• faber est suae quisque fortunae.

    ''herkes kendi talihinin mimarıdır''.
  • bugün yaşadığımız covid pandemisinde; pek çok hastanın iyileşmesini sağlayan, hayati öneme sahip yoğun bakım yapılanmalarının ilk ortaya çıkması yine bir salgın hastalık sırasında olmuştur.

    (bkz: bjorn ibsen)

    --- spoiler ---

    ilk yoğun bakım hekimi, yoğun bakım tıbbının kurucusu.

    henüz anestezi uzmanlarının ameliyathaneler dışında görevli olmadığı yıllarda dünya bir epidemiyle karşı karşıyadır; polio yani çocuk felci.

    bu hastalığın ağır sonuçları vardır. kopenhag’da çocukların yüzde yüzde 85’i o dönem hayatını kaybetmektedir. bir gün yine bir hastanın durumu kötüleşmektedir, dahiliyeci ve pediatrici hekimler metabolik asidoz ön tanısı koymuştur lakin müdahale edememektedirler. o sırada ameliyathanede görevli olan anestezi hekimi ibsen’i çağırırlar. ibsen sorunun böbreklerde olmadığını, karbondioksit birikiminin bu tabloya neden olduğunu söyler, tanısı solunumsal asidozdur. ibsen vakit kaybetmeden hastaya trakeostomi açar ve entübe etmeye başlar, bu yöntemle hastanın durumunun iyiye gittiğini gören başhekim larssen kuşkulu olmakla birlikte elinde başka seçeneğin olmamasının da etkisiyle tüm hastalara bu yöntemin uygulanmasını denemeyi kabul eder. ibsen müthiş bir gönüllülük hareketi başlatır. yüzlerce tıp fakültesi öğrencisini, hemşireleri ve emekli sağlık personellerini hastaları entübe etmek üzere eğitir ve servislerde görevlendirir. bu yöntem sonucunda kaybedilen hastaların oranı yüzde 85'ten yüzde 20'ye geriler.

    sözün özü; 1953 yılında kopenhagen kummere hastanesi’nde uygulanan yoğun terapi üniteleri bugünkü yoğun bakımların temelini oluşturur. ve bjorn ibsen ise "ölüme terk edilen bazı hastalarda sekonder olarak görülen komplikasyonları düzelten ve primer hastalığın tedavisine imkan yaratan semptomatik tedavi ile bu hastaların kurtulması mümkündür." diyerek yoğun bakım tıbbının kurucusu unvanını kazanır.
    --- spoiler ---
  • lale devri her ne kadar zevk ve sefa devri olarak bilinse de bunun anlamı devlet idaresinin boşlanmansı, padişahın ve devlet idarecilerinin yan gelip yatması değildir. bilakis bu devir,
    matbaa'nın getirilmesi
    kağıt fabrikasının açılması
    çeviri konseyinin kurulması
    çiçek hastalığına karşı üfürük değil aşı uygulanması
    dokuma fabrikası
    gibi osmanlı modernleşmesinin, sanayileşmesinin ve aydınlanmasının başlangıcıdır. 3. selim ve 2. mahmut döneminde yapılan pek çok modernleşme hareketlerinin temeli 3. ahmet'in lale devrinde atılmıştır.
    ilaveten avrupa'ya elçilikler açılarak osmanlının batıdan bilim, sanat, kültür ihracatı başlamıştır.
    bu devir sırasında din ile ilgili neredeyse hiç bir edebi esere rastlanmaz. kafayı otla bulup sanata bilime kültüre vermişlerdir kendilerini. günümüzün amsterdamı gibi bir yerdir lale devri istanbulu.
  • ben yırttım 5 tane azman kediye sahibim...

    alıntıdır
    bilim adamlarından oluşan kurulların hiç aklına gelmeyen korkunç olasılık var!..

    pandemi başladığı andan itibaren hemen hemen tüm dünyada aşağı yukarı benzer tedbir ve önlemler uygulanıyor.

    ancak bunlardan ikisi çok büyük bir riski üretiyor.

    ilki; cafe, restoran, bar, otel gibi toplu yiyecek tüketilen mekanların kapatılması.

    ikincisi ise, sınırlı ya da tam sokağa çıkma yasağı uygulanması.

    fareler ve insanlar binlerce yıldır birlikte yaşıyor. özellikle newyork, tahran, paris, istanbul gibi büyük şehirlerde lağım fareleri, restoran ve benzeri toplu yemek üretilip tüketilen işletmelerin çöp ve yiyecek atıklarından besleniyor.

    kanalizasyona yemek suları, çöplerde yiyecek parçaları artık yok. dolayısıyla bu farelerin beslenme kaynakları da kurumuş halde.

    bir aydan uzun süre kapalı kalan toplu yeme içme mekanlarının katı ve sıvı atıklarından mahrum kalan lağım ve kiler fareleri açlıktan yamyamlaşıp birbirini yemeye başlamış.

    hatta bazı büyük şehirlerde toplu halde sokaklara taşıp yiyecek aramaya başlamış.

    dünyanın en fazla sokak kedisi beslenen şehri istanbul, bu konuda diğerlerinden hayli şanslı. çünkü adeta dünyanın kedi başkenti gibi. sokaklarında bir milyonun üzerinde kedi yaşıyor. evlerinde de bir milyona yakın. yoğun kedi nüfusu ve kedi kokusunun yaydığı korku, farelerin yüzeye taşıp bölükler halinde dolaşmasını engelliyor.

    ancak restoranlar ve benzeri toplu tüketim yerlerinin yerini evler almış durumda. çünkü insanlar yemeye içmeye devam ediyor. evlere dağılmış çöp ve atıkları da kanalizasyonlara sızıp çöplerde birikmeye devam ediyor.

    bu da evlerine kapanıp yaşayan insan türü için gittikçe yaklaşan ve en az virüs kadar büyük bir tehdidi gündeme getiriyor. aç kalan farelerin kanalizasyondan atık su borularına tırmanıp, oradan da insanların kullandığı helâlardan veya açık pencere ve kapı aralıklarından, havalandırma menfezlerinden evlerin içine sızması tehlikesi. fareler en üst katlara kadar kolayca ulaşabilirler.

    fareler tükürüğü ve bıyığında uyuşturucu özelliği taşıyan garip hayranlardır. özellikle burun kulak gibi çıkıntılı yumuşak dokuları yemeye bayılırlar. hele ki açlarsa. bunu yaparken de uyumakta olan insan uyuşma etkisi ile hiçbir şey hissetmez. kırsalda yaşayanlar bilir. ara sıra fareler tarafından burnu kulağı yenmiş çocuklar bebekler getirilir hastanelere. büyük insanlara da saldırırlar. bebek ve çocuk varsa onları tercih etmelerinin sebebi ise büyüklerden korkmaları değil, onların yumuşak dokulu organlarının kartlaşmış olmasıdır.

    onun için varsa evinizdeki kedilere gözünüz gibi bakın. yoksa en az bir tane edinin. sizin hiçbir şekilde hissedemeyeceğiniz kedi kokusu fareleri uzak tutmanın en etkili yoludur. hayatında hiç kedi görmemiş farenin dahi evrimsel genetiği ona o kokunun tehlike olduğunu söyler!

    ortaçağ’da avrupa’da görülen veba salgınlarından ikisi papa 9.gregory ve 8.innocent zamanında ortaya çıkmıştır. her ikisinin de nedeninin bu papa’ların verdiği “kediler şeytandır onları yok edin” fetvaları ile yapılan kedi katliamları olduğunu biliyoruz. avrupa vebadan kırılırken istanbul’un nispeten salgından etkilenmemesinin temelinde bizans’tan miras kalan su ve hamam kültürü ile istanbul ahalisinin geleneksel kedi sevgisi vardı.

    insan, değiştirdiği ekosistemin bir parçasıdır. insan türü yüzünden büyük şehirlerde en az insan kadar fare de yaşamaktadır. insan şimdi kendi doğasını değiştirdiği için tehdit altında.

    evde kalmak hayatta kalmak ise, evlerin de çok daha güvenli olması gerekiyor.
  • hep izleniyoruz
  • bir cırcır böceğinin 8 saniye boyunca kaç kez ses çıkardığını sayın, üzerine 4 ekleyin. santigrat cinsinden o anki havanın sıcaklığını verecektir.
  • daha önce yazıldı mı bilmiyorum ama parmak izimiz gibi anüsümüz de eşsizmiş. yani insan anüsünün de biyometrik tanımlayıcı olarak kullanılma potansiyeli var. *

    hatta gelecekte, anüsümüz de tuvaletler tarafından bir tanımlama şekli olarak kullanılabilirmiş ve bununla ilgili çalışmalar da yapılmaya başlanmış.

    kaynak
  • 2020 yılını doğada bitirmek zorunda kalırsak;

    - eğer bir sabah bir ormanda uyanırsanız en yükseğe (trigonometrik istasyon) çıkıp bulunduğunuz yerin haritasını çıkarın.

    - şimşek çaktığı zaman ormandaysanız daha kısa olan ağacın yanında olun, uzun ağaçlara yıldırım düşme ihtimali daha fazladır. (abd ve almanya’da yapılan araştırmalara göre en çok yıldırım düşen ağacın meşe en az isabet edenin ise kayın ağacı olduğu tespit edilmiş; oranlar 1’e 100+)

    - tavşanlar yuvalarından fazla uzaklaşmazlar. dolayısıyla ya bir tavşan izi ya da dışkısı görürseniz, yuvaya erişim mesafesinde olduğunuzu bilirsiniz.

    - dengenin önemli olduğu durumlarda asla hareket eden bir şeye bakmayın. örneğin nehrin üzerindeki bir ağaç gövdesi gibi dar bir alandan karşıya geçecekseniz, altınızda akan suya bakmanız tüm dengenizi bozar.

    - kuzey yarımkürede dağların kuzey taraflarında daha fazla buzul görürsünüz. güneye bakan yamaçlarda hayat belirtileri daha fazladır. güney yarımkürede ise bunun tam tersidir. (@deserteskimo'ya teşekkürler)

    - toprağın renginin koyulaşması, içindeki organik maddenin arttığını ve daha fazla besin içeriyor olduğunu gösterir.

    - günün en erken ve geç saatleri, en kolay iz sürme anlarıdır çünkü bu ışık açısı bir izin profilini çok daha açık bir şekilde gösterir.

    - ani sıcaklık değişimleri sis oluşmasına yol açar.

    - köpek dışkılarının sayısı artması medeniyete daha fazla yaklaştığınıza işarettir.

    - karaçamlar bazen orman kenarına ateş durdurucu olarak ekilir; ışığı severler ama orman yangınlarının ilerlemesini yavaşlatırlar.

    - eğer yüksek bir bölgede iseniz belli bir irtifanın üzerinde ağaç kalmaz. rüzgârın ve ve ısının yerel ağaçlar için dayanılmaz bir noktaya geldiği çizgiye “ağaç çizgisi” denir. ağaç çizgisi yüksekliğin en temel göstergesidir.

    - ağaçların boyu bulunduğu yükseklikle doğru orantılı olarak kısalır. bir ağacın maruz kaldığı rüzgârlar ne kadar güçlü ise ağacın boyu o kadar kısalır ve gövdesi kalınlaşır.

    - bir dağ veya tepeye yürüyüş sırasında manzaranın birdenbire ortaya çıkmasının nedeni, ağaçların artık buraların yaşanacak bir yükseklik olmadığına karar vermesidir.

    - söğüt ve karaçam gibi ağaçların kükürtdiokside toleransları yoktur, bu nedenle bu ağaçların sağlıklı bir popülasyonuna rastlarsak, ağır sanayinin etkisinin ulaşmadığı tertemiz bir havanın tadını çıkaracağınızdan emin olabiliriz.

    - çobanpüskülünün dikenleri, çevrede hayvanların ve insanların olduğunun bir göstergesidir. yolların ve patikaların yakınındaki çobanpüskülü çalıları düzenli olarak budanır veya hasar görür, bu nedenle çok dikenli olarak büyür.

    - ağaçlar aynı zamanda toprak verimliliğinin de göstergesidir. çınar, dişbudak veya karaağaçları gördüğünüz yerlerde toprağın verimli olduğuna emin olabilirsiniz.

    - ortamda su bulunulabilirliği ile bir ağacın ulaştığı boy arasında güçlü bir ilişki vardır.
    kuru topraklar kısa ağaçlara; rüzgârlı alanlardaki kuru topraklar ise çok kısa ağaçlara evsahipliği yapar.

    - gezegenimizde hiçbir simetrik ağaç yoktur ve güneşimiz böyle olması için kendi payına düşeni yapar. tüm bitkiler enerji gereksinimi nedeniyle güneş ışığına bağımlı olduklarından, birçok ağacın güney tarafı daha çok ve yoğun gelişir.

    - kuzey amerika'daki iroquois kabilesi güneş veya yıldızlar görünmez olduğunda yön bulma için ağaçlardan faydalanırlardı. işareterden ilki, ağaçların güneşi daha kolay görebilmek için güneye doğru eğildikleri, ikincisi ise kuzey tarafında daha kalın ve koyu olan kabuğudur.

    - tam parlak güneş altında olsa bile astronotların aydaki fotoğraflarında gökyüzünün tamamı siyahtır, eğer dünya’da da atmosfer olmasaydı, gökyüzü gün boyunca bile siyah ve yıldızlı olurdu.

    - gölgemizin boyumuzdan daha kısa olduğu durumlarda asla gökkuşağı göremeyiz, bu nedenle yaz günlerinin ortasında gökkuşağı göremiyoruz. güneş ne kadar alçakta olursa gökkuşağı görme şansımız o kadar yüksek olur, aynı zamanda o kadar da büyük olur. bir gökkuşağının çember merkezi güneşin tam karşısıdır.

    - gökkuşaklarının yağmurun birkaç yüz metre çevresinde olduğumuzda oluşma ihtimali yüksektir, ancak mutlaka bir yerlerde yağmur yağdığı kesindir.

    - türkiye genelde batıdan gelen hava etkisinde kaldığı için sabahları gördüğümüz gökkuşağı ıslanacağımız anlamına gelir, akşamları gördüklerimiz ise genelde hava koşullarının parlak bir günbatımına doğru iyileşmek üzere olduğunu gösterir.

    - rüzgâra sırtınızı verin, en yüksek bulutları gözlemleyin, soldan sağa doğru bir hareket varsa havanın kötüleşme ihtimali yüksektir.

    - görebileceğiniz en düşük bulutların seviyesi ne kadar yüksek olursa, genel olarak hava o kadar kuru ve yakın zamanda bir yağış beklentisi o kadar düşük olur.

    - uçak izleri havada ancak nem varsa oluşur. uçak izleri uzadıkça bu, havanın daha nemli olduğu anlamına gelir.

    - yaz sabahları sis genellikle gelen iyi bir havanın işaretidir çünkü zemin gece boyunca yoğun bir şekilde soğumuştur.

    - eğer sis içinde kalırsanız gökyüzüne bakın, mavi göğü görme netliğiniz sisin bitme sürecine işarettir.

    - av hayvanları (inek, koyun, geyik) genellikle arkalarını rüzgâra dönerek otlarlar ki arkadan gelecek tehlikenin kokusunu alabilsinler.

    - havada daire çizen bir kuşa rastlarsanız onun yeryüzünde bir av aradığı kesindir. tavşanı yakaladıysanız şimdi kullanabilirsiniz.

    (devam edebilir)
  • istanbul'un fethi sırasında yanındaki 600 türk ile birlikte şehri fatih sultan mehmed'e karşı savunmaya çalışan şehzade orhan hakkında;

    tarih kitaplarımızda pek ismi geçmeyen bir isimdir orhan çelebi. osmanlı'nın beşinci padişahı 1. mehmed'in yeğenidir. yani yıldırım bayezid'in torunlarından biridir. babası, şehzade kasım'dır.

    biraz geçmişten başlayarak meseleyi anlatayım.

    yıldırım bayezid ve timur arasında gerçekleşen ankara savaşı'ndan sonra hepimizin bildiği üzere osmanlı devleti fetret devrine girer.
    hayatta kalan şehzadeler anadolu'nun çeşitli yerlerinde hükümdarlık ilân ederler. işte bu isimlerden biri de süleyman çelebi'dir.

    süleyman çelebi, ankara savaşı'ndan sonra timur'a bağlılığını bildirmiş ve emir süleyman ismini dahi almıştır. 1402 - 1411 yılları arasında edirne'de resmen padişahlık da yapmıştır ki bu sebeple günümüzde bazı tarihçiler kendisini de osmanlı padişahları listesine dahil ederler.

    işte bu süleyman çelebi, rumeli'ye geçebilmek için bizans'a kardeşleri kasım çelebi ve fatma sultan'ı rehin verir. nitekim istanbul'da yaşamaya başlayan kasım çelebi'nin 1412 senesinde doğan oğludur şehzade orhan.

    osmanlı devleti, nihayet 1. mehmed sayesinde anadolu'da tekrar birliğini sağlar ve devlet fetret devrinden çıkar ancak bizans'ın elinde bir rehin vardır artık.
    bizans, osmanlı'dan şehzade orhan için senelik 300 bin akçe haraç almaya başlar. aksi hâlde kendisine destek çıkacaklarını ve onu osmanlı padişahı ilan edeceklerini bildirirler.

    ileride fatih diye anılacak olan ikinci mehmed'in tahta çıktığı sene bizans, şehzade orhan için istediği haracı iki katına çıkarır. çandarlı halil paşa buna itiraz etse de sultan mehmed, bizans'ın isteğinin yerine getirilmesini emreder. istanbul'u fethetmeyi düşünen padişah, bir de şehzade ayaklanmasıyla uğraşmak istememektedir. fakat bu durum sadece bir yıl sürer. sultan mehmed, rumeli'de gelirleri şehzade orhan haracı olarak bizans'a giden tüm köylerin gelirlerinin bundan böyle osmanlı hazinesine aktarılmasını emreder.

    bu sırada şehzade orhan da bizans himayesinde yetişmiş ve iyi bir komutan olmuştur. öyle ki kendisine biat eden türkler de istanbul'da onun emrinde paralı askerlik yapmaya başlamışlardır.

    nihayet tarih 6 nisan 1453'e gelir ve kuşatma başlar. yaklaşık iki ay süren kuşatma sırasında osmanlı ordusu, karşışında şehzade orhan ve sayıları 600'ü bulan askerlerini bulur.

    29 mayıs 1453'te fatih sultan mehmed han şehre girdiğinde artık şehzade orhan için tek kurtuluş şehirden kaçmaktır. bir keşiş kılığında şehirden kaçmaya çalışırken onu başka bir bizanslı rehine tanır ve kendi canını kurtarabilmek umuduyla bağırarak şehzade orhan'ı işaret eder. osmanlı askerleri kendisini yakalayıp fatih sultan mehmed'in huzuruna çıkarırlar.
    bu görüşme çok uzun sürmez. ayasofya'nın hemen yanında şehzade orhan idam edilir ve hikâyesi de böylece son bulur.
  • tofaş'ın şahin ve doğan modelleri ile ilgili ilginç bir tespit. bu tespiti tam teyit edemesem bile kendi gözlemlerim ve sanayideki tamirci ustaların da görüşleri neticesinde doğruluk payı olduğunu düşünüyorum. iddia şu: yeni kasa şahin ve doğanları birbirinden ayırt etmenin yolu renkleri idi. 93 ya da 94 yılına kadar şahin ve doğanlar hiç aynı renkte çıkmadı.
    şahinler de beyaz, siyah ve de petrol mavisi * kullanılırken, doğanlar da füme, bordo, yeşil renkler kullanılmıştır. sonraki yıllarda bu renk ayrışımı ortadan kalkmıştır.

    tofaş yetkililerinin açıklama yapmasını bekliyoruz!!!
hesabın var mı? giriş yap