329 entry daha
  • (bkz: sigmund freud/#22355583)

    freud, bu keskin tespitiyle bir yandan "ben erkeklerle daha iyi anlaşıyorum" modunda takılan kızlara ışık tutarken bir yandan da yakın arkadaşı olmayan hatunların** ufkunu epey bi genişletmiş!
  • düzenli, disiplinli bir şekilde çalışmanın ve kaytarmadan, sıvışmadan, dürüstçe çaba göstermenin hedefe ulaşmak, başarılı ve mutlu olmak için asla yeterli olamayacağı.

    bunu yaşayarak öğrendikten sonra böyle bi nur iniyor, yavaş yavaş hafifliyor, rahatlıyor bünye*. ufuk iki milyon katına falan çıkıyor. sürü psikolojisiyle edinilmiş hedeflerin yerini kişisel ve keyfi amaçlar alıyor. oh mis...

    kişisel referans: (bkz: yapılmış en büyük salaklık/#22405883)
    toplumsal ve güncel referanslar: (bkz: ösym'nin yanlışlıkla yanlış üstüne yanlış yapması)
  • dibi yanmış tencere temizliği:
    tencere içine toz şeker koyulur, üstünde biraz sıvı bulaşık deterjanı gezdirilir, su doldurulur ve kaynatılır imiş... zanussi'nin yalancısıyım.
    https://www.facebook.com/…mment_tracking={"tn":"o"}
  • söylenmesi zevkli isimler başlığında ismimi arattım. sonuç olarak ismimin söylenmesi zevksiz isimler arasında olduğunu öğrendim.

    insanlar, özellikle karşı cins neden bana ismimle hitap etmiyor, diğer kişilerle kurdukları iletişim esnasında bayıla bayıla isim kullanmalarına rağmen bana gelince uzaktan çağırırken bile göz teması yakalamaya çırpınıp isimle seslenmekten kaçınıyorlar, ben isim hitabıyla konuşurken karşı taraftan neden aynı karşılığı görmüyorum şimdi anlaşıldı beyler!

    sanal ortamda, sözlükte şirinli nickim paçamı kurtarıyor neyse ki.
    gerçek hayatta ise şu yaşıma kadar sadece tek bir erkek hatırlıyorum, benimle iletişim kurarken sürekli ismimle hitap ederek diğer insanlardan farklı davrandığı için beni şaşırtan... bu da böyle bir anımdır...
    edit: (bkz: #59429103)
  • amerikan polislerindeki donut aşkının hikayesi şöyle imiş;

    bir varmış bir yokmuş...
    amerika'da dunkin donuts dükkanları sık sık soyulurmuş. şirket yöneticileri bakmış artık kazandıkları paranın büyük bir kısmı soygun çetelerine gidiyor, buna bir dur demek lazım diye düşünmüşler. "soygunları nasıl önleyelim, n'apalım n'edelim, en iyisi bundan sonra polislere bedava kahve-donut verelim." demişler.
    o günden sonra polisler bu bedava hizmetten faydalanmaya başlamış. polis arabalarını dükkan önüne park edip içeri girip kahvelerini donutlarını alıp çıkmışlar veya içerde oturup sohbet edip yiyip içmişler. böylece ortamda her daim polis mevcudiyeti sağlanmış. dükkanların önündeki polis arabalarını ve içerdeki polisleri gören soyguncular da "yok bugün burası soyulmaz." deyip caymaya başlamış tabii. bu sayede soygun oranları bir hayli düşmüş.
    onlar ermiş muradına... "donut yiyip kahve içen polis" klişesi yerleşmiş amerikan filmlerine...

    kaynak: ismini hatırlamıyorum elbette ama eskiden amerika'da eyalet polisi olarak çalışmış olan bir türkün kariyer hikayesini anlattığı bir röportajında duymuştum bunu. aklımda kaldığı kadarıyla aktardım.

    ufkunuz açılmıştır açılmamıştır orasını bilemem ama bundan sonra film seyrederken beni hatırlarsınız panpalar.
  • vücut, konjenital mini mini minimal anatomik anomalileri kompanse etmeye çalışır. bunu yaparken kısa vadeyi kurtarır ama uzun vadede daha başka sorunlar çıkarır.

    * mesela bel fıtığı, genelde kontrolsüz ağırlık kaldırmaya, sedanter yaşama falan bağlanır ve ona göre tedavi edilir. bu yaklaşım tabii ki doğrudur ama bazı bel fıtığı vakalarının nedeni bir bacağın doğuştan 0,002736 mm. (temsili) kısa olmasıdır. normal yürüyüşü sağlamak isteyen vücut, bu açığı kapatmak için tüm imkanlarını seferber eder. önce tüm omurgayı ona göre ayarlar. sonra ayak tabanlarının yere basış yüzeyini değiştirir. bünye normalleşmek için anormal işler peşindedir. bu durum bir süre sonunda taban çökmesi, bel fıtığı gibi sonuçlara neden olur.
    yıllar önce amerika'da bel fıtığı şikayetleriyle gelen kişilere çok kapsamlı tetkikler yapıldığında (sağ-sol kemik boyutu ölçüm ve karşılaştırmaları, yürüyüş analizleri vs.) hastaların çoğunda doğuştan gelen, uzun yıllar sorun çıkarmayan ve dolayısıyla tedavi edilmeyen, fiziksel muayenede fark edilemeyen mini anomaliler saptanmıştır.

    * mesela bruksizm (diş sıkmak-diş gıcırdatmak), genelde hemen psikolojik sıkıntılara, strese falan bağlanır. bu yaklaşım tabii ki fos değildir ama çoğu bruksizm vakasının nedeni doğuştan gelen mini minnacık orofacial anatomik bozukluklar, anormal oklüzyonel kontaktlardır.
    normal görünüşü ve işleyişi sağlamak isteyen vücut, bu açığı kapatmak için tüm imkanlarını seferber eder. mesela profilden bakışta surat dümdüzse, tipsizse, çene azıcık ilerdeyse onu geri çekmek için dişleri eğelemekten kaçınmaz. bünye, normalleşmek için anormal işler peşindedir. yandal uzman diş hekimi muayenelerinden bile "çenede dişlerde tedavi gerektiren bir şey yok yani biraz şey ama idare eder" diye boşverilen bu durum, uzun süre sonra "hmmm artık botoks yapak, psikoloğa yönlendirek ehe ehe" kıvamına gelir. psikolog/psikiyatrist çeneyi 0,004756 mm(temsili) öne veya geriye alamaz tabii, sadece hafifletir, hem kafanızı hem cebinizi. oh mis...
7428 entry daha
hesabın var mı? giriş yap