• altı bölümden oluşan gerçekten emek harcanmış güzide makale.
    eğer şefaat konusunda kafanız karışıksa -geç olmadan- kesinlikle okuyun derim.

    *
    - - - - - - - - - - - - - - - - mantıksal çıkarımlarla kuran’daki şefaat kavramı | 1.bölüm - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

    kuran’daki önemli derslerden biri şudur ki; eski kavimlerin birçoğu kendilerine allah’ın berisinde başta melekleri, peygamberleri, kâhinleri ve ataları olmak üzere koruyucular, şefaatçiler edindikleri için şirke batmış ve böylece batıla yöneldikleri için dinlerini, insicamlı düzenlerini kaybetmiş, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmış ve yok olmuşlardır. bugün de halen uydurulan din yoluyla en çok suiistimal edilen konulardan biri yine şefaat ve şefaatçi edinme konusudur. apaçık ayetlerle konu kuran’da açıklanmışken, tartışılır hale bile gelmemeliydi. buna rağmen mantıksal ve matematiksel olarak, ayetlerden delilleriyle yeniden incelemeye çalıştım.

    içinde şefaat kelimesi ve türevleri geçen ve de şefaatle ilgili olduğunu düşündüğüm ayetleri ortaya koyarak fikrimi net olarak belirtmeye gayret ettim. daha makbulünü birisi önüme koyana dek ulaştığım sonuç, benim için kuran’dan çıkarım yapabildiğim en makbul doğrudur. öyle de olmalıdır. en doğrusunu ise allah bilir. biz “en doğru yola ulaştığını” iddia eden değil “en doğru yola bizi ulaştır” diye her yönelişinde allah’a dua eden ve diğerlerini de sadece o’na davet eden insanlar olmalıyız.

    önce konuyla ilgili terimlere bakalım. şefaat, gördüğüm kadarıyla kuran’da “kurtarmak, aracılık etmek, yardım etmek, başkası adına iş görmek” gibi anlamlara geliyor. geleneksel kullanımda bunlarla beraber özellikle allah’tan başka birisinin, bir günahkârı cehennemden kurtarması olarak da kullanılıyor.

    ahir “son” demektir. ahiret ise bu dünya hayatının sona ermesiyle başlayacak olan farklı bir zaman dilimini işaret ediyor. razı kelimesi “mutabık, kabul edilen, makbul görülen, yaraşır, memnun” gibi benzer anlamlara geliyor. fidye ise “bir cezadan ya da beladan kurtulmak için ödenecek ücret” demek. bu kelimeler ayetlerde çokça geçtiği için ön bir hatırlatma yapmış olalım.

    bir de şirk kelimesi var tabi ki. genelde türkçede de şirk kelimesi kullanılıyor. ama bu durum şirkin sanki çok farklı ve bizden uzak bir kavram gibi algılanmasına yol açıyor. sanki tahtadan taştan putlara tapmak ya da birkaç tane allah’ın varlığını kabul etmek gibi bir anlam algısı oluşuyor. oysa şerik “ortak” şirk ise “ortak görmek” demektir. şirket de “ortaklık” demektir. allah’ın dinini şirket dinine çeviren anlayış işte bunu göremiyor. allah’a şirk koşmak onun dinine ortaklar olduğunu ileri sürmektir. bu peygamberler de olsa yanlıştır. o’nun elçileri bizim gibi birer insandır ve tek farkları vahiy alıyor oluşlarıdır. bu durum onları dinin ortağı yapmaz. hele ki birtakım zatları, âlimleri, ermiş kabul edilmişleri, hocaları, maddeleri, madde ötesi diğer varlıkları ve tanımadığımız insanları hiç mi hiç kapsamaz.

    allah’a ortak koşmak, o’nun gibi sayarak birilerini direkt rab edinmek de değildir. eğer allah’ın hüküm verdiği gibi birilerinin de din adına hüküm verebileceğini kabul edersek allah’a ortaklar koşmuş oluruz. bunun da ucu açık olup bu kapıdan her önüne gelen girer. o yüzden allah, elçilerini ve meleklerini bile dine ortak edinmemizi istememiştir. bu durum onlara saygı göstermemize ve onları seviyor oluşumuza, onların bir takım vazifeleri oluşuna engel de değildir.

    bu makalede şefaat kavramının ne olduğunu ve ne olmadığını bir anlamda matematiksel ve mantıksal çıkarımlarla ortaya koymaya çalışacağız. ayetlerde kesin olarak belirtilenler, umuyorum ki bizi gerçeğe götürecek ve makalenin sonunda şefaat ve şirk konusunda aklımıza takılan hususların cevabını net olarak bulacağız. ben anlatmaya çalışacağım ama olur a beni anlamasanız bile şefaatle ilgili birçok ayeti okuyacağınız için eğer iyi niyetli iseniz onları (ayetleri) anlayacaksınız ve inşallah güzel bir sonuca ulaşacaksınız. neticede benim yazdığım açıklamaları değil, derlenmiş toplanmış ayetleri esas kabul edeceksiniz.

    bu incelemede kuran’ı okurken kendi uyguladığım bir tekniği de anlatmaya çalıştım. yöntem şu: başta her ihtimali var sayacağız. sözgelimi “peygamberin ahrette bize şefaat edeceğini” de “etmeyeceğini” de olabilir sayacağız. başka şefaatçilerin olduğunu da olmadığını da bir kısmının olabildiğini bir kısmının olmadığını da var sayacağız. kısacası her ihtimal aksi ispat edilmedikçe var olabilir diyeceğiz. sonra ayetleri tek tek okuyacağız. okuduğumuz ayetlerden edindiğimiz gerçek bilgilere ulaştıkça “olabilirleri” hafızamızdan (fark edeceksiniz ki) elemeye başlayacağız. ayetlere aykırı hiç bir çıkarım yapmayacağız. ayetin net olarak verdiği hükümleri unutmadan (ya da hatırlayarak) bir sonraki ayete bakacağız. sınırları çize çize, dışına çıkmadan gideceğiz.

    evet, şimdi daha önceki bilgimize göre “şirk içersin veya içermesin” şefaatle ilgili bilinen ya da söylenegelen bütün olasılıklara “olabilir” varsayımıyla ilk ayetimizi okuyacağız. önce şöyle içimizden samimi bir besmele çekip allah’ın adını anarak ve o’ndan yardım dileyerek başlayalım.

    3-ali imran 80 o, melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi emretmez. siz, müslüman olduktan sonra, size küfrü mü emredecek?

    ayette açıkça peygamberleri ve melekleri “rab” edinmeyeceğimiz açıklanmış ve bunun küfür (kâfirlik) olduğu belirtilmiş. çıkarımımız belli. bundan sonra okuyacağımız ayetlerde bu çıkarımı unutmayacağız ki diğer ayetlerden çıkarım yaparken hata yapmayalım. bu ayet bize bir sınır çizmiştir. bu sınırı aşamayız.

    peki onları rab edinmemek için nasıl davranmalı ya da davranmamalıyız. bunun için gerçek rab’be karşı ne yapmamız ve yapmamamız gerektiğini bilmemiz lazım. gerçek rab kimdir? cevap kuran’da. kuran’ın şifresi hükmündeki fatiha suresini hatırlayalım.

    o rab ki (1:2) o alemlerin tek rabbidir (1:2) bütün övgüleri ona yapacağız (1:3) merhametli olan o’dur (1:3) koruyucu olan o’dur (1:4) din gününün sahibi o’dur (1:5) sadece ona kulluk edeceğiz (1:5) sadece ondan yardım dileyeceğiz.

    demek ki bu yedi tane gerçek, diğer ayetlerde unutmamamız gereken yedi veridir. denklemimizin ilk bilinenleridir. problem çözümünde elimize verilen bilgilerdir. bunların dışına çıkamayız. allah’ın sınırlarını biraz daha fark etmiş olduk. bu çıkarımlara itirazı olan yoktur sanıyorum.

    denklemimizin ilk elde edilen kıstasını genel olarak tekrar ederek devam edelim.

    çıkarım 1: peygamberler ve melekler rab edinilmeyecek. sadece rabbimize ait özellikler onlara verilmeyecek. din gününün sahibi sadece o’dur.

    *

    - - - - - - - - - - - - - - - - mantıksal çıkarımlarla kuran’daki şefaat kavramı | 2.bölüm - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

    denklemimizin ilk elde edilen kıstasını genel olarak tekrar ederek devam edelim.

    çıkarım 1: peygamberler ve melekler rab edinilmeyecek. sadece rabbimize ait özellikler onlara verilmeyecek. din gününün sahibi sadece o’dur.

    2-bakara 48 ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.

    bu ayette açık seçik biçimde bahse konu bir günün geleceği ve o gün kimsenin kimseye şefaat edemeyeceği, bir ödeme yapamayacağı, yardım edemeyeceği açıklanmış durumda. hemen aklımıza daha önce okuduğumuz fatiha suresinde geçen din günü geliyor tabi. aynen de öyle din günü geldiğinde demek ki kimsenin kimseye faydası olmayacak. demek ki kimse kimseye torpil yapamayacak.

    ancak bu ayeti gösterip bunu söylediğinizde şöyle bir tepki alabilirsiniz. “bu ayet israiloğullarına bunu söylüyor! bizim için değil onlar için söylenmiş bu! bizim gibi müslümanları bağlamaz!”

    evet, iddia kısmen doğrudur. bu ayetin önüne ve arkasına baktığımızda israiloğulları kıssasında geçtiği görülüyor. ama bu durum bizim için de öğüdün geçerli olmadığı anlamına gelmez. her ayet hepimize bir ders içerir. eğer kuran’da israiloğullarından veya başka kavimlerden bahsediliyorsa onlar gibi olmayalım diye bir nasihat içerdiği içindir. kitaptaki her kıssada bizim için öğütler ve olumlu ya da olumsuz örnekler vardır. kitaba hiçbir şey nedensiz yazılmış değildir ve sadece bir kavim için özel bir şey yoktur. eğer kavme özel bir durum varsa da bu, konuyu açıklamak içindir. böyle bir durum varsa eti yenmeyen hayvanlar bölümünde olduğu gibi allah ayrıca kavme özel olduğunu belirtir ve konuyu yine muhatap aldığı bizlere verdiği hükme bağlayarak devam eder. kimseyi hükmüne ortak etmez.

    6-enam 146 yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. ‘azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları’ nedeniyle onları böyle cezalandırdık. biz şüphesiz doğru olanlarız.

    şefaat konusuna dönersek, bakara suresinin 123’üncü ayetinde, israiloğulları kıssasından bahsedilen bölümün sonunda hemen hemen bakara 48’deki aynı ifadeler tekrarlanır ve ibrahim kıssasına geçilir.

    2-bakara 123 hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.

    şimdi çıkarımlar iki oldu.

    çıkarım 2: din günü kimse kimse adına bir şey ödeyemez, fidye veremez. kimsenin şefaati kabul edilmez, kimse kimseden yardım göremez.

    aynı surede şefaat kelimesinin geçtiği iki ayet daha vardır. bakara 254 ve 255. önce bakara 254’e bakalım.

    2-bakara 254 ey iman edenler, hiç bir alış-verişin, hiç bir dostluğun ve hiç bir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. kâfirler… onlar zulmedenlerdir.

    bu kez sadece israioğulları da söz konusu değil. bu ayetin hemen öncesinde tüm elçilere ve isa kıssasına da atıf vardır. üstelik ayet “ey iman edenler” diye başlıyor. demek ki o gün geldiğinde kimsenin kimseye şefaat etmeyeceği tüm ümmetler için de tüm insanlar için de geçerli bir durum. hiçbir alış-veriş yok. geçmiş dostluklar işe yaramıyor. ve uyarılıyoruz ki “o gün gelmeden evvel size verilenlerden (ilimden, maldan, paradan, maddi manevi tüm zenginliklerinizden) infak edin” diye.

    buradaki “o gün gelmeden evvel” sözü çok manidar değil mi? demek ki bir alışveriş yapılacaksa, birbirimize bir yardımımız dokunacaksa, birbirimizle dost olabileceksek “o gün gelmeden” evvel bunu yapmalıyız. demek ki birbirimize “şefaat” de edeceksek o gün gelmeden evvel bunu yapmalıyız. ama bu şefaat allah’ın azabından değil, şeytanın vesvesesinden ve yanlış yola girmekten birbirimize şefaat etmemiz ve birbirimize her türlü “insani” yardımı etmemizdir. bunu en iyi yapanlardan biri de elbette kuran’ın indirildiği elçi olmuş olmalıdır. çünkü onun “âlemlere rahmet” olarak gönderildiğini biliyoruz.

    21-enbiya 107 biz seni âlemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.

    birine onun yol bulması için bir harita vermek, haritanın değil haritayı veren kişinin iyiliğidir, merhametidir. merhametli olan, haritanın kendisi değil haritayı ona gönderendir. peygamberin âlemlere rahmet olarak gönderilmesi onu da rab yapmaz. kendi başına bir yetki sahibi kılmaz. örneklik oluşturur. padişahın elçisi padişah değildir. padişahın fermanını okur, fermana ilave yapamaz.

    allah, elçisiyle müminlere “siz de böyle olmaya çalışın” mesajı verir. bu dünyada insanları uyarmak bu kapsamda bir şefaattir. yardımdır. peygamberlerin de yaptığı budur. allah’ın yoluna insanları davet etmeye ve onların allah rızasına nail olmasına bir vesile olma gayretidir. bu dünyada gerçekleşen bir şefaattir. benzer ve bu düşünceyi onayan ayetler şunlardır.

    3-ali imran 159 allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. eğer azmedersen artık allah’a tevekkül et. şüphesiz allah, tevekkül edenleri sever.

    4-nisa 63,64 işte bunların, allah kalplerinde olanı bilir. o halde sen, onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle. biz elçilerden hiç kimseyi ancak allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip allah’tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette allah’ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.

    4-nisa 85 kim, güzel bir şefaatte bulunursa, ondan kendisine bir hisse vardır; kim kötü bir şefaatte bulunursa, ondan da kendisine bir pay vardır. allah her şeyin üzerinde koruyucudur.

    bu ayetten bir kez daha anlıyoruz ki bu dünya için, şefaat geçerli bir kavramdır ve yardım etme, destek olma manasında bizim de her an yapabileceğimiz bir şeydir. ayetten anlaşıldığı üzere eğer bir iyiliğe güzelliğe destek ve katkı verirsek onun neticesinden, eğer bir kötülüğe destek ve katkı verirsek onun neticesinden de payımız olacak. peki allah’ın kararına karşı çıkar gibi “onu ateşe atma” diyebilir mi birisi? kimin ne haddine olabilir böyle bir şefaat!!! ancak dua eder ki “allah’ım filanca kulunu bağışla, onu da doğru yola ilet” diye.

    60-mümtehine 4 ibrahim ve onunla birlikte olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: ‘biz, sizlerden ve allah’ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. sizi (artık) tanımayıp-inkâr ettik. sizinle aramızda, allah’a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir.’ ancak ibrahim’in babasına: ‘sana bağışlanma dileyeceğim, ama allah’tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez.‘ demesi hariç. ‘ey rabbimiz, biz sana tevekkül ettik ve ‘içten sana yöneldik.’ dönüş sanadır.’

    tüm bu ayetlerden sonra yeni çıkarımımız şudur.

    çıkarım 3: bu dünya hayatında iken allah’ın izni ile, elçilerin müminlere ve diğer insanlara, müminlerin de diğer müminlere (mümin olacaklara) ve diğer insanlara bir yardımı (şefaati) söz konusudur. kötü insanların ise kötülüğe yönelik bir şefaati vardır.

    enbiya suresinin “âlemlere rahmet” konulu ayetinin devamındaki ilk ayet şefaatin gerçek sahibine hiç vakit geçirmeden işaret eder. çünkü allah insanların şirk koşmaya ne kadar meyilli olduğunun farkındadır. “âlemlere rahmet” olarak gönderilen peygambere o ayetten hemen sonra ne diyeceği de bildirilir.

    21-enbiya 108 de ki: ‘gerçekten bana: sizin ilahınız yalnızca bir tek ilahtır’ diye vahyolunuyor; artık siz müslüman olacak mısınız?’

    burada peygamber insanlara şefaatini (bu dünyada) onları uyararak gösteriyor. böyle iyi bir şefaati (yardımı) ahirete bırakmıyor. ve hatta ayetin devamında her şeye rağmen bu uyarıya aldırış etmezlerse yapacağı bir şey kalmadığını beyan ediyor.

    21-enbiya 109 buna rağmen yüz çevirecek olurlarsa, de ki: ‘size eşitlik üzere açıklamada bulundum. tehdit edildiğiniz (sorgu ve azab günü) yakın mı, uzak mı, bilemem.’

    işte bu dünyadaki şefaatin şekli. hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği din gününde değil, bu dünyada, burada. uyardım, açıkladım diyor. ötesini ben de bilmiyorum diye ekliyor. peki bugün peygamber 1400 küsür sene evvelden gelerek bize şefaat edebilir mi? fiziken olmasa da bıraktığı emanetle edebilir. çünkü onun söyledikleri (ona vahyedilenler olarak) kuran’da yazılı olup halen önümüzde duruyor. o’nun örnekliğini ayrıca ruhundan, bedeninden veya rivayetlerden aramaya gerek yok. eğer allah’ın salih bir kuluysa (ki öyle olduğuna iman ediyoruz) zaten kuran’da ona “şunu söyle” “şunu yap” “şunu yapma” denilenleri aynen emredildiği biçimde uygulamış olmalıdır.

    eğer peygamberin örnekliğini arıyorsak başta “de ki” diye başlayan ayetler olmak üzere kuran’da istediğimiz kadar örnekliğini buluyoruz. demek ki peygamberimiz ve ona vahyedilenler “allah’ın rahmeti” olarak âlemlere gönderilmiştir. anlamamız gereken budur. yoksa peygamberi kendinden rahmet sahibi olarak görüp ilahlaştırmak değil. çünkü ilk çıkarımımız buna mani oluyor.

    çıkarım 1: peygamberler ve melekler rab edinilmeyecek, sadece rabbimize ait özellikler onlara verilmeyecek…

    *

    - - - - - - - - - - - - - - - - mantıksal çıkarımlarla kuran’daki şefaat kavramı | 3.bölüm - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

    eğer peygamberin örnekliğini arıyorsak başta “de ki” diye başlayan ayetler olmak üzere kuran’da istediğimiz kadar örnekliğini buluyoruz. demek ki peygamberimiz ve ona vahyedilenler “allah’ın rahmeti” olarak âlemlere gönderilmiştir. anlamamız gereken budur. yoksa peygamberi kendinden rahmet sahibi olarak görüp ilahlaştırmak değil. çünkü ilk çıkarımımız buna mani oluyor.

    çıkarım 1: peygamberler ve melekler rab edinilmeyecek, sadece rabbimize ait özellikler onlara verilmeyecek…

    gelelim bakara 255’e…

    2-bakara 255 allah… o’ndan başka ilah yoktur. diridir, kâimdir. o’nu uyuklama ve uyku tutmaz. göklerde ve yerde ne varsa hepsi o’nundur. izni olmaksızın o’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? o, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (onlar ise) dilediği kadarının dışında, o’nun ilminden hiç birşeyi kavrayıp-kuşatamazlar. o’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. onların korunması o’na güç gelmez. o, pek yücedir, pek büyüktür.

    burada allah açık açık meydan okumuyor mu? siz kim oluyorsunuz da ben varken birilerini, kendinize şefaatçiler ediniyorsunuz demiyor mu? bu sözü işittikten sonra biz hangi cesaretle “peygamber bize şefaat edecek” diyebiliriz!!! hıristiyanlar da aynı hataya düştüler. isa’nın onları kurtaracağını iddia ettiler. mekke’li müşrikler de melekleri ileri sürmüştü. şimdi “müslümanların” büyük kısmı sadece peygamberin de değil, sıralı sırasız birçok zatın da şefaat edeceğini umuyorlar. allah aşkına, kim kimi, kimin azabından kurtarıyor!!!

    fakat bu ayette geçen “izni olmaksızın” sözünü nasıl açıklayabiliriz? ya “ben izin vermem kimseye” diyor ya da “izin vereceklerim var ama siz bilmezsiniz” diyor. veyahut “siz birilerinin şefaat edeceğini iddia ediyorsunuz, bunu reddediyorum” demesini böyle açıklıyor. hiçbiri değilse de burada allah’ın bir gerçeği sözkonusu. biz bulsak da bulmasak da. yine de günümüzde çokça dile getirilen şu çıkarımı devre dışı bırakmayalım biz.

    çıkarım 4: allah izin vermedikçe kimse şefaat edemez. eğer allah izin verirse birilerinin şefaati söz konusu olabilir.

    daha önceki çıkarımlarla bu çıkarım bir çelişki oluşturuyor mu sizce? ayrıca bunlar yani “önlerindeki ve arkalarındakiler” kimler? eğer “izin verilecekse” bunlar nasıl bir şefaatte bulunabilirler? benzer ayetlere bakalım.

    10-yunus 3 şüphesiz sizin rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden, işleri evirip-çeviren allah’tır. onun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. işte rabbiniz olan allah budur, öyleyse o’na kulluk edin. yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?

    benzer bir ayet ama önemli bir açıklama getirmiş. şefaat bahsinden sonra “rabbiniz allah’a kulluk edin, öğüt alıp düşünmeyecek misiniz” diyor. o halde birileri bir ihtimal ve bir şekilde şefaat edecekse bile bizim görevimiz, allah’a ait olan bu yetkiyi başkasından beklememektir. birilerini, bir şeyleri vesile etse bile “işleri evirip çeviren” o’dur.

    çıkarım 5: allah birilerine izin verecek olsa bile şefaat o’ndan başkasından istenemez.

    21-enbiya 28 o, önlerindekini ve arkalarındakini bilir; onlar şefaat etmezler (kendisinden) hoşnut olunandan başka. ve onlar, o’nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır.

    21-enbiya 29 onlardan her kim: ‘gerçekten ben, o’nun dışında bir ilahım’ diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle cezalandırırız. zalimleri biz böyle cezalandırırız.

    önlerdeki ve arkadakiler… hoşnut olunanlar… içi titremekte olanlar… ben de ayrıca bir ilahım diyemeyenler… kim bunlar sizce?

    19-meryem 87 rahmanın katında ahid almışların dışında (onlar) şefaate malik olmayacaklardır.

    20-taha 109 o gün şefaat yarar sağlamaz. ancak rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna.

    ahid, söz almışlar… izin verilenler… sözünden hoşnut olunanlar kimler? düşünelim ve devam edelim.

    34-sebe 23 o’nun katında şefaat yarar sağlamaz; ancak izin verdiği hariç. nihayet, yüreklerindeki korkuları giderilince, ‘rabbiniz ne dedi?’ derler. ‘gerçeği söyledi’ derler. o en yücedir, en büyüktür.

    acaba birbirlerine mi soruyorlar, yoksa birileri inkârcılara mı soruyor? izin verilenler, bir takım şefaatçiler mi yoksa allah’ın şefaatine nail olanlar mı? soruları hafızamızın bir kenara yazarken devam edelim. çok çok önemli ve yeni bir çıkarım yapabileceğimiz bir ayet geliyor şimdi.

    10-yunus 18 allah’ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: ‘bunlar allah katında bizim şefaatçilerimizdir’ derler. de ki: ‘siz, allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? o, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir.’

    daha önceki çıkarımları zihnimizden geçirelim ve “ başka …lara kulluk ederler” ile “bunlar allah katında bizim şefaatçilerimizdir derler” bağlantısını kurmaya çalışalım. her fatiha’da “yalnız o’na kulluk edeceğimizi” söylediğimizi ve allah’ın bizi sadece kendisine kulluk edelim diye yaratmış olduğunu hatırlayalım. işte bu ayette “kulluk” ve “şefaatçi edinme” kavramları özdeşleştiriliyor. allah’ın çizdiği sınırları aşmayalım. yani şefaatçi edindiklerimize kul olmuş oluyoruz. oysa sadece allah’a kul olmalıydık. demek ki şefaatçi edinmek (onların bir şefaat yetkisi olsa da olmasa da) allah’a şirk koşmaktır. birilerini şefaatçi edinmekle, allah’a bilmediğini öğretmek bile eş sayılıyor dikkat ettiyseniz. çıkarım şu oluyor.

    çıkarım 6: allah’ın katında kendisine başka şefaatçiler edinmek açık şirktir. onlara kul olmaktır.

    yukarıdaki bazı soruların hala hatırınızda olduğunun farkındayım. diğer ayetleri okudukça onlara da cevaplarınızı bulacaksınız.

    6-enam 51 rablerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (kur’an’la) uyarıp-korkut; onların ondan başka ne velileri vardır ne şefaatçileri. umulur ki korkup-sakınırlar.

    şu ayetten sonra “tamam da hani izin verilenler vs gibi ifadeler vardı ayetlerde” diye düşünerek şefaatçiler edinmeye hala mecaliniz kaldı mı? varsayalım ki olsun!!! edinmek de ne! bu kadar ikazdan sonra nasıl şefaatçimiz diye birilerine sıfat verebiliriz. bu kadar ikazdan sonra nasıl olur da allah’tan başkasından şefaat bekleriz!

    yine de içimizde hala soru kırıntıları varsa onları cevaplayacak ayetler var. önlerdeki ve arkadakiler… içi titremekte olanlar… ben de ayrıca bir ilahım diyemeyenler… ahid, söz almışlar… izin verilenler… sözünden hoşnut olunanlar kimler? ve anladığımız anlamda mı bir şefaat bu? yoksa birileri sadece vazifelerini mi yapacak? inşallah göreceğiz.

    *

    - - - - - - - - - - - - - - - - mantıksal çıkarımlarla kuran’daki şefaat kavramı | 4.bölüm - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

    6-enam 70 dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. onunla (kur’an’la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) allah’tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. işte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azab vardır.

    şu cehennem tehdidinden sonra “bu ayet sadece kâfirler içindir” demek ve kendisini yine de şefaatçi bekleyebilir saymak nasıl bir akıl tutulmasıdır, varın bir düşünün. bir ihtimal birilerinden bir yardım gelecek olsa bile!

    çıkarım 7: dinini eğlence konusu eden kâfirlerin ne bir velisi ne bir şefaatçisi olacaktır.

    6-enam 94 andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) ‘teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)’ bize geldiniz ve size lütfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. içinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır.

    demek ki zanla şefaat beklenenler o gün bekleyenlerden uzaklaşmış olacaklar. zan nedir? aslına dair delilimiz veya makul bir çıkarımımız olmadığı şeylerdir. sözgelimi x bize şefaat edecek dediğimiz zaman o x’in bize şefaat edeceğine dair bir delili allah’ın bize indirmiş ya da aklımızın ereceği bir tarzda açıklamış olması gerekir. o halde böyle bir x görüyor muyuz?

    çıkarım 8: izin verilecek olsa dahi şefaat edeceğinden emin olmadığımız herhangi bir kişi için bize şefaat edeceğini iddia edersek bu zan olur.

    7-araf 53 onun tevilinden başkasına bakmazlar mı? onun tevilinin geleceği gün, daha önce onu unutanlar, diyecekler ki: ‘gerçekten rabbimizin elçileri bize hakkı getirmişlerdi. şimdi bize şefaat edecek şefaatçiler var mıdır? veya geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını yapsak.’ gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.

    demek ki din günü geldiğinde şefaatçi bekleyenler, geri dönmeyi ve bu hatayı bir kez daha işlememiş olmayı isteyecekler.

    çıkarım 9: şefaatçi bekleyenler pişman olacaklar.

    26-şuara 100 ‘artık bizim için ne bir şefaatçi var,’

    26-şuara 101 ‘ne de candan-yakın bir dost.’

    dikkatle bakarsanız bu ayetlerde bir tehditle beraber bir de müjde vardır. bizim için ne bir şefaatçi ne de candan-yakın bir dost vardır diye yerinenler, demek ki başkalarına bunların olabileceğini düşünüyorlar ya da görüyorlar.

    çıkarım 10: allah’tan başka şefaatçi edinmeyenler, o gün geldiğinde birisinden ya da birilerinden allah’ın emriyle bir yakınlık bir dostluk bir yardım görebilirler.

    30-rum 13 (allah’a eş koştukları) ortaklarından kendilerine şefaatçi olan yoktur; onlar, ortaklarını inkâr ediyorlar.

    çıkarım 11: şefaatçi edinilenler ortaklarını/ortaklıklarını reddedecekler.

    32-secde 4 allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra arşa istiva etti. sizin o’nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?

    bir takım işlerin işliyor olması, bir takım vesilelerin iş görüyor olması, birilerinin vesile olarak diğerlerini uyarıyor olması, vahyi iletmesi, tabiattaki her bir zerrenin bile allah’ın koyduğu ölçü içerisinde titreşiyor ve üzerine düşeni yapıyor olması, her şeyin allah tarafından idare ediliyor olmasını ortadan kaldırmaz. allah “benden başka şefaatçiniz yoktur” derken başka şefaatçiler bekleyip, onlara kul olmak ne cahillik! benzer ayetler farklı üsluplarla gerçeği anlatıyor. gördüğüm hiçbir ayeti dışarıda bırakmak istemiyorum. o yüzden benzer ayetler okuyorsunuz. sıkılmadan devam edelim. bu kitap (kuran) bir ders, bir öğüt. vereceği çok şey var.

    36-yasin 23 ‘ben, o’ndan başka ilahlar edinir miyim ki, rahman (olan allah), bana bir zarar dileyecek olsa, ne onların şefaati bana bir şeyle yarar sağlar, ne de onlar beni kurtarabilirler.’

    toplumda algılanan şefaatin tanımı var bu ayette. allah kulunu cehenneme atmayı dileyecek de, başka biri gelip bu kararı üst mahkeme gibi bozacak öyle mi!!!

    çıkarım 12: allah kuluna bir zarar dilerse hiç kimse onu kaldıramaz.

    39-zümer 19 hakkında azab hükmü kesinleşmiş, ateşte olan kimseyi sen mi kurtaracaksın?

    hani peygamberin şefaati cehennemlik olanlar içindi!!! hani büyük günahları olan içindi şefaat!!! hani isa’nın sözde hıristiyanları kurtaracağı gibi, allah son peygamberin “ümmetim ümmetim” diye şefaat etmesi sebebiyle ümmetini affedecekti!!! tam aksine… allah diyor ki; ateşte olanı sen mi kurtaracaksın!!!

    çıkarım 13: peygamber kimseyi ateşten kurtaramaz.

    39-zümer 38 andolsun, onlara: ‘gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye soracak olsan, elbette ‘allah’ diyecekler. de ki: ‘gördünüz mü haber verin; allah’tan başka taptıklarınız, eğer allah bana bir zarar dileyecek olsa, zararını kaldırabilirler mi? ya da bana bir rahmet vermeyi istese, rahmetini tutup-önleyebilecekler mi’ de ki: ‘allah, bana yeter. tevekkül edecek olanlar, o’na tevekkül etsinler.’

    tevekkül, vekil kılmak demektir. eğer hala zihnimizde “peygamberim din günü benim için allah’a yalvarır, beni savunur da ona şu kadar salavat getirdiğim için beni ateşten kurtarır” diye geçiriyorsak vah halimize! bu vekil kılmak değil midir? onu merhametsiz(!) allah’a karşı merhametli bir avukat edinmek değil midir?

    çıkarım 14: sadece allah’a tevekkül edilir. sadece allah vekil kılınır.

    39-zümer 41 şüphesiz, sana kitabı insanlar için hak olmak üzere indirdik. artık kim hidayete ererse, bu kendi lehinedir; kim saparsa, o da kendi aleyhine sapmış olur. sen onların üzerinde vekil değilsin.

    çıkarım 15: peygamber müminlere vekil değildir.

    39- zümer 43 yoksa allah’tan başka şefaat ediciler mi edindiler? de ki: ‘ya onlar, hiç bir şeye malik değillerse ve akıl da erdiremiyorlarsa?’

    39-zümer 44 de ki: ‘şefaatin tümü allah’ındır. göklerin ve yerin mülkü o’nundur. sonra o’na döndürüleceksiniz.’

    “şefaatin tümü allah’ındır” dendikten sonra hala şefaat diyenlerin cahilliğini hala anlamadıysak devam edelim.

    çıkarım 16: şefaatin tümü allah’ındır.

    39-zümer 45 sadece allah anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalbi öfkeyle kabarır. oysa o’ndan başkaları anıldığında hemen sevince kapılırlar.

    “yahu kardeşim! elbette allah şefaat eder ama isterse bu yetkisini peygambere de verebilir!!! peygamberi neden yok sayıyorsun, neden peygamberi itibarsızlaştırmaya, onu sadece postacı gibi göstermeye çalışıyorsun!!! peygambersiz bir din olur mu!!! elindeki kuran da onun ağzından çıkmadı mı!!!” diyerek karşı çıkanlar zümer 45’i bir kez daha okusunlar ve bizim peygamberimizi ve peygamberlerimizi ne kadar anladığımızı biraz olsun anlasınlar isterim. ne olur siz de peygamberi allah’a ortak koşmayın. onu insan gibi sevin. fatihayı unutmayın.

    ahirete inanmayanlar ahretin varlığına değil onun içerdiği gerçeğe inanmayanlardır. allah’ın istediği gibi değil de geleneksel inanışların öğrettiği gibi bir ahirete inanmak ahirete inanmak demek değildir. allah’ın adının yanına illa ki peygamberi ve/veya başka birilerini de ekleyip dini allah ve peygamber yapımı bir işe çevirmeyin. din sadece allah’ındır. hüküm sadece o’nundur. unutmayın bu ayetleri. allah tek olarak anıldığında rahatsız olmayın. peygamberi çok güzel, çok iyi ve örnek bir beşer gibi sevin. allah’ı sever gibi değil.

    çıkarım 17: allah tek olarak anıldığında rahatsız olanlar yanında başkaları da anılırsa sevinirler.

    39-zümer 46 de ki: ‘ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve müşahede edilebileni bilen allah’ım. anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında sen hüküm vereceksin.’

    şefaat konusun bir anlaşmazlığa neden olan bir fitne olduğunu en iyi şekilde bilen allah’ın yukarıdaki ayetleri peş peşe sıralamış olması da hiç düşündürmüyor mu bizi!!!

    *

    - - - - - - - - - - - - - - - - mantıksal çıkarımlarla kuran’daki şefaat kavramı | 5.bölüm - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

    40-mümin 18 onları, yaklaşmakta olan güne karşı uyar; o zaman yürekler gırtlaklara dayanır, yutkunur dururlar. zalimler için ne koruyucu bir dost, ne sözü yerine getirebilir bir şefaatçi vardır.

    zalimler için sözü yerine getirebilir bir şefaatçi yok. söz kelimesine dikkat ettiniz sanırım. kendisine söz verilen(ler) ya da aldığı görevi yerine getiren(ler). zalimler için yok. birileri bir şeyleri yerine getirecek işler yapacak olabilirler mi?

    43-zühruf 86 o’nun dışında taptıkları şefaatte bulunmaya malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.

    bilerek hakka şahitlik edenler. şahitlik… tanıklık… doğruya tanıklık… düşünün, hatırlayın.

    53-necm 26 göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri hiç bir şeyle yarar sağlamaz; ancak allah’ın dileyip razı olduğu kimseye izin verdikten sonra başka.

    müşrikler melekleri şefaatçi edinmişlerdi hatırlarsanız. onların adına putlar yapmış ve bunlar bizim allah katında şefaatçilerimizdir demişler, onları şefaatçi edinmişlerdi. acaba her ne kadar melekler şefaatçiler edinilemese de bazı meleklere bu fırsat verilecek mi? şefaat bahsi geçen birçok ayette meleklerden bahsedilmesi manidar.

    66-tahrim 4 eğer ikiniz, ey hanımlar, allah’a tövbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz kaydı; yok eğer peygamber’e karşı dayanışmaya girerseniz hiç kuşkusuz bizzat allah, onun destekçisidir. cebrail’le iman sahiplerinin barışçıları da. bütün bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.

    bu ayeti almamın sebebi cebrail isimli meleğin ve barışçıl iman sahiplerinin anlaşmazlık durumunda peygamberimize arka çıkabileceğini ifade etmesidir. iman sahipleri ve cebrail’in bu arka çıkışının anlamı gördüğüm kadarıyla tanıklıktır, şahitliktir.

    çıkarım 18: şahit olan melekler ve müminler diğer müminlere lehinde tanıklık yapabilirler.

    74-müddessir 48 artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz.

    “din gününü yalan sayanlara şefaat edenlerin şefaati fayda sağlamaz” olduğuna göre acaba burada yine bir şefaatten din gününü yalan saymayanların faydalanabileceğini mi anlamalıyız?

    78-nebe 38 o gün, rûh ve melekler saf bağlayıp kıyama geçerler. rahman’ın izin verdiği dışındakiler konuşamazlar. o izin verilen, doğruyu söyler.

    bence giderek durum netleşiyor. demek ki din günü allah’ın izin verdiği bazı melekler konuşacaklar.

    çıkarım 19: din günü allah’ın izin verdiği melekler doğruyu söylemek üzere konuşacaklar.

    97-kadir 4 melekler ve rûh, rablerinin izniyle o gecede her iş için iner de iner!

    kadir gecesinde melekler her işleri için indikçe inerken müminlere destek oluyorlar. bu dünyada iken de türlü işleri çekip çeviren melekler elbette bizlerin işlerine tanık oluyorlar. önümüzde arkamızda bizi koruyanlar var. allah’tan aldığı sözü değiştirmeden (sözüne güvenilir, sözünden hoşnut olunur biçimde) elçilerine indirenler var. bu melekler insanların işlerine, amellerine tanık oluyorlar. aynı zamanda müminler de birbirine ve diğer insanlar üzerine tanık oluyorlar. birbirlerini uyarıyorlar.

    4-nisa 108 onlar, insanlardan gizlerler de allah’tan gizlemezler. oysa o, kendileri, sözden hoşnut olmayacağı şeyi ‘geceleri düzenleyip kurarlarken,’ onlarla beraberdir. allah, yaptıklarını kuşatandır.

    4-nisa 109 işte siz böylesiniz; dünya hayatında onları savundunuz. peki kıyamet günü onları allah’a karşı savunacak kimdir? ya da onlara vekil olacak kimdir?

    çıkarım 20: bu dünyada iken melekler, elçiler ve inananlar diğer insanlar üzerine yardımcı ve tanıktır.

    7-araf 6 elbette kendilerine peygamber gönderilen kimselere de, gönderilen peygamberlere de mutlaka soracağız.

    hem peygamberler hem de onların gönderildiği insanlar hesaba çekilecekler. onlar da her halükarda doğruya tanıklık edecekler.

    8-enfal 9 hani siz, rabbinizden yardım ve destek diliyordunuz; o, sizin dileğinize şöyle cevap vermişti: “hiç kuşkunuz olmasın, ben size, meleklerden birbiri ardınca bin tanesiyle yardım ulaştıracağım.”

    bu dünyada müminlere melekler vasıtasıyla gelen yardım, meleklerin zatından değil allah’tandır. allah’ın meleklerini melekelerini kullanıyor olması yardımın (şefaatin) ondan gelmediği anlamına gelmez.

    11-hud 81 melekler dediler: “biz senin rabbinin elçileriyiz. sana asla el süremezler. gecenin bir yerinde aileni götür. içinizden hiç kimse geri kalmasın; karın müstesna. o, ötekilere çatan belaya çarptırılacaktır. onların azap vakti, sabah vaktidir. sabah da ne kadar yakın, değil mi?”

    azabı veren allah’tır. meleklerin görevli oldukları işi yapmaları onlardan şefaat beklenilmesini gerektirmez.

    16-nahl 32 melekler, canlarını temiz insanlar olarak aldıklarına şöyle derler: “selam size, yapıp ettiklerinize karşılık olarak girin cennete.”

    işte meleklerin ahretteki yardımlarına bir örnek. müminlerin canlarını aldıklarında selam verip cennete davet ediyorlar. yine işlerini yapıyorlar. kararı veren allah, meleklerini melekelerini konuşturuyor.

    21-enbiya 26-27 ‘rahman (olan allah) çocuk edindi’ dediler. o, (bu yakıştırmadan) yücedir. hayır, onlar (melekler) ikrama layık görülmüş kullardır. onlar sözle (bile olsa) o’nun önüne geçmezler ve onlar o’nun emriyle yapıp-etmektedirler.

    yine enbiya suresine döndük ve gördük ki müşrikler tarafından allah’ın kızları olarak nitelenen meleklerden bahsediliyor. asla allah’ın önüne geçecek bir mevkide olmadıkları ifade ediliyor ve o’nun emriyle iş yaptıkları açıklanıyor.

    çıkarım 21: ahrette melekler, allah’ın emriyle iş görürler. müminlere destek verirler. kendiliğinden bir karar vermezler.

    21-enbiya 28-29 o, önlerindekini ve arkalarındakini bilir; onlar şefaat etmezler (kendisinden) hoşnut olunandan başka. ve onlar, o’nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır. onlardan her kim: ‘gerçekten ben, o’nun dışında bir ilahım’ diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle cezalandırırız. zalimleri biz böyle cezalandırırız.

    onların içinde önlerinde ve arkalarında insanlara ve amellerine şahit olanlar vardır. şefaat yetkileri yoktur. müminleri allah’tan aldıkları emirleri yerine getirmek üzere karşılar, müjdeler, varsa tanıklıklarını ifade eder ve bu yolda allah’ın şefaatini (yardım manasında) iletirler.

    21-enbiya 103 o en büyük korku onları tasalandırmaz. melekler onları şöyle karşılarlar: “bu size o vaat edilen gününüzdür!”

    çıkarım 22: ahrette meleklerin bazıları müminleri karşılar ve bir kısmı da onlara tanıklık ederler.

    24-nur 51 aralarında hükmetmesi için, allah’a ve elçisine çağrıldıkları zaman mü’min olanların sözü: ‘işittik ve itaat ettik’ demeleridir. işte felaha kavuşanlar bunlardır.

    elbette “işittik ve itaat ettik” sözü allah’ın en çok hoşnut olduğu sözlerdendir. sözünden hoşnut olunanlar için, başkasının değil allah’ın şefaati söz konusudur. elçiler, müminler ve bir kısım melekler ise elbette tanıktırlar. işte peygamberimizin tanıklığına bir örnek.

    25-furkan 30 ve elçi dedi ki: ‘rabbim gerçekten benim kavmim, bu kur’an’ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar.’

    ve işte peygamber(ler) için en önemli tanıklık örneği mürselat suresinde.

    77-mürselat 11,15 ve resuller de (şahitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman. (bu,) hangi gün için ertelenmişti? (mü’mini müşrikten, haklıyı haksızdan) ayırma günü için. ayırım gününün ne olduğunu bilir misin? o gün, yalanlayanların vay haline.

    çıkarım 23: ahrette peygamber(ler) ümmetine tanıklık edecektir.

    meleklerin bu dünyadaki yardımına ve desteğine de daha geniş ayetlerle bakalım.

    33-ahzab 43 o, odur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye size acıyor/destek veriyor. melekleri de öyle yapıyor. zaten o, inananlara karşı çok merhametlidir.

    33-ahzab 56 şu bir gerçek ki, allah ve melekleri, o peygamber’e destek verirler. ey inananlar! siz de ona destek olun ve ona içtenlikle selam verin.

    41-fussilet 30-33 şüphesiz: ‘rabbimiz allah’tır’ deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) ‘korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin.’ ‘biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. orda nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istediğiniz her şey de sizindir.’ ‘çok bağışlayan, çok esirgeyen (allah)tan bir ağırlanma olarak.’ allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: ‘gerçekten ben müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?

    42-şura 5,6 gökler, üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyor. melekler de rablerinin hamdiyle tespih ediyorlar ve yeryüzündekiler için af diliyorlar. gözünüzü açıp kendinize gelin! allah’tır ancak hep affeden, hep merhamet eden. allah’ın dışında birtakım veliler edinenler ise; allah, onların üzerinde gözetleyicidir. sen onların üzerinde bir vekil değilsin.

    görüldüğü gibi melekler ahrette tanık oldukları ve hizmet ettikleri gibi özellikle bu dünyada insanlara destek veriyorlar. ancak bu durum insanlara geleneksel manada şefaat etmek için değil destek olmak için ve vazife gereği yapılıyor. tüm bunlardan sonra şefaatin tümünün allah’a ait olması ve izin verilen müstesna kimsenin şefaat edemeyeceğine dair ayetler mantığımıza oturuyor. bu durum onları ve peygamberleri ilahsal vasıflarla anmamızı gerektirmiyor. en büyük mesele allah’ın bizden bizim de allah’tan razı olmamız ve o’na asla ortaklar iddia etmememizdir.

    5-maide 119 allah dedi ki: ‘bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. allah onlardan razı oldu, onlar da o’ndan razı olmuşlardır. işte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.’

    98-beyyine 8 rableri katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan adn cennetleridir. allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de o’ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. işte bu, rabbinden ‘içi titreyerek korkan kimse’ içindir.

    işte bu ayetlerde “sözünden hoşnut olunanlar”ın kim olduğu ve allah’ın şefaatine onların nail olduğu açıklanıyor. o söz de işte (24:51) en başta “işittik ve itaat ettik” sözüdür. başkasının değil allah’ın sözüne “işittik ve itaat ettik” diyenler ve o’nun rızasını gözetenler, allah’ın sözünden hoşnut olduğu kimselerdir.

    şefaat tümüyle allah’ındır. elçiler ve müminler bu dünyada birbirlerine yardımcı ve davetçi, ahirette tebliğ ettiklerine tanık olurlar. melekler her iki dünyada allah’ın emirlerini yerine getiren, o’nun şefaatini, o’nun merhametini ve o’nun gazabını hayata geçiren iş görücüler ve yine insanlara tanıklık edenlerdir. şefaatin tümümün sahibi allah’tır ve o’ndan başka şefaatçiler edinmek şirktir, o’na ortak koşmaktır.

    89-fecr 22,30 rabbin(in buyruğu) geldiği ve melekler dizi dizi durduğu zaman; o gün, cehennem de getirilmiştir. insan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? der ki: ‘keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim.’ artık o gün hiç kimse (allah’ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz. ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. gir artık kullarımın arasına. ve gir cennetime.

    3-ali imran 102 ey iman edenler, allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak müslüman olmaktan başka bir din üzerinde ölmeyin.

    herhangi korkulan bir şeyden insan kaçar. “allah’tan nasıl korkmanız gerekiyorsa öyle korkun” diyen allah, benden korkmanız gerektiği gibi korkun, başka korktuklarınızdan kaçtığınız gibi kaçmayın, bana yaklaşın diyor.

    ahirette peygamber tanıklık edecek, elçiler edecek, melekler edecek, amellerimiz, ellerimiz, dillerimiz edecek. müşriksek aleyhimizde olan bu tanıklık, müminsek lehimizde bir şefaate dönüşecektir. ve bu şefaatlerin tümü allah’ındır. çünkü allah’ın tanıklığının yettiğini, o’nun şahitliğinin kâfi olduğunu bilerlerdeniz.

    çıkarım 24: allah’ın hoşnut olacağı biçimde davranmalıyız ki allah’ın hoşnut ettiklerinden olalım.

    bugün peygamberden şefaat bekleyen ve hatta o’ndan şefaat dileyen anlayışı, şehitlerin, meleklerin şefaatini normal gören anlayışı, evliyanın, enbiyanın, âlimlerin, imamların, erenlerin, alilerin, geylanilerin, saidlerin, risalelerin, mesnevilerin, cübbelilerin, cemaatlerin, müritlerin, kitapların ve bazı hayvanların cehennemden kurtaracağını ilanla şefaatini bekleyen anlayışın ve türlülerinin herhangi birini yukarıdaki ayetlerde gördünüz mü? yoksa bu yalancılar allah’a dinini öğretecek bir kaynak mı buldular da biz allah’ın kitabında bulamıyoruz!!!

    öyle “amene resulü” duası deyip de onu şifa niyetine, arapça olarak ezbere okumakla bunlar anlaşılamıyor. işitir ve itaat edersiniz. anlamadan okur ya da dinlerseniz, ne kilitli kulağınıza işittirir ne de neye itaat edeceğinizi bilebilirsiniz.

    2-bakara 285 elçi, kendisine rabbinden indirilene iman etti, mü’minler de. tümü, allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inandı. “o’nun elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırdetmeyiz. işittik ve itaat ettik. rabbimiz bağışlamanı (dileriz). varış ancak sana’dır” dediler.

    2-bakara 286 allah hiç kimseye kapasitesini aşacak bir yükümlülük yüklemez. herkesin kazandığı iyilik kendi yararına ve işlediği kötülük de kendi zararınadır. ey rabbimiz, eğer unutacak ya da yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. ey rabbimiz, bizden öncekilere yüklemiş olduğun gibi bize de ağır yük yükleme. ey rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü taşıtma, bizi affet, günahlarımızı bağışla, bize merhamet eyle, sen mevlamızsın bizim. kâfirlere karşı yardım et bize.

    *

    - - - - - - - - - - - - - - - - mantıksal çıkarımlarla kuran’daki şefaat kavramı | 6.bölüm - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

    bu makalede şimdiye kadar okuduğumuz ayetlerden çıkarımlarımızı tekrar sıralayalım.

    çıkarım 1: peygamberler ve melekler rab edinilmeyecek. sadece rabbimize ait özellikler onlara verilmeyecek. din gününün sahibi sadece o’dur.

    çıkarım 2: din günü kimse kimse adına bir şey ödeyemez, fidye veremez. kimsenin şefaati kabul edilmez, kimse kimseden yardım göremez.

    çıkarım 3: bu dünya hayatında iken allah’ın izni ile, elçilerin müminlere ve diğer insanlara, müminlerin de diğer müminlere (mümin olacaklara) ve diğer insanlara bir şefaati (yardımı) söz konusudur. kötü insanların ise kötülüğe yönelik bir şefaati vardır.

    çıkarım 4: allah izin vermedikçe kimse şefaat edemez. eğer allah izin verirse birilerinin şefaati (tanıklığı) söz konusu olabilir.

    çıkarım 5: allah birilerine izin verecek olsa bile şefaat o’ndan başkasından istenemez.

    çıkarım 6: allah’ın katında kendisine başka şefaatçiler edinmek açık şirktir. onlara kul olmaktır.

    çıkarım 7: dinini eğlence konusu eden kâfirlerin ne bir velisi ne bir şefaatçisi olacaktır.

    çıkarım 8: izin verilecek olsa dahi şefaat edeceğinden emin olmadığımız herhangi bir kişi için bize şefaat edeceğini iddia edersek bu zan olur.

    çıkarım 9: şefaatçi bekleyenler pişman olacaklar.

    çıkarım 10: allah’tan başka şefaatçi edinmeyenler, o gün geldiğinde birisinden ya da birilerinden allah’ın emriyle bir yakınlık bir dostluk bir yardım görebilirler.

    çıkarım 11: şefaatçi edinilenler ortaklarını/ortaklıklarını reddedecekler.

    çıkarım 12: allah kuluna bir zarar dilerse hiç kimse onu kaldıramaz.

    çıkarım 13: peygamber kimseyi ateşten kurtaramaz.

    çıkarım 14: sadece allah’a tevekkül edilir. sadece allah vekil kılınır.

    çıkarım 15: peygamber müminlere vekil değildir.

    çıkarım 16: şefaatin tümü allah’ındır.

    çıkarım 17: allah tek olarak anıldığında rahatsız olanlar yanında başkaları da anılırsa sevinirler.

    çıkarım 18: şahit olan melekler ve müminler diğer müminlere lehinde tanıklık yapabilirler.

    çıkarım 19: din günü allah’ın izin verdiği melekler doğruyu söylemek üzere konuşacaklar.

    çıkarım 20: bu dünyada iken melekler, elçiler ve inananlar diğer insanlar üzerine yardımcı ve tanıktır.

    çıkarım 21: ahrette melekler, allah’ın emriyle iş görürler. müminlere destek verirler. kendiliğinden bir karar vermezler.

    çıkarım 22: ahrette meleklerin bazıları müminleri karşılar ve bir kısmı da onlara tanıklık ederler.

    çıkarım 23: ahrette peygamber(ler) ümmetine tanıklık edecektir.

    çıkarım 24: allah’ın hoşnut olacağı biçimde davranmalıyız ki allah’ın hoşnut ettiklerinden olalım.

    baştaki ihtimallerden elimizde ne kaldı? hala şefaat makamları dağıtacak mıyız allah’tan başkalarına. “şefaat ya resulallah” demek veya diğer birçoklarından beklemek şirk mi değil mi? gökten her an şefaat yağarken yüz çevirip kendisine başka şefaatçiler edinmekten allah bizi uzak tutsun. biz o’na teslim olmuş olanlardanız. sadece o’ndan bekler, sadece o’na çağırırız. karar yine de sizin.

    eğer makaleyi buraya kadar okumuşsanız allah sizden razı olsun. gördüğünüz ve şahit olduğunuz gibi allah’ın sözlerinden çıkarımlar yaptık ve o’nun bize çizdiği sınırlardan dışarı çıkmadan bir tefekkür gerçekleştirdik. beğenseniz de beğenmeseniz de fark etmez. beraberce kuran ayetlerini okumuş ve sizinle birlikte kafa yorup kuran üzerine çalışmış olduk. eğer bu makaledeki fikirlerime katılıyorsanız benzer çıkarımları yapmış olmaktan dolayı elbette mutlu olurum. eğer karşı çıkıyorsanız bu durumda kuran’ı sizin de anlayabileceğinizi iddia ediyorsunuz demektir. bu bile güzel.



    makale burada sona eriyor. bundan sonraki bölüm okumaya devam etmek isteyenler ve rivayetlerin ne manaya geldiğini anlamak isteyenler için bir ektir. yazının bu son bölümünde kuran dışı iddialara ve kendi cevaplarıma yer vereceğim.

    gelin çokça olan şefaatçilik iddialarından derlenmiş bir kısmına ve ayetlerden çıkarımlarımıza son bir defa bakalım ve karşılaştıralım. ve inşallah şu ilkel pagan anlayışlarına benzer bir şefaat anlayışına artık bir son verelim.

    rivayet/iddia 1: bir kimse, ameline göre birkaç kişiye şefaat eder. | tirmizi

    cevap: tanıklık dışında, din günü kimse, kimse adına bir şey ödeyemez, şefaatin tümü allah’ındır.

    rivayet/iddia 2: bir cehennemlik, bir cennetliğe, “dünyada sana su vermiştim. şimdi sen de bana şefaat et” der. o da allah’ın izni ile şefaat edip, onu cehennemden kurtarır. | deylemi

    cevap: ateşte olanı sen mi kurtaracaksın!

    rivayet/iddia 3: hacer-i esved, kıyamette insanlara şefaat eder. | ibni hibban

    cevap: bir taşı putlaştırmaktan öte anlamı olmayan bir iddia. şefaatçi edinilenler, din günü geldiğinde ortaklarını/ortaklıklarını reddedecekler. allah’tan başka şefaatçiler edinmek şirktir.

    rivayet/iddia 4: müslüman bir kimse, 90 yaşına ulaşınca, geçmiş ve gelecek birçok günahları affolur. aile efradına şefaat etmesi için, kendisine izin verilir. | ebu ya’la

    cevap: tamamıyla mantıksız, tutarsız ve köksüz bir iddiadır. din günü kimse kimse adına bir şey ödeyemez, fidye veremez. kimsenin şefaati kabul edilmez, kimse kimseden yardım göremez.

    rivayet/iddia 5: kıyamet günü allahü teâlâ, “ey âlimler, siz benim indimde bazı melekler gibisiniz, şefaat edin, şefaatiniz kabul edilecektir” buyurur. | zehebi

    cevap: din gününün sahibi sadece allah’tır. iddianın içinde bütün meleklerin zaten şefaat edeceğine dair gizli bir iddia vardır. din günü şefaat, din gününün sahibi olan allah’ındır. melekler sadece emredilen işleri görür, izin verilirse konuşur ve tanıklıklarını beyan ederler.

    rivayet/iddia 6: imamlarınız şefaatçilerinizdir. | d.kutni

    cevap: şefaatçi edinmek şirktir. ruhbanlık emredilmemiştir. imamlık müessesesi dini bir emir değildir. din günü şefaatçi edinilenler ortaklıklarını reddedeceklerdir.

    rivayet/iddia 7: allahü teâlâ, kıyamet günü, âdem aleyhisselamı bir milyar insana şefaatçi kılar. | taberani

    cevap: köksüz, temelsiz bir iddia ve tamamıyla zandır. din gününün sahibi allah’tır. peygamberler ümmetlerine şefaatçi değil tanıktırlar.

    rivayet/iddia 8: yemin ederim ki, osman, yetmişbin kişiye şefaat edip, cehenneme gitmekten kurtaracaktır. | i. asakir

    cevap: köksüz, temelsiz bir iddia ve tamamıyla zandır. hakkında azap hükmü kesinleşmiş olanı kurtaracak kimse yoktur.

    rivayet/iddia 9: hacı, yakınlarından 400 kişiye şefaat eder. | ramuz

    cevap: köksüz, temelsiz bir iddia ve tamamıyla zandır. din günü kimse kimse adına bir şey ödeyemez.

    rivayet/iddia 10: çok tanıdığınız olsun! kıyamette hepsi de şefaat eder. | şir’a

    cevap: çokluk doğruluk demek değildir. din günü allah’tan başka kimse başka bir kimseye şefaat edemez. herkes kendi yapıp ettiklerinden sorumludur.

    rivayet/iddia 11: küçük çocuk ana-babasına şefaat eder, onları cennete çeker. | ibni mace

    cevap: ölen çocuklarla ilgili hüsnü zanda bulunmak insanı rahatlatır. ancak onlar hakkındaki hükmü de allah verecektir. ne için erkenden ölümü tatmalarına hükmedildiğini biz bilemeyiz. ya ana babasının bilerek ya da bilmeden işlediği bir hatadan dolayı çocuk ya da bebek yaşta ölmüşlerse!!! onların cennete gittiğini hüsnü zanla hissetmek ana babalarının da cenneti hak ettiğini göstermez. din günü kimsenin kimseye şefaatinin kabul edilmeyeceği gündür.

    rivayet/iddia 12: (üç çocuğu ölen, cennete girer) oradakiler, (iki çocuğu ölen de mi?) diye sual edince peygamber efendimiz, (iki çocuğu ölen de cennete girer) buyurdu. (bir çocuğu ölen de öyle mi?) diye tekrar sual edilince, (allah’a yemin ederim ki, çocuk düşük de olsa, annesi sabredip sevabını allahü teâlâdan beklerse, annesini cennete götürür) buyurdu. | taberani

    cevap: kimin cennete kimin cehenneme gideceğini ancak allah bilir. kendi hakkında ne hüküm verileceği bile kendisine bildirilmemiş bir peygamberin başkaları hakkında hüküm beyan etmesi tutarsızlıktır. bu iddia peygamberimize atılmış sayısız iftiradan biridir. din günü kimse kimseyi ateşten kurtaramaz.

    rivayet/iddia 13: peygamber efendimiz, (bir çocuğu ölen de, cennete girer) buyurunca, âişe validemiz, (bir çocuğu da ölmeyenin hali ne olur?) diye sordu. resulullah efendimiz buyurdu ki: (ben önceden gidip ümmetimi bekleyeceğim. onlar benim gibi şefaat edicisini bulamazlar.) | tirmizi

    cevap: bir peygamber şefaati reddeden bunca ayeti aldıktan, okuduktan sonra kendisinin şefaat edeceğini iddia eder mi? bütün övgülerin allah’a olacağını ve din gününün sahibinin allah olduğunu bilen bir elçi kendisini böyle över mi? bu iddia da diğerleri gibi peygambere atılmış bir iftiradır.

    rivayet/iddia 14: ahirette ilk şefaat eden ve şefaati kabul olan ben olacağım. | ibni mace

    cevap: şefaatin tümü allah’ındır.

    rivayet/iddia 15: her peygamberin duâsı kabûl olur. her peygamber, ümmeti için dünyada duâ etti. ben ise, kıyâmette ümmetime şefâ’at izni verilmesi için duâ ediyorum. inşâallah duâm kabûl olacak. müşrik olarak ölmemiş herkese şefâ’at edeceğim. | buhârî

    cevap: bu iddia şeytanın/şeytanlaşmışların insanları allah yerine ilahlaştırılmış bir peygambere yöneltmek için uydurmuş/uydurulmuş olduğunu düşündüğüm çok incelikle hazırlanmış ve süslenmiş bir tuzaktır. müşrik olarak ölmüşlerin kurtuluşu yoktur. allah’ın kesinlikle affetmeyeceğini beyan ettiği tek günah “tevbe edilmemiş şirk”tir. diğerlerini ise dilerse affedecek olan sadece allah’tır. nebiler, elçiler, melekler ve müminler ise sadece tanıktırlar.

    rivayet/iddia 16: ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim. | nesâî

    cevap: şeytani bir iddiadır. büyük günahları affedeceğini iddia eden bir peygamber, küçük günahları allah’a bırakmış demektir. bu durumda “peygamberin makamı allah’tan daha üstündür” virüsü kalplere salınır. böylece küçük günahlarını allah’ın zaten affedeceğini zanneden insanlar büyük günahlarının affı için doğal olarak peygambere yönelir. bu iddia peygamber sevgisini abartarak putlaştırmak üzere süslenmiş bir şirktir. allah, peygamberleri rabler edinmemizi emretmez. bize müslüman olun dedikten sonra bize küfrü mü emredecek!

    rivayet/iddia 17: günahı çok olanlara şefâ’at edeceğim. | hatîb

    cevap: aynı durum burada da söz konusudur. allah her şeyin sahibidir. peygamberlere bu iftiraları atanlara, ayırım günü peygamberler aleyhlerinde tanık olacaklardır.

    rivayet/iddia 18: nefslerine aldananlara şefâ’at edeceğim. | deylemî

    cevap: nefislerine aldanmayanlar da zaten kurtulacağı için cehennem boşuna mı yaratılmıştır!!! şefaatin sahibi sadece allah’tır. allah dilemezse yeryüzünde günahları sebebiyle helak olmayacak hiç kimse yoktur. bütün günahları dilerse affedecek olan o’dur.

    rivayet/iddia 19: kıyâmette, kum sayısından daha çok kimseye şefâ’at ederim. | taberânî

    cevap: iftira üzerine iftira. hangi ayete hangi çıkarıma uyuyor bu söylenenler! şefaatin sahibi allah’tır.

    rivayet/iddia 20: kıyâmette “yâ rabbî, zerre kadar îmânı olanı cennete koy!” diyeceğim. hepsi şefâ’atimle cennete girecek. | buhârî

    cevap: peygambere atılmış net bir iftiradır. şefaatin tümü allah’ındır.

    rivayet/iddia 21: ehl-i beytimi sevenlere şefâ’at edeceğim. | hatîb

    cevap: rivayetler de birbiri ile çelişiyor. iftiraların iftira olduğunu anlamamak için aklını kullanmamaktan başka çare yok. şefaatin tümü allah’ındır.

    rivayet/iddia 22: ashâbımı kötüleyenden başka, herkese şefâ’at edeceğim. | buhârî

    cevap: dinin ve dinin hükümlerinin gerçekte ne olduğunu ne olmadığını ayetlere göre ortaya koyan müminlere karşı tedbir olarak ortaya atılmış şeytani bir iddiadır. şefaatin tümü allah’ındır.

    rivayet/iddia 23: kabrimi ziyâret edene şefâ’atim vâcib oldu. | buhârî

    cevap: şeytani bir iddiadır. kabir ziyareti örfünü şirke dönüştürmeyi hedefler. peygamberler şefaatçi değil, ümmetlerine tanıktırlar.

    rivayet/iddia 24 : sırf beni ziyâret için gelen, allahın izniyle şefâ’atime kavuşur. |müslim

    cevap: şefaatin tümü allah’ındır.

    rivayet/iddia 25: medîne’de ölenlere şefâ’at ederim. | tirmizî

    cevap: cevap vermeye bile değmeyecek bir iftira.

    rivayet/iddia 26: sünnetimi elinden kaçıran kimseye şefâ’atim haram oldu. | şir’a

    cevap: insanları kitaptan uzaklaştırmak ve geleneğe saplamak için elinden geleni yapan şeytani iddialardan biridir. şirk üzerine şirk içerir. şefaat allah’ındır.

    rivayet/iddia 27: şefâ’atime inanmıyan kimse, ona kavuşamaz. | şir’a

    cevap: şefaat hakkındaki gerçekleri söyleyenleri tekfir etmek üzere tedbir amaçlı şeytani bir iddiadır. şefaat sadece allah’tan beklenir.

    rivayet/iddia 28: şefaatime kavuşmak isteyen kızını fâsıka vermesin! | şira

    cevap: hadisten anlaşılan, muhtemelen yerel ve peygamberin adını kullanarak bazı hevalar ve menfaatleri için ortaya sürülmüş bir iftiradır. şefaatin sahibi allah’tır.

    rivayet/iddia 29: şefaatime en layık olan, bana en çok salavat okuyandır. | tirmizî

    cevap: yine şeytani bir iddia. hem şefaati allah’tan başkasına yönelten, hem de peygamberin davasına katılmayı salavat çekmeye indirgeyen bir çifte tuzaktır.

    rivayet/iddia 30: cuma günü ve gecesi çok salavat getirene şefaat ederim. | beyhekî

    cevap: her gün allah’ın günüdür. her an yönelinecek olan o’dur. elçileri desteklemek onların davasını desteklemekle olur. şefaat ise sadece allah’ındır.

    rivayet/iddia 31: ümmetimden geri kalan olur korkusu ile cennete girdiğim hâlde tahtıma oturmam. allahü teâlâya, “ya rabbi ümmetim ümmetim” derim. rabbim “ümmetine ne yapmamı istiyorsun?” buyurur. ben de “ya rabbi onların hesaplarını çabuk gör, sıkıntıdan kurtulsunlar” derim. cehennemliklerin listesi bana verilir. onlara şefaat ederim. hatta cehennem hazini malik “ümmetinden cezalanacak kimse bırakmadın” der. | beyhekî, taberânî

    cevap: allah’a ve elçisine atılmış büyük bir iftiradır. öyle ki allah’ın birçok ayetine muhalif olacak biçimde peygamberi allah’tan daha merhametli göstermeye çalışan ve herkesi kurtaracak olanın peygamber olduğunu ileri sürerek şefaatin tümünü allah yerine peygambere yükleyen, şirk üzerine şirk içeren bir iddiadır.

    rivayet/iddia 32: ümmetimden bazıları var birçok kabileleri içine alan bir cemaate şefaat eder. bazıları var bir kabileye şefaat eder. bazıları var bir bölüğe şefaat eder. bazıları da tek bir kişiye şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar. | tirmizi

    cevap: tümünün sahibi allah olan şefaati, allah’ı yalancı çıkarır biçimde önüne gelene dağıtan yalanlar manzumesi. aklını devreden çıkaranlar ve cahilce kendini rahatlatmak ve kandırmak isteyenler için biçilmiş bir kaftan.

    rivayet/iddia 33: kıyamette allah-u teâlâ, “melekler, peygamberler ve salihler şefaatlerini yaptılar. bundan sonra benim büyük rahmetim kaldı” buyurur. | buhari

    cevap: herkesin kurtulacağı zannını veren şeytani bir iddia daha. bu kadar şefaatten sonra geriye de pek bir şey kalmıyor zaten!!! allah adına yalan uydurandan daha zalim olan kimdir?

    rivayet/iddia 34: hz. enes radıyallahu anh anlatıyor: “resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “kıyamet gününde, insanlar birbirlerine girecekler. hz. âdem aleyhisselam’a gelip: “evlatlarına şefaat et!” diye talepte bulunacaklar. o ise: “benim şefaat yetkim yok. siz ibrahim aleyhisselam’a gidin! çünkü o halilullah’tır (allah’in dostu)” diyecek. insanlar hz. ibrahim’e gidecekler. ancak o da: “ben yetkili değilim! ancak hz. isa’ya gidin. çünkü o ruhullah’tır ve o’nun kelamıdır!” diyecek. bunun üzerine o’na gidecekler. o da: “ben buna yetkili değilim. lâkin muhammed aleyhissalatu vesselam’a gidin!” diyecek. böylece bana gelecekler. ben onlara: “ben şefaate yetkiliyim!” diyeceğim. gidip rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edeceğim. bana izin verilecek. önünde durup, allah’ın ilham edeceği ve şu anda muktedir olamayacağım hamdlerle allah’a medh u senâda bulunacak, sonra da rabbime secdeye kapanacağım. rabb teâla: “ey muhammed! başını kaldır! dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine getirilecektir! şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir!” buyuracak. ben de: “ey rabbim! ümmetimi, ümmetimi istiyorum!” diyeceğim. rabb teâla: “(çabuk onların yanına) git! kimlerin kalbinde buğday veya arpa danesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!” diyecek. ben de gidip bunu yapacağım! sonra rabbime dönüp, önceki hamd u senâlarla hamd ve senâlarda bulunacağım, secdeye kapanacağım. bana, öncekinin aynısı söylenecek. ben de: “ey rabbim! ümmetim! ümmetim!” diyeceğim. bana yine: “var, kimlerin kalbinde hardal danesi kadar iman varsa onları da ateşten çıkar!” denilecek. ben derhal gidip bunu da yapacak ve rabbimin yanına döneceğim. önceki yaptığım gibi yapacağım. bana, evvelki gibi: “başını kaldır!” denilecek. ben de kaldırıp: “ey rabbim! ümmetim! ümmetim!” diyeceğim. bana yine: “var, kalbinde hardal danesinden daha az miktarda imanı olanları da ateşten çıkar!” denilecek. ben gidip bunu da yapacağım. sonra dördüncü sefer rabbime dönecek, o hamdlerle hamd u senâda bulunacağım, sonra secdeye kapanacağım. bana: “ey muhammed! başını kaldır ve (dilediğini) söyle, sana kulak verilecektir! dile, talebin verilecektir! şefaat et, şefaatin kabul edilecektir!” denilecek. ben de: “ey rabbim! bana lailâhe illallah diyenlere şefaat etmem için izin ver!” diyeceğim. rabb teâla: “bu hususta yetkin yok! -veya: “bu hususta sana izin yok!- lâkin izzetim, celâlim, kibriyâm ve azametim hakkı için lailâhe illallah diyenleri de ateşten çıkaracağım!” buyuracak.” | buhari, tevhid 36, 19, 37, tefsir, bakara 1, rikak 51; müslim, iman 322, (193).

    cevap: allah peygamberine “ateşte olanı sen mi kurtaracaksın!” derken; bu kadar iftiralar içeren bu sahih(!) kaynaklara hala iman edecekler için yapacak bir şey yok. onları ateşten kurtaracak olan allah’tan başka kimse yoktur.

    rivayet/iddia 35: şehid, ev halkından 70 kişiye şefaat eder. | beyhekî

    cevap: zan üzerine zandır. kimin şehit olduğunu da ancak allah bilir. şefaatin sahibi sadece o’dur.

    rivayet/iddia 36: kur’an-ı kerim, okuyanlarına, ya şefaat edecek veya düşman olacaktır. | müslim

    cevap: kitabı da putlaştırmaya iten bir iddiadır. şefaatin sahibi allah’tır. kitap ise bir rehber, bir yol gösterici, bir öğüt, bir derstir. edecekse de şefaat değil ancak manen tanıklık edecektir.

    rivayet/iddia 37: bir kimse, bir mümine bir iyilik yapınca, allahü teâlâ bu iyilikten bir melek yaratır. bu melek, hep ibadet eder. ibadetlerinin sevapları buna verilir. bu kimse ölünce, bu melek, nurlu ve sevimli olarak bunun kabrine gelir. meleği görünce neşelenir, “sen kimsin?” der. “ben, falancaya yaptığın iyilik ve onun kalbine koyduğun neşeyim. allahü teâlâ beni, bugün seni sevindirmek ve sana şefaat etmek ve cennetteki yerini sana göstermek için gönderdi” der. | ebuşşeyh

    cevap: allah adına uydurulan, allah’ın hakkında delil indirmediği bir iddia, temelsiz bir zan, kaynaksız uydurma bir hikâyedir. gönlüyle aklını birleştirmeyenler için bir afyon içeriyor.

    güncel/iddia 38: istanbul’da ölenler… sual: (eshabımdan, bir yerde vefat eden, oranın halkına şefaatçi olur) hadis-i şerifine göre, eyyüb sultan hazretleri de, istanbul’da ölenlere şefaat edecek mi? el-cevab: elbette, şefaat edecektir. islam âlimleri de, (kabirde eshab-ı kirama komşu olanlar, âhirette onların sancağı altında haşrolunacaktır) buyuruyor. (islami olduğunu iddia eden güncel sitelerden)

    cevap: allah adına yalan uydurandan daha zalim olan kimdir?

    selamlarımla…

    alıntı
hesabın var mı? giriş yap