• kitaptan kucuk bir alinti:

    "genc insanlar kibirlidirler,cunku her biri hic olan,ama onemli olmayi isteyen kendi turleriyle dolasirlar."
  • türkçeye sayyayınlarından kazandırılmış önemli bir kitaptır...

    inançlar hakikat düşmanları olarak, yalanlardan daha tehlikelidir.

    hoşlanmadığımız bir düşünceyi öne sürdüğü zaman bir düşünürü daha sert eleştiririz.

    oysa, bizi pohpohladığında onu daha sert eleştirmek uygun olacaktır.

    sahip olunması zorunlu tek şey var: ya yaradılıştan ince bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafından inceltilmiş bir ruh...

    tüm idealistler, hizmet ettikleri davaların her şeyden önce dünyanın tüm öteki davalarından üstün olduğunu düşünürler. kendi davalarının biraz olsun başarılı olması için, bu davanın tüm öteki insan girişimlerine gerekli olan aynı pis kokulu gübreye açıkca ihtiyacı olduğuna inanmak da istemezler.

    bir kez yürünmüş bir yola düşenlerin sayısı çoktur, hedefe ulaşan az ..

    küçücük bağışlarla büyük mutluluklar kazanmak büyüklüğün bir ayrıcalığıdır.

    insan, diğer insanlardan hiçbir şey istememeye, onlara hep vermeye alıştığı zaman, elinde olmadan soylu davranır.

    acıların bölüşülmesi değil, sevinçlerin bölüşülmesidir dostluğu yaratan ...

    bir şeyden hoşlanmaktan söz edilir, aslında doğrusu, bu şey aracılığıyla kendinden hoşlanmaktır.

    kendinden hiç söz etmemek çok soylu bir ikiyüzlülüktür.

    hakikatin temsilcisinin en az olduğu zaman, onu dile getirmenin tehlikeli olduğu zaman değil, can sıkıcı olduğu zamandır.

    doğa bize aldırmadığından, doğanın ortasında kendimizi öyle rahat hissederiz ki ...

    f.w.nietzsche (insanca pek insanca)
  • kitaptan çarpıcı bir alıntı:
    "kişi susamayacağı yerde konuşmalı sadece; ve sadece aştığı şeyler hakkında konuşmalı-başka her şey gevezeliktir,"edebiyat"tır, terbiye noksanlığıdır..."
  • manevi babamız nietzsche'nin sömürülmesi, yağmalanması, talan edilmesi gereken kitabı. özellikle 2. 5. ve 9. bölüm, insan olmayı başaramamışlar, insan olmakta zorlananlar ve insanım diye ortalıkta gezinenler için okunması elzemdir.
  • nietzsche'nin klasik üslubundan uzak, daha derli bir kitabı. anlaşılması da mesela also sprach zarathustra'ya göre daha kolay. tabii her zamanki gibi diğer filozoflardan -özellikle schopenhauer'den- haberdar olmayı gerektirecek göndermeleri var. almanca söz oyunları ise azınlıkta kalmış. tam bir aforizma kitabı olabilir, felsefeden onu anlayanlar için bire bir yani.

    okurken altını çizdiğim yerleri ise buraya yazacağım; zira derli toplu bir yerde bulunsun istiyorum. isteyenler de kitap hakkında bir fikir edinebilirler belki bir gün.

    --- spoiler ---

    tarihsel felsefeye göre, tam olarak açıklanınca, ne bencil olmayan bir eylem, ne de kayıtsız bir gözlem olabilir, bunların ikisi de yüceltmedir.

    metafizik bakış açılarının sona ermesi ile ilgili önemli bir sakınca, insanın kendi kısa yaşam kesitini fazla dikkate almak ve yıllarca sürebilecek kalıcı kurumlar kurabilmek için güçlü duygulara sahip olmamasıdır. kendi yetiştirdiği ağaçtan meyve almak ister, yıllarca bakım gerektiren ve nesilleri aşarak yetişen ağaçları yeğlemez. çünkü metafizik bakış açıları, kişilerin gelecek nesiller üzerinde yerleşmek ve inşa etmek zorunda olduğu en son kesin temeli sağladıklarına inanmalarını sağlar. kişi, kendisini bir kilise veya manastıra vakfederek kurtuluşunu kolaylaştırır. bundan yararlanabileceğini ve ebedi ölüm sonrası yaşamda ruhuna gerekli bedelin ödeneceğine inanır. bu, ruhun ebedi kurtuluşu için yaptığı bir çalışmadır.

    önce, arkasındaki dürtüleri düşünmeden, yalnızca yararlı veya zararlı sonuçlarına bakarak belirli eylemleri iyi ve kötü olarak değerlendiririz. ama kısa zamanda bu terimlerin kökenlerini unuturuz, sonuçlarını göze almadan iyi ve kötünün eylemlerin içinde bulunduğunu düşünürüz. taşa sert, ağaca yeşil diyen aynı dil yanlışıdır -yani sonucu neden kabul ederiz. sonra iyiliği ve kötülüğü dürtülere yükleriz ve eylemleri ahlak açısından tam tanımlamayız. daha da ileri giderek, belirli bir dürtüye iyi veya kötüyü yüklemeyi bırakırız, ama bunu insanın bütün doğası için kullanırız: bitkinin topraktan yeşermesi gibi, dürtü de ondan yeşermiştir. böylece kişiyi önce eylemlerinin etkileri, sonra eylemleri, sonra dürtüleri ve en sonunda doğası için sorumlu tutarız. nihai olarak doğasının her ikisi için de sorumlu olamayacağını fark ederiz, çünkü o geçmişteki ve şimdiki olguların parçaları ve gelişiminden oluşan kaçınılamaz bir sonuçtur. yani, insan hiçbir şey için sorumlu tutulamaz -ne doğası, ne dürtüleri, ne eylemleri, ne de eylemlerinin etkileri için. böylece, ahlakî duygular tarihinin bir hatanın, kendisi de 'istem özgürlüğü' adlı hataya dayanan 'sorumluluk' adlı hatanın, tarihî olduğunu anlarız.

    çocukların, acıma duygusu yaratmak için nasıl ağladıklarını, durumlarını fark ettirene kadar nasıl beklediklerini izleyin. veya hasta ve depresyona girmişler arasında yaşayın ve etkili sızlanmalarının ve ağlamalarının, talihsiz görünüşlerinin ortak olanların canını yakmaya yönelik olup olmadıklarını sorgulayın. böylece izleyenlerin gösterdiği acıma duygusu, zayıflıklarına rağmen en azından bir güce sahip olduklarını görebildikleri sürece, bu zayıf olanları ve acı çekenleri teselli edecektir: incitme gücü. acıma duygusunun ifadesi, talihsiz olana, bu üstünlük duygusunu fark ettirdiğinde, ondan bir tür zevk alacaktır. kendin görünümü yeniden düzelecektir, hâlâ dünyaya acı verecek kadar önemlidir. bu nedenle, acıma duygusu susuzluğu, zevk alma susuzluğudur ve bu arkadaş pahasına yapılır.

    tüm aldatanlar, güçlerini borçlu oldukları önemli bir süreçten alırlar. esas aldatma eyleminde, tüm hazırlıklar arasında, sesteki, ifadedeki ve hareketlerdeki ürkütücülükle, etkileyici görünümle kendilerine inanırlar. bu tavırla, izleyiciler mucizevi biçimde etkilenir ve ikna olurlar. büyük din kurucuları, kendini aldatma durumundan gelmedikleri için bu aldatıcılardan ayrılırlar: ve çok nadir olarak, kuşkunun baskın olduğu açık anları yaşarlar. ama genellikle bu açık anları kötü muhaliflerine mal ederek kendilerini rahatlatırlar. kendini kandırma var olmalıdır ki her iki tür aldatanın da etkisi büyük olsun. çünkü insanlar, başkalarının çok inandığı açık olan şeylere kolayca inanırlar.

    genel yanlış düşüncelerden birisi de eğer bir kişi bize karşı doğru ve içtense, gerçeği konuştuğunu sanmaktır. böylece çocuk, anne babasını değer yargılarına; hıristiyan, kilise kurucularının savlarına inanır.

    birisini ebediyen sevme sözü, "seni sevdiğim sürece, aşkın eylemlerini sana yönelteceğim; artık seni sevmezsem de, başka nedenlerle de olsa benden aynı davranışları göreceksin" anlamını taşır. böylece insan, arkadaşının sevgisinin değişmediği ve hâlâ aynı kaldığı yanılgısına düşer.

    çabuk parlayan bir kişi karşısında, sanki bir zamanlar canımıza kastetmiş gibi dikkatli olmalıyız. çünkü hâlâ yaşıyor olmamız, ondaki öldürme gücünün eksikliğine bağlıdır.

    insan aşırı eylemleri kibre, mütevazı olanları alışkanlığa ve aptalca olanları korkuya yorarak pek yanılmaz.

    insanlar kötü şeyler düşünmekten utanmazlar, ama başkalarının, onların böyle kötü şeyleri düşünebileceğini düşünebileceğinden utanırlar.

    açık bir biçimde algılanabilecek üstün bir güç yoksa ve savaş yararsız olup iki tarafa da zarar getirecekse, taraflar diğerinin isteklerini anlama ve uzlaşma eğilimine girerler: adaletin ilk özelliği takastır.

    adalet anlaşılabilir bir kendini koruma bakış açısına, yani şu düşüncedeki bencilliğe dayanır: "amacıma ulaşamazken, neden boş yere zarara uğrayayım?"

    insanlar, zeka ile ilgili alışkanlıkları paralelinde, adil, adaletli eylemlerinin asıl amaçlarını unuttukları ve çocuklara yüzyıllar boyunca bu hareketleri beğenmeleri ve taklit etmeleri öğretildiği için, adil eylem zamanla bencil olmayan eylemmiş gibi algılanır. bu eylemlere duyulan büyük saygı bu görüntüye dayanır.

    önemli bir zevk kaynağı ve böylece önemli bir ahlak kaynağı alışkanlıklardır. insan alıştığı şeyleri daha kolayca, başarıyla ve severek yapar; bunlardan zevk alır, deneyimle bilir ki bu eylem denenmiş ve başarılı olmuştur. yararlı ve etkili olduğu bilinen ahlak kuralları, kanıtlanmamış yeni deneyler karşısında daha güçlüdürler. böylece gelenek zevkli ve yararlının birleşiminden oluşur. buna ek olarak, düşünce gerektirmez. insan zor kullandıkça bu töreleri uygular ve yaygınlaştırır, çünkü ona göre bunlar kanıtlanmış bilgeliği temsil ederler. aynı biçimde, her topluluk içindeki bireyleri aynı törelere zorlar. hata buradadır: çünkü birisi bir gelenekten hoşlanıyorsa, ya da yaşamını onun yardımıyla sürdürüyorsa, kendisini iyi hissettiği için bu gelenek ona iyi gelir, sanki yaşama zevki yalnızca buradan kaynaklanmaktadır. varlığın koşulu olarak alışkanlık düşüncesi geleneğin ayrıntılarına kadar girer: alt düzey insanlar ve kültürler gerçek nedenleri pek kavrayamadıkları için, boş korkularla herkesin aynı yola girmesini sağlarlar. bir geleneği yerine getirmek zor, acı verici, külfetli bile olsa yararlı gibi göründüğü için gelenek korunur. başka geleneklerde de aynı derecede, hatta daha üst derecede rahatlık olabileceği bilinmez. ama en zor gelenekler bile, zamanla daha hoş ve hafif olarak algılanırlar ve böylece en zorlu yaşam biçimleri bile alışkanlık ve zevk halini alır.

    güç, ahlaktan önce gelir ve aslında bir zaman için, ahlak, hoşnutsuzluktan kaçınmak için boyun eğilen bir güçtür. sonra gelenek olur, çok sonraları da istenerek uyulur ve en sonunda neredeyse bir içgüdüye dönüşür: sonra, tüm doğal olan ve alışkanlık kazandığımız şeyler gibi zevkle ilişkilendirilir ve artık erdem adını alır.

    tüm ahlak kuralları, meşru savunma için isteyerek zarar vermenin yolunu açarlar, yani yaşamı sürdürme söz konusu olduğunda.

    başımıza kötü bir şey gelince, ondan, ya nedenini ortadan kaldırarak veya duygularımız üzerindeki etkilerini değiştirerek kurtulabiliriz, yani talihsizliğinizi, yararının sonradan görülebileceği düşüncesiyle, iyi bir biçimde yeniden tanımlayarak. din ve sanat, (aynı biçimde metafizik felsefe) kısmen deneyimlerimizi yargılama biçimlerimizi değiştirerek (örneğin, 'tanrı, sevdiğini döver' diyerek) ve kısmen acıda zevk yaratarak (trajik sanatın başlangıç noktası) duygularımızda bir değişim yaratmaya çalışırlar. kişi ne kadar fazla yeniden tanımlama ve olumlama eğiliminde olursa, başına gelenlerin nedenleriyle daha az ilgilenir ve onları yok etmeye çalışmaz; daha ciddi bir sıkıntıda, geçici bir dindirme ve uyuşturma (örneğin diş ağrısı için kullanılan) onun için yeterli olur. dini kuralların ve sanatın uyuşturucu etkisi azaldıkça, insanlar başlarına gelen kötülüğü gerçekten ortadan kaldırmak için daha çok çaba sarf ederler -tabii ki bu trajik şairler için kötü olur (trajedi için gerekli olan malzeme azalır, çünkü yazgının acımasız, alt edilmez alanı daralmaktadır) ama papazlar için durum daha da kötüdür (çünkü o güne dek, insan talihsizliklerinin uyuşturulmasıyla yaşam bulmuşlardır).

    dinsel tapınma, doğayı yönlendirme çabasıdır ve doğayı insan yararına çevirebilmek için büyü yapmayı amaçlar.

    kişi öğretisinin, sanatının, dininin güçlü ve zayıf yönlerini iyi bildiği sürece, gücü hâlâ azdır. öğretisinin, dininin, vs. zayıf yönünü göremeyen mürit ve havari, öğretmeninin etkisiyle ve ona karşı duyduğu dinsel hayranlıkla kör olur ve bu nedenle öğretmeninden daha güçlüdür. kör müritler olmadan, kimse veya kimsenin yaptığı iş etkili olamaz. bazen, bilgiyi zafer kazanması için desteklemek, onu aptallıkla birleştirmek ve aptallığın gücünün bu zaferi desteklemesini sağlamaktır.

    nedeni olmayan entelektüel ilkeler alışkanlığına inanç diyoruz.

    devlet, insanları birbirinden koruyan zekice düzenlenmiş bir kurumdur. eğer çok fazla yüceltilirse, birey oldukça sayıflar, hatta yok olur -ve böylece devletin ilk amacı iyice engellenir.

    düşüncelerini buza yatırmayı bilmeyen, tartışmanın ateşi içine girmemelidir.

    kişi her zaman yetenekli insanlar arasında olduğunu bilirse, kibri unutur; yalnızlık küstahlığı büyütür. genç insanlar kibirlidirler, çünkü, her biri hiç olan, ama önemli olmayı isteyen kendi türleriyle dolaşırlar.

    ince bir ruh, birinin ona teşekkür borçlu olduğunu bilmekten rahatsızdır; ham bir ruh da teşekkür borçlu olmaktan rahatsızdır.

    herkes annesinden aldığı bir kadın imgesini beraberinde taşır; bu, genelde kadınlara saygı mı duyacağını, onları küçümseyeceğini mi, yoksa kayıtsız mı kalacağını belirler.

    evlenmek üzere olan insan şunu sormalıdır: ileri yaşta da bu kadınla tatmin edici konuşmalar yapabileceğini düşünüyor musun? bunun dışında, evlilikteki her şey geçicidir, ilişkinin çoğu konuşmayla geçer.

    --- spoiler ---
  • "inançlar hakikat düşmanları olarak, yalanlardan daha tehlikelidir. hoşlanmadığımız bir düşünceyi öne sürdüğü zaman bir düşünürü daha sert eleştiririz.oysa, bizi pohpohladığında onu daha sert
    eleştirmek uygun olacaktır. sahip olunması zorunlu tek şey var: ya yaradılıştan ince bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafından inceltilmiş bir ruh...
    tüm idealistler, hizmet ettikleri davaların her şeyden önce dünyanın tüm öteki davalarından üstün olduğunu düşünürler.kendi davalarının biraz olsun başarılı olması için, bu davanın tüm öteki insan girişimlerine gerekli olan aynı pis kokulu gübreye açıkça ihtiyacı olduğuna inanmak da istemezler.bir kez yürünmüş bir yola düşenlerin sayısı çoktur,hedefe ulaşan az ..

    küçücük bağışlarla büyük mutluluklar kazanmak büyüklüğün bir ayrıcalığıdır.
    insan, diğer insanlardan hiçbir şey istememeye, onlara hep vermeye alıştığı zaman,elinde olmadan soylu davranır.acıların bölüşülmesi değil, sevinçlerin bölüşülmesidir dostluğu yaratan...
    bir şeyden hoşlanmaktan söz edilir,aslında doğrusu,bu şey aracılığıyla kendinden hoşlanmaktır.kendinden hiç söz etmemek çok soylu bir ikiyüzlülüktür.hakikatin temsilcisinin en az olduğu zaman,onu dile getirmenin tehlikeli olduğu zaman değil, can sıkıcı olduğu zamandır."
  • when nietzsche wept'i okuduğumda adı sık sık geçen, ismi pek içime işlese de cismini henüz göremediğim kitap.
  • "aşk özler, korku kaçınır. aynı kişiyi en azından aynı zaman dilimi içinde hem sevip hem sayamayışımızın nedeni budur. çünkü saygı duyan, gücü tanır, yani ondan ürker: hürmettir içinde bulunduğu durum.

    ama aşk gücü tanımaz. ayıran, farklılaştıran, yukarıya da aşağıya yerleştiren hiçbir şeyi tanımaz."

    friedrich nietzsche - menschliches allzumenschliches.
  • yolda bir çanta dolusu para bulan kişinin, çantanın sahibini deliler gibi arayıp bulması ve akabinde parasını geri teslim etmesi gibi insanca bir iş yaptığında dahi insanın aslında ödüllendirilmesinin, kötü bişey yaptıgında da cezalandırılmasının pek doğru olmadığından, zira insanın tamamen egoist hareket ettiğinden, bu iki eylemin de aynı amaca yönelik yapıldıgından bahsedilir kitabın bir yerinde. ithaki yayınlarından da çıkmıştır.
  • şahsi kanaatimce en iyi türkçe çevirisini mustafa tüzel'in yaptığı kitap. türkiye iş bankası kültür yayınları'ndan çıkanını kendisi çevirmiş olup, serinin ikinci kitabını da ithaki yayınları için çevirmiştir.
hesabın var mı? giriş yap