye akışı içinde bahsetmiştik gerçekten dizinin merkezinde olmak konusunda çok başarılı. hem duygusal, hem kırılgan hem de güçlü durabiliyor. zaten ana karakter çalışmıyor olsa dizinin ikinci kısmını bu kadar heyecanla beklemezdim sanırım.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak bence dizi gayet keyifli. sadece dramatik anları (özellikle raşel'in olduğu) biraz abartmışlar. bunlar belli pratikler ve alışkanlıkları atmak kolay olmuyor tabi ama insanları diziye bağlamak için bunlara gerek yok bence. çünkü dizi teknik olarak zaten başarılı. bir de yan karakterleri de düzgün çalışmışsınız. herkesin anlatılmaya değer sosyolojik bir altyapısı var. bu nedenle biraz daha tempo daha az dramatik anla dizinin diğer kısımları çok daha güzel olabilir.
  • eli yüzü düzgün bir dizi ama yukarıda bir iki yerde belirtildiği gibi belirgin bir yabancılık var dizide. büyük ihtimal yurt dışı izlenilirlik için bir tercih bu.
  • ilk bölümdeyim ama şunu söylemem lazım, 1950'lerdeki istanbul, 2020'lerdeki istanbul'dan bin kat daha güzel bir şehir. ülkenin durumunun da farklı olduğunu düşünmüyorum. resmen geriye gitmişiz.
  • son iki bolumde enfes salih bademci “acaba mabel matiz’den etkilenmis olabilir mi?” diye dusundum
hesabın var mı? giriş yap