• ...(bkz: bu bir emirdir)
  • ülke insanının en büyük sorunu olduğuna ant içebilirim.
    bir işe başlamak istiyorum ama öncesinde belirttiğim en temel özelliklerde benim işimi görecek, yapacağım işi sevip sevmeyeceğimi, devam etmek isteyip istemeyeceğimi bilemediğim için pahada hafif ama tırt da olmayan, acemi birini ilk 1-2 sene tatmin edecek, benim gibi bir çaylağın gözünü korkutmayacak basit bir cihaz ihtiyacım vardı. ne cihazı olduğu önemsiz. bir facebook grubunda bu kriterleri açık bir dille yazıp tavsiye aradım.
    düşünün ki ehliyeti yeni almışım, sigortada hasarsızlık indirimi falan olamayacağı için çok para bayılmayayım, bir de arabayı oraya buraya sürterim diye, tecrübesizliği atlatana değin yeterli olacak bir araba tavsiyesi istiyorum. bu örneği bile yazmışım soruya. bunun üstüne öyle cevaplar geldi ki, bakıyorum, bana cihazın lamborghinisini, messisini söylüyorlar. kendi ellerinde taş çatlasa 600-700 euroluk cihazlar var, senelerdir işin içindeler ve memnuniyetlerini belirtiyorlar. öte yandan bana önerdikleri cihazın fiyatı 7-8 bin eurodan başlıyor. yukarıdaki kriterleri tekrar belirtiyorum, bir daha benzer tavsiyeler.
    no shit, genius. benim aklım çalışmıyordu sanki gidip parayı basıp piyasanın en iyisini almaya. sen al madem o kadar iyi, tecrüben de varmış hem.
    sonra bir yabancı forumda sordum aynı soruyu. 8 bin euroluk cihaz öneren dallamalar gibi cevap veren tek kişi çıkmadı. en çok 400 euro bandında, işimi görebilecek, harika tavsiyelerde bulundular.
    şu sorunun zorluğu bulunulan coğrafyaya göre değişiyormuş adeta, onu gördüm.
  • hastanedeyiz. ameliyatı geciken hastamızın durumunu konuşmak üzere doktorunu buluyoruz. durumu konuşurken doktor, ne kadar yoğun olduğunu ve yaptığı işin önemini anlatmaya çalışıyor, bana ne iş yapıyorsunuz diye soruyor, üniversitede çalışıyorum, edebiyat hocasıyım, diyorum. hah işte, diyor, siz bir gün derse girmeseniz büyük bir şey olmaz, birkaç dersi kaçırabilirsiniz, ama ben bir gün gelmesem bir hastamı kaybedebilirim, bizimki ölüm kalım meselesi diyor. mesleki böbürlenme filan tartışacak halde değilim, üstelik sözleri çok da mantıksız gelmiyor, tıbba karşı boynumuz kıldan ince... sonra unutuyorum bu konuşmayı.

    bir süre sonra youtubeda hrant dink in malum cümlesinin tartışıldığı bir programın videosuna denk geliyorum. kemal kerinçsiz stüdyo konuğu, hrant dink telefonda. konu herkesçe biliniyor, uzatmayalım, kimse dink'in cümlesini anlar görünmüyor. adamcağız açıklıyor, bu, diyor, ermeni kimliği üzerine yazdığım dizi yazıların bir parçası, kimliği ötekine duyulan nefret üzerinden inşa etmenin yanlışlığını ifade eden bir söz. kerinçsiz haklı görünebilmenin bu topraklardaki en geçerli taktiğine başvuruyor, sesini yükseltip muhatabının sesini bastırarak " siz türk kanı zehirli mi değil mi onu söyleyin" diyor. dink bu çocukça tartışmaya girmek istemese de mecbur kalıyor, değil, elbette ki değil, diyor. acıyorum düşürüldüğü hale. üstelik hala anlamıyor kimse. videonun altına yazılmış birkaç yorumu okuyup dehşete düşüyorum, ne kadar az insan anlıyor... demek bu kadar insan bu kadar düşük bir algı seviyesiyle hayatını sürdürüyor, anlatılanı bununla anlıyor, tartışmalarını bununla yapıyor, öfkesini, muhalefetini buna dayanarak kuruyor. en sonunda içlerinden en salağı ve henüz reşit olmamışı ne dediğini anlamadığı adama kurşunu sıkıyor.

    okuduğunu anlama galiba sandığımız kadar önemsiz bir beceri değil. herhangi bir alanda başarılı olabilmek için bir ön şart değil sadece, önemsememenin pahalıya patlayabileceği bir şey... insanlar aptalca tartışmalar yapıyor, bu yeterince kötü, ama iş gelip adam öldürmeye bile dayanabiliyor. bu kadarını ben bile daha önce düşünmemiştim. aklıma doktorun sözleri tekrar geliyor. hayata döndürdükleri arasında da böyleleri var mı diye düşünüyorum. ahlaki konular sanıldığından çok daha karmaşık...
  • (bkz: biz bunları kitaplarımızda yazdık). sorun çok derin. okuduğumuzu anlamıyoruz. ironi, kinaye, alay, retorik, mecaz gibi şeylere milletçe kafamız basmıyor, soyut düşünceye geçmemiş çocuk kafasıyla birşeyleri anlamlandırıyoruz. dili daraltıyoruz, düşünce imkanını ortadan kaldırıyoruz. herkes her şeyi bildiği için düşünmeye, akıl yürütmeye de gerek yok zaten. (mesela bir kısmınıza şaka gibi gelse de son cümledeki ironiyi fark etmeyecek milyonlar var.)
  • “az okudum. daha az anladım.”*
  • dünya üzerinde tasarlanabilmiş en kusursuz sistemlerin başında gelen türk eğitim sisteminin türkçe kitaplarındaki okuduğumuzu anladık mı cevap verelim bölümü ile minik dimağlara kazandırmaya çalıştığı yetenektir. ne kadar başarılı olduğu aşikar tabi. allah seni başımızdan eksik etmesin türk eğitim sistemi, bugüne bugün blok flüt virtüözü bir layt mühendissem bu senin eserindir...
  • olduğu gibi bırak demiştik, değil mi? duyduğun sesleri nasıl açıklayabilirdin yoksa? çok zor günler geçti, daha da zorları kapıda bekliyor belki, içini ısıtacak mısın yine de? hep söylediğin gibi, bitmeyen nedenlerim, bitmeyen sonuçlarım var. neden? çünkü en mantıklısı bu. dağınık kalsın. öyle.

    bıraktığını orada bulacağına kimse söz vermemişti oysaki. öyle mi sanıyordun? ümitlerinin son kullanma tarihi geçmiş, değiştirme kartın olsa ne fayda? karanlık ve soğuksun, karanlık havaları sevmen de bu yüzden. sevemedim başından beri. nereye gidersen git, kaybetmişsin içinde, bulamayacaksın bakmadığın için de. sıradışı olman da önemsiz. sönen sokak lambasının özel olmadığını yüzüne vurması gibi düşün. öyle.

    düşüncelerini delip geçerken bakışları, baktığı yeri de umursamalı mıydın? bakma, çok önemli olduğundan değil, meraktan soruyorum sadece. ve priest'in iyileştirici gücü yalnızca sıradan insanlarda işe yarıyordu belki de. bakmadın kırılmış mı diye ama kırık değildir, kırık olsa duramazdım. hem kelimeler karnımın içinde uçuşurken hangisini ağzımdan kaçırmam gerektiğini düşünmek yersizdi ve zaten işe de yaramıyordu. iyileşemezsin sen. öyle.

    başka türlü bir şey diyorum. denizi, havası ne ki? taşı bile farklı. o kapıdan geçerken yine de huzur dolacak içim biliyorum. uğraşmaya gerek de yok aslında, dolunayı hatırlasam yeter, bir de kırıkları. hepimiz aynı gemideyiz ve çünkü tembel reis olmak bunu gerektirir. öyle.

    sıradan ölümlüleriz işte. ben mesela, sarı denizaltıma binip kaçarım arada, hepinize selam söylerim sonra. öyle.
  • bu cümleciğin en anlamsız oldugu yer hızlı okuma kurslarının ilanlarıdır. zaten okudugunu anlamadıktan sonra hızlı okumanın ne ise yaradıgı merak konusudur.
  • (bkz: okuduğunu anlamak)ın emir kipi..bazılarımıza çok söyleniyormuş hissi gark bana..
hesabın var mı? giriş yap