• ketçap soslu öğrenci makarnası.
  • yemekten sayılmasa da ev yapımı bol limonlu baklavadır. şurup yapıyorsun insan bir tadına bakar. şekeri az mı, çok mu? şekerlenmesin diye çok az sıkılan limon miktarının durumu nedir falan.
    aklıma geldi bak ağzım ekşidi yine.
  • bayram ziyareti kapsamında yan komsuya gittik. ıcli kofte ikram ettiler. cok tereddutte kaldim. cunku annem muthis yapar zor begenirim bu yuzden baskasinin icli koftesini. neyse dedim yiyeyim bir tane. aman allahim!! lor peynirli kiymali icli kofte.midem bulana bulana cignedim. ufaladiktan sonra dilimle bir manevra yapip sag alt bolmeye yerlestirdim. tabi hic konusamiyorum. nihayetinde 20 dakika sonra annemler kalktiginda en uygun zamanda tukurmustum.
  • annemin zoru ile iftar yemeğine gittiğim evde pirinç pilavi dolma (pirinçli) sütlaç bildiğin pirinç time
  • çocukken arkadaşın evinde yediğim yemek. ben çok yemek seçerdim zaten ve sebze yemezdim pek. ama bu başka birşeydi, bambaşka: ciğerli pazı yemeği. kıymalı ıspanak gibi ama kıymanın yerine küçük ciğer parçaları, ıspanak yerine sapları falan da doğranmış pazı var. arnavut ciğerini severdim, hala da severim bu arada. ama o haşlanmış ciğerin kokusu, tadı, salça ve pazıyla birleşimi... kokusu ayrı tadı ayrı felaket. 25 sene unutmadım o tadı bak. alacağın olsun türkan teyze!
  • halamın evine kuzenlerimle oynarım diye kalmaya gönderilmiştim. halamın besleyici diye verdiği içine yumurta kırılmış makarnasını gerek görüntü gerek koku olarak unutmam mümkün değil.

    düşün ki normal bi makarna pişirdin, yağladın vs ve sos olarak da sıcak makarnaya çiğ yumurta kırıp karıştırdın. allahım sen kurtar.
  • yarısı pişmiş yarısı pişmemiş karnı yarık yemeği çok zor yemiştim.öyle çekirdeklisinden olur ya
  • rapper's delight (bkz: sugarhill gang) şarkısında bu durumun anlatıldığı bir bölüm vardır:

    --- sözlerini de yazayım da ---

    have you ever went over a friends house to eat
    and the food just ain't no good?
    the macaroni's soggy, the peas are mushed,
    and the chicken tastes like wood
    so you try to play it off like you think you can
    by saying that you're full
    and then your friend says, "mama, he's just being polite
    he ain't finished, uh-uh, that's bull!"
    so your heart starts pumpin' and you think of a lie
    and you say that you already ate
    and your friend says "man, there's plenty of food"
    so you pile some more on your plate
    while the stinky food's steamin', your mind starts to dreamin'
    of the moment that it's time to leave
    and then you look at your plate and your chicken's slowly rottin'
    into something that looks like cheese
    oh so you say "that's it, i gotta leave this place
    i don't care what these people think,
    i'm just sittin' here makin' myself nauseous
    with this ugly food that stinks"
    so you bust out the door while it's still closed
    still sick from the food you ate
    and then you run to the store for quick relief
    from a bottle of kaopectate
    and then you call your friend two weeks later
    to see how he has been
    and he says, "i understand about the food,
    baby bubba, but we're still friends"

    --- tam olsun ---
  • ben belirli bir yaşa kadar patates dışında hiç sebze yemedim. bir noktadan sonra yavaş yavaş açıldım ama öncesinde çok ısrarcı bir şekilde sebze yemezdim ve yediğim zaman midem bulanırdı. birinin evinde yemek yemekten hiç hoşlanmazdım çünkü benim yiyebileceğim şeyler pek olmazdı.

    neredeyse hiç sebze yemediğim dönemlerden birinde bir arkadaşımın evine gittim. bu arkadaşım babasıyla ve babaannesiyle yaşıyordu. babası engelliydi ama çok azimli bir insandı. kişilik olarak da dünyanın en iyi en kaliteli insanıydı, kendisini az görsem de inanılmaz severdim ve saygı duyardım. arkadaşımın babaannesi vefat etmişti ve vefatından sonra evine başsağlığına gitmiştik.

    babası zorla bizi yemeğe oturttu. çok içinden gelerek bizim karnımızı doyurup öyle göndermek istiyordu. salonda çok loş bir ortamda önce bir çorba içtik, sonrasında da babasının yaptığı içinde çeşitli sebzeler olduğunu tahmin ettiğim yumurtalı bir yemek getirdi. dikdörtgen iki dilim kesip benim tabağıma koydu. o anda, yemeğin ne olduğunu içinde neler olduğunu sormak istedim ama sonra belki 1-2 saniye içinde düşündüm ki o bizim karnımızı doyurmak istiyordu ve annesi yaşıyor olsaydı yemekleri o yapacaktı. ben beğenmeyip yemeği yemezsem annesi öldüğü için bir kere daha üzülecek, hatta belki inanılmaz üzülecek diye düşündüm. yemekten bir lokma aldım ve yiyemeyeceğim bir şey olduğunu fark ettim.

    sonra dikdörtgenleri böldüm ve tabağımın yanına koyduğum bir bardak suyla neredeyse hiç çiğnemeden hepsini yedim. sonlara doğru suyum çok azalmıştı, su bile isteyemedim zorla yediğim anlaşılabilir diye. bunun kadar zor yediğim bir yemek belki 1 kere daha olmuştur, başka da hatırlamıyorum.

    o arkadaşımın babası oldukça genç bir yaşta vefat etti, vefat ettiğinde çok üzülmüştüm, çok ağlamıştım. o gün o yemeği yiyerek abartı duyarlılık mı kastım bilmiyorum ama üzüleceğini hissetmiştim gerçekten. keşke bugün hayatta olsaydı, aynı şeyi bir kere daha severek yerdim. mekanı cennet olsun.
  • çok şükür misafirlikde kötü yemek yemedim.
hesabın var mı? giriş yap