• az çok herkeste olan şey. bunun altında yatan sebep genel olarak ahlaki olarak kendi kendini aklama dürtüsüdür. bizden daha kötü olduğunu düşündüğümüz bir insan olduğunda hemen linç etmek isteriz. mesela bir tecavüz haberinde herkes büyük bir coşkuyla tecavüzcüyü linç eder. arada ben de ederim. tabii ki tecavüz iğrenç bir eylemdir ancak bize bunu yaptıran dürtü kendimizin o kadar da kötü bir insan olmadığını kanıtlama ve kendi kendimizi bağışlama ihtiyacıdır. bir silah kaçakçısının uyuşturucu satıcılarını öldürmesi de aynı dürtünün sonucudur. yine yanlış anlaşılmamak için söyleme ihtiyacı hissediyorum. tecavüzcüye veya uyuşturucu satıcısına tepki gösterilmemeli demiyorum, çoğu kişinin tepkisinin altında yatan sebebi, eylemin iğrençliğinden ziyade kişinin kendini aklama çabası olarak görüyorum.
  • objektif bakmayı beceremeyen, ilkel duygularıyla hareket eden insanların kültürüdür.
  • gundemi tecavuzden ve ayrimciliktan eksik olmayan guzide ulkemin ata sporu haline gelmistir. eksi'de dahi mesajlaslasmanin caylaklara acilmadi dolayisiyla sahit olunmustur ki sanalla reelin bir farki kalmamis maalesef nerde ha birde ustune cinsiyetci yaklasimlari eklersek (kadin erkek ayirmiyorum ama) herseyin boku da civiside cikmistir !
  • basmakalıp gelse de, insanın zaman zaman inanılmaz basit paradigmalar çerçevesinde güdümlenen sıradan bir memeli olduğunu hatırlatan kültürdür. toplumsal yaşamda homo sapiens ve homo sapiens sapiens'in organik evriminin kültürel evriminden ileri olduğunu yanılmıyorsam (bkz: bozkurt güvenç) hoca söylüyordu. son iki yüz yıldır sistematik olarak insan habitatlarında karşılaştığımız bu kültür de hocamızı tasdikler niteliktedir...
    başımdan geçen bir olayı anlatayım. * bursa'da, `:reklam olmazsa :)` zuhal dörtçelik şenipek meslek lisesi'nde öğrenim görüyorum. sınıfımın ve genelde okulun demografisi oldukça net; yoksul ailelere mensup uyuşturucu bağımlısı ve mafya-çete özentisi, derslerinde ve sosyal ilişkilerinde başarısız bine yakın erken yetişkin, ergen ve genç... işte bu kadar. bilhassa sınıfımda olmak üzere neredeyse tüm mahalle ahalisi tarafından * * ateist, allah düşmanı, komünist olarak biliniyorum. lise ikinci sınıfta, yine bahsi geçen yaftalara ilişkin bir hususta arkadaş ortamında sohbet ediyoruz. konu evrenin işleyişi ve dinler, doğal olarak... tartışmaya katılanların çoğunluğu bizzat arkadaşlarım ama dışarıdan da * tipler var. konu dallandı budaklandı derken, sürekli lafımı alakasız anekdot veya geçersiz argümanlarla bölen dindar çocuk yine ve yeniden hazreti muhammed'den alıntı yaptı. siyaset meydanı'ndaki celal şengör özgüvene bıkkınlığın verdiği öfke de eklenince çocuğa dönüp "lan bırak iki dakika muhammed'i" dedim. bu sohbet tabii ki burada kalmayacaktı ama inanın içimde gram korku da yoktu...
    olayın olduğu günden birkaç gün sonra, trajikomiktir cuma günü (bkz: maraş katliamı) (bkz: çorum katliamı) (bkz: sivas katliamı), öğle molasına çıkarken birkaç kez laf attı tanımadığım gençler. "cumaya gidelim mi senle?" minvalinde sataşmalardı. ben de "olur" falan deyip geçiştiriyordum. sınıftan beş arkadaşımla birlikte dönerciye doğru yol alırken koşuşturma sesleri duydum ve arkamı döndüğüm gibi yumruk yemem bir oldu. inandırıcı olsun diye çok ciddi söylüyorum gibi nanelere bulaşmayayım, ama sahiden yirmi beş kadar motor sınıfı öğrencisi vardı. vakanın detaylarına girmeyeyim ama yediğim dizlerin, tokatların, yumrukların haddi hesabı yok. bilerek düştüm ki dayak hızlıca sonlansın. yanındaki arkadaşların ne yapıyordu diye soracak olursanız, müdahale etmeye çalıştılar ama ezici çoğunluk onları kolayca bastırdı, bastırmış, ben o esnada bir trafo köşesinde tekmelenmekteydim :)
    zaman sonra aralarından sağduyulu (!) olanlar "yeter artık lan ölecek" deyip daha barbarları durdurdular. bakıyorum, aradan yıllar geçmiş. şans var ki, o gün beyin kanaması vesaire geçirip ölmemişim. o çocuklar olaydan bir hafta sonra gelip özür dilediler orası da ayrı :)
    demem o ki, insanın yaptığı en insanlık dışı şeydir linç ve linç kültürü. gerek gündelik politikaya mahsus olsun gerek trafik tartışmasının nihai fiziksel arbedesi; bu alçakçadır. kavga etmek * on altıncı yüzyıldan sonra zaten gereksiz ve aptalca bir şey iken, bir de bunu toplu hale getirip tanrılaşmaya çalışmak ne vicdana ne akla sığar...
    bu arada, mobbing de lince dahildir.
    çok gerekli olmadığı takdirde dövüşmeyeceğiniz hayatlar dilerim, kavga hep baki ama olsun :) (bkz: nazım hikmet)
    sevgiler...
  • ön yargılı toplumumuzun, küçük bir yanlış anlaşılma sonucu çözüm odaklı bulunduğu kültürdür.
  • ülkece en başarılı olduğumuz şey.
  • bireyin aklını topluluğun ahmaklığına teslimidir linç kültürü.hukuk kavramının yerleşik olmadığı toplumlarda daha sık görülür.herkesin hakim ve cellat olduğu bir kültürdür linç kültürü.vahşidir.toptan ve hızlı yok etmektir.karar mekanizması ani işler.tartmaz,ölçmez.şiddet çoklukla seçtiği yoldur.
    şiddetten sakının.linç kültüründen sakının.göreceksiniz ki aptal değilsiniz.
  • cogu insanin icten ice yalniz birakilmis ve haksiz kabul edilen biri karsisinda bir kalabaligin parcasi olarak kendisini guclu hissetmesini saglar.

    yolda birine yuklenmis bir kalabaligi dusunmeyin hemen.

    mesela is yerinde bir grup dedikoducu insan bir araya geldiginde hakli haksiz demeden insanlari tek tek ele alip her turlu normalligi dalga gecme unsuru olarak malzeme yapabilir. bu ayni motivasyondur, lince tesvik eden ise birlikte olup kendilerini guclu hissederek o sirada onlardan olmayan biri karsisinda kalabalik hissetmektir.

    bunu her yaptiklarinda insanlar magdur olmadigini tasdiklemiscesine sevinir.

    bir ornek de okullardaki akran zorbaliginin durdurulamamasidir. kalabalik bir grup haksizca birinin ezilmesini durdurabilecekken genelde ezilen cocuga guler. boylelikle kendilerini yalniz hissetmezler.

    linc kulturu, magdur olma korkusuyla dolan insanlarin kendilerini iyi hissetmek icin barindirdigi bir baskinlik isteginin urunudur.

    ben bunun bilincinde olarak ne onerebilirim. tabi ki tek basiniza kalabaliga bedel olacak kadar guclu olun, muhtac olmayin kimseye. fiziki guc, ekonomik guc ve manevi degerleriniz sizin basta insanlardan sonra her turlu dis faktorden etkilenmenizi azaltir.

    not: bir grup feministin bir araya gelince tek tek insan sikistirmasi, bir grup pkk sempatizaninin toplanip tek adama dalmasi da bu dipte yatan magduriyet takintisini desteklemektedir.
  • jale parla'nın orhan pamuk'ta yazıyla kefaret adlı kitabını okuyordum, 16. sayfada sibel ırzık'ın kara kitap eleştirisinden bir parça koyulmuş. orada dedektif romanlarıyla ilgili şöyle ilginç bir tespit var: "dedektif romanlarının hem tarihsel hem de yapısal olarak kent yaşamının ürünü bir tür olmasının rastlantısal olmadığı açık. bu romanların kahramanı kentin karanlığına nüfuz eden insan bilincinin aydınlığıdır. dedektif yalnızca kalabalıkların içinde kendilerine en kusursuz sığınağı bulmuş olan suçluları yakalamaz. aynı zamanda görünüşteki bir kaosun içinde bir düzenliliği açığa çıkarır, rastlantıyla bir araya gelmiş gibi gözüken tek tek olayları, nesneleri birer ipucu olarak yeniden anlamlandırır..."

    yani sıradan insan şehir ile yüzleştiğinde ezilir, çünkü şehir bir keşmekeştir. köyünde yahut kasabasında yaşayan insan, şehre geldiğinde tahayyül dahi edemeyeceği çeşitlilikte insanla, fikirle, davranış alışkanlıklarıyla karşılaşır. şehir büyüdükçe, aynısı şehrin yerlisi için de geçerli olur, şehir büyür ve keşmekeş artar, artık kimse bir şehrin sahibi yahut hakimi olamaz ve öyle de hissedemez. (bkz: kafamda bir tuhaflık)

    bu noktada şehrin keşmekeşiyle baş edebilmek için uç derecede rasyonel, neden sonuç ilişkilerini görebilen müthiş zeki dedektifler ortaya çıkar ve çok sevilir. (bkz: sherlock holmes)

    biraz düşününce, bu "ihtiyacın" doğuşuna etki eden koşulların bugün de var olduğunu ve hatta daha da etkili olduğunu görebiliriz. 1950'lerin ortasındaki bir gezginin bir yılda gördüğü çeşitlilikteki insanı, sıradan bir internet kullanıcısı bir gün içerisinde görebiliyor. bu yüzden dedektif romanlarında olduğu gibi, bu keşmekeşi düzenleme ihtiyacı doğuyor bireylerde: ne iyi, ne kötü, ne ahlaklı, ne normal, ne doğal, ne anlaşılabilir, ne kabul edilebilir, pazar yerinde ebeveynini kaybetmiş çocuk gibi panikle anlaşılmaya çalışılıyor. insanlık tarihinin başından beri düştüğümüz en büyük ahlaki çıkmazların ortasındayız belki de, çünkü insanlık tarihinden beri ilk kez mahremiyet ortadan kalkıyor. benimsenen, iki yüzlülüğüyle ve çelişkileriyle yüzleşmek zorunda kalınmayan mahrem ev içi ahlakı, sokaklara dökülen iç çamaşırları gibi, ortaya dökülüyor ve şu şok edici gerçekle yüzleşiliyor: sahip olunan ahlak anlayışı kapsayıcı değil, genel geçer değil, evrensel değil, yeterli değil.

    işte tam bu noktada, entelektüel kapasitesi yüksek olanlar kendini sorgulama ve ahlak anlayışını gözden geçirme, yeniden yaratma yoluna gidiyor, ötekini anlamaya çalışıyor. ötekinin varlığının neden sonuçlarını irdelemeye, bir anlamda dedektif gibi onu "çözmeye" çalışıyor. sıradan insan ise, karşısında beliren bütün tuhaflıkları, kafasında oluşan bütün sorgulamaları irdelemeyi ve anlamayı reddediyor, onları tahammülsüzlüğü ile terbiye etme yoluna gidiyor. ırkçılık ve milliyetçilik yükseliyor, yobazlık kuvvetleniyor, çeşitliliği öldürmeye programlı mahalle baskısı artıyor. farklılığa tahammülsüz, farklıların neden öyle olduğuna ilgisiz yaşlı insanlar her zaman nasıl bir sonraki neslin ahlaken biraz daha bozuk olduğunu, kendi neslinin daha ahlaklı olduğunu ileri sürüyorsa, bu insanlar da kendi ahlak anlayışlarının en doğru ahlak anlayışı olduğunu tartışmaya açık bir şey değilmişcesine dile getiriyor. (bkz: ortalamanın üstü etkisi)
  • (bkz: (#77950720))

    bir örneği burada. şimdi ilgili kişi çıkıp sevmediği birinin iletişim bilgilerini verse, böyle modern görünümlü barbarlar da saldırıya geçse, o zaman ne olacak?

    bu aşırı duyarlı tayfanın ışid militanlarından en ufak farkı yok.
hesabın var mı? giriş yap