• amcam 9. dilini öğreniyor, çince. lise mezunu bile değil, lise 2 den terk. ben 4 dil konuşuyorum, turist rehberiyim. kardeşim, ki şu an ceza evinde, 4 dil konuşuyor, acenteci. yakın ailede, kuzenler muzenler saysan 2-3 dil ve üzeri konuşan, turizmle meşgul olan onlarca yakınım var.

    müsaadenizle bu konuda da söyleyeceklerim var.

    amcam bu dillerin hiç birini okulda falan öğrenmedi, bizler de zira öyle. tamam okullarda, kurslarda bu eğitimleri gördük mü? gördük. ancak dil öğrenmemizin önündeki en büyük engel de yine bu okullar. neden mi?

    ilk olarak gereksiz yere şişirilmiş müfredatlar.
    bırak sıradan bir ingiliz vatandaşını, kraliyet ailesinin bile konuşmadığı kadar kasıntı bir dili öğretmeye uğraşıyorlar. dil öğrenmenin bir sistemi, bir mantığı vardır. ilk başta yapılması gereken de bu mantığı oturtmaktır. ancak bizim okullarımızda bunun yerine ezberci bir sistem almış başını gidiyor.
    bir zaman kalıbını ve bunun çekimlerini 3-5 temel fiil üzerinde ezberliyoruz ve bu fiiller dışında bir başka fiil görünce gözüne far tutulmuş tavşan gibi donup kalıyoruz. önce o fiil çekimlerinin neden yapıldığını, nasıl yapıldığını öğretmek, mantığını oturtmak gerekiyor. 'x görünce y koy, z varsa t yi unutma' dan öteye gidilmediği için, neden o x i görünce y koyduğumuzu anlatmadıkları için bizler sadece x görünce y koyuyoruz ama karşımıza a çıkınca b olacağını bilmiyoruz. bunu da kendi dilinde yapman gerekiyor.
    özetle hangi kalıbı nerede ve neden kullandığımızı kavrayabilirsek özellikle gramer ve çeviri yeteneklerimizi önemli ölçüde arttırabiliriz.

    bir sonraki sebep, kelime dağarcığımızın geniş olmaması.
    kelime ezberi yapmak önemli. evet yukarıda ezberci sistemi eleştirdim ancak o başka bir konu, kelime olayı başka, burada ezber şart. daha ortaokuldayken elimize sözlük verilip a harfinden z harfine kadar ezberlemeye zorlandığımızı hatırlıyorum. ancak çoğu zaman bu kelimeler hayat kurtarıcı oluyor. günlük konuşmalarda, pratik yapmak istediğinizde işinizi oldukça kolaylaştıracaktır bildiğiniz her kelime. ne kadar çok kelime bilirseniz o kadar çok cümle kurabilirsiniz. üstelik günlük konuşmalar esnasında kimse sizin present perfect continuous tense i nasıl kullandığınızla ilgilenmeyecektir. ona bir tek lisedeki ingilizce öğretmenleri dikkat ediyor bu ülkede.

    pratik imkanının olmayışı ve çekingenlik.
    bir diğer sebebi de bu. dil nankördür derler bilirsiniz. kesinlikle doğru. siz bir adım uzaklaşırsanız, o 10 adım uzaklaşır.
    pratik yapmak bir dili öğrenmek için hayati önlem taşır. sokakta gördüğünüz bir turistle, o dili bilen bir tanıdığınızla, hiç tanımadığınız bir yabancıyla bile bir kaç kelime konuşup yazışmak size çok şey katacaktır. merak etmeyin bir turiste gidip kendi dilinde bir şeyler söylemeye çalıştığınızda, sohbet etmeye çalıştığınızda eğer çok aksi bir adam değilse ve kaba bir tavır sergilemiyorsanız sizi reddetmeyecektir.
    zaten ana diliniz olmayan bir dili konuşmaya çalışıyorsunuz, o da bunun farkında, sizi küçümsemez, rezil de olmazsınız merak etmeyin.
    "how can i go to sultanahmet" sorusuna cevap vermek bile zamanla bu çekingenliği üstünüzden atmanıza yardımcı olur. onun dışında pratik yapacak kimsem yok diyorsanız da, kendi kendinize bile tekrar ederek pratik yapabilirsiniz. açın elinize bir sözlük, konuşma klavuzu, bir defter bir kalem alın, notlar alın kelimeleri yazın, cümleleri yazın, sesli okuyun sonra bunları, şarkı dinlerken eşlik etmeye çalışın, kelimeleri yakalamaya çalışın, telaffuzlarına dikkat edin.
    size tavsiyem alt yazılı filmler, diziler, videolar, klipler, şarkılar v.s. bunlar size o dilin nasıl konuşulduğunu, tonlamaları falan görebileceğiniz, farklı aksanları yakalayabileceğiniz fırsatlar sunar.
    mesela ben üniversitede okurken amcam ile aynı evi paylaşıyorduk ve pratik yapmak için harika bir fırsattı. evin kuralları vardı, örnek veriyorum ocak ayı fransızca, şubat ayı ispanyolca, mart ayı portekizce konuşulacak gibi. o ay boyunca evde birbirimizle o dilde konuşurduk, yemek yerken tuzluğu uzatır mısın diye o dilde söylerdik, televizyonun sesini kıs diye o dilde seslenirdi amcam bana gibi.

    çok uzatmadan özetlemek gerekirse;

    1.müfredatla çok kafa yormayın, gramer ezberlenilmez öğrenilir. önce mantığının oturtulması lazım.

    2.kelime ezberi yapın, ne kadar çok kelime bilirseniz o kadar iyi.

    3. pratik yapın mutlaka

    4. çekingenlikten mümkün olduğunca çabuk kurtulmaya bakın, kendinizi cesaretlendirin.

    5. alt yazılı film, dizi izleyin bol bol. şarkı dinleyin.

    6. kendinize güvenin, isteyip de yapılamayacak birşey yok.

    7. ve en önemlisi gereken azmi ve isteği içinizde barındırın.
  • 2008'den bir haber:

    ingilizce öğretmeni bile tercümansız konuşamıyor

    ingilizce öğretmeni bile tercümansız konuşamıyor!..

    04 ocak 2008 cuma

    devlet okullarında görev yapan ingilizce öğretmenlerinin ingilizlerle anlaşamadıkları ve ancak tercüman aracılığıyla konuşabildikleri ortaya çıktı

    ingilizce öğretmenlerinin ingilizce öğrenmeleri için milli eğitim bakanlığı ticaret ve turizm öğretimi genel müdürü sadettin sabaz ile british council türkiye temsilcisi cris brown tarafından protokol imzalanması nedeniyle dün ankara’da tören düzenlendi. törene, milli eğitim bakanı hüseyin çelik ile ingiltere’nin ankara büyükelçisi nick baird katıldı.

    törende konuşan sabaz, birkaç hafta önce ingiltere’den gelen dil uzmanlarının 9 okulda incelemeler yaparak bir rapor hazırladıklarını söyledi. ingiltere’den gelen heyetin “acı bir gerçeği de dile getirdiklerini” belirten sabaz, heyettekilerin ingilizce öğretmenleriyle tercüman aracılığıyla konuştuklarını ifade ettiklerini vurguladı.

    ‘seviye sınavı yapılacak’

    sabaz, proje kapsamında anadolu turizm meslek liselerinde görevli ingilizce öğretmenlerinin eğitim alacaklarını ve bu öğretmenlerin, “uluslararası ingilizce öğretmenlerinin seviyelerini belirleme sınavı”na tabi tutulacağını söyledi. british council’in desteğiyle bu öğretmenlere 6 haftalık “mesleki ingilizce materyal hazırlama eğitimi” verileceğini belirten sabaz, bu çalışmaya ingilizce öğretmenlerinin yanı sıra meslek öğretmenlerinin de katılacağını kaydetti. sabaz, bu çalışma sonucunda otelcilik ve turizm meslek liselerinde uygulanan yiyecek-içecek, konaklama ve eğlence alanlarında ders materyalleri hazırlanarak talim ve terbiye kurulu’nun onayına sunulacağını ifade etti.

    bakan çelik de eleştirdi

    bakan çelik de törende yaptığı konuşmada, türkiye’deki ingilizce eğitimini eleştirdi. bakanlığı döneminde 36 yeni turizm ve otelcilik lisesi açıldığını, türkiye genelinde şu anda 95 otelcilik ve turizm lisesi bulunduğunu hatırlatan çelik şunları söyledi: “türkiye’deki ingilizce eğitimi maalesef belli bir standart tutturmuş ve özellikle gramer ağırlıklı. bu da her tür okulun ve herkesin aynı eğitimi alması demek. bu yaklaşım doğru bir yaklaşım değil. anadolu turizm ve otelcilik liselerindeki gençler steinbeck’in, dickens’ın romanlarına edebi analizler yapmak için ingilizce öğrenmiyorlar. mesleki ingilizce dediğimiz kavramı aslında her tür meslekte yerleştirmek lazım, ona göre ders kitaplarını, ders müfredatlarını hazırlamak lazım. bu konuda bugüne kadarki yaklaşımı değiştirmek lazım.”

    dinlediğini anlamayanlar % 51.6

    * milli eğitim bakanlığı’nda 32 bin 627’si kadrolu, 1.761’i sözleşmeli olmak üzere, toplam 34 bin 888 ingilizce öğretmeni görev yapıyor.

    * bakanlığın 2005-2006 öğretim yılında 48 ilde 492 ilköğretim okulunda 1.158 öğretmeni kapsayan araştırmasında ingilizce öğretmenlerinin yetersizliği gözler önüne serildi. araştırmada şu ilginç sonuçlara ulaşıldı:

    * ingilizce öğretmenlerinin yüzde 36.3’ü okuduğunu anlamıyor, öğretmenlerin yüzde 63.7’si kendini okuduğunu anlamak konusunda yeterli görüyor.

    * ingilizce öğretmenlerinin yüzde 40.7’si yazma konusunda kendisini yeterli görmüyor. yeterli görünenlerin oranı ise yüzde 59.3.

    * konuşmada kendini yeterli görmeyenlerin oranı yüzde 52.2, yeterli görenlerin oranı da yüzde 47.8.

    * dinlediğini anlamada kendini yeterli görenlerin oranı yüzde 48.4, ancak yetersiz görenlerin oranı yüzde 51.6.
  • türkçeyi bilmediğimiz için ingilizce karşılığı beyinde oluşmuyor.
  • türkiye'de ki sistemle öğrenilmesi zor kendinin de istemesi ve sürekli üstüne düşülmesi gerek yoksa öğrenilemez.
  • benim acimdan surekli turkceyle karsilastirmak, mantigima oturtamamak. dil ogrenme konusunda hevesliyim bir ara fransizcaya basladim zor geldi tabi ufff turkce daha kolay, mantikli vs. diye sacma triplere girdim fakat turkce cok zor bir dil, bunu bircok yabancidan duydum ve dusununce bizler bile zaman zaman dogru kullanmiyoruz. almancadan nefret ettim ama az cok ogrendim lakin cok cabuk unutuluyor. gozu ispanyolcaya diktim ama bu sefer gercekten istikrarli olmaliyim zaten en cok ogrenmek istedigim dil, pesini birakmamam lazim. yabanci bir arkadasim henuz 23-24 yasinda ve 5 dil biliyor, hem de zor diller ama cok istikrarli, azimli ve istekli. deli gibi de calisiyor. ıste dil ogrenmek bunlari gerektiriyor. bize de nasip olur ınsallah...
  • kurcalanması gereken soru. soru başlığa cevap entry girmemek biz eski sözlükçülere mahsus kaldı ama yine de böyle giriş yapmaya devam edeyim.

    evvela bir "doğal bariyer"den bahsedeyim. türkçe sondan eklemeli bir altay dili. öğrenilesi yabancı diller yahut komşu diller ise hint-avrupa dilleri ekseriyetle. büsbütün farklı bir anlayış, kurgu ve düşünce tarzına sahip bu diller. dil düşünceyi etkiler, yabancı dil öğrenmek aslında beyne yeni bir işletim sistemi yüklemek gibi bir şey. bize her şeyiyle çok yabancı dilleri öğrenmemiz bizim için doğal olarak zor, ancak bir fransız'ın ispanyolca öğrenmesi daha kolay, ingilizce öğrenmesi biraz kolay.

    sonra tabii ki anadilimizi bilmemek. dili yalnızca konuşan insan, bal yapan ama onu tarif edemeyen arı gibidir. konuşuyor, evet, ama konuşurken nasıl konuştuğunun farkında değil. zira öğrendiği şey anadili, gramer kuralları onun için farkında olduğu bir bilinçle kontrol edilen işlevler değil, "kendiliğinden" gelen şeyler. bir tiyatrocu arkadaşım, kendi karakterinin, davranışlarının ve duygu durumunun farkında olmayan bir insan, farklı rollere bürünemez demişti. edilgen çatı nedir, sözgelimi ettirgenlik nedir, özne yüklem uyumu nedir, bunları bilmeyen bir insan, benzer kaidelerin tamamen yabancı bir mantıkla oluşturulduğu bir dili nasıl keşfedebilir?

    sonra eğitim sistemi, evet, defaatle belirtilmiş. eğitim sistemi ingilizceyi iyi öğretememek bir yana, neden öğrenilmesi gerektiğini de anlatmıyor. ben elimden geldiğince eğitim hayatının başındaki kardeşlere bir teşvik sunmaya çalışıyorum "neden" vererek: çalıştığım 3 işte de yönetici oldum ve şu an kendi işimin sahibiyim. en temel nedeni çok iyi derecede ingilizce bilmem. peki neden ingilizce bilmek buna vesile oluyor? çünkü bilim de, teknoloji de, rehberlik edecek kaynaklar da ekseriyetle ingilizce yazılan ürünlerden öğreniliyor, ingilizce bildiğin zaman bunları keşfedip farklılık yaratabiliyorsun. yaptığım işler hep yazı-çizi gerektiriyordu, ingilizce literatürü tarayabildiğim için özgün ve çarpıcı yazılar yazabiliyordum mesela. bunun ötesinde, bir işi ingilizce yapabiliyorsan abartısız türkçe piyasa fiyatı x beş fiyat biçebiliyorsun.

    küçüklüğüme gidiyorum, ingilizce öğrenmek benim için zorunluydu. bilgisayar oyunlarını oynayamıyor ya da oynasam da tam zevk alamıyordum. bölümleri geçmek için ingilizce bilmem gerekiyordu. bu kadar basit. çocuklara bir neden vermenin yanında, hayatlarında ingilizceye ihtiyaç duymalılar. bu zorunluluğu kendinize de yaratabilirsiniz, ben uzun süre öğrenmek istediğim şeyleri ingilizce kaynaklardan okumaya çalışarak geliştirmiştim ingilizcemi mesela.

    bizde gerçi haksızlık etmemek lazım, bir zorunluluk var, sınav zorunluluğu. çocuk ingilizceyi geçmesi gereken bir engel olarak görüp, ezberleyip geçiyor. yahut yds gibi sınavların sınav taktiklerini öğrenerek 70-80 alıyor, işini görüyor. tek kelime ingilizce konuşamaz bu adam. akademik ielts puanım yıllar önce 8.0 idi (konuşmada tutuk olduğumdan bu kadar düşük *üzgün surat*), ancak yds'ye girdiğimde 2,5 sene ingilizce bir yayını yönetmiş ve içerik üretmiş bir adam olarak çok zorlanmıştım. 92,5 puan aldım ki ingilizce metin yaz yahut konuş desen asla konuşamayacak adamlar benden yüksek almıştı. geçenlerde tesadüfen ingilizce eğitim işi yapan bir adamla oturdum, hocam dedi, hiç ingilizce bilmeyen adamı getir, yds'den 70 aldırayım. sistem baştan aşağı saçma yani.

    bir de şahsi bir teorim var. yıllar önce tanıştığım, ingilizce tercümanlık okuyan bir arkadaşım, "ya ben küçükken yabancı dilleri türkçenin kelimelerinin yeri değiştiriliyor falan sanardım" demişti, orada çaktı bende bu ışık. ben ta küçüklükten yabancı dillerin her şeyiyle bambaşka olduğunu biliyordum, annem teyzemle çerkesçe konuşurdu zira. o aşinalık yabancı dil öğrenmeye kesinlikle bir katkı yapmıştır, belli bir yaşa kadar hiç yabancı dil duymamış ve o dillere dair farkındalık geliştirmemiş bir birey içinse bu avantajdan söz edemeyiz.

    bu yüzden ilkokul çağlarındaki çocuklara ingilizce değil türk lehçeleri dersi koyulmalıdır bence. bunun iki faydası olacaktır. çocuklar çok az bir emekle, bir anda 250 milyonluk bir coğrafyanın bireyi olabilirler, dünyaları genişler. ayrıca, anadilleriyle akraba, öğrenilmesi kolay, çok az gramer ve biraz kelime haznesi farkından ibaret dilleri öğrenirken, "yabancı dil" kavramına aşinalık ve sempati geliştirebilirler. kendi dillerine benzer ama ufak farklılıklar barındıran lehçelerin özelliklerini öğrenirlerken, dil kurallarını, gramer kaidelerini daha iyi kavrarlar. daha sonra ingilizce yahut başka bir dil öğrenecek olduklarında avantajlı olurlar. ki özellikle ingilizce, sınırsız kaynak ve günlük yaşamda sıkça karşımıza çıkabilen bir dil olduğu, doğasında da kolaylık taşıdığı için iki yılda çok rahat mükemmel seviyede öğrenilebilir, yalnızca konuşma kısmının belli bir seviyenin üzerine çıkması bir süre yurtdışında bulunmayı ve yoğun pratiği gerektiriyor.
  • öğreniriz sonra.
  • - çok eleştiriyoruz, çok korkuyoruz. daha dün cenk tosun ingilizce'sini tartıştık mesela.
    - ve hep dönüştürüyoruz. çeviri yapıyoruz hep. buna gerek yok. dil öğrenirken yeni bir dil öğreniyoruz havasından çıkmak lazım. çocuk kelime öğrenirken bir kelimenin eş anlamlısını öğrendiğini düşünmeli. siyah-kara-black hepsi aynı düşünceyi çağrıştırmalı zihinde. nasıl ki siyah derken kara demek diye düşünmüyorsa black derken siyah demek diye düşünmemeli öğrenci.
    cümleler için de böyle. öğrencinin çeviri yapmasına izin vermemek lazım. bol tekrar, bol örnek. bol yaşantı içeren durumlar.
  • bu konuyla ilgili oldugunu dusundugum su video izlendigi takdirde fikir edinilebilir bence.
    ayrica video asiri derecede tatli bebekler icermektedir.
hesabın var mı? giriş yap