• --- spoiler ---

    dizi sonunda ada black smoke'tan* ve others'lardan temizlenerek daha yaşanılır bir yer oldu.
    bundan sonra gelenlere hizmet etmek için bernard, rose ve köpekleri vincent adada kaldı.
    kıytırık bir barakayla başladıkları turistik tesislerini düzeltmeleri için önlerinde binlerce seneleri var** artık ölmeyi kabullenemeyen herkes adada daha hümanist bir hizmet anlayışıyla ağırlanacak. ne gerek vardı öyle kamping basıp çocuk kaçırmaya sonra tarihi mekanlarda sürekli hır gür çıkartmaya.

    dharma'nın deneylerinden aldığı sonuç "pocket"'ı keşfetmesi ve adaya sadece gıda, silah ve cephane sevkiyatı işini elinde tutması olmuş. malum adada atılan kurşunun hesabı olmuyordu. jack saolsun* artık o dönem kapandı.

    şimdi hurley'in fast food zinciri deneyiminden, ben linus'un ada içi organizasyonundan** ve ada dışına çıkıp alışverişi yapabilmesinden faydalanabilirlerse bernard ve rose'ın önü açık, tezgahı doğru yere açtılar diyebiliriz.

    --- spoiler ---

    (bkz: boyun devrilsin abrams)
  • lost'a harcanmış 100 civarında saat... helal olsun lost'a. ama son bölüm bana göre olmamış. "şimdi diye bir şey yok" gibi bişi denmiş, soru seyirciler tarafından detaylardan yola çıkarak mantık ve bilgi ile çözülmeye bırakılmış, yeni bir kaç son açıklama gelmiş ufak. geri kalanı duygu seli. ben de sanıyorum duygu selinin sonunda bişi olcak. üzüldüm ya kapıyı açtı ışık falan, tırt. ama neyse adamların amacı böyle bi sonmuş, lost yazısının ilk defa "tuhn" sesiyle çıkmamasından belli.

    "tabureleri topla, ışıkları söndür"
  • senaryosunun can dündarın şu şiirinden araklandığı anlaşılan dizi...valla bu kadar olur....

    sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
    işığı gördüm, korktum.
    ağladım.

    zamanla ış...ıkta yaşamayı öğrendim.
    karanlığı gördüm, korktum.
    gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi. ..
    ağladım.

    yaşamayı öğrendim.
    doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
    aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar... olduğunu
    öğrendim.

    zamanı öğrendim.
    yarıştım onunla...
    zamanla yarışılmayacağını,
    zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

    insanı öğrendim.
    sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
    sonra da her insanin içinde
    iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

    sevmeyi öğrendim.
    sonra güvenmeyi...
    sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
    sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
    öğrendim.

    insan tenini öğrendim.
    sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu.. .
    sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

    evreni öğrendim.
    sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
    sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek
    gerektiğini öğrendim.

    ekmeği öğrendim.
    sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
    sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
    önemli olduğunu öğrendim.

    okumayı öğrendim.
    kendime yazıyı öğrettim sonra...
    ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

    gitmeyi öğrendim.
    sonra dayanamayıp dönmeyi...
    daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

    dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
    sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
    sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.

    düşünmeyi öğrendim.
    sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
    sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek
    olduğunu öğrendim.

    namusun önemini öğrendim evde...
    sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
    gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
    sürmemek olduğunu öğrendim.

    gerçeği öğrendim bir gün...
    ve gerçeğin acı olduğunu...
    sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
    “lezzet” kattığını öğrendim.

    her canlının ölümü tadacağını,
    ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

    ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
    olur ya ...
    kalp durur ...
    akıl unutur ...
    ben dostlarımı ruhumla severim.
    o ne durur, ne de unutur ...

    yıllar sonra editi: bu şiir mevlananın sanıyordum, değilmiş. teşekkürler fallenangelus

    bu da link
  • bitişi; kötü koşullarda açık ayran içmişim de midem yanıyor ama içerken çok lezzetliymiş çok keyif almışım gibi hissettirdi.
  • insanlara 24 ağustos'ta çıkacağı söylenen dvd'de yer alacak 20 dakikalık final uzantısını bekletmek için finalde bile doğru düzgün cevap vermemiş dizi. ha, sever miyiz? bayılırız. baya duygulanmadık mı? duygulandık. benim de değinmek istediğim bir nokta var.

    --- spoiler ---

    desmond'ın tıpayı açması olayla tamamen bağımsız mıydı? eğer değilse, neden desmond'ı jack'le birlikte halatla indirirken flocke'un elleri kanıyor?

    --- spoiler ---
  • şu şekil, bu şekil bitti işte. izledik güzel güzel, konuştuk falan hakkında. manalandırmaya çalıştık neyin rakamları, resimleri. kendisine veda ediyor, gözlerinden öpüyorum.

    çok nimetin yedim helallaşalım
    geçti lost kervanı eyleme beni
  • uzunca zamandır izleyip hakkında ilk defa entry girdiğim dizidir. bitmiştir. genel bir değerlendirme yapacak olursak, dizinin en sağlam sezonları ilk üç sezondur. 3. sezondan sonra ise dizi dönülmez bir yola girmiştir. lostu kendine çeken adadaki mistik bilimsellik olmuştu. senaryo da yapılan en büyük hata kanımca adanın zamanda atlama yapması oldu. sonrasında da senaristler toparlayamadılar. çünkü zaman yolculuğu içeren bir senaryoyu tatmin edici olarak sonlandırmak bence oldukça zor.

    muhtemelen bir çoğumuz yine über bilimsel bir final bekledik ama beklentilerimize çok da cevap vermedi gibi. mevcut finali izlerken zevk almadım diyemeceğim. gerçekten, heyecanla sonuna kadar izledim. bittikten sonra da final ile ilgili pek çok açık bıraktı lost. jack herkes öldü mü dediğinde babası christian shephard onayladı. o zaman jack adada ölürken gördüğü uçakla ayrılan ekip (lapidus, kate, sawyer vs.) ve adada kalan ekip (hugo, ben)'de bir şekilde öldü. jack'in babasının açtığı kapı nereye açılıyordu aceba? işte bu yorumlar ve sorular ile bitirdim lost'u sevgili dostlar. genel olarak güzel miydi dizimiz? güzeldi bence. kendi payıma düşeni aldım açıkcası. lost gönlümün birincisi değildir belki ama lost'un bendeki ve bir çoğumuzdaki yeri başka olacaktır.
  • seyretmeyenlerine özel final yapmış dizi. ilk sezonun sonunda sıkılıp bıraktım, 6. sezonda da birkaç bölüm izledim. lakin finalin karşısına oturunca, 1- behind the scenes, 2- süper hızlı komik özet, 3- episod içinde milletin flashsidewaysleri sayesinde şu anda ne sorsan bilirim lost'a dair.
  • şimdi kendim ve bu dizi hakkında küçük bi ön izleme sunacağım, ki benim dizi hakkımdaki görüşlerimi bilin. dördüncü sezon finalinde bıraktım bu diziyi, adada sikindirik bir kulp çevirince adanın ışınlanması noktasında bıraktım yani. peşinde de iki tane muhteşem zamanın ötesinde entry sahibi oldum lost nedeniyle. o zamandan bu zamana fikirlerim hala değişmedi. lost, kesinlikle kötü olmayan, ama bana göre de olmayan bir dizi.

    şimdi öncelikle bu dizinin en büyük problemi yalancı olması. yalandan kastım şudur, olmayan şeyleri sorun/büyük olay'mış gibi göstermesiydi yani. hatırlıyorum, hatch'den ışık gelince nasıl gaza geldik, nasıl teoriler ürettik. ama normal bir dizi izleyicisi bu kadar sikindirik bir olay için, bu kadar uzun zaman teori üretip, kafa yormaz. dizinin suçu bu zaten. dizi seni buna itiyor ve verdiği cevap, "hayır olm o ışıktı sadece" şeklinde oluyor. başka saçma sapan büyük bir olay oluyor, şanslıysan bi kaç bölüm sonra o senin büyük olay sandığın şeyin hiçbir bok olmadığını görüyorsun, şanssızsan o büyük olayın gizemini, cevabını hiçbir şeyini öğrenemiyorsun. ki zaten şanslı olduğun mevzular, yani açıklama yapılan mevzular, hep diğer gizemlere oranla daha ufak tefek şeyler. yani beş ve altıncı sezonu henüz izlemedim de, walt ne oldu açıklandı mı mesela? misal walt'ın normal bi çocuk olduğunu iddaa edebilmeleri için, veya işte aslında o ışıktı gibi ufak şeylerle geçiştirebilmeleri için ciddi dayak yemekten korkmuyor olması lazım yapımcıların. abi sayılar var mesela, hani ahmet sayıları seviyormuş şeklinde açıklanabilecek bi şey midir bu? ben böyle bir cevapla tatmin olmam, nasıl olayım yani. yerde gökte sayılar gördük sezonlar boyunca.

    e bu noktada dizide kurgulanan gizem, yaratıklar, olaylar, konuşmalar tamamiyle günü kurtarmak için yapılmış oluyor. yani dört parmaklı heykel görmek, izleyicide "atlantis mi yoksa lan" gibi über bir fikir canlandırıyorken, özünde "olm adadakiler sanat dersi almış" gibi çok sikindirik bir cevap olarak çıkabiliyor. şimdi yukarda dediğim gibi, kimse ruh hastası değil, kimse durup dururken "hassiktir atlantis mi yoksa" diye düşünmez bir dizide. tabii ki, yapımcılar, senaristler sizi o yönde yönlendirmediği sürece.

    neyse, asıl demek istediğim yere geleceğim. dördüncü sezonda bıraktım dedim ya, ilk üç sezon boyunca bölümlerce kate-sawyer-jack aşk üçgenini izlemek zorunda bırakıldık. sizin o über, fantastik, her türlü cevapları vericekler dediğiniz dizi, kıçıkırık bir brezilya pembe dizisinden öte değildi ve iç bayıyordu. evet, yüksek prodüksiyonlu bir pembe dizi, ama bir pembe dizi. jin, sun aşkı da keza, en temelde fakir adam-zengin kadın aşkından öte değil. o zaman çok insan eleştirmişti, şimdi hala eleştiriyorum; adada kimse kimseye bi şey anlatmıyor. her karakter locke gibi sıyırmış olsa anlayacağım da, yok abi, bi sürü normal karakter de var. ha böyle diyince çok sikindirik oluyor evet, ama öyle değil, iyi yazılıp, iyi oynandığı için kendini sıkmadan izletmeyi başarıyor. lost'un asıl başarısı da bu zaten.

    ben sıradan bir dizi izleyicisi olarak, lost'un beni gizemlerle bağlayıp, pembe dizi izletmesini kaldıramadığım için bıraktım doğrusu. hani bazıları diyor, altı yıllık bir macera. ben sizin gibi, kate-jack-sawyer aşkını görmek için izlemiyordum o diziyi. niye izleyeyim ki? daha ilk bölümde bilinmeyenlere boğmuşlardı bizi, o nedenle benim için dizideki en önemli şey, bilinmeyenlerdi. hani açıklamadılar, ama olsun süperdi demek; güzel bir yemeği yedikten sonra, son lokmada yemeğin bozulmuş bir bölümünü yemek gibi. ağızda yemeğin tadı değil de, o çirkin tat kalıyor masadan kalkınca.

    o kadar da eminim ki, diziye küfür eden insanların büyük bölümü benim gibi gizemler için izliyordu bu diziyi. sikindirik aşk üçgenleri için değil. o adamların da küfür etmesi son derece doğal. inanıyorum ki, dizinin gizemlerini çıkarıp, sadece olan haliyle verseniz, her bölümü dandik cliffhangerler ile bitirmeseniz, bu diziyi bu kadar insan hiçbir şekilde izlemezdi.

    uzun lafın kısası, ben çok net hatırlıyorum madcan beni nasıl gaza getirmişti, "abi her şeyi açıklayacaklar, abrams toplantı yaptı, açıklayamayacağımız hiçbir şey yapmayacağız" şeklinde. işte abi o altı yıllık macera güzeldi, son önemli değil diyen adamlar, dizi izleyicilerine laf atacaklarına, bu tür embesilce açıklamalar yapan diziyle ilintili insanlara yüklensin biraz. yani, mesela heroes'ın da bize sunduğu macera güzeldi, ama sonunda sıçtılar işte. hani sıçılmışı kabul etmek gerekiyor, "abi ama yol güzeldi yeaea" diye entel dantel ayaklara yatmanın manası yok. zira hatırlıyorum, şimdi bu entel dantel ayaklarına yatan hiçbir adam, heroes'un sezon finalinde, "abi olsun önemli olan yoldu yaeaea" demedi. hepsinin ağzından tek bir cümle çıktı, "abi çooook kötüydü." işte o nedenle, bu altı yıllık macera güzeldi diyen adam, "hoca altı yıldır perişan olduk, amı götü kaybettik de polyannacılık yapalım" diyen romantik adamdan farksız oluyor benim nazarımda.

    şu saatten sonra da, bir şeyleri yarım bırakmayı hiç sevmediğim için izleyip, tarihin tozlu raflarına yollamayı planlıyorum bu diziyi. hani, bitse de gitsek.

    edit: cevap vermeleri önemli değil diyenler için dördüncü sezon tanıtımı posteri geliyor:
    http://themarkvolta.files.wordpress.com/…nswers.jpg

    edit2: biri twitter'da şöyle demiş ki, çok çok doğru olduğunu düşünüyorum:

    i think the biggest problem with the #lostfinale is that there are two sets of fans: those into the characters and those into the mystery, i think that fans of the mystery of the show were the most disappointed.
  • kimseyi tatmin etmeyeceğini bilsemde şöyle bir çözümlemeyi paylaşmak istedim` ;

    --- final spoiler begin ---

    lost final çözümlemesi

    ---- büyük resim ----

    * aslında ilk zamanlarda adaylık filan yok. o rahatsız kadın sıradan insanları ışıktan uzak tutuyor sadece. ne zaman ki jacob kardeşini o kuyuda öldürüp black smoke'a dönüşmesini sağlıyor işte o zaman başlıyor adaylık işi... işık korunmaya o zaman ihtiyaç duyuyor. jacob da başlıyor adaya adam toplamaya...

    * ilk getirilenler black rock ekibi...black smoke tarafından çatır çatır öldürülüyor çoğu. geriye kalıyor ricardo. onu kullanarak jacob'ı öldürmeye çalışıyor mib... bu henüz ilk denemesi ve büyük bir dezavantaja dönüşüyor. jacob richard'ı ikna ederek yardımcısı olmasını sağlıyor. böylece adaya getirdiği insanları mib'e karşı uyarabiliyor.

    * black rock'tan kalmış olan bir avuç insan bizim others olarak bildiklerimizi oluşuturuyor. (hatırlarsanız hepsi ingiliz aksanıyla konuşuyordu). richard onlara göz kulak olsun diye jacob tarafından görevlendiriliyor.

    * abd askerleri adayı bulur. işığın korunması gerektiğini hatırlıyor jacob ve others'ı askerlerin üzerine salıyor. askerlerden others'a katılanlar oluyor. (bazılarının taşıdığı ordu çakıları vs...)

    * dharma adaya gelir...others ile aralarında savaş çıkıyor. sebebi ise; gelişmiş teknolojileriyle ışığın kaynağını bulmaya en yakın olanlar olmaları. hatta buluyorlar da... swan istasyonunu kuruyorlar üstüne(veya yanına). (istasyonun önünden akan küçük suyu hatırlarsınız...)

    * richard, jacob; benjamin ise richard tarafından ikna edilerek dharma adadan siliniyor. others çadırda yaşamak yerine dharma'nın yaptığı barakalarda yaşamayı tercih ediyor. bir süre sonra aile hayatı vs şeyler nedeniyle adaya olan görevlerini 2. plana atıyorlar. bu sıralarda da "bir şekilde" çocuk doğurup aile kurmaları engelleniyor. fakat bu others'ı yıldırmıyor jacob'a karşı cephe alıyorlar neredeyse. adaya doğum uzmanı getirerek sorunu düzeltmeye uğraşıyorlar...(hikayenin en kilit kısmı zaten burası)

    * oceanic tayfası adaya gelir...jacob, others'a olan inancını yitirdiğinde aklına daha parlak bir fikir geliyor ve geçmişini unutmak isteyen bir avuç yürekli insanı adaya getiriyor. bazılarına da 'süper güçler' bahşediyor. (ölülerle konuşma, geleceği görme...) hatta birisi var ki jacob'ın kim olduğunu bilmezken bile adadan emirler alıp uyguluyor...

    * jacob artık others'a yardım etmediği için bu yeni grubu ortadan kaldırabilecek bir planları olmuyor. bizimkiler adada anormal işler döndüğü farkettilerinde ise çoktan adayı terk etmiş oluyorlar. adayı terk edenler ise ne ilginçtir ki en çok ayrılmak isteyenler.

    * bir süre sonra aslında hayatlarında dönecek hiçbir şeyleri olmadığını farkedip adaya geri dönmeye çalışıyorlar. yalnız bir kişi hariç... o da kate! sebebi anne olması. jacob tarafından adı çiziliyor güzelin...

    * konuya dönersek; adaya dönen ekip 77'ye giderek dharma'nın sonunu hazırlıyor. böylece jack de inanmaya başlıyor... ama bomba patladıktan sonra günümüzde hiçbir şeyin değişmediği farkettiğinde asıl yapması gerekenin bu olmadığını da anlıyor. bizimkiler jacob'ın son kalesi olan temple'a sığınıyorlar... black smoke orayı dağıtıyor...bizimkiler adayı terk etmeye çalışıyorlar... black smoke buna da izin vermiyor.

    * jacob yüzünü gösteriyor. onları neden adaya getirdiğini, ne yapmaları gerektiğini bir bir anlatıyor... jack, denilenleri yapıyor. kendisini feda ediyor. yüzyıllar sonra black smoke yok oluyor... böylece adanın kaderi de tamamlanmış oluyor...

    ---- gelelim karakterlerimize ----

    * boone, shannon, libby, ana-lucia, eko, charlie, charlotte, daniel, juliet, sayid, sun, jin ve jack... bu adamlar adada öldüler... locke ve michael ise ada dışında öldü...

    * hurley, benjamin, rose ve bernard adada; kate, desmond, sawyer, claire, richard, miles ve lapidus ise adadan kurtularak ömürleri yettiğince yaşadılar...

    * eninde sonunda christian shephard'ın da dediği gibi "bazıları jack'ten önce, bazıları ise çok uzun zaman sonra ölüyor" ve flashsideways'te buluşuyorlar. hepsi normalde hayatlarında yaşamayı dilediği gibi yaşıyor... sonunda ise birbirleriyle hasret gideriyorlar... böylece karakterlerimizin kaderi de tamamlanmış oluyor...

    - - - - destiny found - - - -

    * ada bu insanlara jacop tarafından verilmiş bir şans..yoksa o uçaktan kimsenin kurtulmasına imkan yoktu..jacop hem onları yaşattı, hem ikinci bir imtihan dünyasına girmelerine vesile oldu(ilkini çoğu kaybetmişti), hem de hata yapmış tek koruyucu olarak (kara duman) hatasını telafi etmenin yolunu aradı..

    * bir kısmı hemen öldü, bir kısmı sonra öldü, bir kısmı jackle öldü, bir kısmı (kate, sawyer, lapidus. vs. vs. aijira uçağıyla gidenler) yıllar sonra öldü, hurley ve ben de muhtemel yüzyıllar sonra öldü, yerlerine ada koruyucusu olacak yeni birilerini bulduktan sonra..

    * fakat flash sidelar da şimdi olayı ve zaman olayı olmadığ için en son hurley ve ben de katılınca desmond birşeyler hatırlamaya başladı..yani hurley ve ben yüzyıllar sonra öldü diye flash sidedakiler de o kadar beklemediler çünkü orda zaman kavramı yoktu..ayrıca flash sidelar eğer ada olmasaydı (sezonun başında batmış gösteriyorlardı) hayatlarının nasıl olacağına dair olabilecekleri görme adına bir şanstı onlar için.. beden ölür ama ruh bakidir. ruh anılarıyla günahlarıyla sevaplarıyla ahirete göçer. işte karakterlerin ruhları ahirette birbirlerini bulmak ve anılarını tazelemek amacıyla ortak bir dünya yarattılar. kendilerini gerçek dünyada olmaktansa hani hepimiz bazen deriz keşke şöyle doğsaydım ya da ikinci kez doğsam şöyle doğmak isterim gibi. işte burada da sawyer bir polis olarak kendini tasarlamış. miles da öyle, faraday ise müzisyen, charlie ise en başından olması gerektiği gibiymiş vs. işte kayıp ruhlar birbirlerini bulabilmek için bir ortak evren yarattılar. tek bir ruh desmond ise onların birbirlerini bulmasına yardımcı oldu ve hepbirlikte finalde buluşup sonsuzluğa gittiler. aslında diziye adını veren lost kayıp ruhları ifade ediyor gibi. esasında dizi tüm dinlerde ortak olan ahiret,ruh ve ölüm sonrasına vurgu yapıyor. nitekim kilisede görünen vitraydaki dini sembollerin anlamı da bu olabilir. nitekim tek camda tüm dinleri ifade eden semboller mevcut.

    * özel elaman desmond herkesi toparladı (ruhları), sevenleri buluşturdu ve ışığa (sonsuzluğa, sonsuz güzelliğe) götürdü..kötüler ise (mr. eko, ana lucia, micheal) nereye gitti bilmiyorum, muhtemel adada kalmaya ve seslerini ancak belli zamanlarda fısıltı olarak duyurmaya mahkum oldular..belki zamanın sonunda affedilecekler..bir sürü insanı öldürmüş olan fakat sonrdan iyi olan ve yüzlerce yıl adaya hizmet eden ben gibiler ise ancak binanın girişine kadar gelebildiler fakat içeriye giremediler, ancak adaya da hapsolmadılar..ya da benjamin aslında doğrusunu yaptı..yaptıklarının, işlediği günahların farkına vardı. nitekim dharma halkını katletti. bu yüzden ruhunun cennete girmeye layık olmadığı kanaatini getirerek içeri girmeyi red etti.muhtemel flash sidelarda hafızalarını tekrar kaybedip o hayali dünyayı tekrar tekrar yaşayacaklar.. mesela hurley ana lucia'nın gelip gelmeyeceğini sorduğunda desmond'dan o hazır değil yanıtını alır. işte buradan hareketle de ana lucia'nın cennete layık olmadığı sonucu çıkıyor.

    * flash sideın gerçek olmadığının bir kanıtıda john'un senin oğlun yokki demesi jack'e, çok önemli operasyon geçiren john'un hemen ayağa kalkması, karnından vurulan sun'ın çocuğunu kaybetmemesi vs. vs.

    * aslında kilisedeki o son buluşma o kadar duygu yüklüydü ki...
    biz olayları jack'in gözünden takip ettik 6 sezon boyunca... bizim için kilisedeki olaylar jack'in gözlerini kapatmasıyla başladı. fakat kate'i düşününce jack'e ("seni o kadar özledim ki..." deyişi mesela) veya sawyer'ın juliet ile kavuşması... hugo'nun, adada ona uzun yıllar yardım ettiği için ben'e teşekkürü...

    muhtemel açiklamalar seyirciye birakilmiş, ne gibi?

    * zaten heykel şudur, ada budur, ada koruyucusu şöyledir, adanın kalbindeki ışığın mahiyeti budur deselerdi, hadi canım, öyle açıklama mı olur, bu ne saçmalık derdi herkes..yani esas itibariyle bu konularda yapacakları her açıklama fanteziye, fantastikliğe kaçacaktı, öyle ki bilim kurguyu bile aşacaktı ve yine kimse tatmin olmayacaktı..

    * senaristler de ne demiş, biz karakter odaklı bir dizi çektik ve karakter odaklı bitirdik..yani esas itibariyle ordaki karakterlerin yaşamlarını, iç dünyalarını anlattık, adanın kendisini değil..

    * diğer açıklanmayan şeyleri izleyiciye bırakılmış..adanın kendisi insanlara gösterilmemiş bir nevi kutsal mekandır..içindeki ışık kaynaktır. bu kaynaktan herkesde bir parça vardır ki ruhların fani bedenlerinin belli bir süre hayatta kalmasını sağlar..bedenler öldüğünde bedenlerdeki ayrı kalmış ışıklar tekrar kayanağına döner..

    * jacop kimdir, kendisinden önce gelen koruyuculardan bu görevi devralmış ve kendisinden sonra birine devredecek olan biridir.(hava bükücüdeki avatarlar gibi). adayı ve ışık kaynağını korumakla görevlidir çünkü bir sebepten dolayı ada tamamen görünmez değil, belli yollarla ulaşılabilir haldedir.bu ışık kaynağı görevini yapabilsin diye koruyuculara özel güçler vermektedir.

    * adada ölenler kötüyse ceza olarak oraya sıkışıp kalmaktadır. işık kaynağına direk düşen bir ruh muhtemel kara duman gibi olacaktır, sudan geçemeyen ve insanlığı kalmamış, adaya hapsolmuş..ama ışık bazı kişileri etkilemeyecektir..

    * adadaki heykel ve tapınakları muhtemel jacopun emriyle ondan sonra gelen insanlar yapmıştır...heykel mısır mediyetinden birilerinin geldiğine, tapınaktaki mısır hiyerogrilifleri, budizm sembolleri ve diğer semboller farklı inanışlardan insanların sürekli adaya geldiğine ve her seferinde tapınakğa kendilerinden birşeyler kattığını göstermekte..

    * tapınaktaki şifalı su muhtemel ışık yüzünden bu güce sahip..tapınağın başındaki japon, bir anlaşmayla jacop tarafından getirilmiş, amaç tapınağı yönetsin, ordaki insanlar başıboş kalmasın..
    vs. vs.. yani boşlukta kalan yerleri sen doldurabilirsin..

    --- final spoiler end ---
hesabın var mı? giriş yap