• senelerdir çalıştığım ve yaşadığım ülke.

    - doğası muhteşemdir.
    - her yerinden su akar. toprağı elle kazsan bile nemli toprağa 3 denemede denk gelmen olasıdır.
    - balları harikadır.
    - şarapları muazzam ötesidir, fransız şaraplarını donunda sallar o derece.
    - rakija da vardır, tadı kanyağı andırır. zamanla kendine alıştırır. salatayla uche-högh ikilisi gibi bir uyumları vardır.
    - halkı çalışmaktan çok çalışıyor gibi gözükmeyi sever. işleri ertelemeye bayılırlar. kurumsal yerleri üyelikten çıkıyorum, almıyorum diye tehdit etmenizi umursamazlar.
    - makedonya arnavutları çekilir çile değildir. tüm illegal ve büyük para getiren işleri kendi çevrelerine yedirirler. 30% civarı nüfusu oluşturdukları için politikayı yönetenler onlardır. arka planda gözükürler ama hem sağcılardan, hem solculardan götürürler. avm'lerde engelli yerine park eden araçlar hep arnavut nüfusun yoğun olduğu yerlere ait plakalarla doludur. makedonlardan fazla ayrıcalığa sahiplerdir.
    - yemekleri kötü değildir ama türkiye'ye kıyasla kötü kalır ama eğlenmeyi bizden iyi bilirler.
    - adım başı kumarhane ve bet ofisler vardır. bu kadar fakir bir ülkede, bu kadar fazla olması aşırı ilginç gelir bana hep. muhtemelen kara para aklama aracı olarak kullanıyorlar.
    - mevcut başbakan zaev kenevir üretmektedir. bunun yağını, inciğini, cinciğini satar ama arka planda dönen bir şeyler var mı bilinmez.
    - genellikle türkleri severler, çok sayıda 70 yaş üstü makedon az veya çok türkçe bilir. bu da beni şaşırtan olaylardan biridir.
    - çok sayıda türk firma vardır. marketler türk markalarıyla doludur.
    - avrupa'ya kıyasla çok ucuzdur.
    - gece hayatı fena değildir ama sürekli aynı şeyleri görüyor olmak biraz sıkıcı gelmeye başlar bir süre sonra.
    - çok sayıda türk öğrenci vardır, bunların geneli boş beleş, e5 üniversitelerini bile kazanamayan 70 altı iq'ya sahip çocuklardır.
    - aşırı kötü araba kullanılan bir yerdir. istanbul'un aksine taksiciler olmasa size kimse yol vermez.
    - kızları çok süslüdür ama genel olarak zevksizlerdir. gizli kapaklı seks hayatları vardır, ufak bir yer olması ve herkesin birbirini tanıması sebebiyle yabancılarla dışarıda görünmekten çok hoşlanmazlar.
    - canlı müzik kültürleri çok güzeldir. barlarda rock ve blues, kafana dedikleri meyhane tadındaki restoranlarda ise klasik makedon şarkıları çalar. bu şarkıların içinde eski türk müziğine inanılmaz benzer ve hatta aynı olan şarkılara denk gelmek aşırı olasıdır.
    - avrupa birliğine girmeleri en az 10 sene mümkün gözükmemektedir. kat etmeleri gereken çok yol var.
    - dışarıya inanılmaz göç vermektedirler ve bu iş gücünü önemli oranda azaltan bir etkendir.
    - kavga eder gibi konuşurlar ama asla kavga etmezler. bir kere bile denk gelmedim.
    - bizim kültürümüze göre konuşma şekilleri ve hitapları kaba gibi gözükür ama aslında kaba değil samimilerdir ve gereksiz nezaket diye bir şey hayatlarında yoktur.
    - son olarak, genellikle çok tatlı bir kültüre ve insanlara sahip olan bu ülkenin durumu çok üzücüdür. zaten bir ırk olmayan makedonların kurtuluşu, yugo-slavya (güney slavlar) gibi bir oluşumun içerisinde yer almaktan geçer.
  • bu cografyanin nasil bir cografya oldugunu anlatmak icin dun yasadigim bir olayi aktarmak istiyorum. uskup'ten tetova'ya giden dolmustayim. yanimda benimle turkce konusmaya hevesli biri var. 20'li yaslarinda bir kiz. sirbistan'da yasiyorlarmis. arnavut kokenli. turkcesi cok duzgun cunku turkiye'de yasamayi cok istiyormus ve televizyondan turkce ogrenmis. biz makedonya'dayiz. bir sure konustuktan sonra kendimizi yaprak dokumu'ndeki necla o adami ayartmakta hakli miydi haksiz miydi, bunu tartisir bulduk.

    hararetli hararetli konusurken bir an durdum napiyorum lan ben diye.. makedonya'da bir dolmusta sirbistan'da yasayan arnavut biriyle turkce konusarak yaprak dokumu tartisiyorum.

    not: "sozlukcunun aslinda demek istedigi" yazacaklara simdiden bol sans dilerim.. lan bak ters bisey yazmayin olm, sahiden olay cok ilginc..
  • yunanistani former turkish republic of greece seklinde protesto eden ulke
  • yunanlıların herşeye sahip çıkma sorunsalına bir örnek daha. yunanlılar'ın* makedonya ve büyük iskender'in mirasına da sahip çıkmak için kuzey yunanistan'a makedonya demesi, gerçek makedonya bağımsızlığını alınca türlü çirkefe yatmaları sonucu bu ülke maalesef resmi kayıtlarda former yugoslav republic of macedonia* olarak geçmektedir. ulan her bişeyi siz yaptınız tamam. demokrasi, felsefe, kültür hepsi sizden geldi. hadi doymadınız coca colanın formülü, anal seksin isim hakkı* ve tanganın icadı da sizin olsun ama kardeşim bırakın adamlar ülkelerinin ismini rahat rahat kullansın ya
  • uzun zamandır gitmeye niyetlendiğim ve sonunda bu yaz gitme fırsatı bulduğum ülke.

    şöyle geniş bir şekilde yazarım izlenimleri.

    adım adım yazalım:

    makedonya son yıllarda türkiye'den çok fazla turist çeken bir yer. vize istememesi, yakın olması, ucuz olması ve bir şekilde tarihi bağlarımızın olması ana sebepler.

    makedonya'ya pegasusla ya da thy ile gidiliyor. pegasusun fiyatları daha uygun fakat her zamanki gibi pegasus sıkıntılar yaratabildiğinden biraz esnek planlar yapılması tavsiye edilir.

    makedonya'da gidilecek birçok yer olmasına karşın genelde insanlar üsküp'e ve ohrid'e giderler. elbette gezmek isteyebileceğiniz üsküp'e 1-2 saat araba yolculuğu uzaklıkta muhteşem doğa parkları da vardır ama tercih size kalmış.

    üsküp havaalanına vardığınızda saatlerinizi 1 saat geriye almayı unutmayın. havaalanı bir başkent için küçük ve üsküp şehir merkezine ulaşımı taksiyle sağlayabilirsiniz ya da vardar turizmle üsküp'e gidebilirsiniz. taksi fiyatları pahalı değil o kadar ama yine de gerek yok diyorsanız vardar turizm idealdir. havaalanı dışında vardar turizmin saatlerinin yazdığı bir yer var. içerden zaten bileti alabilirsiniz.

    para birimi olarak 100 makedonya dinarı 5 tl civarı bir şey yapıyor (son kur 100 dinar 5,4 tl). atmlerden para çekmek problemli değil. yanlış hatırlamıyorsam ne kadar para çekersen çek bankamatikler 100 dinar sabit komisyon alıyorlar. ufak detay, üsküpte halkbank vardır.

    makedonyada türkçe bilen çok fazla insan var. o yüzden çekinmeyin. ingilizce ya da rusça yetmediğinde türkçe şansınızı deneyin.

    vardar turizmle üsküpe gelme kişi başı 150 dinar. makedonyada genel olarak otobüsler eskidir. öyle travego felan pek beklemeyin.

    makedonya genel olarak öyle pek zengin bir ülke değil. tarım üzerine devam ediyor ekonomi. her taraf yemyeşildir zaten bunu ilk bakışta gözlemleyeceksiniz.

    üsküpe geldiniz. otelinizi isterseniz internetten booking.comdan ayarlayın, isterseniz kendiniz seçin. üsküpte otel fiyatları o kadar pahalı değildir. iki kişilik odayı geceliği 100-150 tl ye nispeten eli yüzü düzgün bir otelde bulabilirsiniz. elbette daha ucuz opsiyonlar arıyorsanız hepsi mümkün.

    üsküpte yapılacak şeylere gelince; eski tarihi evleri gezebilirsiniz, bizim pazarlara çok benzeyen (ne benzemesi lan birebir aynı işte) yapılar var oralarda takılabilirsiniz. köfte yiyebilirsiniz ki köfteleri güzeldir :) ve benim favorim ise üsküp arkeoloji müzesine gidebilirsiniz. tabi arkeoloji müzesinin civarında takılmayı akşama bırakın, efsane manzaralar çıkıyor ortaya. hemen arkeoloji müzesinin yanında cafeler, barlar vardır. istediğiniz şekilde takılarak gayet eğlenebilirsiniz oralarda.

    ufak bir foroğraf paylaşayım:

    link

    üsküp içinde taksi ya da otobüsler kullanılır. otobüslerin bazılarını yenilemişler tıpkı ingilteredeki gibi çift katlı otobüsler var çok tatlı olmuş. taksi de ucuzdur fakat yapabiliyorsanız sorup baştan binin ya da taksimetreyi açtırın. taksiyle ilgili problem yaşamdım hiç ama yine de taksici milletine güven olmaz.

    üsküpte alışveriş olaylarında tabi ki pazarlık şart. küçük şeylerde fiyat çok oynamaz ama 500 dinarlık bir ürünün fiyatı bayağı düşebilir haberiniz olsun.

    üsküpte geçirilecek zaman bana göre en fazla 2 ya da 3 gündür.

    kızları güzeldir, cana yakındır.

    şimdi sıra ohrid izlenimlerine geldi.

    öncelikle;

    (bkz: ohrid)

    makedonya'ya gidilip de görülmesi gereken yerdir. klasik olacak ama makedonyalılar ohridi cennetten düşen toprak diye adlandırıyorlar pek de haksız değiller.

    öncelikle ohride gidiş. ohride otogardan otobüslerle gidiliyor. eğer havaalanında direk geçiş yapacaksanız zaten vardar turizmin geçtiği yerlerden biri de otogar. orda inip direk gidebilirsiniz. vardar turizmden indiğinizde taksiciler yanaşacaktır pek sallamayınız. gerçi 3-4 kişiyseniz size kalmış yine de.

    otogarda birçok firma ohrid'e gidiyor fakat genelde en iyisi galeb turizm. kişi başı ohride gidiş 500 dinardı yanlış hatırlamıyorsam. üsküp-ohrid arası çok mesafe yok ama yine de yol 3-4 saat sürebiliyor. bazen otobüsler farklı şehirlere de uğrayacam ayağına uzatabiliyorlar yolu, binmeden önce mümkünse sorun. yolculuk sırasında ihtiyacınız olacak, yanınıza su alın muhakkak. bu yol biraz bizim karadeniz yollarına benziyor. her taraf yemyeşil. güzel bir manzara şöleni oluyor açıkçası. yolun yarısında güzel bir yerde mola veriliyor. orada ismini hatırlamadığım bir yerel yiyecek var, biraz yağlı gözleme tarzı, ondan yiyebilirsiniz.

    geldik ohride. ohrid, ohrid gölünün yanına kurulmuş bir yerleşim merkezi. bir tarafı yemyeşil, diğer tarafı ise masmavi. ohrid şehri üç parçadan oluşuyor aslında. ilk parça yerel insanların yaşadığı kısım, bir anadolu kasabasından farkı yok. ikinci kısım tarihi mekanların olduğu göl kıyısı olan kısım. zamanınızın çoğunu burada geçireceksiniz zaten. üçüncü kısım ise sahil kısmı. sahil derken, kıyı kasabasından uzaklaşıyorsun yol üzerinde birçok otel, pansiyon tarzı yerler var.

    ohrid turistik olduğu için makedonyanın geri kalanına göre biraz pahalı. fakat pahalı dediğime aldanmayın. ohriddeki en lüks mekandaki en pahalı yiyecek taş patlasa 1000 dinar felan yapıyor. yani türkiye standartlarına göre bayağı kardasın yine. ama tabi ki harcamaları yaparken hesap tutmak iyidir. normal bir yerde iki kişi yemek felan yaklaşık 500-600 dinar felan tutabiliyor.

    ohridde ya kıyı kasabasında kalırsın ya da sahil şeridindeki villa tarzı yerlerde. eğer araba kiralamadıysan şehirde kalmak daha mantıklı ama eğer huzur arıyorum diyorsan sahil şeridi tam istediğini verecektir. biraz uzak (6-7 km yaklaşık) ama taksiyle çok tutmuyor. 6-7 kmlik yol için taksiye yaklaşık 300 dinar civarı (10-15 tl) felan veriyorsun. yine de şehir merkezi candır. gece hayatı için daha iyi oluyor.

    ohrid kıyı kesminde makedonyalı görmek zor. genelde turist kaynıyor. her türlü turist mevcut. çok fazla türkiyeden turist gördüm onu da belirteyim.

    ohrid de nasıl gezilir, ne yapılır onu anlatayım.

    şimdi arkadaşlar, ohrid tarihi bir yer o yüzden gezilecek birçok kilisesi, surları felan var. aynı zamanda gölüne girilebiliyor. sokakları ise zevkle içinde kaybolunacak kadar güzel. size tavsiyem, ilk gün tarihi yerleri bitirin, sonrasında ohrid de eğlenmenin tadını çıkarın. tarihi yerlerle alakalı da şöyle bir plan izlemiştik. göl kıyısında motorlar var. normalde yarım saat felan için 300-500 dinar alıyorlar. öncelikle bir ohrid haritası edinin tarihi yerleri gösteren. sonra bu motorların biriyle anlaşın 300 dinara. sonra da sizi st john kaneo kilisenin yanına bıraksın.

    st john

    başta biraz tırmanacaksın ama inan bana şehir merkezinden git gel yapmaktan daha güzel oluyor. hem göl turu iyidir, candır.

    ordan haritayı da takip ederek ne varsa gezin oralarda. zaten aşağılara doğru inip şehir merkezine çıkmış olacaksınız.

    yemek olayı konusundaysa, ohrid de türk yemekleri yapan yerler var. bazılarını arnavutlar işletiyor, bazılarını türkler. ben yemek konusunda iki yeri çok beğenmiştim. ilki pizzeria cosa nostra, ikincisi ise club havana. club havana konusuna ayrı gelicem fakat bu iki mekan hem ambiyans açısından hem hizmet açısından hem de ürün kalitesi açısından iyidir. elbette birçok başka mekan da mevcut.

    yemekleri bizim yemeklere çok benziyor. makedonya mutfağı zaten bizim mutfakla avrupa mutfağının bir karışımı gibi. elbette kendilerine has yemekleri de var. kısacası makedonyada yemek konusunda çok sıkıntı çekmezsiniz.

    göl konusundaysa şunu söyleyeyim, yüzülebiliyor. birçok ufak sahil var ve insanlar göle giriyorlar. suyu genel olarak temiz. fakat ben gittiğimde haziran-temmuz arasıydı. nispeten daha sıcaktı. fakat o zaman bile bazı akşamlar hafif soğuyabiliyordu. o yüzden her ihtimale karşı hırka felan almanız mantıklı olabilir. tabi gitmeden hava sıcaklıklarına bakın genel olarak.

    göle girme dışında gidin sokaklarında kaybolun, inanın çok zevkli olacak :)

    gece hayatı içinse club havana ve yakınındaki mekanları tavsiye ederim. göl kıyısında çok güzel bir hizmetle güzel zaman geçirebilirsiniz.

    alışveriş kısmına gelirsek; şimdi agalar ohridin incisi meşhurdur. aslında tam olarak inciden öte sedefin üstü kaplanıyor herhalde doğal yollardan. neyse o kısmı anlamadım zaten tam. mesele şu, yakınlarınıza özelliklere yakınlarınızdaki kadınlara güzel hediyeler alabilirsiniz buradan. ohrid incilerini satan dükkanlardan bazıları türk. size yardımcı olurlar. ama pazarlığın da bokunu çıkarmayın lütfen. birkaç türk müşterinin resmen elemanlara biz türkiyeden geldik bize her türlü indirimi yapacaksın tribini gördüm ben utandım resmen. 70-150 tl arası fiyata çok güzel hediyelik eşyalar alabilirsiniz bütçenizi ayarlayın ona göre muhakkak.

    aklıma gelen bir şey daha, adamların kuruyemiş kültürü var. cidden var. öyle sokakta göreceğiniz satıcılardan bahsetmiyorum. biraz dolaşın zaten iyi yerlere denk gelirsiniz.

    soracağınız bir şey olursa yardımcı olmaya çalışırım. iyi tatiller.

    edit: makedonyada kumar legaldir haberiniz olsun.
  • 2 ay sonra 27 yaşına basacak biri olarak, ilk yurtdışı seyahatimi geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiğim ülke. kendi adıma ilk yurtdışı deneyimi olarak genel anlamda memnun bir zaman geçirdim diyebilirim.

    aramaya inanmadan, önceden yazan olmuş mu diye düşünmeden deneyimlerimi aktarmak istiyorum efenim. çok ama çok uzun bir entry olacak, şimdiden hatırlatayım.

    1 şubat günü izmir'den üsküp'e inişimi yapıyorum, oranın saatiyle 15:25 gibi. pasaport kontrolünden sonra üsküp havalimanı'nın içine girdiğinizde farkettiğiniz ilk şey, bizdeki standart otogarlar büyüklüğünde bir yer olduğu oluyor. kapıdan çıktığınızda sizi karşılayanlar tabii ki de taksiciler oluyor. taksiyi kullanmayı düşünenler için, şehir merkezine 25 euro isteniyor sizden. ben 25 euro vermek yerine, w yazan firmadan otobüs bileti aldım şehir merkezine, 200 makedonya dinarı (mkd) tuttu. bu arada bunu yazarken güncel kuru 1 tl = 1.87 mkd olarak düşünün (yani 107 lira gibi düşünün 200 mkd'yi). maalesef bu insanların da paraları bizimki gibi zaman içinde çok fazla devalüasyon yaşamış ve "deni" denilen bir nevi "kuruş"larını artık kullanmıyorlar.

    yaklaşık 40 dk'da şehir merkezine geliyorum, otobüs sizi en son holiday inn otelinin önünde bırakıyor. buradan airbnb'den tuttuğum, 4 gün boyunca kalacağım daireye doğru yürümeye başlıyorum. daire "karpoş" adındaki, merkeze yürüyerek yaklaşık 20-25 dakika mesafedeki semtte bulunuyor (wiki'ye göre aslında tek başına bir ilçe belediyesiymiş). ve bu mesafeyi yürürken şehrin görüntüsünü ve makedon insanını ilk kez inceleme fırsatını yakalıyorum.

    üsküp şehir merkezi iki kısımdan oluşuyor: vardar nehrinin güneyindeki nispeten modern kısım ve kuzeyindeki tarihi çarşı (türk çarşısı). bu ilk günkü yürüyüşümde bu modern kısımdan geçiyorum ve ilk başta devasa büyük iskender heykeli ve çevresinde halen bazıları inşa halinde olan binalar dikkatimi çekiyor. mevcut binalar da o kadar eski binalar değil, üsküp 1963'te büyük bir deprem geçirmiş ve şehrin büyük bir kısmı yeniden inşa edilmek zorunda kalınmış.

    yürümeye devam edince şunu farkediyorsunuz, kulaklık takıyorsanız ve tabelalara çok bakmıyorsanız, gayet türkiye'de yürüyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. insanların tip ve görünüşlerinin de yer yer bize benzediğini burada belirteyim. ilk başta "burada niye bu kadar çok halkbank var?" deme ihtimaliniz var. burada "türkiye'de miyim, değil miyim?" diye afalladıktan sonra, her 3-4 dükkanda bir görülen "bilmem ne casino" tabelaları sizi kendinize getiriyor. eğer bulgaristan'da kullanılan kiril alfabesini okuyabiliyorsanız (bulgaristan göçmeni bir aileden geldiğim için, babam küçükken öğretmişti ve nacizane okuyabiliyorum) türkçe'ye oldukça yakın kelimeler gördüğünüzde bir kez daha afallayabilirsiniz. bu sorgulamayı sıklıkla yaşama ihtimaliniz var. tabi bu arada, makedonya kirili'nin birkaç farklı harf içerdiğini de bilmekte fayda var. bir de sanırım kiril alfabesinde bazı harflerin küçükleri farklı yazılıyor, küçük "t", "m" gibi yazılıyor, gibi.

    adresi nihayet buluyorum ve ev sahibiyle iletişime geçip buluşuyorum. 7 günlük macera içinde gördüğüm üzere makedonlar, ingillizcesi yetersiz de olsa sizinle sağlıklı bir iletişim kurmaya çabalıyor. afedersiniz en düşük seviye ingilizce bileni bile sizinle iletişimde kalabilmek için elinden geleni yapıyor. ev sahibinin ingilizcesi iyi ve güzel bir şekilde anlaşıp, daireye geçiyorum. bu arada daireye 4 gece için 3000 lira ödedim. bu noktada, taharet musluksuz ne yapacağınızı düşünmeye başlıyorsunuz.. ama klozet hemen duşun dibindeyse işiniz kolay :) ve ilk geldiğim günü, tahmin ettiğim üzere arnavutların işlettiğini tahmin ettiğim (çalışanlarının çoğunlukla makedonca dışında bir dil konuşması ve isimlerinin müslüman isimleri olmasından dolayı) "plaset" isimli döner ve hamburger zincirinde sonlandırıyorum.

    ve 2'sinden 5'ine kadar sürecek üsküp maceram başlıyor. burada üniversite okuyan arkadaşımla vakit geçiriyorum ve bunun dışında da bireysel vakit geçirip şehrin envai çeşit yeme-içme mekanlarını, kafelerini ve barlarını deneyimliyorum. bu mekanlar genel olarak düzgün mekanlar, ortalamaya vurduğunuzda ve mkd'yi tl'ye çevirdiğinizde uygun fiyatlı denilebilecek düzeylerde. ortalama bir espresso'yu 60 mkd (32 tl)'den 100 mkd (53 tl)'ye, yerel biralarının 33'lüğünü (skopsko, zlatan dab vb) 90 mkd (48 tl)'den 140 mkd (80 tl)'ye gibi skalalarda içebiliyorsunuz. her kafede aynı zamanda alkol de satılabilmesi cabası.

    market alışverişlerinde de çokça seçeneğiniz bulunmakta. oraların orta-üst segment marketi sayıldığını öğrendiğim vero ve tinex, migros'un balkanlardaki ismi ramstore gibi seçenekleriniz var (hatta ramstore'un kendi avm'si bile var migros gibi). kam ve kipper'e ayrı bir parantez açmak istiyorum. kam bazı yönlerden bizdeki şok'u andırıyor, ama şok'tan farklı olarak alkol de satıyor. kipper ise, hayretlere düşürecek şekilde, iç tasarımından dış tasarımına, mermerlerinden labirent şeklindeki yapısına, kapısından alkol satmamasına kadar, neredeyse bim'in aynısı ve diğer zincirlere nazaran daha ucuz. bu saydığım marketlerin hepsinde, türk ürünlerini de bulmanız çok olası, sütaşlar, etiler, koskalar havada uçuşuyor. kipper'de mesela spot ürünler arasında ülker'in kare çikolataları vardı. eti karam, burada eti dare adıyla satılıyor falan.
    market fiyatları da genel anlamda türkiye'dekine yakın, bazı ürünler bir tık daha pahalı ama bazı ürünler de (özellikle alkol) daha ucuz. özellikle, türkiye'dekinden daha geniş skalada bulabileceğiniz bira çeşitlerinde alacağınız en pahalı bira, 100 mkd'yi biraz daha geçer anca. yerli biralarıysa (en başta skopsko ve zlatan dab) 50-60 mkd (27-32 tl) arasında fiyatlara alınabiliyor. zorlarsanız 33 mkd (18 tl)'ye bile bira bulabilme ihtimaliniz var (ben buldum, yunan birası berlin). amstel ve heineken gibi biralarsa 70-80 mkd (38-43 tl) civarı. ağır alkollerdeyse bazı çeşitlerin fiyatları türkiye'yle aynı skalaya gelse de, özellikle rakija gibi seçenekler beklediğinizden uygun (tikvesh lozova marka 70'lik rakija yaklaşık 600 mkd-320 tl, 10'luğu da 100 mkd-53 tl).

    gelelim türk çarşısına. modern merkezden birçok köprü ile geçilebiliyor bu tarafa (evet yanyana birçok köprü göreceksiniz) ama en makul seçenek tabii ki de osmanlı döneminden kalma tarihi taş köprü. çarşıya girdiğinizde beklediğiniz üzere ülkemizdeki tarihi şehirlerin çarşılarından pek bir fark olmadığını görüyorsunuz, tarihi camisi, hanı ve dükkanlarıyla. kemeraltı'na yer yer benzemekte ama sokakları daha geniş ve daha yürünebilir. uğranılmadan geçilmemesi gereken yeme-içme mekanlarının önemli bir kısmı da bu tarafta. esnafları ağırlıklı olarak türk veya arnavut, arnavut olanlar da türkçe biliyor. burada yemek olarak kosmos'ta oradaki adıyla kebap (kebap+kola 420 mkd-225 tl, tek porsiyon bile oldukça doyurucu), yemekten sonraysa nexho'da trileçe (60 mkd-32 tl) yenilebilir. bu iki yer de beni lezzet olarak hiç üzmedi. nexho'da yerken, hemen yanında bulunan muslim shop'tan gelen ilahi sesleriyle garip bir atmosfer yakalayabilirsiniz yalnız. türk çarşısının sonundaysa bit pazarı denilen ama klasik bit pazarlarıyla gıda pazarının iç içe geçtiği bir pazarla karşılaşacaksınız. buranın da esnafıyla, ürünleriyle standart bir türk pazarından pek farkı yok.

    üsküp'te gittiğim 3 avm oldu. birisi karpoş'ta bulunan skopje city mall. bundan sonra sayacağım diğer avmlerde olduğu gibi, ülkemiz avmlerinden hiçbir farkı olmadığını fark edebilirsiniz. bu avm'nin girişlerinden birinde, büyükçe bir kafe bulunuyor ve bu kafenin fiyatları da ortalama düzeyde (bu arada bu ülkede starbucks arayacak arkadaşlar boşuna aramasın, çünkü yok. ama neredeyse en ufak büfenin bile önünde lavazza'nın kahve otomatları var). diğer iki avm'yse, yanyana bulunuyor, ramstore mall ile diamond mall. ramstore mall çok büyük sayılmaz, içinde büyükçe bir ramstore bulunmakta. diamond mall'ı ise yanlış duymadıysam ülkemizdeki beşli çete üyelerinden limak holding inşa etmiş. bu yüzden içerisinde bizim avmlerin demirbaşı türk markaları var, lc waikiki, koton, defacto, civil, flo, altınbaş vs. tuvaletlerinde de taharet musluğu var ayrıca. bu 3 avm'ye bakınca, türk avmlerinden gördüğüm temel 2 farkı var: yemek katı 1-2 dükkandan oluşuyor ve otoparkları ücretli.

    bu süre içerisinde, pazar günü yolum üsküp hayvanat bahçesi ve şehir parkına da düşüyor. hayvanat bahçesinin girişi 80 mkd (43 tl) ve çok da büyük bir yer değil. ardından şehir parkına geçiyorum, burası da düzenli ve bir tarafı vardar nehri kıyısına uzanan kocaman bir park. bu parkta, şehrin (hatta makedonya'nın) her kısmında karşılaşacağınız bir manzarayla karşılaşıyorsunuz: şehrin köpekleri büyük çoğunlukla sahipli ve başıboş sokak köpeği oranı, bizim ülkeye göre çok komik bir oranda kalıyor. ve bu köpekler de çeteleşemediği için gecenin köründe yanlarından geçerken kara kara düşünmek zorunda kalmıyorsunuz. hatta çoğu kendini sevdirmek için yanınıza bile geliyor, saldırganına rastlamadım. zaten geceleri bile genel olarak yatıyorlar ya da usulca sokakta salınıyorlar.
    ha tabi bu noktada, makedonya'nın sokak güvenliğini de söyleyelim, ülkemize göre yine gayet iyi seviyede diyebiliriz. şehir meydanında gördüğünüz tek tük dilenciler ve trafik ışıklarında darbuka çalıp para isteyen roman çocukları dışında bir pürüz göremedim diyebilirim (hatta veledin biri ibrahim tatlıses-aramam eşliğinde çalıyordu darbukayı). it kopuğu da yok gibi göründü, sokakta elbette gürültücü ve serseri görünümlü gençleri vardı ama onlar da kendine gürültücü ve serseri sadece. laf atma gibi bir olayla karşılaşma ihtimaliniz çok zayıf geldi gözüme. bu arada gençlerinin de, çoğu yaş grubu gibi tipi ve görünüşleri, giyimi kuşamı bize oldukça benzemekte. onların da genci rap, trap tarzı müzikler dinliyor, telefonlarında bolca instagram ve tiktok'ta takılıyorlar.

    bu saydıklarıma ek olarak üsküp kalesi gibi yerleri de gezdikten sonra, ohri'ye (onlardaki adıyla ohrid) geçmek üzere (ve dönüşten önceki gün tekrar gelmek üzere) üsküp'ten ayrılıyorum. internetten alınabilen sitelere rastlasam da, anladığım kadarıyla bu ülkede şehirlerarası otobüs biletleri, eski usül, otogardaki yazıhanelerden alınıyor. bu yüzden bir gün önce biletimi (üsküp-ohri bileti 850 mkd-455 tl) alıp, 5 şubat'ta kaldığım evden ayrılıp üsküp otogarına geçiyorum. makedonya'nın otogarları, bizim ülkedeki toplu ulaşım aktarma istasyonlarından hallice yerler, gördüğünüzde şaşırtabilir. ama içinden tren geçen şehirlerin otogarları, otogarın içinde geçen "gar" kelimesine sadık kalınarak, bir otobüs-tren hub'ı olarak inşa edilmiş hep. yani ülke içerisinde tren kullanacak arkadaşlar için: şehrin ana tren istasyonuyla otobüs istasyonu muhtemelen aynı konumda bulunacak. ha bu arada ohri'ye giden araba otobüs değil, tipik mercedes marka minibüslerden biri olacak, bu da şaşırtmasın.

    üsküp'ten ohri'ye yolculuk yaklaşık 3,5 saat sürüyor, arabada tanıştığım 3lü türk genç grup + bir süredir orada yaşayan türk bir yazılımcıyla muhabbet ede ede gidiyoruz. yarıyolda 10 dklık bir mola veriliyor (dağ başında ufak bir tesis) ve arabadan inince irili ufaklı bir köpek grubu sizi sevgiyle karşılıyor (mecazen değil gerçekten de sevgiyle). türkiye'de olsa size havlayıp saldırmaya kalkacak olan bir grup. akşamüstüne doğru ohri'ye varmış oluyoruz ve tuttuğum eve doğru yürüyüp yerleşiyorum. sonrasındaysa 7 şubat'a kadar sürecek ohri maceram başlıyor.

    ohri'yi asıl ertesi gün deneyimleyecek durumda oluyorum ama akşam da tabi turlamadan geçmiyorum. burada leonardo pizza adındaki yerde yediğim ve menünün en yüksek fiyatlı pizzalarından biri (büyük boy, jambonlu, pepperonili, labneli bir pizza) 390 mkd (208 tl) tutuyor, yanına da aldığım 33'lük zlaten dab (150 mkd-80 tl) ile akşam yemeğimi aradan çıkarıyorum. pizzanın, türkiye'deki çoğu pizzacının pizzasından daha başarılı olduğunu söyleyeyim.

    sonraki gün, gündüz gözüyle ohri'yi gezme zamanı. şehrin muhtemelen en sessiz zamanları, şubat ayındayız çünkü (şehir dedim çünkü görünüş olarak bir sahil kasabası olsa da, yerleşik olarak 50000 civarı nüfusu olan bir yermiş). burası sakin de olsa, cıvıl cıvıl da olsa aynı güzel atmosferi hissettirecekmiş gibi duruyor şimdiden. kahvaltımı lihnida isimli unlu mamüller fırınında yapıyorum, burada da bol bol türk ile karşılaşıyorum, hatta fırın ustası abimiz de 18 aydır burada yaşayan bir türk çıkıyor. kıymalı böreğini oldukça beğendim (porsiyonu 60 mkd-32 tl). sonrasında gece dikkatimi çeken "aydın nazilli 09" yazan mekanda trileçe&kahve ikilisini tüketiyorum (160 mkd-86 tl). burayı sanırım işleten abi harbiden de nazillili. ve bu abinin arkadaşı iki gençle de muhabbet edip (ikisi de ohri'nin yerlisi türklerden) kaleye doğru çıkmak üzere ayrılıyorum. gençlerden biri bana yolun bir kısmına kadar eşlik ediyor, muhabbetten sonra tek başına devam ediyorum.
    kıvrımlı bir yoldan sonra bir sur kapısından geçip, ohri'nin eski şehrine geçiş yapıyorum. burada ayrıca kale de bulunuyor fakat haberiniz olsun ücretli. bizdeki antik tiyatrolara benzer bir antik tiyatronun yanından geçip, eski ohri evlerinin arasından aziz panteleymon kilisesi'ne ulaşıyorum. bu kilisenin yanında ayrıca küçük bir ören yeri de var ama girişi yasak. buradan sonra, gerçekten güzel manzaralar eşliğinde, taş bir yoldan yürüyüp (bu muhitin ismi kaneo'ymuş sanırım), fotoğraflarımı da çekmeyi ihmal etmeyip, aziz jovan kilisesi'ne ulaşıyorum. buradaki manzara, her şekilde "buraya kadar iyi ki yürümüşüm" dedirten bir manzara. hava açık, göle yukarıdan sıfır bakıyorsunuz, karşıda arnavutluk'un tepesi bembeyaz dağları görünüyor. manzaraya aşık olup 1 saat buradan ayrılamıyorum. fotoğraflarımı çekip, şehir merkezine geri dönüyorum. bugünkü akşam yemeğim, halk arasında "salim usta" olarak bilinen vkusno'da oluyor. her gidenin önerdiği "kaymaklı kaşarlı köfte"siyle kolaya birlikte 320 mkd (171 tl) ödeyip güzel bir ziyaret çekiyorum.

    sonraki gün, üsküp'e geri dönme zamanı. fakat manastır (bitola) üzerinden dönüş yapmak istiyorum, askeri idadiyi ziyaret etmeden dönmemek için. kabataslak bir kahvaltı yapıp ohri otogarına varıyorum ve buradaki kafede beklemeye başlıyorum. başka bir ülkede olduğumu hatırlatacak bir olay burada gerçekleşiyor, otogardaki bu kafe, ohri'nin merkezindeki kafelerden çok daha ucuz. öyle ki, dün gece şehir merkezinde 100 mkd (54 tl)'ye içtiğim espresso, bu kafede sadece 40 mkd (21 tl). bu ucuzluk karşısında şoka girip üstüne bir de 1 shot armut rakijası (80 mkd-43 tl) dikip otobüsüme yerleşiyorum (otobüs dedim ama aslında yine bir minibüs). ohri-manastır yolculuğu yaklaşık 1,5 saat sürüyor ve fiyatı 370 mkd (198 tl).

    manastır'a vardığımda yaklaşık 2,5 saatlik bir vaktim oluyor (üsküp'e son otobüs saat 16:30'da). elimde bavullarımla bu süre içerisinde şehri geziyorum. bu şehir de aşağı yukarı ohri'yle aynı nüfuslu fakat daha eski görünümlü, hatta derenin geçtiği kısımlar klasik eski türk şehirleri görünümünde. dereboyu oldukça eski görünüyor. finaldeyse, buraya asıl uğrama sebebim olan eski manastır askeri idadisi'ne yolum düşüyor. burası günümüz adıyla "bitola müzesi" ve girişi 120 mkd (64 tl). bavulumu giriş kapısında bırakıp direkt "mustafa kemal atatürk anı odası"na çıkıyorum. makedonya ziyaretimdeki en duygulu ve gururlu anım elbette burası. bu güzel bir şekilde tasarlanmış anı odasından, hatıra defterine ebedi başkomutanımıza saygılarımı sunan cümlelerimi yazdıktan sonra ayrılıyorum. şimdiyse üsküp'e dönüş vakti. manastır-üsküp yolculuğu yaklaşık 3,5 saat ve fiyatı 600 mkd (322 tl). ülkedeki şehirlerarası yolculuklarımda ilk ve son kez normal bir otobüs denk geliyor.

    bu 3,5 saatlik yolculuk, güzergahtaki şehirlerin otogarlarına uğranılarak ve otoban dışı dağ yolları kullanılarak akşam 20:00'de sonlanıyor. son gece için tuttuğum ev, "kisela voda" semtinde bulunuyor (burası da karpoş gibi aslında ilçe belediyesiymiş). bu semt üsküp'ün çoğunluğuna göre biraz daha yokuşlu bir semt, vodno dağı'nın eteklerine yaslanmakta. burasının lüks bir semt mi, yoksa tehlikeli bir kenar mahalle mi olduğunu çözmekte zorlanıyorum, ikisini de andıran unsurlar bulunuyor çünkü.

    ve artık sonraki gün, yani 8 şubat'ta, dönüş vakti geliyor.
    -sokaklarında güvenli bir şekilde dolaşılabilen,
    -çoğunlukla ülkemizi hatırlatan,
    -bazı konularda ülkemize göre eksik,
    -bazı konularda daha iyi,
    -kumarhanesi bol,
    -trafiği az,
    -alkolleri ucuz,
    -kadınları tatlı ve hoş (çoğunlukla),
    -erkekleri düzgün (yine çoğunlukla),
    -sokak köpekleri tek tük ve uysal,
    -otogarları küçük,
    -binaları ve heykelleri büyük bu 2 milyona yakın nüfuslu balkan ülkesinden, ardımda güzel deneyimler bırakarak ayrılıyorum.

    ilk defa yurtdışı görmüş, geveze bir sözlük yazarının deneyimlerini dinlediniz efenim. esen kalın.

    edit: sevgili mechtatel'in ülke hakkındaki bazı ek bilgilendirmelerini paylaşmak istiyorum:

    -kisela voda aslında bir zengin semtiymiş, evleri biraz garip görünebilirmiş sadece,
    -üsküp şehri, merkez bir ilçe ile çevresindeki diğer ilçelerden oluşmaktaymış,
    -mkd devalüasyona uğramamış, euro karşısında hep sabitmiş,
    -karpoş ismi, osmanlı'ya karşı savaşan bir halk kahramanından geliyormuş,
    -makedonya, dünyanın en az cinayet işlenen ülkelerinden biriymiş.
  • dillerinde türkçe kelimeler de olduğunu kabul etmeyen insanların ülkesi. özellikle genç nesilde bu hakim. hatta bununla ilgili bir de fıkra anlatılır. bir makedon'a "dilinizde türkçe kelime var mı?" diye sormuşlar, "yok" demiş. tabii "yok"un türkçe olduğunu bilmeden..
  • makedonya bölgesi 1821’deki rum isyanından beri sorunludur. toprak talepleri, dini idealler ve ticari kaygılar bölgenin gündeminde hiç eksik olmamıştır. 1848’e gelindiğinde ise dünyanın “milliyetçi” genel konjonktürüne uygun olarak makedonya’da da etnik ayaklanmalar ortaya çıkmıştır. 1850’lerde yükselmeye başlayan bulgar milliyetçiliği, makedonya’yı yunan-bulgar çekişme sahası haline getirmiştir. hal böyleyken 1878 ayastefanos antlaşması imzalanmış ve rusların isteği üzerine makedonya büyük bulgaristan sınırları içine dahil edilmiştir. ancak, 13 temmuz 1878’de ingiltere’nin dominasyonunda imzalanan berlin antlaşması’nda makedonya büyük bulgaristan’dan geri alınarak doğu rumeli ile birlikte tekrar osmanlı’ya verilmiştir. fakat iade edilen bölgede osmanlı devleti’nin ıslahat çalışmaları yapacağı ve ıslahatların, büyük devletlerin denetiminde gerçekleştirileceği de belirtilmiştir. bu tarihten sonra makedonya bölgesindeki bulgar nüfus ile bulgar prensliğinde kalan bulgarlar derhal örgütlenerek birleşme siyaseti yürütmeye başlamışlardır. makedonya’daki diğer etnik gruplardan sırplar ve yunanlar da bu durum karşısında harekete geçerek kendi içlerinde örgütlenmişlerdir. müslümanlar ise makedonya’nın osmanlı elinden çıkması durumunda buradan sürülecekleri endişesiyle örgütlenmiş bir diğer grubu oluşturmuşlardır.

    işte bu etnik grupların çekişmesi bölgede sürekli olayların gelişmesine neden oluyordu. 1902’de ilk büyük ayaklanma meydana geldi. osmanlı devleti ayaklanmayı zor da olsa bastırdı ve birtakım ıslahatlara girişti. osmanlı devleti’nin otoritesinden rahatsız olan balkan devletleri bu durumdan çok rahatsız oldu. bölgede nüfuz mücadelesine girmiş iki devlet olan avusturya ve rusya’nın da konuya müdahil olmasıyla olaylar iyice büyüdü. nihayetinde avusturya ve rusya ocak 1903’te, bölge için aralarında yeni bir ıslahat projesi tertip ettiler. yeni proje, berlin antlaşması taraflarına onaylatıldıktan sonra 21 şubat 1903’te osmanlı’ya bildirildi ve proje uygulamaya konuldu.

    ne var ki avusturya-rusya projesi, gerginliği düşürmeye yaramadığı gibi olaylar daha da büyüdü; öyle ki 1903, balkanlarda kanlı olaylara sahne oluyordu. ingiltere ve italya gelişmelere müdahale etmeye girişti. bu sırada rusya ve avusturya ekim 1904’te yeni bir proje ile daha sahneye çıktı. mürzsteg programı adı verilen ıslahat programına göre;

    “(1) osmanlı devleti’nin balkanlar’daki ıslahat hareketini yürütmek üzere atadığı genel müfettiş’in yanında, bir rus ve bir avusturyalı memurun bulunması;

    (2) makedonya’daki polis ve jandarma örgütlerinin ıslahı işinin bir avrupalı generale verilmesi ve bunun emrine gereği kadar yabancı subayın atanması;

    (3) yönetim bölgelerinin, toplumların ayrılıklarına göre yeniden düzenlenmesi;

    (4) genel af çıkarılması; bunun uygulanmasını kontrol için müslüman ve hıristiyanlardan oluşan bir komisyonun kurulması, buna rus ve avusturya temsilcilerinin de katılması.” isteniyordu.

    mürzsteg programı uygulamaya kondu ve bu program bölgede artık osmanlı egemenliğinin sadece kağıt üzerinde kaldığını gösteriyordu. ne var ki büyük devletlerin yönetimi de bölgede sükuneti sağlayamadı. makedonya’da kaynaşmalar önlenemedi. komitacılık had safhadaydı. böylece 1912-1913’te yaşanacak balkan savaşları’na kadar gelindi. bu kaotik ortam, balkan savaşları’nın da zeminini oluşturmuştu (fatih serkan azizata. osmanlı'dan cumhuriyet'e milli egemenlik, s. 301-303).
  • her türkün aklından geçen keşke doğuyu alacağımıza buraları alsaydıktır. böyle bir düşünce 1980lerden sonra duyulmaya başladı.
  • resmi adı "republika makedonija"dır. fyrom, bu ülkeyi tanımayan yunanistan'ın uydurduğu ve kullandığı bir kısaltmadır.
hesabın var mı? giriş yap