• içinde harika mesajlar barındıran beğendiğim film. entry giren arkadaşlar gibi ben de son sahnede düşüncelere dalıp filmin bittiğini fark edemedim iran halkını, dayatılan sistemi ve korkakligi çok güzel anlatmis bence
    not:yatırım tavsiyesidir
  • tek cümleyle özetleyecek olursak, bir ortamdaki tek makul kişi sizseniz o ortamda siz en sorunlu kişisinizdir...

    bir ortamdaki tek aklı başında kişi olmak, bu kişinin siz olduğunuzu bilmek ve buna rağmen çevrendekilere sözünü dinletememek... allah'ım bundan daha büyük cehennem olamaz herhalde. 8/10
  • fotoğraf gibi başladı, roman gibi sürdü, şiir gibi bitti. filmin sonunda öyle bir yandı ki canımız sanki dünyanın en zor içilen sigarasının dumanında boğulduk. fonda da şu şarkı vardı; https://open.spotify.com/…ijqurcsmyesjk4qhxrvq&dd=1

    iran'da yapılan en güzel şey sinema olabilir. son yıllarda ghobadi, farhadi, rasoulof derken şimdi de roustayi çıktı karşımıza. “sinema sen ne güzel şeysin” dedirtecek bu yönetmenlere vakit ayırınız.
  • kültürel, toplumsal ve insani sıkışmışlığı betimleyen iran yapımı başarılı bir filmdir.

    olay örgüsü, hayatlarının olgun dönemine gelmiş olan bir grup kardeşin kendi ayakları üzerinde durarak ve birbirlerinden kuvvet alarak, organize biçimde imkansızlıklarla geçen kaderlerini değiştirmek adına aldıkları karar ve bu kararın karşısında ezip geçmek zorunda hissettikleri anne ve daha çok babasının karşısındaki duygularının ve olayların anlatıldığı düzlemde geçer.

    teker teker spoiler içeren ve karakter analizlerini yapacağım uzun bir giri yazmayacağım. kültürel sıkışmışlık zor mesele. baba için hayatının anlamı olan bir şeyden onu mahrum bırakacak kadar gözlerinin döndüğünü söyleyebilir bir taraf, diğer tarafsa aslında hakları olanın babadan talep edildiğini. filmin ismi neden leyla'nın kardeşleri diye baktığımızda aslında babaya karşı yakılan isyan ateşini leyla yakıp körüklüyor. erkekler, bir biçimde toplumla ilişki içinde, sosyal anlamda kadına göre çok daha rahatlar elbette, bu nedenle de leyla'nın baş kaldırısı ve kardeşlerini örgütlemesi aslında her şeyden önce kendi isyanı ve kaderini ufak da olsa kendisinin değiştirme çabası. kendine ait ve dair ufacık bir amacının olmasını sağlamak esasında eylemi. bu hayat anlamı için, en kutsal bilinene, babaya karşı bile pozisyon alabilmesi gerekiyor. bize göre "normal" ve "sıradan" olan için dahi, toplumsal ve kültürel dogmalarını yıkıp, en yakınları dahil hemen herkesi karşısına alması gerekiyor.

    bu büyük bir sıkışmışlık işte. kendini değiştirmesi de yetmiyor insanın bazen, etrafındakileri ve tüm kitleyi değiştirmesi gerek ulaşacağı hedef için. ufacık bir değişim için bile çekilen sıkıntı, toplumsal ve kültürel baskı öyle bir sıkışmışlık ki, baba öldüğünde göz yaşı döktürmeyecek kadar şaşkınlığa ve rahatlığa neden oluyor. yine de büyük ihtimalle, bu kültürün ve toplumsal sıkışmışlığın bu ölümle bile aşılamayacağını biliyor.

    ezcümle, uzun bir vakit varsa, uzun diyalogları ve duyguların aktarılmasından hoşlanılıyorsa, sosyolojik ve psikolojik çıkarımlara ilgileniliyorsa izlemesi ala bir parçadır. hayat bazen arzu edilen düğün sahnesinde birkaç saat bulunmak kadar yüce, bazen de koltukta başlayıp koltukta bitecek kadar tekdüze.
  • bittikten sonra siz de benim gibi "evet güldük eğlendik şimdi gerçek leyla'nın kardeşlerini izleyelim" dediyseniz size kötü bir haberim var. film buymuş, daha doğrusu film olduğu iddia edilen şey bu.

    tanımımızı da yapmış olalım: sinema kategorisi içerisinde değerlendirilmemesi gereken, kamera kullanılarak kaydedilmiş görüntüler bütünü denebilir bu şey için. mesela bağlam dışında ve roman karakteri gibi konuşan kişiler olmasa, doğru düzgün bir senaryosu olsa, elle tutulur bir anlatımı olsa belki "iran sineması for dummies" gibi bir şey çekebilirlerdi. ama ortaya tel tel dökülen saçma sapan sahte bir şey çıkmış. filmi iran'da gerçekten sinema yapan yönetmenler "aga millet iran sineması diye bunu izlemesin, bu nedir ya" diyerek yasaklatmış olabilirler diye düşünmekteyim.
  • kısa süre önce "şahları da vurular"ı izledim ses tiyatrosunda*sonra dayanamayıp persepolis'i izledim yeniden, derken dün de bir başka arkadaşım leyla'nın kardeşlerini önerince dönüp aklımdakileri yazmak istedim. elbette benzerliklerin etkisi yok sayılamaz. hikayeyi anlayabildiğimiz için mi seviyoruz derse biri mesela, birdenbire hayır diye çıkışamam. ama bu duygudaşlığın ötesinde bir acıyı, bir ülkedeki gerilimlerle birlikte anlatırken naif bir çizgide kalma becerisi kör göze parmak sokmamaktan ve filmi müthiş bir mağdur edebiyatına dönüştürmemekten geçiyor sanırım. her bir karakter bulunduğu koşulların mutlak surette mağduru ama masumu değil mesela. asıl gerçek olan, beni yerimden kalkıp o karaktere sarılacak bir hale getiren de bu gibi geliyor. farhadiyi takip ederken önce iran sinemasını sonra iranı sevmiştim. bir film bir ülkeyi sevdirir mi insana, sevdirirmiş, bunun gücüne hem şaşırmış hem de inanmıştım içtenlikle. gerçi "herkes biliyor"dan sonra bir kırıldım farhadi'ye ama henüz infaz etmedim*. herkes kendi coğrafyasında kalsın önyargısı değil bu lakin en zoru bazen bulunduğun yeri bulunduğun yerden anlatmak. öyle zor bir denge ki biri yakaladığında gözlerini ayıramıyorsun anlatılandan, tıpkı bu film gibi. bu coğrafyada büyüyüp ne düşünmesini değil, nasıl düşünmesi gerektiğini 30undan sonra öğrenmeye çalışanlardan selam olsun roustayi'ye
  • şişman abi rolünde tulum hayri’nin oynadığı film.

    --- spoiler ---
    leila'nın babasına tokadı bastığı sahne iran'daki yaşlı erkeklerden oluşan molla rejimine atıldı bence. yılmaz güney'den çıkma sonra cem yılmaz'ın makaraya aldığı "bu sana benim değil halkımın tokadıdır." cümlesi gerçek oldu beyaz perdede adeta.
    --- spoiler ---
  • iran sinemasının gözenekli dünyasında tam olarak nereye yerleşeceğine karar veremediğim film. farhadi'yi andırmakla birlikte bazı sembolizmleri bakımından bana rasoulof'u da hatırlattı. izlemeye değer kesinlikle.

    --- spoiler ---

    eminim birçok kişi yazmıştır ama yine de dikkatimi çeken ve iran'ın sosyo-ekonomik vaziyetini yansıttığını düşündüğüm bazı temsiller vardı. afyon içmekten uyuşmuş beyni, ataerkil rekabette en başta olma arzusu, erkek toruna düşkünlüğü ve bencilce hasisliği ile rejimin sembolizmi esmael jourablu idi. öyle ki kendisini daima tuvaletle eşleştirilmiş olarak gördük. kimi zaman büyük abdestini yapamadı, kimi zaman tuvalette düştü bayıldı. pisliğin her biçimde kendisiyle ilişkilendirildiği ve artık sindirim problemlerine doktorların çare etmeyeceği bir vaziyetteydi.

    leyla ise sıklıkla vurguladığı gibi elindeki tek sermaye olan gençliğini de yitirmek istemeyen ve bu uğurda müesses nizamın kurucuları olan ebeveynlerinin ölümünü bekleyen bir pozisyonda kurgulanmış. kardeşlerinden farklı olarak anne babasına ölümü reva gören, babasının servet birikimini ataerkil hiyerarşide tepeye oturmak için kullanmasına engel olan ve babanın zenginliğinden (aynı zamanda rejimin) arda kalan zar zor biriktirilen maddi kaynağı daha iyi bir hayat için kullanan bir karakter. ama günün sonunda baba, bu servet dağılımını tekrar bozuyor. hatta babanın eylemleri nedeniyle hayatın geldiği nokta böyle bir dağılıma imkan dahi sağlamıyor. başka bir deyişle baba, leyla'nın lavabosuna işiyor.

    aslında tüm hikaye karar veremeyen karakterlerin de yardımıyla birlikte bu gerilim üzerinden ilerliyor. eylemlerinin sorumluluğunu daima başkalarına yükleyen iki ihtiyar ve radikalliğiyle yalnızca ihtiyarların değil, mevcut durumdan rahatsız olan ancak mücadeledeki yerini tam tespit edememiş kardeşlerinin de tepkisini çeken leyla.

    leyla ve kardeşlerinin güneşli günler görmesi dileğiyle…

    --- spoiler ---
  • çok güzel bulduğum bir filmdi. canım leyla'nın beyinsiz bir gürûha ve bu kadar saçma geleneksel normlara karşı verdiği mücadele anlatılıyor her ne kadar mücadele etseniz de etrafınız bunlarla çevrili iken o sefalet ve çürümüşlükten çıkmanın ne kadar zor olduğunu film bize gösterdi. o babaya atılan tokat bizim gibi doğu toplumlarında kabul edilemez olsa da bence izleyici olarak kabul edelim ki orada bir rahatladık hak etti dedik. benim gördüğüm şey geleneğin ne kadar yozlaşmış ve insanların özellikle bu bizdeki 60 yaş üstü denilen güruhun insanların ilerlemesinin önündeki en büyük tehlike ve engel olmasıydı. benim akıllı ve cesur leylam yine de seni takdir ediyorum erkek egemenliğinin yarattığı tüm geleneksel norm, değer ve kültüre iyi bir tokat attın bence
  • izlediğim en gerçek şeylerden biri bizim günlük hayatımızdan bile daha gerçek çünkü biz kimliğimizi ne yazık ki bulamıyoruz. filmlerimizde dizilerimizde yıllarca bizim hayatımızda hiç yeri olmayan klişeler işlendi. anne babayla ilişkilerde sorun denilince çocukları uyurken sevmek filan geliyo aklımıza ama sen kocanı çocuklarına oğullarını da kızına tercih ettin repliği kadar vurucu bir bütün filmimiz yok.
    bu film üzerinden hep bizi eleştirdim izlerken de çünkü biz de buyuz onlar kadarız çoğu zaman. bu gerçekliği kabul etmeden bundan sıyrılamayız. ama kabul etmiyoruz. gidip doğuştan üzerimize dikilmiş elbiseyi değiştirmek yerine üzerine yama yapıyoruz.
    --- spoiler ---

    ali rıza ya çok kızamadım. en çok onunla empati yaptım sanırım bende korktuğu için kıpırdamayan ve kıpırdamadığı için salak olduğu farkedilmeyen güvenilir sanılan biriyim. çünkü yoldan çıkmaya zaten cesaretim yok. ve evet ben de kusurları sevmiyorum ama mükemmellik beni korkutuyor. bu nasıl iş?
    ve leylamın da dediği gibi bana küçük bir kız kardeş ver ve sırtımı yaslayabilceğim bir abla.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap