• " ne yazık ki özel sektörde çalışan insanların çoğunluğunu ifade eden bir tanımdır. sosyal hakların hiçe sayıldığı, sağlık sigortasının eğer çok gerekiyorsa yapıldığı onun da maaşlardan kırpıldığı, çalışma şartlarını beğenmeyip bundan şikayetçi olanın işten kolaylıkla çıkarılıp aynı gün içinde yerine bir başkasının bulunabildiği bir ortamda yaşanması kaçınılmaz olan bir durum maaş alamadan çalışmak. işe girerken konuşulan bir maaş ve saatler vardır. iş veren ve işe başvuran arasında kapalı kapılar ardında yapılan bu görüşmenin şartları diğer çalışanlardan gizli tutulur ve 'sözüm senettir' mantığıyla yürütür. görüşme sonunda anlaşan taraflardan işe başlayacak olanın kafasında ay / hafta sonunda alacağı belli bir para, uzun olsa da belirli çalışma saatleri ve vaadedilen sürenin sonunda illa ki kapanacağını düşündüğü borçlarının verdiği rahatlık vardır. işveren ise kötü niyetli ise "bir enayi daha buldum, bir ay da bu idare eder", iyi niyetliyse "işe aldık ama buna da maaş için borçlanacağız. hadi hayırlısı, iş yürüsün de.." diye düşünmektedir.

    işsiz olmamanın verdiği iç huzuru ile işe başlayan çalışan genellikle beş kuruşsuz olduğundan bulduğum işi de kaybetmeyeyim mantığıyla işe asılır da asılır. ilk günler her şey yolunda giderken zamanla şartlardaki olumsuzluklar bir bir ortaya çıkmaya başlar. önce yapılan iş dışında çalışana ufak tefek angaryalar yüklenmeye çalışılır. yeni iş ortamının getirdiği iyi niyet havası içinde fazla sesini çıkarmaz ise çalışan kendini başlangıçta konuştuğu işin çok dışında görevler içinde bulur. sesini çıkartırsa zaten kısa sürede işinden olur. bu angaryalara da bir şekilde eyvallah eden çalışan zamanla iş saatlerinin uzadığını fark eder. çoğu zaman emrivaki yapılır ve çalışana fikri sorulmaz. zamanla çalışma saatleri o kadar esnek bir hale gelmiştir ki, çalışma saati mesai ücreti dahi verilmeden günde 12 - 14 saati bulabilir.

    tüm bu olumsuzluklara sesini çıkarmayan çalışanlar zamanla sömürülecek enayilere dönüşmüşlerdir işverenin gözünde. bu aşamadan sonra işverenin iyi niyetli ya da kötü niyetli olmasının da bir önemi kalmaz. artık her koşulda deli gibi çalışan ve işinden olma korkusuyla sesini çıkarmayan bedava iş gücü bulunmuştur bir kere.. maaş zamanı gelip çattığında işveren ya ortadan kaybolmakta ya da hiçbir şey olmamış gibi davranmaktadır. maaş günü olduğu kendisine hatırlatıldığında sevmediği bir akrabası borç istiyormuş gibi yüzünü ekşiterek "sonra sonra" der. üzerine gidildiğinde falanca yerden ödeme bekliyorum, filanca senedi yarın kırdırıyorum senin maaşını vereceğim ama kimseye söyleme filan der. bazen de sinirlenir, köpürür. çalışan çok üsteler ve hiç parası kalmadığını, işe bile gelecek parası olmadığını (servis mi? yol ücreti mi? yok artık..) söylediğinde eline 15 - 20 lira tutuşturulur ve idare etmesi söylenir. bu para bir aydır gece gündüz demeden çalışan kişinin hem yol hem yiyecek parasına karşılık geleceği düşünülerek verilmiştir. bu durum aslında çalışanla açıkça alay etmektir. ertesi gün maaşını tekrar soran çalışana "sen ne bencilmişsin ya, daha dün para verdim ya ben sana. bak sor bakalım senden başka para alan olmuş mu? lütfen ama lütfen!" diyerek çıkışılır.

    tüm bu şartlar altında "ben eşek olduktan sonra semer vuran çok olur" diyerek işten ayrılan çalışan, içerde kalan parasını da artık unutmak zorundadır. kalan parasını istemeye gittiğinde "ben işten ayrılan adama para vermem. bak daha çalışanların maaşları duruyor." denir. "ben aylardır beş kuruşsuz çalışıyorum ya?" diye sorduğunda ağza alınmayacak küfürlere ve hakaretlere maruz kalır. bu durumda çalışan kişinin arkasında bir 'dayı'sı olması çok önemlidir. allahın garibanının da zaten dayısı olsa bıyığındaki çorbayı silmekten aciz bu öküz işverenlerin hanzoluklarını en baştan çekmez zaten.. o para ya kalır ya da en iyi ihtimalle işverenle yüz göz olunan beş on görüşmenin ardından bir gün 40 lira, ertesi gün 30 lira şeklinde bölük pörçük de olsa kurtarılır.

    o işyerleri direne direne günün birinde batar ancak batana kadar da bedava işçi çalıştırmaya devam eder. bu hikayeyi orada çalışan her kişi yaşar ve o her gittiğinde yerini dolduracak biri hemen bulunur. durumun bu kadar berbat olmasının nedenini "piyasa çok kötü" "ekonomik kriz var yıllardır çıkamadık" ya da "kısmet.." diye açıklıyorlar. bu ortamın sorumlularının para alamayacağını bildiği halde çalışma koşullarının çok çok kötü olduğunu gördüğü halde, bir hiç için insan üstü bir enerjiyle çalıştığı halde sesini çıkarmayan beş kuruşsuz yaşama uyum sağlamak için neredeyse evrimleşmeye başlamış çalışan milleti olduğunu söyleyebilirsiniz. bir başkası çıkar "fakirlik öyle bir boyutta ki, insanlar aç karna evde oturacaklarına en azından bir işe yaradıklarını hissetmek için çalışıyorlar. artık faturaların düzgün ödendiği, düzenli olarak meyve - sebze ile beslenilebilen, tabanında beş santimlik delik olan ayakkabılar giymenin zorunlu olmadığı bir hayat bu insanlar için çok uzak bir hayal" der. 'bu insanlar'; ilkokul okumamış, okuma yazma bilmeyenler, lise mezunu, bir zamanlar lisede voleybol takımıyla turnuvalara katılmış yarı eğitimliler, artık yok olan ortadireğe mensup bir ailede doğup büyüyen, ailesinden sermayesi olmadığı için bir iş kuramamış, "okulun senin sermayen" masallarıyla büyütülmüş üniversite mezunları..
    bu ortamın şimdiki sorumluları elbette sesini çıkarmayan, kapana bir fare kısılsın da peyniri biz yiyelim mantığıyla yaşayan çalışanlar. ancak bu ortamı hazırlayanlar; toplumu cahilliğe ve fakirliğe mahkum edip düşünmeden yaşayan et beyinliler haline getirenler, zihinsel gücü, eğitimi bir yana itip ümmetçilik, hemşericilik mantığıyla kısır döngü yaratanlar, memur hakları için, onların da hakları için yürüyen memurları ölesiye coplayan, artık bitip tükenmek üzere olan hakları için mücadele eden işçilere insanlık ayıbı olarak bakılan tazyikli su ile müdahale eden güvenlik güçleri, durumu düzeltmek için olumlu bir çaba sarf edeceğine yapay gündemlerle ortalığı maymun adasına çeviren devlet büyükleri (!), tüm bu korkunç ortamdan habersizce kendi evreninde yaşayan, tek derdi daha 'havalı' görünmek olan, gerçekten bir haksızlıkla yüz yüze geldiğinde 'arayı düzeltelim de işimi görüver' mantığıyla kendi gemisini kurtarmayı öğrenmiş, verdiği tek tepki ailesinin ezberlettiği ve ancak onların izin verdiği konularda söylenmek olan, sözüm ona avrupai ama avrupanın giyim ve ağız yayarak konuşma trendlerinden fazlasını öğrenme gereği duymamış üniversite öğrencileri."

    yukarıdaki yazı 'gerçek ortadünyadan masallar: mordok bizi düdüklüyor" kitabının birinci cildinin arka kapağından araktır. devamı gelir..

    aylar sonra gelen: kitabı nerede bulacağınızı bana sormayınız. böyle bir kitap yok. gerisini, berisini de, devamını da yaşayarak yazıyorum. siz de yazınız, boş durmayınız..
  • kekemedir
  • maaş alamayıp, sefalet dolu anlar yaşayan ve sıradan olamayan tiptir. nasıl sıradan olsun, çoğu insan az veya çok maaş günü maaşını cebine koyarken bu insan sadece elleri üşümesin diye elini cebine sokar.

    patronların açıklama yapma gereği duymaması ise ayrıca tuhaftır. maaşını almadan çalışmaya devam eden vatandaş sıkıntılı günler geçirir, ha bugün, ha yarın verirler umuduyla evden işe, işten eve gider gelir, yollarda çektiği çileyi ve iş yerindeki sıkıntılarla boğuşurken bir de maaşını alamaması iyice bozar maaşsız elemanımızı.

    bu tipler bir de genelde utangaç olur, gidip işverenine "ne oldu bizim maaş" diyemez. saydığımız sıkıntıları yaşamaya bir müddet daha devam eder. yazık lan adama, belki fazla sevecendir.
  • medya sektöründe sıkça rastlanılan tiplerdir.
  • bildigin ogrenci...
  • son yılarda çorlu bölgesindeki fabrikalarda (özellikle tekstil) sıkça rastlanan durumdur.adam 10 yıldır aynı fabrikada çalışıyodur eğer işte ayrılırsa 10 yıllık tazminattan olacaktır (yaklaşık 9000 ytl).sırf tazminattan olmamak için 4-5 aydır maaş almadan çalışıyodur.her ay ev kirası , okul masrafı , ev giderlerini nasıl karşılar bilemiyorm.bizzat eski çalıştığım iş yerinde durum buydu.
  • (bkz: intern)
  • bünyesinde çalışmakta olduğu şirket,
    boyundan büyük birsürü işe el atmaya çalıştığı için,
    ay başında alması gereken maaşı ayın yirmi yedisi olmasına rağmen alamayan çalışan tipidir.
    şirket ona vereceği maaşa güvenip derin sulara yelken açmaktadır sanırsa.
  • tazminatı kaybetmemek için su sıralar maaşsız çalışan benim için kullanılabilir. zevkten değil mecburiyetten katlanılan bu durum, aslında teğet gecen krizde (ki bu da tamamen psikolojik) işten çıkartılanlara tazminat vermek için, işten çıkartılmayan çalışanlara maaş veremeyen şirketimin kendini toparlama çabasıdır. parasız çalışmak salaklık gibi algılansa da işten çıkmakta alınacak tazminatın yanmasına neden olacağı için çıkılamaz, yoksa salak mıyım parasız çalışayım?
hesabın var mı? giriş yap