• davranışlanlarda ki olgunluktur.
  • şehir içerisinde toplu yaşama becerisi.
  • aslında arap kökenli türkçe bir kelimedir, medeniyet. arapça değildir. medine kelimesinden türetilmiş olduğundan kökeni arapçadır evet, ancak arapçada bu kelimeyi hars kelimesi karşılar. arapların kullandığına da pek şahit olmadım.

    kelimeyi türeten de kullanan da türklerdir.
  • yere çöp atmamakla başlar insanlara hoşgörülü olmakla biter
  • medeniyetin çöküşü üzerine yapılan simulasyonla ilgili bir video:

    https://www.youtube.com/watch?v=kvotpaxrrp4

    bu da baz aldığı çalışma: https://advisory.kpmg.us/…021/limits-to-growth.html

    senaryolara göre mevcut koşulların devamını baz alırsak şöyle oluyor:

    - inovasyon-teknolojik gelişim yavaşlıyor (bu çok bariz bir trend, batı'nın avaşlaması ve geri kalan dünyanın batı'yı yakalamasındaki en önemli faktörlerden biri bu. bu durumun jeopolitik sonuçları da var ki, bunun sonucunda açık liberal düzen yerini yeniden devletlerin rekabet ettiği "realist" perspektife bırakıyor.

    - çevre kirliliği exponential olarak artmaya devam ediyor ve geri-dönüşüm asla bunu dengeleyecek seviyede dönüşmüyor.

    - endüstriyel üretim büyümeye devam ediyor ve pikine daha yolu var (evet, büyümenin bir sınırı var arkadaşlar, say's law dünyanın sonsuz bir tüketen nüfusa sahip olduğunu pek hesaba katmıyor tabi).

    - gıda üretimindeki azalış gelişmiş ülkelerde nüfusun düşmesine sebebiyet verirken gelişmekte olan ve nüfusu patlayan ülkelerde kıtlıkların önünü açıyor.

    - genel olarak genç çalışan nüfusun azalması (ve yaşlanan dünya) üretimi azaltarak bireyin üstüne yüklenen yükü (vergi, aile bakımı, stres, psikolojik stabilite, huzursuzluk, bunun sebebiyet vereceği siyasi radikalleşme istikrar bozulmaları vsvs) artırıyor. ayrıca üretim azalmaya başlıyor, böylece tüketime erişim azalıyor, hayat kalitesi paçal/aggregate olarak azalıyor.

    - erişimi kolay kaynaklar hızla tüketiliyor ve yerine yeni alternatif kaynaklar bulunamıyor, böylece yaşam standartları ve üretim gerilemeye devamke

    bu gidişata göre medeniyetimiz çöküşe gidiyor.

    elbette bir simulasyon hayatın her aşamasındaki her dönüşüme sebep olacak değişkeni hesaba katamaz. ama yine de düşündürücü. dünyanın gidişatını bir "civilizational collapse" bağlamında düşünmek çok uçuk geliyor dimi? ama belki de 3000 yıllık mısır medeniyetinin insanları, 1500 yıllık roma'nın insanları da günlük hayatında böyle düşünüyordu. kurumsal işleyiş öylesine oturmuştu ki çevrelerindeki düzen yıkılıyorken farkında olmadan onlarca yıl yaşamaya devam ettiler. düşünsenize, roma medeniyetinin çöküşü yüzyıllar sürdü.

    insanoğlunun kurduğu son kapitalist dünya medeniyetinin kolay kolay yıkılacağını sanmıyorum elbette. bunun en büyük sebebi ise mevcut kapitalist sistemin elastisitesi ve adaptasyon gücünün yüksekliği. ancak var olan dünyamızın bir medeniyet inşası olduğu ve dikkat etmezsek insanlığın çoğunun yaşamını geliştirmiş bu düzenin sonunun gelebileceğini de düşünmemiz gerek. böyle bir ihtimal yokmuşçasına yaşayacak lüksümüz yok. hele ki iklim değişikliğinin hesap edilemeyen bir sürü etkisinin aniden bütün projeksiyonları ne kadar hızlı değiştirdiğini gördükten sonra....

    mesela bugün dünyada hayatı kitleyebilen bir pandemi, küresel enflasyon sorunu, kurumların erozyonu, artan jeopolitik riskler ve supply-chainlerin çökmesini izliyoruz. kanıksadığımız bir sürü şeyin hayatımızdan çıkıp gitmesi birbirini tetikleyebilecek bir kaç faktöre bakabiliyor yani. ayık olun.
  • basit bir salgında bile kaç çeşit krize girdi dünya medeniyeti. her şey pamuk ipliğine bağlı durumda aşırı kırılgan. tedarik zincirinin bir kolu kitlense bütün dünyada birbirine bağlı sektörler domino taşı gibi devrilmeye başlıyor. iran doğalgazı kesiyor endüstri 3 gün elektrik kesintisine giriyor. bir gün ciddi bir durum olsa elektriksiz kalıp soğuktan donacak milyonlarca kişi şehirlerde. eskiden insanlar köylerde kendi kendine yeter durumdaydı şimdi milyonlar tek bir şehre tıkınmış tedarik zincirinin kendisini beslemesine güveniyor. ufak bir gıda krizinde boş market rafları ve birbirini yağmalayan kitleler çıkacak meydana. tüm medeniyetin bu kadar kırılgan şekilde yükseliyor olması çok korkutucu.
  • "a101'in olduğu yerde medeniyet vardır"

    uzun bir otoban ve orman yolu seyahati sonunda arkadasimin söylediği sözdür.

    söylediği günden beri gülüyorum, anca toparlayabildim kendimi yazabilmek için.
  • bu tarz kavramların tanımlanması zordur, bu sebeple etimolojik incelemeyle başlamak gerekir. medeniyet, arapça "medine"den türetilmiştir. medine, şehir; medeniyet ise şehir yaşamı, şehirlilik anlamına gelir. medeniyet"in latince karşılığı olan "civilization" da aynı şekilde şehir anlamına gelen "civitas"tan türetilmiştir. son olarak kelimenin türkçe karşılığı olan "uygarlık", yerleşik hayata geçen ilk türk kavmi olan uygurlardan gelir.

    medeniyet, bir grup insanın birlikte yaşama iradesiyle bir şehirde bir araya gelmesidir. burada önemli olan iki husus "birlikte yaşama iradesi" ve "şehir"dir. birlikte yaşama iradesi, bireylerin bilinçli olarak diğer bireylerle ortak yaşamı sürdürme istekleridir. günümüz batı medeniyeti teorik olarak bu iradenin varlığını kabul etmiş ve bu irade üzerine inşa edilmiştir. özellikle hobbes, rousseau ve john locke bu teorinin en meşhur savunucularıdır. üç filozofun teorilerinde farklılıklar elbette bulunsa da, üç filozof da toplumun ancak bireylerin ortak iradeleri üzerine kurulmuş olabileceğini savunur. çağdaş hukuk sistemleri, anayasacılık hareketleri, insan hakları hukuku gibi modern batı medeniyetinin temelleri bu teoriye dayanır.

    insanlar aslında avcılık toplayıcılık yaparken de, tarım devrimi sonrası kırsal alanda yaşarken de tek başlarına değil gruplar halinde yaşamlarını sürdürürlerdi. ancak bu iki tip yaşamda birbirleriyle olan ilişkileri ve birbirlerine olan bağlılıkları son derece kısıtlıydı. ne zaman ki tarımda artı değer ciddi boyutlara ulaştı ve tarımla uğraşmayan insanlar tarım yapan nüfusun ürettiği artı değerle yaşamlarını sürdürebildiler, işte o noktada insanlar şehir kurabilmek için gereken zaman ve enerjiye sahip olabildiler.

    şehirdeki üretim biçimleri kırsal alanlardan farklıdır. kırsal alandaki yaşam genelde geniş aileler tarafından sürdürülür. bu aile tarım yaparak karnını doyurduğu gibi, zaten sınırlı olan diğer ihtiyaçlarını da kendileri karşılarlar. nadiren, tarım yapan diğer komşu ailelerle birtakım ürünlerin değiş tokuşu amacıyla ilişkiye geçerler. şehirdeki yaşamsa bundan çok farklıdır. şehirde herkes yalnızca profesyonelleştiği işi yapar. ayakkabıcı, terzi, demirci, marangoz, avukat, hekim, inşaat işçisi, rahip, siyasetçi gibi aklınıza gelebilecek türlü meslekler ancak şehir ekonomisi çerçevesinde ortaya çıkan mesleklerdir.

    şehirde herkes yalnızca kendi işini yaptığından ve şehir yaşamında insan ihtiyaçları kırsal yaşama göre çok daha geniş olduğundan şehirde yaşayan insanlar birbirleriyle çok yakın ilişkiler kurarlar. işte şehrin alamet-i farikası da budur. yakın ilişkideki geniş insan topluluğunun huzur içerisinde yaşayabilmesi ancak birtakım kurallara olan bağlılıkla sağlanabilir. kanaatimce medeni olmak da burada yatar. yani bir insanın ne kadar medeni olduğu, içinde yaşadığı toplumun kurallarına ne kadar bağlı olduğuyla alakalıdır.

    batı medeniyetinde günümüzde uygulanan hukuk kuralları, geçmişten günümüze kademeli olarak gelişerek, deneyimler neticesinde sayısız süzgeçten geçerek oluşmuştur (montesqieu kanunların ruhu'nda çok detaylı anlatır). bu sebeple batılı bireyler hukuk kurallarına uymak konusunda doğuya göre daha iyidir. ancak en azından ülkemiz açısından konuşmak gerekirse, malesef hukuk kurallarına uyma bilincini hala özümseyebilmiş değiliz. en basit kurallar diyebileceğimiz apartman kuralları ya da trafik kuralları dahi malesef uygulanamıyor. en büyük şehrimiz olan istanbul'da bile durum bu haldeyken, güneydoğuda kan davası ya da töre adı altında hala açıkça cinayetler işlenmeye devam ediyor. eğer gerçekten avrupa'nın, abd'nin ve kısmen bazı güneydoğu asya ülkelerinin ulaştığı ekonomik refah seviyesine ulaşmak istiyorsak, hukuk kurallarına içten gelen bir bağlılıkla uymayı öğrenmek(yani medeni olmak) zorundayız.
  • trafikte sinyal vermektir.
  • medeni olmanın iki temel şartı vardır. bu iki şart birbirini tamamlar. biri eksik olursa yarardan çok zarara sebep olabilir. bu iki şart:

    1-) ahlak
    2-) o asırdaki üstün teknolojiyi ele geçirmek

    bu iki unsuru barındıran toplum medeni toplum olmayı başarmıştır ve o toplum huzur, refah ve güven içinde yaşar.

    burada ahlak kısmı elinizdeki teknolojiyi doğru şekilde yani insanların huzur, refah ve güvenliği için kullanmanızı sağlar. nitekim elinde son teknoloji silah olan bir eşkiya bu teknolojiyi(yani silahı) insanların parasını çalmakta kullanırken, bir polis ise elindeki silahı insanları korumak için kullanır. ya da bir devlet elindeki atom bombasını kendini korumak için kullanırken diğer bir devlet bunu zulüm için kullanarak binlerce insanın ölümüne sebep olabilir.
    görülüyor ki medeni olmak isteyen birey ve devletlerin bu iki şartı sağlamak için çalışması elzemdir. sadece fende ilerlemiş toplumları medeni sanmak büyük yanılgıdır.
hesabın var mı? giriş yap